spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetEnflasyonun nedeni ücret artışları mı? - Emre Ergüven

Enflasyonun nedeni ücret artışları mı? – Emre Ergüven

Türkiye son birkaç yıldır yüksek enflasyonun hâkim olduğu ve hayat pahalılığının daha çok hissedildiği bir dönem yaşıyor. Asgari ücretin (ve diğer ücretlerin) artış dönemlerinde de aklıevvel burjuva iktisatçıları ve onların ideolojik etki alanındaki güruh hep bir ağızdan “asgari ücretin ‘ölçülü’ artması gerektiğini, aksi takdirde fiyatların genel seviyesinin de tırmanacağını, bunun da ücret-fiyat spiraline neden olacağını” dile getirip duruyor.

Halbuki ücretlerdeki artışlar neden değil sonuç, hatta günümüz Türkiyesinde yeterli olmayan, alım gücünü artırmayan bir sonuç. Asgari ücret (ve genel olarak ücret) meselesi de asıl olarak enflasyonu değil bölüşüm ilişkilerini, yani yaratılan artık değerden emek ve sermayenin ne kadar pay aldığını ilgilendiriyor.

Bu süreçte, Türkiye ekonomisinin üretim yapısındaki çelişkiler ve bu çelişkilerin sunduğu ikilemler karşısında yapılan tercihler enflasyonu sürükleyen ana etken oldu. Yani, ithalata dayalı bir üretim yapısında, yabancı sermaye girişlerinin kesintiye uğramaması için ihtiyaç duyulan yüksek faiz politikası ile inşaat sektörü başta olmak üzere özel sektör yatırımlarının ve tüketim harcamalarının sekteye uğramaması için gerekli olan düşük faiz ortamı karşı karşıya geldi. Dünya ekonomisindeki likidite bolluğunun sona erdiği dönemlerde de bu çelişki ve ikilem keskinleşti.

2021 sonlarında düşük faiz ve parasal genişleme (düşük faiz ve kredi genişlemesi yoluyla piyasadaki para miktarının artması) politikasının tercih edilmesi sonucunda enflasyonist sürecin önü açıldı. Uygulanan politikalar bir yandan büyük sermaye için yeni kâr olanakları yarattı, diğer yandan da seçime giden süreçte (alım gücü düşse ve yoksulluk artsa da) istihdam düzeyinin artmasını sağladı.

Bu parasal genişleme, aynı politikaların yarattığı döviz kuru artışlarıyla birleşince enflasyonun önü alınamadı. Mal, hizmet ve varlık fiyatları önemli oranlarda arttı. Sınıf mücadelesinin görece zayıf olmasının da etkisiyle, kapitalistler ücret artışlarını mal ve hizmet fiyatlarındaki artıştan çok daha düşük düzeyde tutabildiler, bu da enflasyonist süreçte kârlarının devasa miktarlarda artmasına yol açtı ve gelir eşitsizliklerini artırdı.

Grafikte görüldüğü üzere, ücret gelirlerinin gayrisafi katma değerden aldığı pay 2019’da yüzde 34,7’yken 2022’de yüzde 26,3’e kadar düştü. 2023’ün üçüncü çeyreği itibarıyla bu oran yüzde 32,2 oldu ama bütün yılın verisi henüz açıklanmadığı ve yılsonuna doğru ücret gelirlerinin toplam katma değer içindeki payı düştüğü için bu oran 2022 verisine doğru düşecek. Gelir dağılımının bir diğer göstergesi olan “Gini katsayısı” da 2019’da 0.395 iken 2023’te 0.433’e çıktı. Düşen gelir düzeyi ve artan varlık fiyatları sonucunda mevcut servet sahiplerinin servetlerinin değeri daha da artarken emekçilerin herhangi bir varlık sahibi olmaları daha da güçleşti. Böylece servet eşitsizliği had safhaya çıktı.

Kapitalistler yüksek enflasyon ortamında mal ve hizmet fiyatlarını ve dolayısıyla kârlarını artırabildiler, bu da enflasyonu sürükleyen önemli bir etmen oldu. Asgari ücrette yapılan artışlar ise emekçilerin geçimlik ücret düzeyine tutunması için yapılan zorunlu artışların ötesine geçemedi. Diğer ücretler ise asgari ücrete yakınlaştı, son üç dört yılda TL cinsinden reel olarak da dolar cinsinden de geriledi, fiyat artışlarının sebebi olmaktan ziyade fiyat artışlarını geriden takip etti.

Sonuçta enflasyonun temel nedeni ücret artışları olmadığı gibi, sınıf mücadelesinin zayıf olduğu dönemlerde kapitalistler ücret artışlarını, kendi kârlarını katlamak için bir fırsat olarak kullandılar. Bu da çoğunlukla daha yüksek enflasyon veya mevcut enflasyon düzeyinin devamı anlamına geliyor.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler