Davos’ta bu yıl karşımızda yine tanıdık bir manzara var. Dünya ekonomileri eriyor, Davos’un karları eriyor, milyarderlerin kârı büyüyor, iklim krizinin ve çöken ekonomilerin faturası emekçilere yükleniyor.
Küresel zengin elitlerin yıllık kampı Dünya Ekonomik Forumu (WEF) yine İsviçre’nin lüks kayak merkezi Davos’ta başlıyor. Binlerce kişinin katılacağı foruma politika ve iş dünyasının önde gelen liderleri, kalabalık maiyetleriyle birlikte özel jetleriyle vardılar bile. Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Li Qiang, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Ukrayna’dan Zelenski ve pek çok üst düzey lider konuşmacılar arasında.
Dünya Ekonomik Forumu, 2024 ve sonrasında insanlığın karşılaşacağı sorunları tartışmayı amaçlıyor. Ancak bunlar öncelikle küresel sermayenin bakış açısıyla değerlendirilen sorunlar ve bunlara kapitalist dünya düzenini devam ettirecek politik çözümler aranıyor.
Davos katılımcı anketinin yer aldığı Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık Küresel Risk Raporu’nda bu durum son derece barizdir. Rapor, “Yaşanan hızlı teknolojik değişimler, ekonomik belirsizlikler, ısınan bir gezegen ve çatışma ortamında gelecek yıllarda karşı karşıya kalabileceğimiz yüksek riskleri araştırmaktadır. İş birliği baskı altına girdikçe, zayıflamış ekonomilerin ve toplumların direnç eşiğini aşmaları için küçük bir şok bile yeterli olabilir.”
Rapor dünya ekonomisinden yana endişeli görünüyor. 2024 anketine katılanlar, yaşam maliyeti krizi ve ekonomik durgunluğu ilk on risk arasında sayıyor. Rapora göre, “Şu an için ‘yumuşak bir iniş’ yaşanacak gibi görünmesine karşın yakın dönemde ne olacağı son derece belirsizdir. Önümüzdeki iki yıl boyunca, El Niño koşullarından tutun zinde çatışmaların potansiyel tırmanışına dek, arz yönlü fiyat baskılarını devam ettirecek birçok etmen bulunmaktadır. Ayrıca faiz oranları nispeten yüksek seyrederse büyük, küçük ve orta ölçekli girişimler ve özellikle aşırı borçlu ülkeler borçlarını ödemekte sıkıntı yaşayabileceklerdir.”
Rapor bu durumu “belirsiz” olarak tanımlıyor; fakat kesin olan şu ki “yumuşak iniş” denilen şey, yani durgunluk olmaksızın istikrarlı bir ekonomik genişleme sadece –en azından büyük gelişmiş kapitalist ekonomiler içinde– ABD ekonomisiyle sınırlı kalacak.
Pek çok Amerikan kaynağının iyimser görüşlerine rağmen ABD ekonomisinin kendi beklentileri bile hiç iç açıcı değil. Comerica Bank’ın baş ekonomisti Bill Adams, “2023’ün başlarıyla kıyaslandığında faiz oranlarının düşme eğilimi, benzin fiyatlarının geçen yıldan az olması, gelirlerin enflasyondan daha hızlı artmasıyla önümüzdeki yıl resesyon olma ihtimali az” demekle birlikte “ABD ekonomisinin 2024’te sadece %1 büyümesini bekliyoruz, bu da normal uzun vadeli oranının yaklaşık yarısı ve 2023’teki tahmini %2,6’ya göre önemli bir yavaşlama anlamına geliyor,” sözleriyle ekonomistlerin genel görüşünü kabul ediyor. Özetle, en iyi ihtimalle resesyon olmayacak; ancak 2024’te gizli durgunluk yaşanacak. Georgia State Üniversitesi’nden iktisatçı Rajeev Dhawan’a göre; “Bu durum, büyümenin duraklamasının bir üst, resesyonunun ise bir alt seviyesidir.”
Diğer G7 ekonomileri daha kötü durumda. Alman ekonomisi 2023’te %0,3 daraldı ve bu yıl Alman imalat sanayisindeki %6-7’lik bir daralmayla daha da kötüleşebilir. Fransız ve İngiliz ekonomileri 2023’ün son çeyreğinde negatife döndü. Kanada ve Japonya’da da durum aynı iken İtalya’da durgunluk yaşanıyor. Hollanda, İsveç, Avusturya ve Norveç gibi gelişmiş kapitalist ekonomilerin çoğu zaten resesyondaydı. Birçok gelişmekte olan ülke ekonomisinde 2020’deki pandemi kaynaklı durgunluktan sonra 2022’de yaşanan hızlı iyileşme, şimdilerde önemli ölçüde yavaşladı.
Salgın nedeniyle arz ve uluslararası ticaretin küçülmesinden ötürü 2022’de zirveye ulaşan enflasyon oranları, arz blokajları ve zayıf üretimin biraz toparlanması sayesinde aşağı iniyor. Gıda ve enerji fiyatları 2023’te hızla düştü. Ancak olan olmuştu zaten. Pandeminin sonundan beri gelişmiş kapitalist dünyada yaşayan insanların çoğu için fiyatlar %20 oranında yükseldi (ve hâlâ yükseliyor). Birçok yoksul ülkenin yanı sıra Arjantin (%150) ve Türkiye (%50) gibi orta gelirli ekonomiler için durum daha kötü. Sonuç olarak, 2019’dan beri ortalama hane halkının reel gelirleri geriliyor ve azalan gelir, yaşam standartlarında son on yılların en büyük düşüşüne neden oldu. Üstelik İsrail’in Gazze’yi ve 2 milyon insanı yok etmesi sonucunda Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılar gerçekleşti. Bu saldırılar, enerji zengini Orta Doğu’ya sıçrayabilir ve bu da enflasyonun yeniden yükselmesine yol açabilir.
Dünya Bankası son raporunda bu durumu şöyle özetliyor: ABD’de resesyon olmayabilir; ancak “küresel ekonomi son 30 yılın en kötü 15 yıllık büyüme dönemine gidiyor.”
Dünya Bankası bu yavaşlamanın arkasında, büyük ekonomilerin değer yaratan işlere ve gelirlere yönelik üretken yatırımlarındaki yavaşlamanın yattığını tespit ediyor.
Marksistler, bu yatırım yavaşlamasının ardında küresel sermayenin (teknoloji ve enerji devlerinden oluşan küçük azınlık hariç) tarihî düşüklükte kârlılık seviyesinin olduğunu ekleyecektir.
Dünya Bankası, dünya ekonomisinde geçen yıl %2,6 olan Gayri Safi Yurtiçi Hasıladaki büyümenin (Hindistan, Çin, Endonezya gibi ülkelerin %5-6’lık büyümesi de dahil) düşerek 2024’te %2,4 olmasını bekliyor. Bu, büyümenin önceki on iki aya göre daha az olduğu üçüncü yıl olacak. Dünya Bankası’nın baş ekonomisti ve kıdemli başkan yardımcısı Indermit Gill, “Büyük bir rota değişikliği olmazsa 2020’ler, fırsatların harcandığı bir on yıl olarak anılacaktır,” diyor.
2024’te küresel ticaretteki büyümenin pandemiden önceki on yıllık ortalamanın yalnızca yarısı kadar olması bekleniyor. Küresel ürün ticareti 2023 yılında daraldı ve son 20 yıldaki küresel resesyonlar dışında ilk kez yıllık bazda düşüş gösterdi. 2021-24 döneminde küresel ticaretteki toparlanmanın, son yarım yüzyıl zarfında küresel bir durgunluğun ardından görülen en zayıf toparlanma olacağı tahmin ediliyor.
2023’te gelişmiş ekonomilerin %1,5’luk büyüme oranının %1,2’ye düşmesi bekleniyordu. “Yarım trilyon dolardan fazla borç yükü”, daralan “mali olanaklar” (hükümetlerin toplumsal gereksinimlere harcama yapma kabiliyeti) gelişmekte olan ekonomilerin çoğunun elini kolu bağlamaya devam edecek. 2022’de artan gıda güvensizliği, 2023’te de yüksek seviyede kalmaya devam etti.
Dünya Ekonomik Forumu raporu “toplumsal kutuplaşmanın”, yani ekonomik durgunluğun neden olduğu zenginle yoksul arasında artan ayrışmanın, mevcut sermaye partileriyle politik kurumlarına verilen destekte azalmaya yol açmasının kapitalizm için tehlike oluşturduğuna dikkat çekiyor.
Rapor, 2024’te dünyadaki toplumsal eşitsizliğin boyutlarından bahsetmemesine karşın Oxfam her yıl Davos’ta dünya genelindeki eşitsizliğe dair kendi “alternatif” raporunu sunuyor. Oxfam raporu, kapitalist düzenin insanlığın büyük çoğunluğunun sosyal ihtiyaçlarını karşılamadaki başarısızlığına dair sarsıcı bir suçlama niteliği taşıyor. Bu yılki raporun başlığı ise “En Zenginler Hayatta Kalır”. Raporda Oxfam, son 25 yılda ilk kez aşırı zenginlik ve aşırı yoksulluğun aynı anda arttığına dikkat çekiyor. Oxfam International İcra Direktörü Gabriela Bucher, “Sıradan insanlar gıda gibi hayati ihtiyaçlar için her gün fedakârlıkta bulunurken süper zenginler kendi vahşi hayallerini bile aştı. Şimdiye dek sadece iki yıl geçmiş olmasına karşın içinde bulduğumuz on yıl, milyarderlerin en iyi on yılı olmayı başardı; dünyanın en zenginleri için müthiş bir 20’ler patlamasından söz edebiliriz,” dedi.
2020’den bu yana pandemi ve hayat pahalılığı krizi yıllarında tüm yeni servetin 26 trilyon doları (%63’ü) en zengin %1’in eline geçerken, 16 trilyon doları (%37’si) dünyanın geri kalanına gitti. En alttaki %90’lık kesimdeki bir kişinin kazandığı her 1 ABD dolara karşılık bir milyarder yaklaşık 1,7 milyon ABD doları kazandı.
Milyarderlerin servetleri günde 2,7 milyar dolar arttı! Bu durum, milyarderlerin sayısının ve servetinin iki katına çıktığı son on yıldaki tarihî kazancın üzerine eklendi.
Aynı zamanda bugün en az 1,7 milyar işçi, enflasyonun ücretleri geçtiği ülkelerde yaşıyor ve 820 milyonu aşkın insan –yaklaşık dünyadaki her 10 kişiden 1’i– açlıkla mücadele ediyor. Yemeklerini herkesten sonra ve herkesten az yiyen genç ve yetişkin kadınlar, aç dünya nüfusunun yaklaşık %60’ını oluşturuyor. Oxfam, Dünya Bankası’nın “II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en fazla küresel eşitsizlik ve yoksulluk artışı görüyor olabilir”sözüne atıfta bulunuyor.
Bütün ülkeler iflasla karşı karşıya. Dünyanın en yoksul ülkelerinin bugünlerde zengin alacaklılara ödedikleri borç miktarı, sağlık hizmetlerine yaptıkları harcamaların 4 katından fazla. Hükümetlerin dörtte üçü, sağlık ve eğitim hizmetlerinin dahil olduğu kamu sektörü harcamalarına yönelik kemer sıkma politikalarıyla önümüzdeki 5 yılda 7,8 trilyon dolar kesinti yapmayı planlıyor.
Alışılageldiği üzere WEF raporunda bu korkunç eşitsizlik seviyesini tersine çevirmek bir yana, frenleyecek bir politika çözümden bile söz edilmiyor, servet vergisinin dahi adı geçmiyor. Bunun yerine Dünya Ekonomik Forumu’nun anketine katılanlar, en önemli risk olarak “ekstrem hava koşullarını” zikrediyor. Davos’taki şirket ve hükümet liderlerinin endişelendiği şey, küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin ekonomik sonuçlarıdır. Bu durum, iş dünyası ve altyapının zarar görmesinin yanı sıra ve evlerinden ayrılmak, göç etmek zorunda kalan milyonlarca insanla uğraşmak anlamına gelmektedir.
Buna rağmen, COP28 İklim Zirvesi’nin de gösterdiği gibi, şirketler ve hükümetler aşırı sıcaklık, sel ve kuraklığı engellemek için sera gazı emisyonunu azaltma hedeflerine ulaşmada başarısız oldular. Dünya Ekonomik Forumu raporunda şöyle deniyor: “Birçok ekonominin hazırlıksız yakalanacağı ‘doğrusal olmayan’ etkiler arasında şunlar yer alır: birbiriyle ilişkili birçok sosyal-çevresel riskin bir arada tetiklenmesi, karbon emisyonlarının salınması yoluyla iklim değişikliğinin hızlanması ve ilgili etkileri artırarak iklimden etkilenebilecek nüfusları tehdit etmesi. Potansiyel etkilerin büyüklüğü ve altyapı yatırım gereksinimleri göz önünde bulundurulduğunda, toplumların kolektif uyum sağlama kabiliyeti yeterli gelmeyebilir ve bazı ülke ve topluluklar hızlı iklim değişikliğinin hem akut hem de kronik etkilerine karşı koymayı başaramayabilir.” Sermaye bu durumla başa çıkamaz.
Avrupa gözlem ajansı Copernicus’a göre dünya, 2023’te en sıcak yılını yaşadı ve küresel ortalama sıcaklık sanayi öncesi seviyelerin neredeyse 1,5 °C üzerine çıkarken, “domino etkisiyle rekor sıcaklıklar yaşandı”. 2023 boyunca ortalama küresel sıcaklıklar, son 100.000 yılda kaydedilen en yüksek değerlerdi.
Gerçekten de Davos elitleri lüks tatil köylerindeki karların altına bakar ve 2002-03, 2004-05 dönemlerindeki üç yıllık ortalama ile 2020-21, 2022-23 dönemlerindeki üç yıllık ortalamayı karşılaştırırlarsa, İsviçre’deki kar örtüsünün %8 azaldığını göreceklerdir. Geçen yıl Nature’da yayımlanan bir çalışmaya göre, Alplerdeki karlı gün sayısı son 20 yılda, önceki 600 yıla kıyasla azalmıştır. Davos’taki kış kayakçılığının başı dertte.
Bilim insanları küresel ısınma devam ettikçe aşırı hava olaylarının daha sık ve şiddetli yaşanacağı, ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak amacıyla 2030’a kadar sera gazı emisyonunun yaklaşık %45 oranında azaltılması için acil önlemler alınması gerektiği uyarısında bulundular. Ancak Dünya Ekonomik Forumu katılımcıları, COP28’de “fosil yakıtlardan vazgeçilmesi”, yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması ve küresel işbirliği çağrısını tekrarlamak dışında büyüyen felaket için bir çözüm sunmadı. Fosil yakıt şirketlerini devralmaktan veya yoksul ülkelere yaşadıkları çevresel afetlerde küresel yardım planlamalarından bahsetmiyorlar. Bunun yerine Davos’ta fosil yakıt şirketleri, “işlerin normal seyrinde” gitmesini sağlamak için güçlü bir şekilde temsil ediliyor.
WEF katılımcılarını endişelendiren iki konu daha var: 1- yapay zekâ ve kontrolsüz yapay zekâ üreten makinelerden kaynaklanan “yaygın yanlış enformasyon” tehlikesi, 2- dünyada devletler arasındaki giderek artan silahlı çatışmalar.
Küresel sermaye ticaretin zarar görmesinden, jeopolitik rekabetlerin yatırımlara zarar vermesinden ve eşitsizlik ve ekonomik büyümeye ilişkin “yanlış enformasyonun” yol açtığı toplumsal hayal kırıklığından endişe ediyor. Ancak katılımcılar, yapay zekanın çalışan kesimler için yarattığı iş kaybı ya da Rusya-Ukrayna savaşının ya da İsrail’in Gazze’yi yok etmesinin yol açtığı korkunç can ve uzuv kayıpları; Sudan’daki iç savaşta açlık çeken ve yerinden edilen milyonlarca insan ya da Yemen’de şehirlerin ve insanların bombalanması gibi meselelerde daha az kaygılılar. Tabii Tayvan üzerindeki gerilimin Çin ile ABD arasında doğrudan bir askerî çatışmaya dönüşmesinden ve bunun da tüm dünya düzenini tehdit etmesinden elbette endişe ediyorlar.
Peki WEF Riskler Raporu, Davos katılımcılarıyla yaptığı anketten hangi sonucu çıkardı?
“2024’e girerken, önümüzdeki iki yıl zarfında dünya genelinde ağırlıklı olarak olumsuz bir manzara olduğunu ve bunun önümüzdeki on yıl içinde daha da kötüleşmesinin beklendiğini vurguluyoruz. [… ] 10 yıllık zaman diliminde görünen manzara belirgin şekilde daha olumsuzdur ve katılımcıların neredeyse üçte ikisi fırtınalı veya çalkantılı bir tablo beklemektedir.”
Sermaye için iyi değil; ancak çalışanlar için daha kötü.
Çeviren: Nuray Turan
Özgün Metin:
Roberts, M. (2024). Davos and the melting world economy, The Next Recession-Michael Roberts Blog, 16 Ocak 2024.
https://thenextrecession.wordpress.com/2024/01/16/davos-and-the-melting-world-economy/