spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelSermaye düzeni çocukların beslenme hakkını gasp ediyor

Sermaye düzeni çocukların beslenme hakkını gasp ediyor

Burcu Çıra & Ege Demirel

Çocukların sağlıklı olmasının ve nitelikli bir eğitim görebilmesinin temel koşulu olan sağlıklı beslenme, bir hak olmaktan ziyade zaruri bir ihtiyaçtır. Yoksulluğun en uç boyutlarını yaşayan emekçi çocukları devlet eliyle bu haktan mahrum bırakılıyor. Ailelerin 1 öğün ücretsiz sağlıklı yemek talebinin derhal karşılanması gerekiyor. Açlık çoğunluktadır, bu açlığı yaratanlar elbet halklar tarafından sınanacaktır. Çocuklar için okullarda “1 öğün ücretsiz yemek”! Hemen şimdi!

Emekçileri işsizliğe, açlığa, sefalete mahkûm etmek isteyen, kötü çalışma koşullarını norm hâline getirerek onlara kölelik düzenini reva gören burjuvazi diktatörlüğü emekçilerin çocuklarına da farklı bir seçenek sunmuyor. Özellikle okula yeni başlayan ve gelişme çağında olan çocuklar açısından beslenme meselesi hayati bir önem taşıyor. Sağlıklı büyüyebilmeleri ve zekâ gelişimlerini sağlayabilmeleri için çocukların iyi ve sağlıklı beslenmeye erişmeleri bir zorunluluk. Bu nedenle devletin okullarda çocuklara 1 öğün sağlıklı beslenme imkânı sunması gerekiyor. Ancak sermaye devleti böyle bir imkân sunmuyor, ailelerin taleplerini görmezden gelmeye devam ediyor.

Geçtiğimiz yıl Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından yayınlanan “Ücretsiz Beslenme/Yemek Programı” genelgesi ile 2022–2023 eğitim–öğretim yılının ikinci yarısı itibarıyla okul öncesi öğrencileri için ücretsiz öğle yemeği uygulaması başladı. Ancak MEB, okulların açılmasına 3 gün kala okullara yeni bir genelge göndererek yeni eğitim–öğretim yılında bu uygulamanın yalnızca 11 il için devam edeceğini bildirildi. Bunun üzerine kimi belediyeler de pilot okullarda bir öğün ücretsiz yemek uygulaması başlattı. Meclis’te 2023 bütçesi görüşmelerinde Emek Partisi’nin başlattığı çalışma sonucu, muhalefet partilerinin iktidara verdiği “okullarda ücretsiz yemek verilmesi için ek bütçe” önergesi AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Derinleşen yoksullukla beraber, gıdaya erişim gibi özellikle son birkaç yılda artan temel, insani ihtiyaçları karşılamayı reddeden ve ihtimallerin önüne geçen bir hükümet ile karşı karşıyayız.

Çocukların sağlıklı olmasının ve nitelikli bir eğitim görebilmesinin temel koşulu olan sağlıklı beslenme, bir hak olmaktan ziyade zaruri bir ihtiyaçtır. Yoksulluğun en uç boyutlarını yaşayan emekçi çocukları devlet eliyle bu haktan mahrum bırakılıyor. Genel seçim yaklaşırken okullarda bir öğün ücretsiz yemek verdiği öğrenci sayısını 5 milyona çıkaracağını vadeden MEB, seçim sonrasında 1 milyon 400 bin öğrenciye verdiği yemeği de kesti. Yani seçim öncesi Bakanlık ve hükümet, çocukları ve dolaylı olarak oy kullanan ailelerini bir seçim aparatı olarak kullandı. Bu hükümet “sağ olsun(!)” aileleri masraftan kurtarmak istiyor olmalı ki çocukluğumuzdan bu yana kullandığımız beslenme çantası kavramını ortadan kaldırdı. Ebeveynlerin çocuklarına beslenme koyamadığı, koyduklarında ise ekmek arası ekmek yaptıkları veya hadi daha insaflı olalım, ekmek arası iki-üç zeytini çocuğun çantasına katık ettikleri durumlarla çok sık karşılaşır olduk. Sofrasına koyamadığı birkaç zeytini saklayan (çoğunlukla) anneler ile iki işte çalışıp çocuğunu göremeyen babaların çocukları okullarda aç geziyor. Bu iş, öğretmenlerin kendi imkânlarıyla çocukları gibi gördükleri öğrencilerinin karnını doyurma çabaları ile çözülemez. Beslenemeyen çocuklar ya bilişsel ve bedensel olarak hayatlarından geri kalıyor ya da eğitim hayatları son buluyor. Devlet, karşılamakla yükümlü olduğu beslenme ihtiyacıyla ilgili politikaları eğitim alanında derhal uygulamak zorundadır.

Açlık sınırının 14 bine, yoksulluk sınırının 45 bine dayandığı zamanlarda 11 bin 402 TL gibi bir taban ücret, ülke toplamının yüzde 60’ından fazlasının maaşıyken, geçinebilmek demek ortalama yoksul bir ailedeki dört kişiden en az üçünün çalışması demek. Bu durumda ya baba iki işte birden çalışırken anne ev–çocuk bakımının yanında ev içi/parça başı işlerde çalışmak zorunda kalıyor ya da baba ile beraber çocuk da çalışmak, işçileşmek zorunda bırakılıyor. TÜİK’in açıkladığı çocuk işçi raporunda dahi 720 bin çocuğun çalıştığı belirtiliyor. Göçmen çocukların ve sokakta çalışan çocukların verilerinin dahil edildiği daha gerçekçi verilere göre ise 2 milyona yakın çocuk işçileşmiş durumda. Çocuk işçiliğinin baş nedeni yoksulluktur.

Asgari ücretle geçinmeye çalışan emekçiler çocuklarını devlet okullarında dahi okutmakta oldukça zorlanıyor; çünkü devlet okuluna giden bir çocuğun kırtasiye, beslenme ve ulaşım masrafları ile okul aile birliklerinin talep ettikleri ücretler, yoksul emekçilerin karşılayabileceği boyutu aşmış durumda. Bu hâlde yaşayabilmek adına tek bir yol kalıyor; çocukların eğitim hakkından mahrum kalıp çalışması. Bu mağduriyeti yaratan aileler değil, aileleri ve çocukları buna mecbur bırakan devlettir. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin karma eğitimi ortadan kaldırma fikrine odaklanmak yerine eğitim hakkına erişemeyen çocuklara odaklansa, oturduğu koltuğun hakkını bir nebze olsa verecek ilk bakan olması ihtimaline yaklaştıracak bizleri.

Her yıl biraz daha çocukluktan çıkıp üretim süreçlerinin parçası hâline gelen çocukları eğitimden mahrum bıraktıkları yetmiyor; iş cinayetlerinde de çocuk isimlerini daha sık görüyoruz. Özellikle yaz aylarında tarlalarda, bağlarda çalışan çocuklar, o tarlaların kenarlarında serinlemek için girdikleri kanallarda boğuluyor; tarlada yorgunluktan uyurken traktör altında ezilerek ölüyor; meyve ağaçlarının tepesinden düşerek can veriyor. Geçtiğimiz ağustos ayında İstanbul Tozkoparan’daki kentsel dönüşüm projesinde çalışan 17 yaşındaki çocuk işçi, ilk iş gününde vinçten düşen malzemenin kafasına denk gelmesi sonucu; dün 16 yaşındaki tarım işçisi İsmail Yağbasan, Urfa Halfeti’de bir tarlada taşları temizlerken yüksek gerilim hattından elektrik akımına kapılarak iş cinayetlerinde hayatlarını kaybettiler. İSİG Meclisi verilerine göre AKP’li yıllarda en az 888 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Üstelik bu sayılara, iş cinayetlerinde ölen göçmen işçi çocukların çoğu dahil değil.

İşçi çocuklarının açlığını apolitikleştiren, bu yaygın ve yapısal sorunu sadakayla, bağışlarla çözmek isteyen ve okullarda ücretsiz öğlen yemeği için ek bütçeyi reddetmiş makam sahipleri, okuyamadıkları okullardan iş gücüne çekilen çocuklarımızı sıralarında mürekkep yalarken değil, OSB’lerde çalışırken görmek istiyor. Ama biz çocuklarımızın isimlerini İSİG ölüm verileri olarak görmek istemiyoruz. Biz çocuklarımızın kalem tutması gereken ellerinin, yoksullukla boğuşurken eğitimi bırakıp çalışmaya başladığını, nasırlaştığını görmek istemiyoruz. Biz çocuklarımızın sağlıklı beslenip nitelikli eğitim almasını, haklarına erişebilmesini istiyoruz. Bunu vicdani şekilde değil; temel, insani haklarının gereğince talep ediyoruz. Bir öğününü evde, bir öğününü iş yerinde karşılayarak yaşamak zorunda bırakılan emekçiler, çocuklarının beslenme ihtiyacını karşılayamıyor. MEB söz verdiği üzere eğitim–öğretim sürecindeki tüm çocuklara “1 öğün ücretsiz yemek ve sağlıklı beslenme” hakkını teslim etmelidir. Bakan Tekin’i, “Ülkemizde açlık veya açlık sınırının altında yaşayan kimse yoktur.” diyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı da koluna takarak devlet okullarına gitmeye ve çocukların yaşam koşullarını görmeye çağırıyoruz.

Okul çağındaki en az 4 çocuktan birinin okula aç gittiğini göz önüne aldığımızda “Ülkemizde açlık veya açlık sınırının altında yaşayan kimse yoktur” sözünün hiçbir geçerliliği olmadığı aşikârdır. Bu noktada Bakanlara ve iktidara 2016 yılında gayri safi millî hasıla içindeki payı yüzde 4,21 olan eğitim bütçesinin 2023 yılında neden yüzde 3,48’e düşürüldüğünü ve 2016 yılında bütçede eğitime ayrılan payın yüzde 19,24 iken 2023 yılında neden yüzde 14,53’e düşürüldüğünü soruyoruz. Sermaye için seferber edilen bütçede, emekçilerin ve emekçilerin çocuklarının payının her yıl daha da azalmasını kabul etmiyoruz.

Çocukların yeterli düzeyde beslenememesi sadece onların eğitim başarılarını etkilemiyor; aynı zamanda çocukların okuldan uzaklaşmalarına da neden oluyor. Bu bağlamda özelikle kız çocuklarının evliliğe, erkek çocukların ise çocuk işçiliğe yönlendirilmesi tehlikesi bulunuyor. Bunun dışında, yetersiz beslenme çocukların sağlıklarını olumsuz etkilediği için hem bağışıklıkları zayıflayacak ve hastalanma riskleri artacak hem de ileri yaşlarda söz konusu beslenme yetersizliğinden kaynaklanan gelişim bozuklukları çeşitli hastalıklara neden olacaktır.

İstisnasız her kademede okul çağındaki çocuklara ücretsiz ve sağlıklı 1 öğün yemek imkânı sağlanmalıdır. Anaokulundan liseye her çocuğun sağlıklı bir öğüne erişiminin sağlanması lütuf değil, bir hak ve zorunluluktur. Bu kapsamda gerekli kaynak bütçede fazlasıyla mevcuttur. Bütçe, sermayenin ihtiyaçlarına göre değil, emekçilerin ihtiyaçlarına göre planlandığında, sağlıklı bir öğün yemeğe erişim de dâhil olmak üzere çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanması oldukça kolaydır.

Aileleri çocuklarına her gün 1 öğün sağlıklı beslenme hakkı verilmesi için dahi mücadele etmek zorunda bırakan sermaye düzeninde, emekçi çocuklarına da daha okul çağına başlar başlamaz tüm emekçilere dayatılan sefalet ve açlık düzenine alışmaları telkin ediliyor. Bu talepleri görmezden gelen sermaye devletine, emekçilerin çocuklarına dayatılan bu açlık ve sefalet düzenine razı olmayacağımızı hatırlatıyoruz. Ailelerin 1 öğün ücretsiz sağlıklı yemek talebinin derhal karşılanması çağrısında bulunuyoruz.

Açlık çoğunluktadır, bu açlığı yaratanlar elbet halklar tarafından sınanacaktır. Çocuklar için okullarda “1 öğün ücretsiz yemek”! Hemen şimdi!

Düzenleyen: Oya Gürsoy ve İrem Az.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler