spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetDünyanın tüm işçileri Gazze’deki soykırıma karşı kenetleniyor!

Dünyanın tüm işçileri Gazze’deki soykırıma karşı kenetleniyor!

Oya Gürsoy

7 Ekim’den bu yana su, elektrik, yakıt, yiyecek akışının tamamen kesildiği ve aralıksız olarak İsrail İşgalci Güçleri (IOF) tarafından bombalanan Gazze şeridi, on binlerden fazla Filistinlinin mezarı oldu. Avrupa ve Amerika’nın liberal ve sol çevrelerinde hastanelerin savaş hedefi hâline getirilmeleri, soyağaçlarının binlerce senedir üzerinde dallandığı topraklardan koparılmış Filistinlilerin hangi şiddet eyleminin meşru olup olamayacağı gibi apolitik tartışmalar gündemi doldururken, İsrail Başbakanı Netanyahu Gazze kara operasyonu öncesi yayınladığı konuk köşe yazısında Siyonist oluşumun hedeflerini ise açıkça önümüze serdi: karanlığın çocukları barbarları—Filistinlileri—ortadan kaldırmak. Hangi savaş hamlesi uluslararası hukuk nezdinde suç teşkil eder, hangi şiddet liberal egemenlerin ağızlarının tadını kaçırır tartışmaları sırası yükselen, perdelenmemiş, hatta emperyalist kibirle anons edilmiş bu soykırım niyetinden ötesini Siyonist projeye atfetmeye gerek yok.

İşgalci Güçler Gazze, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve İsrail sınırları içerisindeki birden fazla Filistinli demografiğin yoğun olduğu bölgeyi 1948’den bu yana Amerikan emperyalizminin dolarlarıyla yürüttüğü savaşın cepheleri olarak gördü. Ancak bugün Gazze’de yaşanan ivmelendirilmiş etnik temizlik—Filistinliler tarafından İkinci Nakba olarak anılan—süregelen işgalci pratiğin liberal kostümlerinden soyunma anıdır. Örneğin, sivil ölümlerin İşgalci Güçler hakkında kamuoyunu kötü etkilediği kanısına varan İsrail, İkinci İntifada sırası kuşatma duvarı askerlerine sivilleri “yaralayacak” şekilde vurma talimatı vermeye başladı. Bu politika sonucu ölülerin üç katı Filistinli sivilin yaralandığı İkinci İntifada sonrası, pek çok kronik olarak sakatlaşmış; ancak devamlı hastane gözetimi altında hayatını sürdürebilecek Filistinli ya dayanılmaz hayatlar yaşamaya ya ihmalden ölmeye mahkûm edildi. Bu yavaş ölüm hükümlerini öngörülemez ve orantısız şiddetinin diğer yüzü olarak kurgulayan İşgalci Güçler, 2005’ten beri liberal paravanlarının ve destekçilerinin saflarını sıklaştırdı. Öyle ki, burjuva ve liberal ahlakın boyunduruğu altındaki yarım akıllı kitleler İsrail devletinin sözde barbarların çölüne medeniyet ve laiklik getirdiği palavralarını egemen görüş noktasına yükseltmek için gerek hukuki yollar gerek propaganda organlarını fütursuzca kullanmaktan çekinmedi. ABD’deki ezici çoğunlukta eyalet senelerdir İsrail boykot kampanyalarını kriminalize ederken, 2019 senesi sonu Donald Trump devrimci üniversite öğrencilerinin örgütlülüğünü kırmak için Filistin’le dayanışma eylemlerinin olduğu okulları federal fonlardan mahrum bırakabilmek için yasal düzenlemeleri yürürlüğe soktu.

Politik pedagojilerin tam da bu İşgalci Güçler’in üzerlerine çektikleri liberal paravanları parçalama üzerine harcandığı geçmiş senelerin konjonktüründen gelen ve özellikle tabandan kopmuş sol mücadelelerin söz ötesi faaliyet konusunda sınıf içerisinde örgütlenebilmiş işçiler tarafından geride bırakılmaları, sınıf mücadelesi hattının kendini sığ bir sendikacılık düzlemine indirgemediğinin belki de en önemli göstergesi oldu. İngiltere’den Oakland’a kadar İsrail’e silah taşıyan kargo gemilerini hedefine koyan depo, liman ve tersane işçileri, bizlere küresel tedarik zincirlerindeki stratejik konumlanışlarını ve güçlerini kullanmaktan çekinmediklerini gösteriyorlar. İkinci Dünya Savaşı sonrası Küresel Kuzey’de yükselmiş Keynesçi refah devletleri, Vietnam’dan Kore’ye emperyalist uzantılarında güttükleri savaşların hazineye maliyetini işçi sınıfının rızasını kazanmadan sürdüremeyeceklerinin farkındalardı. Halkların emperyalizme karşı sokakta ve fabrikalarda yürüttükleri kitlesel mücadele, bugün Biden “Amerikan işçi sınıfının” oyunun peşinde savrulurken yine aynı kritik konumda kendini buluyor. Hazineden 14 milyar doları sadece ilk İsrail’e yardım paketine adamış “Soykırımcı Joe” sınıfın örgütlü mücadelesinden öyle korkmuş olacak ki Filistin için sokaklara dökülen ve gemileri durduran Arap-Amerikan emekçi kesimlerin oyunu geri kazanabilmek için atacağı yeni taklaları danışmanlarına kurgulatmaya başladı.

2014’ten beri ABD’den dünyanın dört bir tarafına yayılan “Gemiyi Durdur!” eylemleri ilhamını Filistinli emekçi halkların devrimci militan tarihinden alıyorlar. Sadece coğrafyamız değil sermaye tarihinin en uzun süreli genel grevinin (1936) özneleri Filistin halkı, topraklarını emperyalist orduların siperi arkasında işgal etmeye başlayan yerleşkecileri durdurmak için genel grevi neredeyse bir asırdır mücadelelerinin yolu bellediler. 2021 savaşı sırası Gazze’nin aralıksız bombardımanı üzerine, Batı Şeria halkı kendine miras bu devrimci geleneğin devamı olarak belki de 1936’dan bu yana yaşanmış en kapsamlı genel greve çıktı. Rosa’nın 20.yy. Almanya’sı için öngördüğü gibi, genel grev çağırısı bir sosyalist parti, makam sahibi veya sendika konfederasyonundan değil, proleter halkları örgütleyen pek çok öncü sınıf liderinden geldi. Genel grevin devrimci bir pratik olduğunu bizlere emperyalist işgali kıskacı altından tekrar tekrar hatırlatan Filistin halkı, ABD işçi sınıfını da aynı politik ve sınıf bilinciyle fiili eylemliliğe ittiler.

Öyle ki 2021 Mayıs ve Haziran ayları boyunca İsrail menşeili kargo şirketi ZIM Lines, ABD’nin batı kıyısındaki hiçbir limana demir atamadı. Örgütlenen liman işçileri attırmadılar. Oakland Limanı’nda işçileri kurduğu bu abluka limanları yeni güvenlik önlemleri geliştirmek zorunda bıraktı. Ancak 1948’den bu yana bitmeyen işgal ve soykırım devam ettikçe işçiler enternasyonalist dayanışma ekseninde örgütlenmeye devam edecekler.

Elbette sınıf dayanışmasının elzem olduğu bu anda da işçiler, küresel tedarik zincirlerini stratejik olarak kesmeye devam ediyorlar. 6 Kasım sabahının erken saatlerinde işçiler ve dayanışmacı eylemciler Washington Eyaleti’ndeki Tacoma Limanı’na demir atmış ve İsrail’e silah taşıyan kargo gemisini sekiz saat geciktirmeyi başardılar. İşçiler kargoları yüklemeyi reddettiklerinde ise telaşlanan yönetim, Amerikan askeri personeli yük taşımak için limana davet etti. 21.yy. başından beri emperyalist savaşları emekçi halkların sırtında devam ettirmeye alışık egemen sınıflar, örgütlü mücadeleyle baş etmeyi tekrar öğrenmek zorunda kalıyorlar. Orta Doğu’da emperyalist bir ateşe, devrimcilerin kökünü kazıyacak bir kontrgerilla devleti isteyen ABD egemenleri, Filistinli çocukların üzerine yağacak bombaları üretmek, taşımak istemeyen işçi sınıfıyla karşı karşıya geliyor.

İşçici romantizmi kendine bir seçim stratejisi bellemiş Biden, 19 Ekim tarihli konuşmasında gururla “Amerikan emekçileri İsrail’in bu meşru savaşta kullanacağı silahları üretecekler,” dedi. Emperyalist kibir değil, enternasyonal dayanışma diyen işçiler çatışmaya devam edecekler. ABD 2024 Başkanlık seçimlerine doğru giderken, Filistin’le dayanışma eylemlerini kriminalize edilseler de örgütleyen işçiler ve sendikacılar, anlık ve sönücü eylemlilikler değil sürekliliği beslenmiş bir emperyalist yağmacılık karşıtı sınıf mücadelesi hattını örmenin hayati öneminin farkındalar. Amerikan emperyalizminin boynunda emekçilerin elleri, örgütlülüğün kudretiyle yüklenmeye devam ediyor.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler