spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelYeraltından Sesler Platformu: "Madenler kamu malıdır, madenler maden işçilerinindir."

Yeraltından Sesler Platformu: “Madenler kamu malıdır, madenler maden işçilerinindir.”

Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ile Türkiye Kömür İşletmeleri’nin (TKİ) özelleştirilmesine dair torba yasaya konan 58. maddenin günlerdir yoğun tepkiler almasının ardından bugün son sözü maden işçileri söyledi. Bugün sermaye sahipleri bürokrasiyi de yanına katıp yer üstündeki çıkarları için planlar yaparken, Üzülmez, Gelik, Karadon, Amasra ve Kandilli işletmelerinde binlerce madenci işi, ekmeği, yaşamı için en iyi bildiği yerde, yerin altında direnişe başladı.

Yeraltından Sesler Platformu “Madenler bizimdir bizim kalacak” diyerek konuyla ilgili bir açıklama yayınladı:

Özelleştirme yasası geri çekilsin, rödovans yasaklansın!
MADENLER BİZİMDİR BİZİM KALACAK!

TTK işçileri, torba yasaya konan 58. Madde ile TTK’nın özelleştirilmesi saldırısına karşı direnişe geçti. Yıllardır TTK’yı parça parça özelleştirip rödovans sistemini hakim kılanlar aynı zamanda baskının, sömürünün ve katliamların da yolunu açıyor. Madenlerdeki özelleştirmeler ve rödovans sistemi, sonuçları bakımından nasıl bir sömürünün yaratıldığını gözler önüne seriyor.

Anayasaya göre Türkiye’de madenler kamunun ortak malıdır ve devletin tasarrufundadır. Madenlerin işletme ve arama hakkı devirleri “ruhsat” denilen idari izinle gerçekleşmektedir. Devlet, madenleri işletmeleri için gerçek ve tüzel kişilere ruhsat verir. Taş kömürü rezervlerinin tamamı TTK’ya, linyit kömürü ve diğer maden rezervleri ise TKİ’ye ve bazı devlet kurumlarına ruhsatlıdır.

24 Ocak kararları ve devamında 12 Eylül ile birlikte birçok sektörde olduğu gibi madenlerde de özelleştirmenin zemini oluşturulmuş, sermayenin daha yoğun sömürüsünün önü açılmıştır. İthal madene verilen teşvikler ve ihracat üzerine yoğunlaşan üretim gibi ekonomi politikalarıyla, madenler zarar ettirilmiş ve özelleştirmeye gerekçeler yaratılmıştır.

Madenlerde mülkiyet devri olmadığı için üçüncü kişilere ruhsat verilerek, yani madenler kiralanarak özelleştirmeler yapılmaya başlanmıştır. Rödovans denilen bu sistemin uygulanmasına, özellikle taşkömürü madenlerinde ‘70’li yıllarda başlanmış, ne var ki bu daha çok yasaları çiğneyerek ve yasalara rağmen yapılmıştır. 1990 yılında ise madenlerin zarar ettiği ve devlete yük olduğu gerekçesiyle madenlerin işletmesinin üçüncü kişilere devri Enerji Bakanlığı’na bağlanmıştır ve yönetmelik düzeyindedir. Hukuka aykırılığı Danıştay’ca onaylanmasına rağmen rödovans sistemi hukuku zorlayarak devam etmiştir.

2001’deki krizin ardından, sermayeye soluk borusu olacak neo-liberal politikaların yürütücüsü AKP hükümeti eliyle 2004 yılında rödovans sistemi yasal dayanağına kavuşturulmuştur. AKP hükümeti ile yürütülen neo-liberal politikaların sonucunda özelleştirme hız kazanmış, rödovanslı sahalardaki denetimsizlik artmış, rödovanslı sahalardaki maden patronlarının sermayesi büyürken, maden işçilerine yoksulluk, açlık ve ölüm düşmüştür.

Rödovans sisteminde özellikle AKP döneminde ön yeterlilik şartı aranmamış, rödovans ruhsatı almak için beyan yeterli olmuştur. Yine TTK’ya bağlı rödovans sahalarında her türlü sorumluluk rödovansçıya bırakılmış, TTK denetlemeleri üretim ve faaliyet raporları düzeyinde kalmıştır.

Rödovans sisteminin bir amacının da kaçak madenciliği bitirmek şeklinde yansıtılmasına rağmen, devletin önleyemediği kaçak sorununun özelleştirme ile önleneceğine dönük ham hayalci söylemler ortaya atılmıştır. Esasında kaçak madenlerden rant devşirme politikası olan bu sistemle, ruhsat sahibi rödovansçılarla kaçakçılar arasında çıkar anlaşmaları el altından yapılmış, devletin ise herhangi bir denetimi olmadığı gibi herkes tarafından bilinen bu gerçek hasıraltı edilmiştir. Rödovans patronları kaçak üretim yapanlardan kömür alarak ya da onları taşeron olarak göstererek kaçağın devamını sağlamış, kaçak madenler ise maden işçisi için bir sömürü kapanına dönüşmüştür.

Yine madendeki özelleştirme yöntemi olan rödovansla birlikte, ruhsat sahibi kendi sahasına taşeron sokmuş ya da kendi sahasında özel ocakların açılmasına göz yummuştur. Birden fazla patronun, birden fazla elin hüküm sürdüğü sahalar böylece işlerlik kazanmıştır. Üstelik bu taşeronların çoğu kendilerini madencilikle alakası olmayan, nakliyat, gıda, temizlik vb. şirketler olarak göstermiş, böylece denetimin ve işçi güvenliğinin önü kapanmıştır. Rödovansçının kendi havzasında izin verdiği özel ocaklar ise denetime hiç girmemektedir. Sahadan sorumlu rödovansçının denetiminde olan bu ocaklar maden işçisi için adeta cehenneme dönüşmüştür.

Madenlerde özelleştirme, yani rödovansla birlikte, özellikle Soma Katliamı sonrası açığa çıkan “dayıbaşı” sistemi de sömürünün ne boyutlara vardığının göstergesidir. İşsiz madencileri ya da köylerdeki işsiz gençleri toplayan dayıbaşı madene ekip başı olarak alınmaktadır. Hem maden patronundan hem de işçilerin ücretlerinden kesinti yapan dayıbaşı ile birlikte maden patronu kazanırken, ölümüne çalışma karşılığı işçilere çok düşük ücretler ödenmektedir.

Madenlerde denetimsizliğin, sömürünün ve rantın önünü açan özelleştirmeler, yani rödovans sistemi maden işçisi için ölüm demektir. Diğer yandan rödovanslı sahalarda çıkarılan kalitesiz kömür, TTK’da çıkarılan kaliteli kömürle birleştirilerek “zarar” eden TTK masalı her hükümet tarafından sürdürülmektedir.

Madenlerde özelleştirme taşeronlaşmanın ve kaçak madenciliğin önünü açmış, denetimsizlik ve “daha çok üret” baskısı ile işçiye cehennem dayatılmıştır. Özellikle 2004 yılında rödovansçılara tanınan tam yetki ile birlikte, maden sermayesi kârlarını büyütmüş, Soma AŞ ve Ciner grubu gibi pek çok maden şirketi en kârlı ilk 500 sanayi şirketi içinde yer almıştır. Diğer yandan 2004 yılı ve sonrasında maden kazaları artmış, denetimsizlik sonucu pek çok kaza ve katliam yaşanmıştır. Türkiye’de yaşanan en büyük kazalardan biri olan Soma Katliamı’nın sebebi de özelleştirmeyle birlikte getirilen anlattığımız sömürü sistemidir.

Rödovans sistemiyle birlikte artan taşeronlaşma, rödovansçının izniyle açılan özel ocaklar ve kaçak madenlerin sonucunda örgütsüzlük had safhaya ulaşmış, sendikalaşmanın önü kapanmıştır. Bu sorun maden sektöründe sendika tekelciliği sonucunu doğurmuştur. Zonguldak’ta etkili Genel Maden-İş ve diğer bütün alanlarda etkili Türkiye Maden-İş sendikaları madenlerde sendika tekeline dönüşmüşlerdir. Madenlerdeki sömürü cenderesinde sermaye lehine taraf tutan, maden işçisini sermayeye ve devlete peşkeş çeken bu sendikal anlayış maden işçisinin üzerine karabasan gibi çökmüştür. Örgütsüzlüğün ve sendikal tekelin vardığı boyutlar öylesine bir noktaya ulaşmıştır ki, sendikalar sermaye lehine kararlar çıkarmış, kazalarda ise maden işçisini ve mühendisleri sorumlu tutmuşlardır. Böyle bir sömürü düzeninde sendikanın girebildiği madenlerde sendikal tekelin maden işçilerini ateşe atan maşa durumuna dönüşmesi, madenleri de birer cehennem haline dönüşmüştür.

Özelleştirme ve devamında AKP hükümetinin neo-liberal politikalarıyla maden sektöründe öyle büyük bir sömürü doğurmuştur ki, bütün kazalara ve var olan sömürüye karşı madenciler için yapılan iyileştirmelere karşı devlet kendi çıkardığı yasaların arkasında bile durmamıştır. Torba yasa ile birlikte gündeme gelen iyileştirmelere (2 asgari ücret, çalışma saatinin azalması, izinlerin arttırılması vb.) kafa tutan rödovans sermayesine boyun eğen devlet, sermayeyi rahatlatmak için teşvik düzenlemesi yapmıştır. Birkaç hafta önce yürürlüğe giren teşvikle birlikte, maden işçilerinin patrona maliyetinin yarısı devlet kasasından, yani yine işçilerden alınan vergilerle karşılanacaktır.

Oysa madenlerde özelleştirme TTK ve TKİ’nin “zarar” ettikleri gerekçesiyle yapılmaktadır. Ama bu zarardan daha fazlası son çıkarılan teşvikle devlet kasasından çıkmaktadır. “Zarar” gerekçesi tamamen bir bahanedir. Maden sermayesinin göz diktiği TTK sahaları görece verimli sahalardır ve rödovanslı sahalardaki sömürü büyüktür. Devlet “zarar” bahanesi ile hem madenleri hem de maden işçilerini sermayeye peşkeş çekecektir.

Özelleştirme/rödovans kanlı kârdır, ölümdür, katliamdır. Yapılması gereken rödovanslı sahaları arttırmak değil, rödovansı yasaklamaktır. Maden işçisine yapılan iyileştirmeler, maden işçisinin öfkesini yatıştırmak için verilen sus payıdır. Nitekim torba yasayla yapılan iyileştirmeler birçok rödovanslı sahada uygulanmamakta, “daha fazla üret” baskısı ile işçiler sömürülmeye devam etmektedir. Sendikal tekel ise bu sömürüye yol vermekte ve işçileri sermayenin önüne atmakta hiçbir sakınca görmemektedir.

Madenler kamu malıdır, madenler maden işçilerinindir. Maden işçileri sendikal bürokrasiyi ve tekeli aşacak bir örgütlenme yaratmalı, birliğini sağlamalı, hem yeni özelleştirmelere hem de var olan rödovansa karşı mücadele etmelidir. TTK işçisi-özel maden işçisi ayrımı kalkmalı, sömürüye karşı tek yumruk olmalıdır. Değilse; maden sermayesi, devlet ve sendikal tekel bir bermuda şeytan üçgeni gibi maden işçisini, emeğini, yaşamını yutacaktır.

Birleşelim, örgütlenelim ve bu sömürü cenderesini nasırlı ellerimizle dağıtalım.

Aş bizim, iş bizim, ocaklar bizimdir!

Madenler cehennem işçiler köle kalmayacak!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler