spot_img
spot_img
Ana SayfaDünyaBanliyölerden çıkan isyan ateşi bize ne söylüyor? - Ercan Yenigül

Banliyölerden çıkan isyan ateşi bize ne söylüyor? – Ercan Yenigül

Esasen dünyanın bir yangın yeri olduğunu, bunun çokuluslu şirketlerin dünyayı yağmalamasının bir sonucu olduğunu ve eğer durdurulamazsa bu yağmalamanın derinleşerek süreceğini söylemek mümkün. Kapitalizm dediğimiz sistemin yönetici sınıfı sermaye, kendi ihtiyacına uygun olarak dünyayı güç bölgelerine ayırarak bölgesel savaşlar, doğa talanları ve milyonlarca işçinin yaşamını gasp ederek varlığını sürdürüyor ve sadece bu dönem için yapmıyor. Kendi varoluşunun oluşturduğu tarihten bu yana, iki yüzyılı aşmış bir şekilde devam ediyor.

Bize kalan ise olan biteni anlamak ve varsa bir derdimiz çaresini üreterek bunun için savaşmaktır.

Bugün Fransa’da gençler belki çaresiz kaldıkları için savaşa giriştiler. Paris’in ışıltılı caddelerinde dans da edebilirlerdi, değil mi? Ama onu yapacak dermanları olsa da yaşamak ya da yaşayamamak arasında banliyölere sıkışıp bırakılmışlardı.

En demokratik diye servis edilen kapitalist devletlerin kendilerini inşa etmede kullandıkları yegane şey rasyonel kârdır. Bu yegane şey varlığını, sermaye devletinin manevra alanını olabildiğince geniş tutmasından alır. Çıkarlarına ters olan her şeyi bir süre sonra baş tacı yapabileceği gibi onu şeytanlaştırıp güçle yok etmeyi, ezmeyi ilke edinir. Özgürlükler de dahildir buna. Irkçılık da, şovenizm de. Burjuvazi tarihsel kodundan kaynaklı oportünist sınıftır. Nahel ve arkadaşlarının bu oportünist sınıfın tüm çeşitlemeleri ile karşılaştıklarını kimse inkar edemez.

Dolayısıyla Nahel, rastlantı sonucu öldürülen bir göçmen ya da Mağripli değil, sistem tarafından infaz edilmiş bir “ötekidir”.

Nahel’in katledilmesi Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Kuzey Afrika’da rutine dönüşmüş katliamlardan biri gibi idi onlar için. Ama unuttukları bir şey vardı; Nahel’in arkadaşlarının öfkesi salt Paris’in arka mahallelerinden beslenmiyordu. Tarihsel kökleri vardı ve gençler iktidar güçlerine karşı bu direnişin köklerinden güç alıyorlardı. Bu güç de öyle organize bir güçten çok, bir itki idi.

Nedenine biraz bakalım.

Gençlerin bir bildiği var. 5 yıla yakın direnen sarı yeleklilerin ortada kalmış hikayesi, henüz ateşi sönmemiş emeklilik yaşının yükseltilmesi tasarısının yasalaşmasına karşı direnen işçilerin varlığı, düzensiz de olsa süren grevler bu itkinin sadece bir kaçı idi. Bu ve buna benzer öfke birikimleri Nahel şahsında bütünleşti ve Paris’i kuşatarak ateşe verdi.

Bunu salt bir gençlik öfkesi olarak okumak safdillik olacağı gibi vandallıkla nitelendirilip sermaye yancılığına yaslanmak doğru değildir.

Başta Fransa olmak üzere Avrupa yolu gözleyen gençler hayatlarını neden riske ediyorlar peki?

Yaşamadıkları için olabilir mi?

Üstelik onurları eziliyor, yok sayılıp paçavra muamelesi görüyorlar. Bu gençlerin, işçi sınıfının en dibini tutan güvencesiz ve geleceksiz genç isçiler ve işsizler olduğunu bilelim.

Fransa tarihsel olarak emperyalist kapitalist sistemin ana aktörlerindedir. Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan genişlikte en modernist sömürgen yapılarından biridir ve bu yanını hiçbir zaman gizlememiş olup bugün de sürdürmekte, Kuzey Afrika’dan Kafkasya’ya, Kafkasya’dan Ortadoğu’ya bütün güç savaşlarında ortaklıklar içinde pay savaşlarında bulunmaktadır.

Ukrayna-Rus savaşında Ukrayna’nın ana silah depoculuğunu üstlenenlerdendir Fransa.
Öyle ki dünyaya güler yüzlü demokrasi dağıtan Fransa, içeride neoliberal şirketlerin yakışıklı prensi Macron üzerinden demokrasi, eşitlik ve özgürlük satabilmektedir.

İşte gençlerin öncülüğünde patlayan isyan ateşi Macron’un Fransası özelinde dünyayı yağmalayan emperyalist kapitalistlerin çok yüzlü maskesini düşüren isyandır.

Bu kitlesel isyanın arkasındaki toplumsal gerçeklik, gençlerin küçük suçları değildir. Aksine adaletsizliğin, eşitsizliğin sınırlarına gelindiğinin gerçeğini bize bir kez daha söylemektedir.
Ve Fransa’yı sarsmakla kalmayacaktır.

1968 başkaldırısı da Paris Nanterre Üniversitesi’nde “Özlük haklarımızı ve üniversitede reform istiyoruz!” sloganları ile başlamış ve başlayan öğrenci hareketi giderek büyümüş ve işçilerin desteğini alarak ülke çapında ayaklanmaya, fabrika işgallerinin ve genel grevin yaşanmasına yol açarak bütün dünyaya yayılmıştı. Nanterre Üniversitesinden başlayan direniş dalgası dönemin cumhurbaşkanı De Gaulle iktidarına ‘Elveda De Gaulle’ demiştir.

Yıl 2023 ve genç işçilerin isyanı yine Nanterre banliyölerinden yükseliyor.

Ve şimdi burjuva seçkinlerin yukarıdaki lüks hayatlarına isyan eden gençlerin taleplerinin reformist değil devrimci olduğu aşikardır. Belki de Paris’i yakan gençleri devrimlerini yapamamış devrimciler olarak tarih yazacaktır ki tarih böyle yazımlara yabancı değildir. Elbette bu tarih yazımını kendi tarihsel izlerini takip ederek günümüze taşınan isyanlardan öğreniyoruz.

Neoliberal dalganın sermaye iktidarlarınca bütün dünya halklarını ve işçilerini kendi topraklarında hapsetmeleri sonucu dünya onlar için dikensiz gül bahçesine döndü sandılar.

Yersiz yurtsuz bırakılan halklar, işçiler ve gençler her yerde cansiperane direndi. Ve karşılarında her daim sermayenin katil devletlerini buldular. Bir anlamıyla bugün katledilen Nahel esasen Diyarbakır Newrozunda katledilen Kemal Kurkut’tur, Yunan Aleksis’tir.

Neoliberal cendereye karşı dünyanın her yerinde direnen gençler ve işçiler vardır, var olacaktır. Kentlerin arka mahalleri ve sanayi bölgelerinde hizaya konulmuş milyonlarca genç işçi hayatlarına çökerek büyüyen kibirli hayatları saniye sekmeksizin izlemekte, dövüşerek ayağa kalkıp düşen kardeşlerini görmektedir. Günü gelince izlemekle kalmayacaklarını bilelim.

Bütün zorbalar kaybedecek.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler