spot_img
spot_img
Ana SayfaÇeviriSavaş lojistiğine karşı siyasi grev Cenova liman işçileriyle röportaj

Savaş lojistiğine karşı siyasi grev Cenova liman işçileriyle röportaj

Eylemi organize eden CALP’den (Collettivo autonomo lavoratori portuali/Liman İşçileri Otonom Kolektifi) Josè ile yapılan röportajı Umut-Sen olarak çevirdik.

Filistinli sendikaların çağrısına yanıt olarak, 10 Kasım sabahı İsrail’e silah gönderilmesine karşı birçok kıtada eylemler ve grevler düzenlendi. İngiltere’nin Kent şehrinde İsrail ordusuna malzeme sağlayan bir silah fabrikası abluka yoluyla durduruldu. Oakland, Seattle, Barselona ve Sidney’deki liman işçileri de eş zamanlı eylemler düzenledi. Cenova’da liman işçileri, savaşa ve askeri lojistiğe karşı bir eylem eşliğinde liman kapılarını ablukaya aldı. Etkinliği düzenleyen CALP’den (Collettivo autonomo lavoratori portuali/Liman İşçileri Otonom Kolektifi) Josè ile bu konuyu konuştuk.

***

10 Kasım’daki gösteriye çok sayıda kişi katıldı, günün nasıl geçtiğini anlatabilir misiniz?

José (CALP): Randevu sabah saat 06.00’daydı ve – en iyimser tahminlerin aksine – o saatte zaten yüzlerce kişi toplandı. Katılımın bu kadar yoğun olduğunu görünce, ablukayı sadece Cenova Limanı’nın konteynerlerdeki malların çıkışı açısından ana geçiş noktalarından biri olan San Benigno kapısıyla sınırlamamaya karar verdik. Abluka, hem ticari hem de turistik karma bir geçiş olan Albertazzi kapısına kadar genişletildi, buradan klasik kamyonlar, treylerler ve turistler de geçiyor.

Temel olarak eylemin nedenleri, Filistin sendikalarının başlattığı ve bizim de yaptığımız çağrıda ifade edilen gerekçelerdir. Yıllardır CALP’le birlikte silah alışverişine karşı mücadele ediyoruz; çünkü Cidde, Suudi Arabistan ve İsrail gibi yerlerde ölümlere ve yıkıma neden oluyor. Özellikle sivil limanlarda. Dünkü eylemimizle İsrail’in Gazze halkına karşı uyguladığı soykırıma karşı Filistin halkıyla ve direnişiyle dayanışma içinde olmak istedik. Ayrıca savaş sisteminin kilit noktalarını veya şirketlerini tespit etmek istedik. Bu durumda kilit nokta Zim şirketiydi (Entegre Nakliye Hizmetleri Zim). Bu deniz taşımacılığı şirketi, İsrail bayrağını taşıyor, kargo gemilerine sahip ve geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir makalesinde kendisini bu savaşta İsrail’i desteklemek için bir lojistik altyapı üssü olarak sunduğunu duyurdu. İsrail ile ana silah satıcısı ABD arasında esasen bir deniz köprüsü var. Zim gemilerinin çoğu Cenova’dan geçiyor ve çoğu zaman Bari adlı Suudi şirketininki gibi silahlar taşıyor.

Gösteriye katılım oldukça iyi oldu, saat 09.00 civarında Zim Genel Merkezi’ne gitmek için yürüdük. Orada bir polis kordonu vardı, küçük bir cisim fırlatma olayı yaşandı ve şöyle bir yazı yazdık: “Katil İsrail. Savaşları durdurun, silah alışverişini durdurun”. Ondan sonra sakin bir şekilde San Benigno’nun ana kapısına döndük.

Liman işçileri nasıl tepki verdi? Bu yeni savaşa karşı net bir tutum var mı?

Limanda Filistin meselesine ilişkin siyasi uyumun oldukça homojen olduğunu söyleyebiliriz. Elbette tartışmalar var ve tüm liman işçileri aynı fikirde değil; ancak insanlar kesinlikle Ukrayna’daki savaşla karşılaştırıldığında çok daha az bölünmüş durumda. İsrail’in yetmiş yılı aşkın bir süredir neler yapmaya devam ettiğini herkes biliyor ve hangi tarafın tutulacağı konusunda hiçbir şüphe yok. Elbette bazılarının fikirleri daha az güçlü ve ben kişisel olarak aynı fikir değilim. Onlara göre mesele direniş değil. Bazıları ise sadece yenilgiyi kabul etmiş ve morali bozulmuş durumda. Yükseltmeye çalıştığımız şey, biraz işçi gururu, biraz uluslararası dayanışma. Bu savaşların sadece ölüm değil aynı zamanda yoksulluğa da yol açtığını anlatmaya çalışıyoruz. Okullara, sağlık hizmetlerine ve hizmetlere ayrılması gereken kamu kaynakları askeri sektörde kullanılıyor.

Sendika açısından bakıldığında CALP, USB ile çalışıyor. Bu seferberliğin içinde başka sendikalar da var mı?

Evet, diğer taban sendikaları da yanıt verdi: 10 Kasım çağrısı herhangi bir grev çağrısı yapılmadan yapıldı ve dolayısıyla katılan herkes bunu tamamen bağımsız bir şekilde yaptı. USB dışındaki sendikalardan bireylere ve hareketlere kadar. Program kapsamında tartışma anları planladık, Limanlar Ulusal Koordinasyonu olarak Cenova, Trieste, Livorno, Napoli, Salerno, Civitavecchia, Palermo ve Bari limanları adına bir deklarasyon yazdık. Liman işçileri olarak, Filistin sendikasının 16 Ekim’de yayınlanan çağrısında yer alan sözleri kendi sözümüz hâline getiriyoruz. Unione Sindacale di Base-Liman olarak ülke çapında planlanmış bir seferberliğimiz zaten var.

Ayrıca FMS’ye (Dünya Sendikalar Federasyonu) üye oluyoruz. Bu sayede, Akdeniz bölgesindeki tüm ulaştırma sendikalarına Filistin halkıyla dayanışma amacıyla Akdeniz limanlarında bir dizi seferberlik oluşturulmasını öneren bir not yaydık. Şu anda bu çağrıya Pire ve Türkiye’deki liman işçileri yanıt verdi, yani bu işin en çok içinde olanlar. Fransa’daki CGT’den, İspanya, Slovenya ve Tanca’daki liman işçilerinden yanıt bekliyoruz.

İtalya’daki diğer limanlarla ilişkiler, bu birlik üzerinden mi gidiyor yoksa bağımsız mı? Uluslararası bağlar FMS yoluyla mı kuruluyor?

İtalya’da kurduğumuz ilişkileri CALP aracılığıyla kurduk ve bunları sendikaya dahil eden de CALP’in kendisi oldu. Diğer ilişkiler tamamen USB’ye bağlıdır. Uluslararası temaslar söz konusu olduğunda, resmî olanlar FMS’den geçiyor; ama kendi bağlantılarımız da var ve tamamen otonom bir şekilde. Özellikle Marsilya, Sète ve Le Havre liman işçileriyle. Sète, Fransa’nın güneyindeki fiili ana limandır. Biz seferberlik başlattığımızda hep onlarla iletişim kurduk.

Oakland, Seattle, Barselona ve Sidney’de abluka ve eylemleri organize eden veya duyuran liman işçileriyle doğrudan bir bağlantı yok muydu?

Hayır, bu sefer her birimiz tamamen bağımsız hareket ettik. CALP’in 2019’dan bugüne, liman bölgelerinin savaşlardan önceki son sınır olduğunu gösteren eylemlerinin bu tür bir mücadelenin nasıl örgütlenebileceğine dair bir model olmasa da bazı açılardan cesaret verdiğine inanıyorum. 

Ukrayna’da savaşın patlak vermesinden bu yana, savaşa karşı işçi söylemi oluşturmanın ne kadar zor olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Haklı olarak Üçüncü Dünya Savaşı olarak adlandırdığınız olayda liman lojistiğinin rolüne ilişkin tartışma ve eylemleriniz bir açıdan istisnai: Ulusötesi orgütleme inşa etme ihtiyacını daha da belirgin hâle getiriyorsunuz. Hangi noktadayız?

Bir buçuk yıldır Avrupa’daki liman işçileri arasında bir koordinasyon kurmak için Avrupa’nın tüm limanlarını geziyorum. Şimdilik birleşik bir sendikal yapı olmasa da koordinasyon hedefi var. Bir sonraki adımın ana fikri şu: Haftaya FMS’nin taşımacılık kategorisi olan TUI’nin (Uluslararası Taşımacılık İşçileri Sendikası) kongresine katılmaya gideceğim. Kongreye tüm liman bölgelerinden işçiler büyük katılım gösterecek. Ben de hem siyasi hem de tamamen sendikal konuları tartışan koordinasyonlar oluşturma ihtiyacının altını çizeceğim. MSC, Zim vb. gibi çeşitli şirketler tabii ki tek bir limana gitmiyorlar, neredeyse Avrupa’daki tüm limanlara dokunuyorlar ve nerede olurlarsa olsunlar aynı çalışma koşullarını üretmeye çalışıyorlar. Temel olarak yapmaya çalıştıkları şey, kendileri için lojistikte gerçek darboğaz olan liman faaliyetlerine ilişkin mevcut düzenlemeleri serbestleştirmek, devlet kontrolünü azaltmak. Geçen Cuma grev çağrısı bile bir limanın tamamını kapattık.

FMS içinde limanların ulusötesi örgütlenme düzeyindeki mücadeleleriyle karşılaştırılabilecek başka kategori mücadeleleri var mı?

Evet, savaşın geçtiği diğer belirleyici nokta da havalimanları. En açık örnek, geçen yıl İtalya’daki Pisa kentinde ve Belçika’da yaşanan seferberliklerdir. Demiryolları, henüz harekete geçmemiş ama silahların bölgeler arasında taşınmasında kesinlikle merkezi bir rol oynuyor. Birkaç ay önce Torino’dan geçip Polonya’ya giden tanklarla dolu bir trenin görüntülerine düşünelim. Bu günlerde ulaşım sistemi savaşın merkezinde yer alıyor. Kesinlikle.

Bu durumlarda grev, yalnızca sendikayı ilgilendirmeyen veya yalnızca üretimin durdurulması anlamına gelmeyen siyasi bir uygulama olarak düşünülüyor. Silah lojistiğine karşı mücadele, sadece liman işçilerini ve nakliye işçilerini ilgilendirmez, değil mi? Eğer başka özneleri de dahil etmek istiyorsanız, bunu nasıl yapıyorsunuz?

Bizim için grev esastır. 10 Kasım’da tam da otonom, siyasi, toplumsal ve ulusötesi bir grev gerçekleştirmek için kelimenin teknik ve sendikal anlamında diye bir grev çağrısı yapmadık. Sendikal örgütlenme, işçi dünyasıyla konuşmaya olanak tanır ve işçi dünyasının siyasi grevin nedenlerini anlayabilmesi için gereklidir. Eğer emekten başlamazsak, Leonardo’ya karşı yapılan eyleme benzer eylemler yapma riski vardır, bu eylemler son derece doğrudur; ancak işçiler ve emek dünyasının dışındakiler birbirlerine karşı çıkabilir. Bu tür karşıtlıklar üretmeye gerek yok. Bizim istediğimiz, çalışanların dünyası ile yurttaşlar arasında ortak bir zemin oluşturmak, bu konulara hep odaklandık. Örneğin, yüksek hassasiyetli füzelerle dolu bir gemi limanda durup havaya uçsa, şehrin tamamı olmasa da yarısı patlar. Bu, meselenin sadece siyasi ve etik değil aynı zamanda güvenlik meselesi olduğunun da bir örneğidir. Bu nedenle, emek ve emek dışı olmak üzere bu iki cephede hegemonik kapasiteye sahip bir organizasyon esastır. Grevin bu genişlemesini ırkçılık karşıtı mücadelelerde ve göç hükümetine karşı daha önce de uyguladık. 2019 yılında, savaş gemisinin abluka altına alındığı dönemde, bir göçmen gemisi Cenova’ya geliyordu ve bizler, diğer yoldaşlarımızla birlikte limanın sembolü ve deniz feneri olan Lanterna’ya “hoş geldiniz” yazan bir pankart astık. Göçmenler söz konusu olduğunda da savaş sisteminin merkezi bir öneme sahip olduğu açıkça görülüyor. Çoğunlukla açlıktan ya da devam eden savaşların küresel sonuçlarından kaçmanın yanı sıra savaşlardan da kaçıyorlar.

Çeviren: Umut-Sen Çeviri Kolektifi

Düzenleyen: İrem Az

Orijinal metin: https://www.connessioniprecarie.org/2023/11/13/lo-sciopero-politico-contro-la-logistica-di-guerra-intervista-ai-portuali-di-genova/?fbclid=IwAR0AYZsiI5xauzmu0m4Onqn65o7OevfPDTA3RIiHkqwcjSfSyPeBLiRPShM

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler