spot_img
spot_img
Ana SayfaEtkinliklerDüşmanı Tanı Dağıt Ablukayı!

Düşmanı Tanı Dağıt Ablukayı!

Türkiye’nin dört bir yanını küresel tedarik zincirlerine bağlayan sanayi ve maden havzalarında, kanserli hücreler gibi genişleyip yayılan kentlerin AVM’lerinde, inşaat şantiyelerinde, plazalarında ve bunlar depremlerde yıkıldığında oluşan enkazlarda her nefeste kokusu burnunuza gelen öfkeli bir huzursuzluk var. Bu tespiti çok uzun süredir yapıyoruz. Üstelik Anadolu’nun yeni proleter emekçi halk gerçekliğinin içinde mayalanan huzursuzluklar, çelişkiler ve çatışmaların sınıfsal, politik ve örgütsel arayışlar barındırdığını, egemenlerin bu kesimler üzerinden kolayca rıza devşirdiği siyasal, kültürel mekanizmaların-ilişkilerin aşındığını ve kitleleri düzene gönüllü olarak boyun eğdirmek konusunda egemen sınıfın yer yer zorlandığını da görüyoruz. Buralara örgütlü olarak ve siyasal bir bilinçle yüklenmek gerektiğini de ifade ediyoruz.

Bu gerçeği metropollerden görmek elbette zor. Bartın’da oğlunu madende kaybetmiş bir kadının kuşatılmışlığını görmek için onun gerçekliğinden bakmak, Malatya’da depremde her şeyini kaybetmiş bir depremzedenin çaresizliğini bizzat kendisinden dinlemek, Antep’teki bir tekstil işçisinin öfkesinin yalnızlığını onunla birlikte deneyimlemek zorundayız. Bazı şeyler ekranlara yansımaz, kitaplar tek başına bir şeyleri açıklamaz. Her yıl sonbaharlarda bu gerçeklerin altını çizmek için, mücadeleyi büyütmek için, bu yola bir büyük adanmışlıkla çıkacakları cesaretlendirmek için bir araya geliyoruz.

Buna rağmen son seçim süreci de gösterdi ki hala kurtuluşu, hiç değilse kurtuluşa giden yolda ilk adımı, kendi mücadelesinde değil de egemen sınıfın farklı hizipleri arasındaki çekişmelerin sonucunda arayanlar var. Hala altmışların Türkiye’sinde, dünyasındaymışız gibi, önce burjuvazinin şu ya da bu kesimi demokrasiyi getirsin sonra biz sömürü ve tahakkümü tümden kaldıracak kavgaya başlayalım, diyenler var. Bu eğilimler sadece eski ezberlere takılı kalmaktan kaynaklanmıyor, aynı zamanda doksanlardan itibaren sermaye sınıfının ideolojik ve örgütsel etkisinin sendikalar başta olmak üzere bir sürü “ilerici” kuruma yayılmasından kaynaklanıyor. Sonuçta son seçim çevriminde olduğu gibi politik ekonomide kökü olmayan analizlere dayalı olarak “otoriterlik”, “tek adam”, “saray” ve benzeri gölge düşmanlarla uğraşıyoruz. Bunun sonucu, toprakla bağı koparılan, ucuz emek gücü olarak bir deprem coğrafyasında, hormonlu kentleşmiş şehirlerdeki müstakbel enkazlarda yaşamaya mahkûm edilen, düşük ücretlerle çalışan, iş cinayetlerinde öldürülen, sahte sendika, tarikat, çete, patron ve onun devleti, polisi, jandarması yoluyla bir cendereye sıkıştırılan emekçilerin bu kuşatmayı kırması zorlaşıyor.

Düşmanı yanlış tarif ederseniz onu yenemezsiniz. Anadolu’daki küresel fabrikayı örgütleme çağrısı başta olmak üzere önceki çağrılarımızda şunları demiştik: “Sermayedar devletinin yeni yapıları ve onun rejimsel dönüşümlerinin biçimlerini, yani egemen sınıfın politik, örgütsel, ideolojik varolma yapılarını, ilişkilerini, tarzlarını olabildiğince doğru kavrayarak onun alternatifi olan eşitlikçi ve özgürlükçü işçi sınıfı iktidarını üretmek temel stratejik hedefimiz. Egemenlerin, işçi ve emekçi sınıfları boyunduruk altında tutmayı sürdürmek için ulusal ve uluslararası boyutta yürüttüğü sömürü ve tahakküm siyasetlerinin sonucunda tüm toplumsal, siyasal coğrafyaları alt üst ederek yeniden ürettiği sınıfsal çatışma ve çelişkilerinin sürekliliğinin ve yeniliklerinin doğru bir kavranışına ihtiyacımız var bugün. ‘Yaşayan bir hareket olarak’ komünizmi ve onu bugünün koşullarında yaratacak olan gerçek sınıfsal/toplumsal ilişkileri ve hareketleri; görünen, görünmeyen, kendiliğinden ya da iradi biçimlerde dışavurulan tepkileri ve mücadeleleri; var olan ekonomik ve siyasal koşullarla birlikte ele almamız gereken deneyimlerin sezdirdiği yeni ilişki yapılarını tarihsel maddeciliğin imbiğinden geçirerek anlama çabamızı sürdürüyoruz.”

Bu seçim çevrimi ortaya koymuştur ki tüm çabamıza rağmen ekolojiden hayırseverliğe pek çok alanda etkin olan sermaye sınıfı etkisi ve daha da önemlisi yeni sömürü ve tahakküm ilişkilerinin politik ekonomisi hala görünmezdir. Köylülerin çevre mücadelesi ile işçilerin kölelik koşullarında çalışmaya karşı yürüttükleri mücadele, yüksek enflasyonla, borçlandırmayla, faiz politikasıyla yaratılan servet transferi ve milyonların barınma sorunu altındaki tedirgin bekleyişi, emeklileri ölüme terk eden düzenlemeler ve gençlere ölene kadar çalışmayı dayatan düzenlemeler arasındaki bütünlüklü ilişkinin; yani emek-sermaye çelişkisinin, yani sınıf mücadelesinin üstü her neviden sislerle örtülü durumdadır. Bunu tersine çevirmenin yolu işçi sınıfı biliminin projektörününün kuvvetli ışığını egemen sınıfa ve onun her hücreye nüfuz eden ilişki ağlarına tutmaktır.

Sınıf mücadelesinin ışığıyla baktığımız vakit dost da düşman da netleşecektir. Bizim düşmanımız bizden farklı bir partiye oy verenler değil, muhalefetinden iktidarına sermayenin uşaklığını yapan düzen siyasetçileridir. Bizim düşmanımız göçmenler değil, sermayeye ucuz iş gücü sağlamak için Orta Doğu’yu kan gölüne çevirenlerdir. Bizim düşmanımız depremde evini kaybetmiş insanlar değil, biz başımıza yıkılması an meselesi olan evlerde kirayı nasıl ödeyeceğiz diye düşünürken korunaklı saraylarında yaşayanlardır. Bizim düşmanımız bizden farklı kültürel kodlara sahip olanlar değil, meclis kürsüsünde işçi hakları naraları atarken sahne arkasında patronların avukatlığını yapanlardır. Bizim düşmanımız bizden farklı inançlara sahip olanlar değil her türlü manevi değerleri ağzına sakız edip bu değerler üzerinden ceplerini dolduranlardır. Bu yılki çağrımız tüm bunlara karşı mücadeleyi büyütmek isteyen dostlarımızadır.

Proletaryanın fiziki coğrafyasında somut, ilişkisel biçimlerde yerleşerek, yerelleşerek, geleceğe dair stratejik bir gerçeklik kazanmak ve bütünleyici bir sınıf savaşı hazırlığı yapmak için; “Her şeyin çok güzel olacağı” günlere dair sahte anlatıların yaldızını sökecek biçimde, bugünün hakikatinin inşa olduğu sanayi ve maden havzalarına, kanserli hücreler gibi yayılan kentlerin avmlerine, inşaat şantiyelerine ve plazalarına, yani gerçeğin çölüne odaklanmak için, Düşmanı Tanı, Dağıt Ablukayı.

Umut-Sen

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler