spot_img
spot_img
Ana SayfaEkolojiSermayenin yeşil kapitalizm zırhı ve rüzgâr enerjisi

Sermayenin yeşil kapitalizm zırhı ve rüzgâr enerjisi

Ege Demirel

Doğanın sömürüsü kapitalizmin başlangıcından bu yana kapitalistlerin asli araçlarından biri olmuştur. Bu bağlamda finans kapital döneminde de doğanın sömürüsü sermaye birikimi ve emekçilerin emek güçlerinin sömürüsü açısından işlevsel bir rol oynamaya devam etmektedir. Dolayısıyla menkul kıymetler ve türevleri aracılığıyla söz konusu sömürü mekanizması yeni formlar altında varlığını sürdürmüştür. Böylece, artık sadece fosil yakıtlar ya da fabrikalar üzerinden dönen bir kârlılık ve büyüme söz konusu değildir. Zira hisse senetleri sistemin merkezî parçaları hâline gelmiştir.[1]

Finansal kapitalizm çağında diğer alanlarda olduğu üzere doğayla olan ilişkilerimiz de yeniden biçimlendirilmekte ve sistemin neden olduğu dışsallıklar güya “objektiflik” ve “tarafsızlık” gibi ilkelerle değer bağımsız paradigmalara dönüştürülmektedir. Bu noktada şüphesiz yeşil kapitalizm gündeme gelmektedir. Yeşil kapitalizm sistemin yeniden yapılandırılmasında önemli roller atfedilen bir mekanizma olarak piyasaya sürülmüştür. Dolayısıyla finansal piyasaların yatırım planlamalarında karbonsuzlaştırma (decarbonisation) ya da geçiş teknolojileri (transition technologies) göz ardı edilmektedir. Yani, asli unsur, kârdır. İşin daha kötü yanı, iklim değişikliğine dair sunulan piyasacı çözümler sadece soruna katkı sunmayan işlevsiz girişimler değildir aynı zamanda bu girişimler kapitalizmin rant ve talan düzenini sürdürmektedir.[2]

Bu kapsamda düzen dışına çıkabilecek, düzeni tehdit edebilecek her unsuru düzen içi bir aparata dönüştürmeye çalışan burjuvazi bunu yapamadığında söz konusu unsurların yok edilmesini dahi gündeme alabilmektedir. Yeşil kapitalizm bu açıdan değerlendirilmelidir. Burjuvazinin yeşil kapitalizm formunda kendisini görünür kıldığı önemli araçlara sahip olduğu görülmektedir. Yenilenebilir enerji meselesi bu bağlamda kritik öneme sahiptir. Bu öneme atfen daha önce jeotermal enerji ve güneş enerjisi konusundaki yazılarımızla yenilenebilir enerji meselesini tartışmıştık. Bu yazıda ise rüzgâr enerjisini ele alacağız.

Öncelikle, rüzgârın aslında iddia edildiği gibi “yenilenebilir” bir enerji olmadığını söylemek mümkündür. Detaylara bakıldığında rüzgâr enerjisinin sadece yenilenebilir olmamakla kalmadığı hatta önemli bir tahribat aracına dönüştüğü de görülmektedir. Bilindiği üzere, rüzgâr havanın hareketiyle gerçekleşmektedir. Rüzgâr enerjisi santrallerinin pervaneleri ise hava akışının hızını yavaşlatarak rüzgârı azaltan bir etki ortaya çıkarmaktadır. Uzun mesafede rüzgârı tamamen yok ettikleri dahi söylenebilir. Bu noktada hava koridorlarının birbirine bağlı olduklarını ve dolayısıyla bir tıkanıklık oluştuğunda büyük ölçüde değişikliklerin meydana gelebileceğini göz ardı etmemek gerekir. Mesele sadece bununla sınırlı değildir. Rüzgâr enerjisi santralinin kurulacağı bölgenin de dizayn edilmesi gerekmektedir. Rüzgâr tribünlerinin büyük parçalarının taşınması için geniş yollara ihtiyaç duyulması nedeniyle ormanlık alanlar katledilmektedir. Buna ek olarak santralin kurulacağı tepenin ağaçlardan “temizlenmesi” şarttır. Tribünlerin büyük parçalarının montajlanması sahada yapıldığından dolayı ihtiyaç duyulan atölyeler için katliamın boyutu genişlemektedir. Tribün arızaları nedeniyle oluşabilecek yangınların ormanlık alanların ve tarım arazilerinin katledilmesine neden olabileceğini de hatırlatmak gerekiyor. Ayrıca RES kaynaklı buz parçaları da kazalarla sonuçlanabilmektedir ve RES’in yüzünden ortaya çıkan yüksek ses düzeyi de sorun oluşturmaktadır.[3]

Öte yandan rüzgâr enerjisi elektromanyetik alanlar oluşturmakta ve çevresindeki alanda yer alan birçok maddeyi etkileyebilmektedir. Bu açıdan etki alanındaki varlıkların kimyasal ve genetik yapısında değişiklikler yapabilme kapasitesine sahiptir. Bu noktada elektromanyetik dalgaların kansere neden olabileceğini hatırlatmak gerekir. Ayrıca göçmen kuşlar da RES’lerden olumsuz etkilenmektedir. Zira göçmen kuşların rotaları uzun mesafeler içermektedir. Bu yüzden büyük rüzgâr akımlarından zaman zaman yardım alarak daha az kanat çırpıp daha az enerji tüketerek uçmaktadırlar. Rüzgâr koridorları hem göçmen kuşların göç yolları olmaktadır hem de RES için kullanılmaktadır… Göçmen kuşların RES pervanelerine çarptıkları için ölmeleri görmezden gelinemeyecek bir gerçekliktir. Bunların dışında rüzgârların nem ve ısıyı taşıdıklarını ve yavaşlamaları hâlinde iklim değişikliğe neden olabilecekleri bilinmektedir.[4]

Görüldüğü üzere, rüzgâr enerjisi geçim kaynakları, yaşam alanları, ekosistemler ve kültürel pratikler gibi yaşamın ve doğanın her boyutuna olumsuz etkileri olan bir “yenilenebilir enerji (!)” kaynağıdır. Bu nedenle iklim krizine ve mevcut ekonomik sorunlara çözüm olarak sunulan yenilenebilir enerji kaynaklarının önceki dönemlere göre farklı pratikler sunamayacağı aşikârdır. Bu açıdan sermaye birikimine yeni araçlar katılarak sömürü mekanizmasının yeni alanlar ya da yöntemler kazanmasından başka bir sonuç ortaya çıkmamaktadır. Rüzgâr enerjisi bu kapsamda değerlendirilmelidir. Rüzgâr enerjisi metalaştırmayla, el koymayla, yerinden etmeyle ve finansallaşmayla işleyen mekanizmasıyla düzene eklemlenmektedir. Bu işleviyle rüzgâr enerjisi yeni birikim yollarının açılmasına kaynaklık etmektedir. Özetle, rüzgâr enerjisi yoluyla birikim söz konusu olmaktadır.[5]

Bu çerçevede rüzgâr enerjisi beş temel unsur ışığında şu şekilde değerlendirilebilir: “(1) düzenleyici yeniden yapılandırma yoluyla doğrudan devlet müdahalesi; (2) başkaldırıyı etkisiz hâle getirmek için devlet/özel güvenlik güçlerinin istihdamı; (3) arazi ve doğal kaynakların ve insan dışı doğa haklarının şirketler tarafından kontrol edilmesi; (4) devlet müdahalesini ve arazi kontrolünü meşrulaştırmak için iklim ve ekonomik krizin manipülasyonu; ve (5) doğayı kapitalizmin döngülerine daha fazla entegre etmenin yeni yolları da dahil olmak üzere sermaye için yeni yatırım sınırları ve çıkış noktaları oluşturmak.”[6]

Rüzgâr enerjisi bir çeşit Truva atı rolü oynamaktadır. Zira iklim krizi ve kapitalizmin yaşadığı ekonomik sorunlar açısından bir çözüm aracı olarak öne sürülen rüzgâr enerjisi aslında sermaye birikimine yeni olanaklar sunmakta ve kapitalist tahakkümün alanını genişletmesini sağlamaktadır. İlk bakışta rüzgâr enerjisi emisyonsuz enerji sağlıyor gibi görünebilir. Ancak sonsuz büyüme paradigmasını esas alan enerji üretiminde sürekliliği sağlama aracı olan ve fosil ve mineral kaynak ve montaj hatları gerektiren rüzgâr enerjisinin hiç de göründüğü gibi olmadığı ortaya çıkmaktadır.[7] Rüzgâr enerjisi her ne kadar fosil yakıtlara daha az bağımlı bir yapıyı gündeme getirse de doğayı, ekosistemi ve yaşam alanlarını yok sayan, kapitalizme alan açan ve kapitalizmin ömrünü uzatan bir işlev görmektedir.[8] Bu noktada Eyal Wizman’ın dediği üzere[9]: “daha az acımasız önlemler aynı zamanda daha kolay doğallaştırılabilen, daha kabul edilebilen ve tolere edilebilen ve dolayısıyla daha sık kullanılan önlemlerdir; bunun sonucunda kümülatif olarak daha büyük bir kötülüğe ulaşılabilirler.”

Burada özellikle vurgulamak gerekir ki iklim değişikliğinin meydana gelmesinde önde gelen şirketler emisyon azaltılması ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda da ön plana çıkmaktadır. Karbon emisyonu salımında ilk 100 şirket arasındaki General Electric’in yenilenebilir enerji pazarında öncü rol oynaması bu durumun somut bir göstergesidir. General Electric’in rüzgâr türbini satışında öncü bir firma olması “iklim hassasiyeti”nden kaynaklanmamaktadır. En büyük 6 petrol şirketi olan BP, Shell, Chevron, Total, Eni ve ExxonMobil’in toplam bütçelerinin % 1’ini yenilenebilir enerji yatırımlarına tahsis etmeleri de bu kapsamda değerlendirilmelidir.[10]

İlk bakışta “daha az kötü” olarak değerlendirilebilen yeşil ekonomi ya da yeşil kapitalizm iklim değişikliği adına endüstriyel atıkların artışına neden olmaya devam etmekte ve kapitalizme “ahlaki/etik bir zırh” olarak can suyu vermektedir. Ayrıca büyük çaplı sosyal ve çevresel değişikliklerin gerçekleştirilmesinde ve ekosistemlerin ve yaşamın yok edilmesinde rol oynamaktadır.[11]

Rüzgâr enerjisine dair yapılan bu genel değerlendirmelerin ardından Türkiye’nin durumunu da özel olarak irdelemek gerekiyor. Elbette, diğer kapitalist devletlerde olduğu üzere Türkiye de özel olarak yenilenebilir enerji ve genel olarak yeşil kapitalizm “dönüşümünden” geri kalmamaktadır. Aşağıdaki haritada da görüleceği üzere Türkiye sermayesi, JES ve GES’lerde olduğu gibi rüzgâr enerjisine de önemli kaynak ayırmaktadır. Özellikle Ege Bölgesi RES için öne çıkmaktadır. Zaten JES ve GES ile yoğun bir talana maruz kalan bölge RES ile de ciddi bir kuşatma ve saldırı altındadır.

Kaynak: https://www.ntv.com.tr/ekonomi/illere-gore-ruzgar-enerjisi-kurulu-gucu,L76PfoQ-SE-f5R2IpiRDDw

Hatta sadece kara üzerindeki RES’ler söz konusu değildir. Son dönemde deniz üstü RES’ler de planlamaya dahil edilmiştir. Bu bağlamda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ilk deniz üstü rüzgâr enerjisi santrallerini gündeme aldığını hatırlatmak gerekiyor. Bandırma, Bozcaada, Gelibolu ve Karabiga’nın ise hedef bölgeler olarak belirlendiği görülüyor. Ancak deniz üstü rüzgâr elektrik santrallerinin kara üstü RES’e göre ilk kurulum maliyeti açısından dezavantajlı olduklarını belirtmekte fayda var. Fakat denizde rüzgâr şiddetinin karaya göre daha avantajlı olması ve uzun vadede sermaye açısından yüksek kâr potansiyeli olması deniz üstü RES’lere ilgiyi yoğunlaştırmaktadır. Karada olduğu üzere deniz açısından da en önde gelen alanlar, Ege Bölgesi’nde yer alıyor. Ayrıca Marmara ve Karadeniz bölgelerinin de önemli derecede potansiyelleri olduğu biliniyor. Türkiye’nin toplam açık deniz rüzgâr potansiyelinin 75 gigavata ulaştığı tahmin ediliyor.[12] Türkiye’de toplam rüzgâr enerjisi santrali sayısı ise 287’dir.[13]

Bu verilerden anlaşılacağı üzere Türkiye’nin RES özelinde oldukça yoğun bir faaliyete ve etkinliğe sahip olduğu görülmektedir. Bu açıdan burada ele aldığımız ve detaylı olarak açıklamaya çalıştığımız RES’in olumsuz etkileri Türkiye’de yaygın şekilde gözlemlenebilecektir. Doğanın, yaşam alanlarının ve ekosistemlerin RES nedeniyle yok edilmesi, tarım alanlarının ve ormanlık alanların yok sayılması ortaya çıkacak tahribatın boyutu açısından oldukça endişe vericidir. Madenler ve JES konusunda sıklıkla tecrübe edilen söz konusu durum GES’ler ve RES’ler konusunda artan faaliyetlerle daha da yaygın şekilde görülecektir. Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklarının doğayı ve halkı yok sayacak şekilde dizayn edilmelerine ve yeşil kapitalizm mitine karşına mücadelenin son derece yaşamsal olduğu ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak, burjuvazinin türlü propaganda araçlarıyla rıza üretmeye çalıştığı yeşil kapitalizmin önemli unsurlarından biri olarak piyasaya sürülen rüzgâr enerjisi de diğer yenilenebilir enerji kaynakları gibi doğayı ve ekosistemleri yok sayarak faaliyet göstermektedir. Sıklıkla fosil yakıtlarla yapılan karşılaştırmalarla da meşrulaştırılmaya çalışılan yenilenebilir enerji kaynaklarının uzun vadede iklim krizine çözüm olamayacakları aşikârdır. Genel olarak, yenilenebilir enerji ve özel olarak da rüzgâr enerjisi halkların ve doğanın merkezinde olduğu bir anlayış yerine rantın ve talanın merkezde olduğu sermaye birikimini esas almaktadır. Dolayısıyla emeğin ve doğanın sömürüsüne karşı mücadele açısından yenilenebilir enerji konusunda da etkili bir mücadele hattına ihtiyaç vardır. Bu noktada burjuvazi açısından genel olarak yeşil kapitalizmin ve özel olarak ise yenilenebilir enerji meselesinin kapitalizmin içerisinden çıkamadığı varoluşsal krize bir çözüm olarak önerildiğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu yüzden yeşil kapitalizm ve yenilenebilir enerji meselesine dair emekçilerin alacağı pozisyon ve ortaya çıkaracakları mücadele pratikleri varoluşsal krizi nedeniyle sermayenin yoğunlaşan ve şiddetlenen saldırılarını püskürtebilmek ve devrimci durumların yaratılabilmesini sağlayacak potansiyele de sahiptir.


[1] https://overland.org.au/2023/04/capitalism-plus-wind-turbines-adrienne-bullers-the-value-of-a-whale-and-the-financialisation-of-climate-change/

[2] https://overland.org.au/2023/04/capitalism-plus-wind-turbines-adrienne-bullers-the-value-of-a-whale-and-the-financialisation-of-climate-change/

[3] https://kuzeyormanlari.org/2016/11/29/ruzgar-neyi-surduruyor-veya-kapitalizmin-surdurulebilirlik-efsaneleri/

[4] https://kuzeyormanlari.org/2016/11/29/ruzgar-neyi-surduruyor-veya-kapitalizmin-surdurulebilirlik-efsaneleri/

[5] Zoi Christina Siamanta ve Alexander Dunlap, “‘Accumulation by Wind Energy’: Wind energy Development as a Capitalist Trojan Horse in Crete, Greece and Oaxaca, Mexico”, ACME: An International Journal for Critical Geographies, 18 (4), 2019, s. 929.

[6] Z. C. Siamanta ve A. Dunlap, a.g.m., s. 947.

[7] Z. C. Siamanta ve A. Dunlap, a.g.m., s. 947.

[8] Alexander Dunlap, “The ‘solution’ is now the ‘problem:’ wind energy, colonisation and the ‘genocide-ecocide nexus’ in the Isthmus of Tehuantepec, Oaxaca”, The International Journal of Human Rights, 2018, 22 (4), s. 567.

[9] Eyal Weizman, 2011, “The Least of All Possible Evils: Humanitarian Violence from Arendt to Gaza”, Verso, London & New York, 2011, s. 10.

[10] James Murray, How the six major oil companies have invested in renewable energy projects, 2020. https://www.nsenergybusiness.com/features/oil-companies-renewable-energy ; https://bilimveaydinlanma.org/content/images/pdf/rapor/kapitalizmin-iklim-degisikligi-sorunu-nedenleri-sonuclari-ve-cozum-arayislari.pdf

[11] Alexander Dunlap, Renewing Destruction: Wind Energy Development, Conflict and Resistance in a Latin American Context, London: Rowman & Littlefield, 2019, s. 166.

[12] https://www.dunya.com/sektorler/enerji/kerevitas-yesil-enerji-odaginda-ilerliyor-haberi-700829

[13] https://www.enerjiatlasi.com/ruzgar/

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler