spot_img
spot_img
Ana SayfaDepremAfet bölgelerinde OHAL ilanının muhtemel etkileri - Umut-Sen Hukuk Kolektifi

Afet bölgelerinde OHAL ilanının muhtemel etkileri – Umut-Sen Hukuk Kolektifi

6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen deprem felaketi sonrasında binlerce yurttaşımızı kaybetmiş bulunmaktayız.

Deprem felaketinin meydana gelmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, 8 Şubat tarihinde Anayasa’nın 119. ve 2935 sayılı OHAL Kanunu’nun 3/1-a maddesine dayanarak, depremden etkilenen 11 ilde 3 ay süreyle OHAL ilanına ilişkin karar vermiştir. Cumhurbaşkanı kararı, TBMM tarafından 9 Şubat tarihinde onaylanarak 10 Şubat’ta Resmî Gazete’de yayımlanmış ve 8 Şubat saat 01.00’den itibaren geçerli olmak üzere 11 ildeki OHAL ilanı resmiyete kavuşmuştur.

Anayasa ve OHAL Kanunu’nun ilgili maddeleri incelendiğinde doğal afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde cumhurbaşkanının yurdun tamamında ya da bir kısmında OHAL ilan etmeye yetkisinin bulunduğu görülmektedir. Peki, bu denli büyük bir doğal afette OHAL ilanı tek çözüm müdür? Bunu incelemek gerekir.

Yürürlükte bulunan 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun”un 1. maddesinde deprem nedeniyle uygulanması gereken tedbirler ve yapılacak yardımlara ilişkin olarak bu kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.

Yani, şu anda içinde olduğumuz süreçte hangi tedbirlerin alınacağı ve hangi yardımların yapılacağına dair halihazırda bir kanun mevcutken depremden etkilenen bölgelerde OHAL ilan edilmesi elzem değildi. Ancak, OHAL’de yukarıda bahsi geçen kanunda yer alan yetkilerden daha geniş yetkilere sahip olunacağı için OHAL’in tercih edilmesi iktidar açısından daha kullanışlı olmuştur.

Ülkemiz 15 Temmuz sürecinde KHK, pandemi sürecinde de genelgelerle yönetilmeye alıştığı için cumhurbaşkanı tarafından alınan bu karar pek çok kimse tarafından yadırganmamıştır. Bu yönetim tarzına muhalif çevrelerce getirilen itirazlar ise örgütlülüğün az olması, itirazların kamuoyunu harekete geçirecek şekilde dillendirilememesi nedeniyle etkisiz kalmıştır.

2935 sayılı OHAL Kanunu ile hangi durumlarda OHAL ilan edilebileceği, OHAL ilan edildiğinde vatandaşlar için getirilecek yükümlülükler, temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği gibi durumlar düzenlenmektedir.

OHAL ilanının ne anlama geldiğini ne gibi etkileri olabileceğine aşağıda değinmeye çalışacağız.

Yukarıda da bahsedildiği üzere, doğal afet durumlarında Cumhurbaşkanı’nın ülkenin bir veya birden fazla bölümünde ya da tamamında 6 ayı geçmemek üzere OHAL ilan etme yetkisi bulunmaktadır. Yine, OHAL sürecinde de aynı gün TBMM onayına sunulmak üzere KHK çıkarma yetkisine sahiptir.

Kanuna göre doğal afet durumlarındaki yükümlülükler 5-8. maddeler arasında sıralanmıştır. İlgili maddelerde, para, mal ve çalışma yükümlülüğünden bahsedilmektedir. Yükümlülüklerin ayrıntıları ise devam maddelerde açıklanmaktadır.

Para yükümlülüğünü düzenleyen maddeye göre, gerekli harcamaların öncelikle kamu kaynakları ve yardımlardan sağlanacağı, yeterli kaynak olmaması durumunda ise kredi kuruluşlarından yararlanılacağı belirtilmiştir.

Mal yükümlülüğünü düzenleyen madde hem kamu hem de tüzel ve gerçek kişilerin kendilerinden istenecek ya da yükümlülük konacak arazi, arsa, bina, tesis, araç, gereç, yiyecek, ilaç ve tıbbi malzeme ile giyecek ve diğer maddeleri verme zorunluluğundan bahsetmektedir. Ancak, burada öncelikle maddede sayılan devlet kurumlarına başvurulduktan sonra yeterli kaynak karşılanamaması hâlinde bölgedeki özel kuruluşlara ve gerçek kişilere yükümlülük konabileceği de belirtilmiştir. Direkt olarak özel kuruluş ve kişilere yükümlülük konması bu açıdan mümkün değildir.

Bu maddede sözü edilen yükümlülüğün mevcut iktidar döneminde uygulanmadığını da belirtmek gerekir. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz süreçte de uygulanması pek de ihtimal dahilinde görülmemektedir. Kaldı ki, özellikle bu tip dönemlerde özel kuruluşlara yükümlülük getirmek yerine onlara kolaylık sağlanarak emekçi kesimin haklarının gasp edilmesinin önüne geçilemediğini belirtmekte fayda var.

Çalışma yükümlülüğünü düzenleyen maddeye göre, afet sebebiyle OHAL ilan edilen bölgelerde bulunan 18- 60 yaşları arasındaki bütün vatandaşlar, OHAL sebebiyle kendilerine verilecek işleri yapmakla yükümlüdürler. Ancak, mal yükümlülüğü gibi çalışma yükümlülüğünün de mevcut iktidar döneminde uygulanmadığını belirtmek gerekir. Bu tedbirin de uygulanması pek ihtimal dahilinde görülmemektedir.

Yukarıda bahsedilen yükümlülüklere ilişkin olarak ilgili kişilere belge verilmesi gerekmektedir. Bu yükümlülüklerin karşılığını almak isteyen kişiler, kendilerine verilen belgelerle ilgili makamlara başvurması halinde yükümlülüklerinin karşılığı tespit edilerek kendilerine ödenmektedir. Ödemelerin gecikme ya da taksitler halinde ödenmesi halinde ise bu alacaklara kanuni faiz işletilmektedir. Yine, belirlenen bu alacaklara karşı adli yargı yoluna başvurulması mümkündür.

OHAL ilan edilen bölgelerde alınabilecek tedbirlerin sınırları ise kanunun 9. maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, alınabilecek bazı tedbirler ve bunların pratik yaşama yansımalarından bahsetmek faydalı olacaktır.

İlgili maddeye göre, bölgenin belirli yerlerinde yerleşimin yasaklanması, belirli yerleşim yerlerine giriş ve çıkışın sınırlanması ve belirli yerleşim yerlerinin boşaltılarak başka yerlere nakledilmesi mümkündür. Bu da demek oluyor ki, henüz resmi olarak belirli bölgelere giriş çıkış yasağı gelmemiş olsa da ilerleyen dönemlerde bazı bölgelere giriş ve çıkış yasaklarının konulması mümkündür. Bu tedbirin, ilerleyen dönemlerde muhalif kişilerin bölgeye gidişini engellemek açısından kullanışlı bir aparat olarak önümüze çıkması muhtemel görünmektedir. Nitekim, bölgeye giden yardım tırlarının bazılarının bölgeye girişinin engellenmesi, bazı muhalif partilerin bölgeye gönderdiği yardımlara el konularak AFAD depolarına alınması bu süreçte şahit olduğumuz olaylardan bazılarıdır.

Her derecedeki öğretim ve eğitim kurumlarında öğrenime ara vermek ve öğrenci yurtlarını süreli veya süresiz olarak kapatmak da alınabilecek tedbirler arasında yer alıyor. Cumhurbaşkanı’nın bu süreçte KYK yurtlarının depremzedelere tahsis edileceğini açıklaması bu kapsamda değerlendirilebilir. Ancak, alınan bu karar yalnızca OHAL ilan edilen bölgeler için kanuna uygun nitelikte olup diğer bölgeler için herhangi bir hukuki geçerliliğe sahip değildir.

Halihazırda barınma sorunu yaşayan, KYK yurtlarındaki küçük odalarda gereğinden fazla kişiyle kötü koşullarda birlikte yaşayan öğrencilerin yurtlarından kendilerine haber dahi verilmeden eşyalarının siyah poşetlere doldurularak yurtlarından kovulmaları ne hukuki ne de insanidir. OHAL bölgesi dışındaki yerlerde yurtlarından edilen öğrencilerin bu uygulamaya karşı hukuki yollara başvurması, bu konuda fiili meşru bir mücadele örgütlemesi gerekmektedir.

Bir diğer tedbir ise kanunda belirtilen eğlence yerleri ile otel, motel, kamping, tatil köyü vb. konaklama tesislerini denetlemek ve bunların açılış ve kapanış saatlerini belirlemek, sınırlamak, gerekirse kapatmak ve bu yerleri olağanüstü halin gereklerine göre kullanmak olarak kanunda yer almaktadır. Bu maddeye göre, kamuoyunda çokça tartışılan otellerin depremzedelere tahsis edilmesinin OHAL ilan edilen bölgeler açısından mümkün olduğunu söylemek mümkün olacaktır. Ancak, iktidarın şu ana kadarki tutumundan ve pandemide birçok örneğini gördüğümüz gibi bu durumlarda otel sahiplerini, sermayedarları kızdıracak, çıkarına ters düşecek herhangi bir hareketten kaçınacağını öngörmek pek de zor değil.

Tehlike arz eden binaların yıkılması da bir diğer tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır. Deprem bölgelerinde tehlike arz eden binaların yıkım kararlarının hayat geçirilmesi bundan sonraki süreçte sıklıkla karşımıza çıkması muhtemel bir tedbir gibi görünmekte. Tehlike arz eden binaların yıkılmadan depreme dayanıklı şehirlerin inşasının mümkün olmadığı da bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Ancak, bu süreçte yapılması muhtemel olan hasar tespitlerindeki usulsüzlükler, sorumluluktan kaçınmalar, şehrin yeniden inşası ve toplu konut süreçlerinde inşaat şirketlerine teşvik adı altında çekilecek peşkeşlere karşı toplumun bütün kesimlerinin dikkatli olması, gerektiğinde bu durumlara karşı ses çıkarması ve bu konudaki mücadeleyi örgütlemesi gerekmektedir.

Bölgede, halkın beslenmesi, ısınması, temizliği ve aydınlanması için gerekli gıda madde ve eşyalarla her türlü yakıtın, sağlığın korunmasında, tedavide ve tıpta kullanılan ilaç, kimyevi madde, alet ve diğer şeylerin, inşaat, sanayi, ulaşım ve tarımda kullanılan eşya ve maddelerin, kamu için satıştan kaçınan, saklayan, kaçıran, fazla fiyatla satan, imalatını durduran veya yavaşlatanlar hakkında işyerinin bulunduğu bölge için hayati önem taşımadığı takdirde işyerini kapatmak da tedbirler arasında yer almaktadır. Deprem felaketinden sonra bölge insanına fahiş fiyatlarla ürün satan müesseselerin bulunduğu bölgede hayati bir önem taşımamak şartıyla kapatılması da tedbir olarak sayıldığı için vatandaşlar tarafından fahiş fiyatla satış yapan ya da satıştan kaçınan yerlerin ilgili kurumlara şikâyet edilmesi halinde kapatılması da gündeme gelebilecektir.

Bölge sınırları içerisindeki haberleşme araç ve gereçlerine gerektiğinde el konulması, sağlığı tehdit ettiği tespit olunan taşınır ve taşınmazlar ile sağlığa zararlı gıda ve mahsullerin imhası, belli gıda maddeleri ile hayvan ve hayvan yemi ve hayvan ürünlerinin bölgeye giriş ve çıkışlarının kontrolü, sınırlanması veya gerektiğinde yasaklanması da diğer tedbirler arasında sayılmaktadır.

Ayrıca, bu Kanun veya diğer kanunlarla verilen yetkilere dayanılarak alınan tedbirlere aykırı hareket edenler, emirleri dinlemeyenler veya istekleri yerine getirmeyenlerin üç aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılması ihtimali bulunmaktadır.

Yukarıda bahsedilen tüm tedbirlerin OHAL ilanını gerektiren hususların yani deprem afetinin göz önünde bulundurularak alınması gerekmektedir. Keyfi uygulamaların hukuki olmayacağının altını çizmek gerekir. Kanuni bir gerekçeye dayanmayan tüm uygulamaların teşhir edilerek kamuoyu yaratılması, toplumsal bir muhalefet oluşturularak bu uygulamalarda iktidara geri adım attırılması, gerekirse fiili ve meşru mücadele yoluyla bu uygulamalara karşı bir direniş gerçekleştirilmesi, bu uygulamalara karşı hukuki yollara başvurulması ve oluşabilecek mağduriyetlerin engellenmesi gerekmektedir.

OHAL ilanının aslında iktidarın kendi siyasi ajandasını uygulamak adına en etkili çözüm olarak lanse edildiği gerçeği yadsınamaz. 15 Temmuz sürecinden sonra 3 aylığına ilan edilen ve 7 kez uzatılarak toplamda 2 sene süren OHAL rejiminin yol açtığı hukuksuzluklar, binlerce insanın mağduriyetine yol açan KHK’ler ve hukuksuz birçok uygulamanın aslında çözüm için değil mevcut rejimi daha da güçlendirmek, bu rejime yöneltilecek itiraz ve muhalefeti bastırmak adına uygulandığı gayet açıktır. OHAL kapsamında sahip olunan yetkilerin pek çok kez aşıldığı, baskı rejiminin iyiden iyiye körüklendiği geçmiş tecrübelerle sabitken buna karşı tam anlamıyla bir mücadele de ne yazık ki örülememiştir. Bu nedenle, daha fazla mağduriyet yaşanmaması ve baskı rejiminin daha da güçlenmemesi adına mücadelenin genişlemesi ve daha güçlü bir mücadelenin örülmesi gerekmektedir.

Av. Mehmet Yanalak

Umut-Sen Hukuk Kolektifi

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler