spot_img
spot_img
Ana SayfaAçıklama6 Şubat: Unutmayacağız, hesap soracağız!

6 Şubat: Unutmayacağız, hesap soracağız!

Bundan tam 1 yıl önce 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 7,8 ve 7,5 büyüklüğündeki depremlerde resmî açıklamalara göre 54 bine yakın insanımız hayatını kaybetti. Ölen yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, yakınlarının acılarını paylaşıyoruz.

Halkımız, depremin etkilediği 11 ilde bugün hâlâ konteyner kentlerin, çadırların her yağmurda sel altında kaldığı, temiz suya ve elektriğe ulaşamadığı koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. Devlet, halka karşı bu ihmalkâr tutumu sergilerken söz konusu sermaye olunca tüm imkânlarını devreye sokuyor, her türlü düzenlemeyi ışık hızıyla hayata geçirebiliyor. Deprem bizlerin hayatlarını alt üst ederken, sermayenin Anadolu coğrafyasına biçtiği rolün gerçekleştirilmesini hızlandıracak hukuki ve bürokratik temellerinin atılması için uygun “olağanüstü” koşulları sağlanmış oldu. Evet, yıkılan hayatlardan kalan enkazda sermaye planlandığı imalat/lojistik coğrafyasının inşası için arazi üretimine dair bir “fırsat” gördü.

En yoğun şekilde Hatay olmak üzere tüm illerde depremzedeler hala çadırlara, konteyner kentlere hapsolmuşken, işçiler şantiyelerde, hafriyat kaldırma alanlarında depremle şahlanmayı hayal eden inşaat sektörünün hızına feda edilirken, tüm hayatlarından kopup başka şehirlere göçenler iş bulmaya, korkunç kiraları ödemeye çalışarak yaşam mücadelesi verirken Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu güncel olarak 401 OSB olduğunu müjdeledi. 401 OSB’nin 50’si deprem bölgesinde bulunuyor ve deprem sonrasında 26 adet yeni ya da genişleme/ilave sanayi alanı belirlenmesi kararı, 4 adet acele kamulaştırma yayımlandı.

126 ve 136 sayılı kararnameler Anadolu’daki Küresel Fabrika’yı inşa etmenin önündeki pürüzleri kaldırmak için olağanüstü durumu fırsat bildi. Devlet, sermayenin önünü açan bunca OHAL kararnamesi çıkarırken ve bunları da bir bir yasalaştırırken depremzedeler kayıp çocuklar için kurum kurum, kapı kapı gezdi ama bir resmi komisyon kurup araştırmak bile onlara çok görüldü. 12 Nisan 2023’te deprem sürecinin bir başka icadı olarak “Yatırımcıların Acil Parsel Tahsisi Taleplerinin Karşılanması Amacıyla Acele Kamulaştırılma” ifadesi girdi hayatımıza. Bu esnada konteyner kent için özellikle Hatay’da halkın topraklarına el koyuldu.  Depremzedeler kampvari alanlara sürüldü, hapsedildi, kendi istedikleri yerlerde konteyner talepleri reddedildi ve bu şekilde toprakların sahip çıkma iradeleri, örgütlenme imkanları kırılmak istendi. Sermayenin acil ihtiyacı için alt ve üst yapıların ivedilikle tamamlanması işini koşa koşa üstlenen devlet Hatay’ın içme suyu sorununu, elektrik sorununu koskoca bir senede çözemedi, daha doğrusu çözmedi. Hatay halkı topraklarına, sokaklarına sahip çıkmak için direnirken ve bu esnada elektrikleri olmadığı için depremden kurtulup soğuktan can verirken İskenderun’da çelik imalatına elektrik sağlamak için Çorum’da güneş enerjisi santrali kurulacağı açıklandı. Gözümüzün içine baka baka, açık açık alay eder gibi yok saydılar “asrın felaketi” dedikleri bu cehennemi. 691 bin depremzedenin konteynerlerde yaşadığını söyleyenler Çorum’dan İskenderun’a enerji nakil hattı döşeyebilecek imkanları varken konteynerlerde elektrikten yoksun bıraktı halkı. Ama insanlar bunca baskıya, kuşatmaya rağmen sokağını, şehrini terk etmemek için direndi, sesini duyurmak için onca yokluğun içinden imkanlar yarattı, müteahhitlerin, bürokratların, canlarının acısına sebep olan herkesin peşine düştü, vazgeçmedi. Kayıpları için bir mezarı olsun diye aileler şehir şehir dolaştı, tüm ülkeye dertlerini anlattı. Bu berbat tablonun karşısında, kocaman bir enkazın içinden onlarca başı dik mücadele, binlerce hayata tutunma hikayesi çıkardı depremzedeler. Acılarını paylaşıyor, bu kararlılıklarının karşısında saygıyla eğiliyoruz.

Evet, hayatlarımızın başımıza yıkıldığı enkazlarda depremzedeler anılarından birer parçaya dahi sahip çıkmak, ellerinde kalan bir nebze hayatı korumak ve yeniden büyütmek için bir mücadele inşa ederken sermaye burada üzerine lojistik ağlarını inşa edeceği, düzen seçimlerine oy devşireceği bir boşluk gördü. Belki de onlarca sene sürecek bir dönüşümü akıl almaz biçimde hızlandırdı ve bunu alenen, açıkça ve hatta bazen tehditle yaptı. Zeytinliklerine sahip çıkan köylülere saldırmasını engellemedi oradaki insanların daha taze olan yasları, acıları. MESEM gibi yasal projeler eliyle OSB’lerde çocukları işçileştiren, ölüme süren ve bunu açıkça yapanlar, insanların hayatlarını yeniden kurma umutlarını bir üretim ve ucuz emek coğrafyasına çevirmekte de hiçbir beis görmedi tabi ki. Deprem bölgesinin yeniden inşası aynı zamanda sermayenin yeni mekânsal biçimin öncülüğünü üstlenmiş oldu.

Bir senede önümüze serilen bu gerçekliğin her adımı planlı, yasal ve örgütlü bir şekilde gerçekleştirildi. Resmî açıklamaya göre 54 bin kişinin ölümü sermayenin “önünü açtı” ve OSB yönetimlerinden, bürokrasisine, inşaat sektöründen, yasa yapıcısına sermayenin tüm kolları bölgeyi ahtapot gibi sardı. Bu yas, acı karşısında heyecanlarını gizleyemeyen sanayi odası başkanları işçiler kaçmasın diye devlete konteyner kent talimatları yağdırdı. TGSD gibi kurumlar “çarklar dönsün” müjdesi ile OSB’lerin yakınlarına konteyner kentler kurdu, sermayenin STK’ları geçici barınma alanında kadınlara, gençlere yönelik imalat atölyeleri düzenledi. Tekstilden inşaat işçiliğine pek çok alanda “eğitim”ler boca edildi hayatları yıkılan insanların üzerine. Nasıl ki MESEM’in yüzsüzce reklamı yapıldıysa, bunların da yapıldı. Oysa resmî açıklamadan çok daha yüksek olduğu tahmin edilen can kayıpları sadece birer sayı değildi, her biri bir hayat, bir aile, bir arkadaş, bir ev, bir sokak, bir mahalle idi… Kentlerin enkazında nöbet tutanlar depremle kaybettikleri koskoca hayatlara, günlere, belki her sabah çıkıp yürüdüğü yollara, o yollarda selam verdikleri insanlara da saygıyla durdular. Sermaye, devlet yas bile tutmasına izin vermedi depremzedelerin. Kontrolsüz yıkımlarla toza, asbeste boğdu sokakları. İnsanlar bu hengamenin içinde yine de çadırlarını sokaklarına kurmakta inat etti. Yeri geldi insanların çadırları söküldü, daha yeni evsiz kalmış insanlara bir kez daha güvencesizlik gösterildi. Deprem sonrasında geçen bir sene kapitalizmin bu yüzsüz yüzünün de en berrak görünümü oldu. Bizleri mülksüzleştirmeye, Anadolu’nun her noktasını sermayenin arazi ve enerji ihtiyacına sunmaya açıkça kararlı bir yolda tüm kurumlarıyla örgütlü ve onursuz bir yol yürüdü sermaye bir senede. Buna karşın depremzedeler tırnaklarıyla kazıyıp tutundu hayatlarından geride kalan her şeye.

Sermayenin hiç olağanüstü olmayan kararnameleri ve türlü hukuki araçları işçi sınıfına penceresiz depolardan, denetimli OSB’lerden, ömür boyu borçla zincirleyen TOKİ’lerden, konteyner kamplardan oluşan yeni bir cendereyi her bir aktörüyle kararlılıkla inşa ediyor çok uzun zamandır ve deprem bölgesi bir senedir bu gerçekliğin en kurak çöllerinden birisi oldu. Bu kuşatmayı kırabilmek için depremin enkazına bakmak, oradaki yalnızlıktan payımıza düşeni almak ve o çölde bir mücadeleyi yeşertmenin olanaklarını bulmak için çalışacağız.

Unutmayacağız, hesap soracağız!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler