Burcu Arıkan
Fas ve Kongo’nun güneşi Batı medyasında pek çok övgü alıyor. Kongo yükselen bir yıldız, Fas sınırsız potansiyellerin coğrafyası. New York Times Avrupa’nın ihtiyacı olan enerjinin Fas’ın güneşinde saklı olduğunu duyuruyor[1]. Öyle bir güneş ki güneş battıktan sonra dahi verim alınabiliyor. Kongo daha da coşkuyla övülüyor, güneşi yetmezmiş gibi güneşten elektrik yaratan sihrin minerallerine de sahip. Bu sihrin nasıl yapıldığını anlatmıyorlar tabi, sihirbazlığın alameti farikası sırrını gizlemekte yatıyor. Bu konuda oldukça mahir olmuşlar ki hiç yeni olmayan, 20 seneyi aşkın süredir yeryüzüne yayılan güneş enerjisi için “güneş bedava” cümlesi Türkiye’de de siyasetçilerin dilinde dolaşıyor. Onlar da söylemiyor bu sihrin nasıl yapıldığını. Güneş orada duruyor ve gerçekten bedava, insan hızla ikna oluyor. Ve rivayet o ki bizi kömürün karasından kurtaracak kudrete sahip. İnsan gökyüzüne bakıyor, ışıl ışıl gerçekten, yalan değil diyor, ikna oluyor. Kongo ve Fas bahsinde küresel Kuzey’in birtakım dertleri var. Güneş enerjisinin parlayan yıldızları önünde bazı engeller var diye anlatıyorlar[2]. Orada duran bu “gerçekleşmemiş potansiyel” dedikleri ışıltı için Küresel Güney’in altyapısı, teknik bilgisi ve sermayesi yetersiz diyorlar. Finansman önemli diye ekliyorlar, ama yerel finans kuruluşları biraz ayak sürüyor diye sızlanıyorlar. Güneş bedava ve bunu bu halklar anlamıyor, her şeyden önce de halkı eğitmemiz lazım, Fas ve Kongo halkına güneş enerjisini anlatmamız lazım diye bitiriyorlar. Bu sızlanmanın bizzat kendisi emperyalizmin küçük el kitapçığı gibi, söylemeye gerek bile yok. Ancak bu propagandanın sızdığı alanın boyutu biraz ürkütücü. Ekoloji hareketinin taleplerine kadar işleyen sinsi bir yanı var; çünkü güneş gökyüzünde duruyor ve ışıl ışıl parlıyor. Bizi toprağı kazmaktan, maden çıkarmaktan, kömürün karasından ve çağımızın şeytanı karbondan kurtaracak bir tanrı gibi yüce, kim inkâr edebilir? Yere basmıyor ayakları bir kere, belli ki bize şuradan kalk şuraya git demeyecek ve ışığıyla aydınlatacak dünyayı. İnsan güneşe bakınca çok kolay ikna oluyor tüm bunlara. Lakin sermayenin ayakları bizim toprağımızın ve bedenimizin üzerinden hiç kalkmaz. Belli ki bu el kitabını yeniden okumak gerekiyor ve güneşin evimizin prizine nasıl sığacağını anlayacak, tanrısal aurasından bizi kurtaran yeni bir hikâye kurmak gerekiyor.
Almanya, Fransa, Kongo ve Fas’ın buluştuğu kavşak: Gaziantep
Fas’ın güneşi orada Küresel Kuzey’in gözlerini alarak parlarken Fas Ulaştırma Bakanı da Gaziantep’i ziyaret ediyor. Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde Sanko Makina tesisleri de Faslı bakanın gözlerini kamaştırıyor.Tesisin büyüklüğüne şaşırıyor ve aydınlanıyor: “Gaziantep olarak nasıl 6 milyar dolar ihracat yaptığınızı şimdi anladım.”[3] Bakan, Küresel Kuzey’in enerji lobisinin seslendiği kişilerden birisi. Diyorlar ki, dünyamızın sonu gelecek ve bu konuda her ülkenin hükümetine, yerli iş adamlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve tabi ki tüm yabancı yatırımcılarına büyük bir görev düşüyor. Faslı bakan da bu görev bilinciyle dolmuş olacak ki Gaziantep’e geliyor, emperyalist iş bölümünün parlayan yıldızlarından birisi de Anadolu ise, sermayenin sömürdüğü her yer gibi Antep de Güney Doğu Anadolu’nun Paris’i diye anılıyor pek tabi. Sadece doğru konum seçmekle kalmıyor, bu Paris’i kiminle gezeceğini de biliyor. Sanko Holding, yani bu Paris’i Paris yapanlardan en başı çekeni. Hatırlarsanız altınla tanışan İliç de Doğu’nun Paris’i unvanına layık görülmüştü. Bu Paris olmak da güneş masalına benziyor.Bir ışık var bize müjdelenen; ama bizim hayatımızı aydınlatmıyor. Sonuçta göçük altında kalan madencinin sorusu kalıyor bize: “Nerede bu bakanlar?” Bakanlar olmaları gereken yerde işte, yerel oligarşinin peşine takılıp nereleri Paris yapsak diye geziyorlar. Antep’in Paris olma hikayesi de Sanko ile çok ilişkili.
Bu holdinge Uluslararası Finans Kurumu/IFC, Dünya Bankası ile birlikte 150 milyon dolar “yeşil kredi” vermiş[4]. Amaç depremden sonra sürdürülebilir büyüme ve rekabet gücünün artırılması olarak tanımlanmış. Faslı bakanın, Antepli sermayedarın yollarının kesiştiği yerden bu emperyalizmin el kitapçığını yeniden okuyalım o zaman. Bu esnada sadece şirketin sitesindeki erişime açık verilerini kullanalım ki güneş gibi apaçık olan bu verilerin arkasındaki hakikatin toprağını kazalım. Bunlar kol kola girmiş bize bir hikâye yazmışlar, adına şeffaflık demişler, faaliyet raporlarından bütçelere hepsini önümüze sermişler ve neoliberalizmin en büyük kazığı olan bilgiye erişme sihri ile gözümüzü kamaştırmışlar. Güneşin ışıltısından kafamızı indirip toprağın kuru hakikatine bakmayalım diye türlü oyun kurmuşlar, ama günün sonunda o toprak bizim üstümüze çökecekmiş, ama hiçbiri bu kısmı bilgiye eriştiğimiz o şeffaf sayfalara yazmamış.
SankoHolding’in hikayesi 1904’te Antep’te bir aile işi olarak başlayan ve 1934’te Sani Konukoğlu’nun işleri devralıp pamuk ipliğinden bir servet örme hikayesi. 80’lere kadar ailenin faaliyetlerine dair çok bir şey yok sitede; ancak 1988’te Sankospor’un ve 1989’da Sani Konukoğlu Vakfı’nın kurulması ile bir tarih yazmaya başlıyor şirket. 1989’da Sani Bey Gaziantep Sanayi Odası’nın kurucularından birisi olarak çıkıyor karşımıza. İki Konukoğlu soyadını onursal başkan olarak görüyoruz, asıl baba/başkan figürüne dokunmayan bir incelik var burada. Yönetim kurulunda ise sekiz Konukoğlu soyadı ile devam ediyoruz. Bu tabloda firesiz bir aile saadeti görüyoruz. İkna oluyoruz yerelliğine, yalan yok, bakınca hepsi yörenin insanı. Detaylara indikçe bu böyle olmayacak, aile genişleyecek. Ama ailenin çekirdeği sağlam, ülkenin türlü siyasi eşiğinden geçip bugünlere gelmiş. Bu esnada “paylaşmak mutluluktur” sloganı ile Millî Eğitim Bakanlığı’na 3’ü fakülte binası olmak üzere 22 okul, Sağlık Bakanlığı’na 1 sağlık kompleksi ve 2 sağlık ocağı, Diyanet’e 15 cami teslim etmişler. Yılda 1500 öğrenciye burs, 10.500 kişiye giyim, 10.500 kişiye kırtasiye, 10000 aileye gıda yardımını esirgememişler. Bilirsiniz, şirketler bunları durmadan sayar ve yayınlarlar. Trendyol direnişinden hatırlarsak onlar da türlü STK üzerinden çöpe attıkları mendil kadar değeri olmayacak paralar dağıtıyorlardı[5]. Sani Konukoğlu Vakfı “Sanko’nun sosyal hizmetlerini organize etmek amacıyla” kurulmuş diye açıklıyor şirketin sitesi. Yüz yılı ve coğrafyaları aşan işler yapar ve hayatlarınızı saymakla bitmez bir servete çevirirken sizlere anlatacak bir masalımız olması gerekiyordu demek istiyorlar diye anlıyoruz. İşte bir aile şirketinin canavar bir sermayeye dönüşmesinin en önemli gereği de bu şekilde tamamlanmış. Hayırseverlik de bedava, aynı güneş gibi.
“Amiral gemisi” dedikleri Tekstil dışında enerji, ambalaj, çimento & yapı, inşaat & gayrimenkul, pazarlama, dış ticaret, girişim sermayesi, havacılık sektörlerinde varlık gösteriyorlar. İnşaat alanında Sanko Gayrimenkul ve Poligon İnşaat üzerinden faaliyet yürütüyorlar, pek tabi ki gerçek anlamda taşeron ağını buradan bilemeyiz. Bunun için daha derin bir ihale araştırması gerekir ama bu yazının konusu bu değil. Şimdilik Sanko Enerji’ye bakacağız. Oldukça “sürdürülebilir” bir sermaye biriktirme hikayesinin parlayan yıldızı… Kongo’nun ve Fas’ın güneşi kadar olmasa da Anadolu’nun güneşi de övgüye değer. Güneşi parlak, rüzgârı kudretli, suları coşkun bir coğrafyanın hakkını vermek için elinden geleni yapıyor sermaye. Kalyon, CW Enerji, Bayraktar ve pek çok başka şirketin şimdiden yüzlerce güneş santrali var. Bunların her biri başka bir masal; ama biz Sanko’ya dönelim.
Enerjinin ve sermayenin nakil hatları
Sanko Enerji bugüne kadar 6 HES, 6 RES, 3 JES, 2 GES yapmış. 1997’de SankoHolding’e bağlı iştiraklerin ihtiyacını karşılamak için yatırımlar ile bu kulvara giren şirket 2006’da Sanko Enerji’yi kurmuş. Onun altında da Enko Enerji kurulmuş. Bu şirket EPDK’nın serbest tüketici belgesine sahiplik üzerinden enerji satışı işi yapıyor. I-REC Yenilenebilir Enerji Sertifikası, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi gibi şeffaflık duvarına asmazsan olmaz yerlere imzalarını atmayı eksik etmemişler. Uluslararası Salım Ticareti Derneği (IETA) ve Dünya Bankası ile koordineli olduklarını ifade etmişler. Evet, salım ticareti diye bir şey varmış, hani şu dillere destan karbon emisyonu var ya, işte o. Var olduğunu biliyorduk; ama derneğini kanlı canlı görünce daha çok ikna olduk. Bir de Gönüllü Emisyon Azaltım Projesi’ne gönül vermişler. Deprem bölgesi için aldıkları yeşil kredi ne kadardı? 150 milyon dolar. Kim gönül vermez böyle gönüllülüğe… Bunların yanı sıra yenilenebilir enerji tedariki konusunda uzun uzun memlekete hayırlı olacaklarını anlatmış, tedarik zinciri politikasına baş koyduk diye yeminler etmişler.Anadolu’muzun güneşi, rüzgârı ve suyunun yanı sıra lojistik hatları da parlayan yıldız. 14 bin çalışan ile 100’den fazla ülkeye ihracat yapan Sanko emisyon değeri düşürmeye adanmış, fosil yakıta tövbe etmiş, çevrecilik yolunda organik pamuk bahsini de açarak organik anahtarını çıkarmayı da unutmamış. Sürdürebilirlik davasının örnek neferi olarak Hilal-2 adıyla ülkesinin manevi değerlerine selam veren GES projesini Siemens Enerji ile yapmış. Akyel 1 ve Akyel 2’ye gelirsek…Dokunaklı isimlerine bir de çağımızın ışıltılı kelimelerinden “hibrit” eklenmiş. İki farklı yöntem ile enerji üretmek bugün icat edilmiş sanalım diye RES ve GES yan yana gelip hibrit olmuş. Ülkemizin pazarlama değeri açısından önemli gelişmeler bunlar hep.Burada 50 MW kapasiteli kısmı Sanko yapmış, 24.8 MW’lık 4 tribünü ise Danimarka merkezli Vestas şirketinin EnVentusplaftormu koymuş. Yazı boyunca “…’nın …’sı” kalıbını çok kullanıyoruz ve kullanmaya devam edeceğiz.Çünkü enerji emperyalizminin dehlizlerinde kimin ne olduğu hiç belli olmuyor. Holdingin ana tablosunda gördüğümüz aile saadetine Enerji Yönetim Kurulu’nda dikkat çekici konuklar katılmış. Alman menşeili Hager Grup’un yeni CEO’su Sabine Busse bunlardan birisi. Kendisi yine bir başka aile şirketi olanHager’lerin uzun tarihleri boyunca aile dışından ikinci yöneticisi olma şerefine de sahipmiş. “Dışarıdan” ilk CEO da 1988’de katılmış. Hayırsever faaliyetleriyle meşhur bir çiftin mutlu evliliği ya da sermaye diliyle birleşmesi ile yola çıkan Hager ailesinin hikayesi de ibretlerle dolu bir hikâye kapitalizm adına, ama onları şimdilik boşverelim[6]. Enerji mevzusunun enternasyonal karakteri malum. Burada firesiz bir yerellik işimizi görmeyecek, belli. Busse’nin yanısıra Yves Rannou’nun katılımı da bu sebepten sevinçle duyurulmuş[7].Aynı zamanda SUEZ Grup’un Geri Dönüşüm ve Geri Kazanım Bölümü Koordinatörü olan Rannou şirketi Doğu’nun Parisi’nden öteye, kıtalara taşıyacak. Paris olmayı bekleyen nice coğrafya var sonuçta ve anlıyoruz ki bu kişi nerelerde “gerçekleşmemiş potansiyeller” var bilen birisi. Burada bir duralım ve geri dönüşüm meselesine dönelim; çünkü adamın yönettiği bu departman evlerinizdeki çöp ayrıştırma işinden biraz farklı.
SUEZ şirketinin gelirinin %45’i bu departmandan geliyor ve bu şirket 40 ülkede 40 bin çalışanı olan, 68 milyon kişiye içme suyu sağlama iddiasına bir şirket. SUEZ’in atık su üzerinden 7.9 TWh enerji üreten ve8.8 milyar euro ciro açıklayan bir şirket. Evimizin çöp kutusundaki masaldan bize düşen bir dünyayı kurtarma katarsisi iken SUEZ’e düşen Afrika kıtası olmuş[8]. Fas atıktan servet yaratmanın da parlayan yıldızı olarak hemen belli ediyor kendisini, yanında Mısır, Kongo, Angola ve pek çok başka ülkede bu Fransız şirketinin sihirli eliyle Afrika’nın Paris’i olacaklar belki, kim bilir.Hager büyük bir şirket. 13 bin çalışanı ve 3.1 milyar euro cirosu var. SUEZ ondan da büyük bir şirket. Sanko ailesi katılımlarını kutlamakta haklılar. Fas bakanı Gaziantep OSB’yi kendine istemekte ne kadar haklıysa, Sanko da Afrika’yı kendisine istemekte o kadar haklı görünüyor. Sonuçta bu ışıltılı masalın başka kahramanlarından Asunim şirketi bugüne kadar Cezayir’de, Güney Sudan’da, Umman’da güneş enerjisi işini çoktan ilerletmiş. Güney Mısır çölünde mikro sulama sistemli arazi işlerine girmiş. Yeşil enerji Anadolu’nun dört bir yanını gasp ederken yenilenebilir ve sürdürülebilir Türkiye sermayesi de çoktan Afrika sularına açılmış. Biz bu kelimeleri duydukça kömürün karasından kurtulacağız, güneşin ışığı ile yenileneceğiz sanıyorduk. İşin aslı başkaymış. Güneşin ışığı ile yenilenenler Afrika hayallerine dalmış vaziyette, kömürün karasından kurtulmayı vadettiklerinin payına da daha fazla kömür madeni düşmüş, düşecek.
Ama kim kızabilir ki bu duruma? Her şey şeffaflık ilkesi gereği açık açık yazılmış. Bu durumda Sanko’nun sürdürülebilirlik iddiasının yalan olduğunu kim iddia edebilir? Bu girift ilişki ağı ile 1904’ten bu yana işini sürdürmüş olduğu kesin. Hilal, Akyel, Gazi diye birbirinden kahraman santraller ile yerelin mitinden yolunu bulurken uluslararası sermaye ile ilişkisi organik aile bağlarına da evrilmiş. Almanya’da Hagerfeodal çekirdeğini zenginleştirip dışarıdan CEO alırken de geri durmamış. Bugün hayırseverlik maskesini takıp deprem için yeşil kredi aldığı Uluslararası Finans Kurumu/IFC’den 2021 senesinde el sıkışmış ve ülke dışında açılma kararı almış. Bizim başından beri yanlış okuduğumuz o yeşil el kitabını her adımda doğru okumuş ve mükafatını almış.
Tanrı’nın güneşini “cahil” halka pazarlama sanatı
Bu esnada Kongo halkına güneşin faydalarını anlatamamaktan sızlanan sermaye basınını okumuşuz örneğin. 2018’de Hindistan’dan bir video viral olmuş. Bu “geri kalmış” toprakların halkının sermayenin canına tak eden halinden sebep, güneş panellerine saldırı diye başlık atılmış ve “güneş tanrıları kızacak diye saldırdılar” diye de eklenmiş. İlkellik masalı, gerçek barbarlar çok sever. Hatırlarsanız sosyal medyada bu video dolaşırken karbondan kurtulmak için güneşe bakanlar da oldukça öfkelenmişti. Sonra bir şekilde bu haber yalan çıkmış; ama tam da anlaşılmamış köylülerin neden güneşin sihrine bu kadar kızdığı. Kimisi tarım alanlarının yok edilmesinden demiş kimisi onlar köylü değil, panel kurulumu yaparken yevmiyeleri ödenmediği için kızan işçiler demiş. Güneş tanrısı kadar gündem olmadı pek tabi son iki rivayet. Kıta kıta gezip güneşi sömürenlere kızan bir güneş tanrısı olsaydı şayet Kongo’nun cahil halkını değil panellere kobalt çıkaran on binlerce çocuk köleden bahsediyor olurduk. Belli ki burada tanrısal bir şey yok.
Kongo’dan Karaman’a güneş enerjisi coğrafyası
Başta da demiştik, her sabah günümüzü aydınlatan bu yıldızın sihrini bize anlatmadılar. Ama gizlemediler de. Gözümüzü alan propagandanın ışığı ile aklımızla alay etmeyi seçtiler. Sanko Enerji bu masaldan çıkıp başka bir masalda Sanko çimento oldu. Bu esnada bir başka çimento devi olan Seza Çimento da Elazığ’da yer alan çevreci fabrikasının elektrik ihtiyacını güneş enerjisinden karşılamak için Gumbel Group bünyesindeki Heron Enerji ile sözleşme imzaladı. Gunbel grup “agrovoltaic” teknolojisi ile tarım alanlarına güneşi getirmeyi vaat etti. Güneşin yeniden keşfi hiç bitmeyecek gibiydi.Kalyon Holding Karamandaki GES tarlası için bir reklam filmi çekti ve fotovolatik panellerin gölgesinde yeşeren çöl ve altında otlayan koyunlar ile yeşili pazarlamaya devam etti[9]. Birileri de çöl kötü bir şey değil, onun da bir yeri var ekosistemde diye fısıldadı; ama ekoloji gündemine hakikatin sızması oldukça zordu. GES’lerin kapladığı çöllerde değişen iklim hava akımlarını değiştiriyor diye teknolojinin bütün nimetleri ile ortaya konuldu[10]. Aman canım, bu iklime yaranmak ne mümkündü? Milyarlarca euro, milyonlarca işçinin canını kurban etsen de doymuyordu, enerjiye doymadığı gibi. Oysa Hindistan’da köylüler ya da işçiler ve hatta belki ikisi birden bu puta bir darbe indirmişti. İkisi birden olması mümkün zira tarlasına el koyulan köylüler ekip biçemedikleri yerde GES kurulumu ve bakımının işçisi de olabiliyordu. Maraş’ta çimentosuna, Salihli’de enerjisine kafa tutup “Sanko gidecek bu iş bitecek” diyen köylüler de görmüştü belli ki yeşil masalın bir yüzünü. Ha her şeyi daha iyi bilenler belki köylünün sloganlarını beğenmez, çünkü yeşil enerji istemek, madenleri kapatmak gerekir. Anadolu halkı da Kongo halkı gibi güneşin kıymetini anlamamış olabilir. Pek tabi anlatırken Kongolu çocuklardan da bahsedilse çok bilenler de durduğu yerden şüphe eder belki. Sistemin sunduğu alternatiflerin pek çoğu aynı masalın güncellenmiş ve daha iyi paketlenmiş halleri, alternatif enerji gibi. Biri kapansa diğeri açılacak bu oyukların sebebi sabit: kapitalizmin enerji ihtiyacı. Ve uzun süredir ekoloji hattında neoliberalizmin şekilcili sihri hüküm sürüyor. Bu sihrin dağıldığı her yerde iki sonuç çıkıyor: Sürdürülebilirlik vaadi sermaye için oldukça gerçekti; ama biz hikayedeki yerimizi en baştan beri yanlış anlamıştık.
Emperyalizmin mirasından Kongo çocuklarına cehennem biçmek
Almanya’dan bir aile ile Türkiye’den bir aileyi bir araya getiren ve nesiller boyu servet aktaran bu sürdürülebilirlikten Kongolu çocuklara miras kalan koskoca bir emperyalizm talanından başka bir şey değildi. Bugün yeşil enerji diyerek gelen emperyalizmin yönü tek taraflı değildi, hiçbir zaman da olmadığı gibi. 20.yy başlarında batılı sermayedarlar ve yerel oligarşi insanların toprağını, canını nasıl el ele kol kola parselledilerse bugün de güneş ışığını böyle birlik içinde sömüreceklerdi. İşte bu kitapta yazan hep buydu ama neoliberal propaganda üstümüzden silindir gibi geçmişti ve güneş gözümüzü alacak kadar parlaktı.
Bahsi geçen ve geçmeyen şirketler;çok uluslu çevreci servis şirketleri (multinationalenvironmentalservicescompanies) olarak özel olarak tanımlanmış bu canavarlar,bu kez de enerji ve geri dönüşüm diyerek geldiler. Bize adil dönüşüm dediler, sizi kömürden kurtaracağız dediler. Güneşin ışığından sanayi sitelerine elektriğin nasıl ulaşacağını anlatmadıkları için olacak sendikalar dahi ikna oldu ve coşkuyla bizi ikna etmek istediler. Tahrifat çok büyüktü, sosyal diyalog sendikacılığı ile övünen DİSK de bize tarihin belki de en büyük dolandırıcılıklarından birisini pazarlamıştı[11]. Sonra SUEZ’in sitesinde sosyal partnerimiz sendikalar cümlesini okurken taşlar biraz daha yerine oturdu. Sekme sekme masal dökülürken hiçbir yerinde yoktu Kongo’da çocukların elle çıkardığı kobalt. Güneş, bu çocukların hayatı ne kadar bedava ise o kadar bedava idi.
İşte bu yenilenebilir enerjiyi de hayırseverlik gibi, satın aldıkları sanat gibi sundular. Koç gibi, Eczacıbaşı gibi, ağzı iyi laf yapan onlarca aile gibi Almanya’daki çevreciye madenler kapatılsın dedirttiler ve Kongo’da bir cehennem inşa ettiler. Onların çocuklarına güneşin, rüzgârın, suyun, taşın, toprağın her nimetinden bir servet üreten bu mirasın yanında madencinin çocuğuna bir aile dahi kalmadı çoğu zaman. Batının Paris’in de sürdürülebilir yeşil bir hayat inşa edilirken, bu sürdürülebilirlik köleleştirdikleri çocuk işçilerin ellerinde zehirli bir çöle döndürülen Doğu’nun Paris’lerinden, Kongo’dan, İliç’ten gelecek. Doğu, Doğu’nun Paris’ini olurken bile Doğuluğunu unutmayacak pek tabi, herkes yerini bilecek. Paris Antlaşması ile ardı arkası gelmeyen tertemiz tarım projeleri ile şirketler köşeleri dönerken İliç’teki köylü siyanürlü toprağından ürün alamadı, alsa da satamadı. Bu Doğu’nun parlayan yıldızı olmak işi hiç yaramadı. Kalyon’un şekilli ve hiç iktidar yanlısı olmayan mimarlık dergilerine[12] çıkan Karaman GES santrali 20 milyon metrekare araziye kuruldu, yani 2600 futbol sahası kadar alan kapladı, ya da Kalyon’un dediğine göre Paris’in ¼’ü kadar!
Yeşil, sosyal, şeffaf, sürdürülebilir bir katliam masalını parçalamak
Sanko Holding deprem bölgesi için devasa bir yeşil, yemyeşil bir kredi aldı. Depremin bir yılı geçmişken sanayiciler ve enerjiciler bu enkazdan payını almaya doyamadı. İskenderun’da Çelik üretmek için Çorum’a GES kuracaklarına dair bir haber çıktığında belki pek çok insana bu coğrafya anlamsız geldi[13]. Ancak Fas ve Kongo’nun güneşinden medet uman Avrupa’yı düşündüğümüzde[14]kuş uçuşu mesafede neredeyse aynı olan bir hatta döşenecek altyapının ihaleleri her iki durumda da göz kamaştırıcı olacaktır. Deniz altı kablolar, toprak altı kablolar derken toprağımızı gasp etmenin sihirli değneği acele kamulaştırmanın yanına bu defa da “enerji nakil hattı” ifadesini eklersek yeşil kapitalizmin akıl almaz ölçekteki bir coğrafyayı işgali gözümüzde canlanır. Aynı lojistik ağlar gibi kablolar da aynı güneşin altında Sanko’ları, Hager’leri, SUEZ’leri ve isminin bir kıymeti olmayan türlü çeşit bakanları birbirine bağlar. Sürdürülebilir olan tek şey onların sermaye birikimi ise, enerjinin aktığı onların cepleriyse, buradaki maden kapatılıp başka birinin cehennemi oluyorsa belki adil dönüşüm masalını kovalamayı bırakıp bu güneş kimin için parlıyor, enerji kimin için var oluyor, deprem kredileri kimin için akıyor sorularına gelip bu yeşil dolandırıcılık masalını silip tarihi en baştan yazmak gerekir. Sosyal diyalog masalarında yazılmaz ama, o kablolar, yollar boyunca yazılır. Kömür bir mesele tabi, ama gözümüzü alan dolandırıcıları alaşağı edeceğiz ve bizi kapitalizmin karasından kurtaracak olan tarihi mutlaka yazacağız.
[1]https://www.washingtonpost.com/climate-solutions/2023/04/13/morocco-europe-solar-desert/
[2]https://solarquarter.com/2023/09/15/emerging-players-and-challenges-in-congos-2024-solar-market/
[3]https://telgraf.net/haber/13483216/fastan-sankoya-davet
[4] https://pressroom.ifc.org/All/Pages/PressDetail.aspx?ID=27963
https://twitter.com/KansuYildirim/status/1762806665290617279
[5]https://umutsen.org/index.php/2023/09/trendyol-iscileri-neden-ogrencilere-burs-veren-kurumlarin-kapisina-gidiyor-burcu-arikan/
[6]https://hagergroup.com/en/the-group/history
[7]https://sankoenerji.com.tr/medya-merkezi/haberlerimiz/Yves-Rannou-Sanko-Enerji-Yonetim-Kuruluna-atandi
[8]https://www.suez.com/en/africa/news
[9] https://www.paradergi.com.tr/is-dunyasi-kulis/2023/09/21/kalyon-karapinar-ges-colden-meraya-donusuyor
[10]https://theconversation.com/solar-panels-in-sahara-could-boost-renewable-energy-but-damage-the-global-climate-heres-why-153992
[11]https://disk.org.tr/wp-content/uploads/2024/02/Sendikalar-ve-Adil-Gecis-Full-Rapor-08.02.2024.pdf
[12]https://www.arkitera.com/proje/kalyon-karapinar-1-350-mwp-ges-merkezi-kontrol-binasi/
[13]https://www.iha.com.tr/corum-haberleri/corumda-kurulacak-gesin-alani-degisiyor-55626741
[14]https://www.washingtonpost.com/climate-solutions/2023/04/13/morocco-europe-solar-desert/