Güney Asya ülkesi Bangladeş’te Ekim ayı sonunda tekstil işçileri 5 yıldır zam alamadıkları gerekçesiyle ve ücretlerinin üç katına çıkarılması talebiyle greve çıkmıştı. Grevlere en az 4 bin işçi katılmış, binlerce işçi sokaklarda polisle çatışmalara girmişti.
Bangladeş tekstil işçilerinin bu isyanını anlayabilmek için 2013 yılında 1.134 işçinin öldüğü Rana Plaza katliamını tekrar hatırlamak gerekiyor.
Bu bağlamda, Saurav Sarkar’ın geçtiğimiz Nisan ayında Jacobin’de yayınlanan Rana Plaza katliamı sonrası Bangladeş’de yaşananları anlattığı yazısının çevirisini paylaşıyoruz.
Yazının orijinali 26 Nisan 2023 tarihinde yayımlanmıştır.[1]
On yıl önce bu hafta, Bangladeşli hazır giyim fabrikası Rana Plaza’nın çökmesiyle 1.130’dan fazla işçi hayatını kaybetti. Hazır giyim işçiliği tarihindeki en büyük trajedinin üzerinden on yıl geçmesine rağmen, benzer bir trajedinin bir daha yaşanmaması için gereken reformlar hayata geçirilemedi.
New York Times olayla ilgili “Konfeksiyon fabrikasındaki yangın dördüncü katta başladı. Kutulardaki özenle katlanmış polo tişörtler aç alevlere ziyafet çektirdi.” diye yazdı. Bangladeş’in Dakka kentine otuz beş mil uzaklıktaki Chowdhury Knitwears’da 25 Kasım 2000’de meydana gelen faciada elli iki kişi ölmüştü.
Sonraki yıllarda bu yangının olağan bir olay olduğunu öğrendim. Aydan aya, yıldan yıla, yangın gibi endüstriyel felaketler Bangladeş’teki hazır giyim endüstrisinin başına bela oluyordu. Times‘ınki gibi makalelere alışmaya başladım, çünkü ardı ardına gelmeye devam edeceklerini ama hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyordum.
Ama on yıl önce tam bu hafta, her şeyin değişme potansiyeli doğdu. Hazır giyim sektörü tarihinin en büyük felaketini yaşadı: Bangladeş’in başkentinde sekiz katlı bir bina olan Rana Plaza çöktü, en az 1.130 kişi öldü; en az 2.500 kişi yaralandı ya da kalıcı olarak sakat kaldı.
Fabrika yönetimi 23 Nisan’da binanın parçalanmakta olduğunu biliyordu. Hatta bir televizyon ekibi durumu filme almıştı. İşçiler 24 Nisan günü yine de işe gitmek zorunda kaldılar.
İşçilerin ifadesine göre, binadaki hazır giyim şirketlerinden biri olan Ether Tex, o gün işe gelmeyen işçileri bir aylık ücretlerini kesmekle tehdit etti. İşlerinin mi yoksa hayatlarının mı daha önemli olduğunu düşünen işçiler kim bilir daha kaç tehdit ve kötü muameleye maruz kaldı.
Önemli sayıda kayıp yaşanmış olacak ki Konfeksiyon İmalatçıları Birliği o sırada binada 3.000’den fazla işçi olduğunu kabul etti. Ağır dizel jeneratörler sabah 09.00 sularında çalışmaya başladığında, binanın nihai çöküşünü de başlattılar.
Rana Plaza, 1911 yılında New York’ta Manhattan’daki bir fabrikada çıkan yangın sonucunda 146 konfeksiyon işçisinin öldüğü Triangle Shirtwaist Fabrikası yangınından çok daha korkunçtu. Birdenbire tüm dünya yeniden hazır giyim sektörünü izlemeye başladı. Avrupa’daki, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ve Küresel Kuzey’in diğer yerlerindeki insanlar Bangladeş gibi ülkelerdeki giyim sektörünün sağlık ve güvenlik sorunlarıyla dolu olduğunu fark ettiler. Ve Bangladeşliler bu olaydan bina sahibi Sohel Rana’nın sorumlu tutulması gerektiğini hemen anladılar.
Sohel Rana doldurulmuş bir göletin üzerine inşaat yapmak için izin almıştı. Bu yetmezmiş gibi üzerine yasadışı bir şekilde üç kat inşa etti ve ticari kullanım için inşa edilmiş bir binada endüstriyel faaliyetlere izin verdi. Üstüne üstlük, çökmeden bir gün önce, 23 Nisan’da, binada çatlaklar oluşmaya başlamışken halka, hazır giyim fabrikası yöneticilerine ve işçilere binanın güvenli olduğuna dair güvence vermişti.
Yaralıların ve ölenlerin yakınları, işçiler ve Bangladeş’teki siyasetçiler, hazır giyim üreticileri kartelinden derhal hesap sorulması için çağrıda bulundu. Ancak bir parça giysiden kazanılan paranın çoğu ne onu üreten işçilere ne de Bangladeş, Vietnam ya da Türkiye gibi ülkelerdeki fabrika sahiplerine gidiyor.
Bunun yerine, büyük ölçüde Walmart ve Zara gibi Küresel Kuzey’deki imalat ve perakende markalarının eline geçiyor. Örneğin, Walmart’ın 2021’deki gelirleri, Bangladeş’in o yılki tüm gayri safi yurtiçi hasılasından neredeyse yüzde 40 daha yüksekti. Bu durum Walmart’ın, taşeronları üzerinde üretimi başka bir yere taşıma tehdidiyle fiyat baskısı kurmasına ve sektördeki gücünü elinde tutmasına olanak veriyor. Taşeronlar da çoğunlukla kadın olan işçilerini düşük ücretleri, uzun çalışma saatlerini, taciz ve saldırıları kabul etmeye zorlayabiliyor.
1990’lardan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tekstil atölyelerine karşı çıkan [Anti Sweatshop Movement] sosyal hareket, markaların işçilerin çalışma koşullarından sorumlu tutulması için mücadele etti. Yıllar boyunca, bazı ufak kazanımlara rağmen, üreticiler ve perakendeciler geri adım atmayı reddetti.
Rana Plaza’dan sonra bu durum önemli ölçüde değişti. Değişmek zorundaydı, zira felaket ölçeğindeki bu kaza kamuoyunun ilgisini çok fazla çekti. Dünya en nihayetinde, “Artık Rana Plazalar olmasın” dedi. Hazır giyim sektörünü oluşturan piramidinin tepesindeki markaları ve perakendecileri birbirine sorumluluk esasında bağlamak için yıllarca süren kampanyalar sonuç vermeye başladı. İnsanlar felaketin sorumlu taraflarını aramaya başladıklarında, Benetton, Zara, The Children’s Place, Primark ve Walmart gibi markaların binadaki tekstil atölyeleriyle çalıştıkları ortaya çıktı. Artık bahsi geçen bu markaların, üretimin yapıldığı fabrikaların sahibi olmamaları bahanesiyle sorumluluktan kendilerini kurtarmaları mümkün değildi.
Bu hikâyenin devamı da trajedinin parçası. Rana Plaza’dan sonraki iki hafta içinde uluslararası STK’lar, Küresel Kuzey menşeili markalarının temsilcileri ve Bangladeşli sendikalar bir araya gelerek Bangladeş’te [Accord diye bilinen] Yangın ve Bina Güvenliği Anlaşması’nı imzaladı. Önceki yıllarda geliştirilen mevcut bir modeli temel alan bu anlaşma, yaklaşık iki yüz markayı daha güvenli fabrika koşulları sağlamak üzere yasal olarak bağlayıcı bir çerçeve içine aldı. Artık pek çok marka Rana Plaza gibi fabrika felaketleri nedeniyle dava edilebilecekti.
Anlaşmanın beş yıl süren ilk döneminde daha güvenli koşullar sağlanabildi. Anlaşmanın bağımsız denetlenme organları, uygulama sürecine destek veren fabrikalar için bir sübvansiyon mekanizması, sürece köstek olanlar içinse bir kara liste işlevi gördü ve uluslararası markaların sorumlu olduğu, yasal olarak bağlayıcı bir sözleşme sağladı. Mayıs 2021 itibariyle, 1,8 milyondan fazla işçi iş yeri güvenliği konusunda bilgilendirildi ve 1.600’den fazla fabrika denetlendi.
Anlaşmayı en sert şekilde eleştirenler bile uygulamada yangınları ve diğer bina güvenliği sorunlarını önleyerek çok sayıda hayat kurtardığını kabul ediyorlar.
Anlaşmadan sorumlu bileşenler, anlaşmanın ücretler ve sendikal örgütlenme gibi konulara odaklanmadığı eleştirilerine yavaş yavaş ve sınırlı da olsa çeşitli yanıtlar geliştirmeye başladılar. Anlaşmanın odağı ne olursa olsun, dünyanın dört bir yanından pek çok gözün Bangladeş’in hazır giyim sektörüne çevrilmiş olması, 2013’ten önce büyük ölçüde eksik olan bağımsız sendikacılığa daha fazla önem verilmesine yardımcı oldu.
2012 yılında Bangladeş’te sendikalı sadece bir fabrika vardı; Rana Plaza’dan kısa bir süre sonra ise doksan altı. Bugün bir sendika liderinin tahminine göre 1.200 fabrikanın yaklaşık yüz tanesinde mücadeleci sendikalar var.
Ancak tüm bu gelişmelere rağmen, Rana Plaza sonrası eli güçlenmiş sınıf siyaseti, sektörün koşullarını değiştirebilecek bir kanal bulamadı. 2018 yılına gelindiğinde, Bangladeş’in nüfuzlu hazır giyim üreticileri anlaşmanın kaldırılması için bir dava açtı. Anlaşma yavaş yavaş çözülmeye başladı.
Bu anlaşma, işçilerin küresel meta zincirlerine bağlanmış iş yerlerinde olağanüstü eşitsizliklere maruz kalmasını önleyememesine ve onlara güçlü ve örgütlü bir biçimde kendilerini savunma imkânı vermemesine rağmen, egemenler tarafından problem olarak görülüyordu. Anlaşma, sınırlı amaçlar için geçici bir yönetim çözümüydü. İşçilerin sadece kendilerinden, sendika gibi kurumlar aracılığıyla örgütlenmeleriyle gelebilecek türden bir değişimi yönetebilecek kalıcı bir mekanizma değildi. Bangladeş’te sendikalar genişledi, ancak hazır giyim endüstrisi patronları üzerinde esaslı bir kontrol sağlayacak noktaya yakın bile değiller.
Sonuç olarak anlaşmanın getirdiği marjinal güç ortadan kalktıktan sonra ne olacağına dair çok az düşünce (ve daha da az kararlılık) varmış gibi görünüyor. Rana Plaza’nın geçmişte bırakılmasıyla birlikte, hazır giyim üreticileri, uluslararası markalar ve perakendeciler çalışma koşullarını iyileştirmeleri hususunda gittikçe azalan kamuoyu basıncının keyfini çıkarıyorlar.
Bunun kanıtı aşikâr. Son beş yılda Bangladeş’te anlaşmanın gücünün azalmasıyla birlikte, Bangladeşli hazır giyim işçilerinin iş başında ölümleri artmaya başladı. 2020 yılına gelindiğinde iş yerinde ölüm sayısı (yılda) 1’e düşmüştü, ancak ertesi yıl anlaşmanın uygulanması yerel bir kuruma devredildikten sonra bu sayı 13’e yükseldi. İş yeri kazaları arttı. Pandemi başladığında, markalar hazır giyim siparişlerini derhal keserek Bangladeş gibi ülkeleri küresel ekonominin insafına bıraktı. Konuştuğum hazır giyim sendikası liderlerine göre, Bangladeş’te hazır giyim sektöründe sendikacılık 2013 öncesindeki baskılanmış durumuna geri dönüyor. Akademisyen ve film yapımcısı Chaumtoli Huq’un bana söylediği gibi, bu Bangladeş’te işçi ve sendika gücünü önemli ölçüde arttırmak için “kaybedilmiş bir fırsattı.”
Başladığımız yere geri dönmemiz üzücü. Şimdilik Bangladeş fabrikaları daha güvenli. Ancak bu fabrikalarda sendikalaşmak hâlâ çok zor. Bangladeş trajediden bu yana daha da zenginleşti; ancak ülke Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Endeksi’nde 191 ülke arasında 129. sırada yer alıyor. Konfeksiyon işçileri isyan etmediği sürece bu durum devam edecek. Bu arada dünya Rana Plaza’yı elbette unutmadı; ama ondan ders de almadı.
Çeviren: Tuana Bıldırcın
Düzenleyen: Oya Gürsoy
[1] Yazının orijinali için bakınız: https://jacobin.com/2023/04/rana-plaza-factory-collapse-garment-workers-unions-anniversary