spot_img
spot_img
Ana SayfaDünyaBangladeş’te üretilmemiştir –emperyalizm, sermaye devleti, felaket ve direniş

Bangladeş’te üretilmemiştir –emperyalizm, sermaye devleti, felaket ve direniş

E. İrem Az

En az 1.134 işçinin katledildiği Rana Plaza Felaketi kolayca önlenebilir bir katliamdı. 24 Nisan 2013’te Bangladeş’in Dhaka şehrinde gerçekleşti. Şehrin çeperindeki Savar Upazila bölgesinde, Sohel Rana’nın dondurulmuş bir göletin üzerine inşa ettiği 8 katlı binanın içinde 5 tekstil fabrikası vardı. Bina işçilere mezar olmadan bir gün önce, 23 Nisan Salı günü, fabrika yöneticileri kolonlardaki, yerdeki ve duvarlardaki çatlakları fark etmişti. Yöneticiler bunun üzerine iş gününü erken bitirdiklerini iddia etti. Tanıklar ise işçilerin çalışmaya devam etmeyi reddedip binayı terk ettiğini söyledi. Olay bir televizyon kanalında bile yer buldu. Bina sahibi Sohel Rana’nın iddiasına göre, aynı gün içinde bir mühendis binanın güvenli olduğuna dair rapor verdi ve bu yüzden bina güvenli ilan edildi. İşçiler ertesi gün işe döndü. 24 Nisan Çarşamba günü işçiler 08.00’da işe başladıktan bir saat sonra, tanıklara göre “sağır edici, deprem gürültüsü gibi” bir ses duyuldu.

Rana Plaza 2 dakika içinde yerle bir oldu. Katledilen 1.134 işçinin yanı sıra binlerce işçi uzuvlarını kaybetti, sakatlandı ve yaralandı. Türkiye’de 6 Şubat depremi sonrasında olanlara benzer şekilde, bina çöktükten sonra enkaz altında kalan işçileri kurtarmaya ilk koşanlar, halkın kendisi oldu. Bir kısmı binadaki emekçilerin akrabaları, arkadaşları, eşleriydi. Bir kısmı ise bölgedeki diğer tekstil ve dükkân işçileri ile çekçek (üç tekerlekli, insan gücüyle çekilen toplu taşıma aracı) şoförleriydi. Çoğu kadın binlerce işçinin parçalanmış bedenlerinin arasında, el yordamıyla canlı işçileri bulmaya ve kurtarmaya çalıştılar.

Felaketin üzerinden 10 yıl 6 ay geçti. 28 Ekim 2023’te Milliyetçi ve İslamcı olarak bilinen ana muhalefet partisi Bangladeş Milliyetçi Partisi [Bānglādesh Jātīyôtābādī Dôl] büyük bir miting çağrısı yapmış, Sheikh Hasina hükümetinin istifasını talep eden protestocular polis şiddetiyle karşılaşmıştı. Bundan birkaç gün sonra ise Bangladeş tekstil işçilerinin, hükümetin önerdiği maaş zammına karşı protestoları başladı. İşçiler, olağanüstü polis şiddetine rağmen fiili grev ve eylemlerini sürdürüyor.

Süreç, ilgili hükümet komisyonu, tekstil işçilerinin maaşlarına 1 Aralık 2023 itibariyle %56.25 oranında zam yapılacağını açıklamasıyla başladı. Bu tekstil işçilerinin 5 yıldır aldığı ilk zam. Komisyon kararı, aylık maaşların 12.500 Taka (114 Amerikan Doları) civarında bir miktara çıkarılmasını öngörüyor. Kadın işçilerin çoğunluğu oluşturduğu sektörde aylık maaşlar şu an 8.300 Takadan (75 Amerikan Doları) başlıyor. İşçiler, maaşlarının 23.000 Takaya, yani bugünkü maaşların yaklaşık üç katına çıkarılmasını talep ediyor. 23 yaşındaki tekstil işçisi (dikiş makinesi operatörü) Mujahid Ahmed, “Zamdan önceki maaşlarımız düşüktü, zamdan sonraki maaş da düşük. En temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetmiyor.” diyor.

Sermayedarlar ve devlet yalnızca resmi devlet şiddetiyle yetinmiyor. 22 yaşındaki Masuma Akhtar ve 25 yaşındaki Bushra Begum, 31 Ekim’de Mirpur’daki iş yerlerine girer girmez bir grup silahlı adamın saldırısına uğradı. Akhtar ve Begum, grubun büyük odun sopalar kullandığını ve özellikle (tekstil işçileri için en önemli uzuvlardan olan) ellerine saldırdıklarını anlatıyor. Bir kolu kırılan Akhtar, “Fabrikaya girdiğim an bir grup silahlı adam beni odun sopalarla dövmeye başladı. Yere düştüm. Düştükten sonra dövmeye devam ettiler. Sırtıma, kasıklarıma ve kollarıma tekrar tekrar vurdular. Çalışamazken bu ayı nasıl çıkaracağım bilmiyorum.” diyor.

En son 12 Kasım’da çıkan habere göre, en az 4 işçi polis tarafından öldürüldü. En az 600 fabrika kepenk indirdi. Sermaye devleti, işçilerin meşru taleplerine ve grevine sınır tanımayan bir şiddetle karşılık veriyor. Haklı öfkeleriyle eylemlere devam eden işçiler, bir hafta içinde 70 fabrikaya saldırarak sermayenin işgali altındaki üretim araçlarını yerle bir etti.

2023 itibariyle Bangladeş, hazır giyim devleri için üretim ve ihracat yapan ülkeler arasında Çin’i takip ederek 2. sırada yer alıyor (tekstil sektöründe Türkiye’den Mısır’a belli bir kayma yaşansa da 2023 itibarıyla Türkiye bu listede 5. sırada). 3.500 ila 4.000 tekstil fabrikasında, yaklaşık yüzde 80’i kadın olmak üzere 4 milyon işçi çalışıyor. Bu fabrikalar, Primark, H&M, GAP, Abercrombie & Fitch, Zara, American Eagle Outfitter, Walmart vb. dünya devleri için üretim yapıyor. Hazır giyim sektörü, ülkenin 55 milyar dolarlık ihracat gelirinin yaklaşık %85’ini oluşturuyor ve gayrisafi yurt içi hasılanın %16’sına tekabül ediyor.

Peki Bangladeş tekstil sektörü bugünkü haline nasıl geldi?

Küresel Güney’in bazı ülkelerinde neoliberal devletçilik bazılarında ise devlet kapitalizmi olarak içselleşen küresel kapitalist düzen, ulus devletlerin çöken veya tökezleyen ekonomilerini, sermayedarların kârını azaltmadan, keyfini kaçırmadan ayaklandırmayı hedefliyor. Çoğu iktidarın takip ettiği formül belli: Yabancı yatırım gelmiyorsa bir şekilde sağlanan sıcak para girişi; halkın toprağının madencilik ve diğer ekolojik sömürü biçimleri ile gasp edilmesi; işçi ücretlerinin düşürülmesi (emek gücünün yeni yöntemlerle ve daha derin şekilde sömürülmesi).

Yüzyıllar süren yerleşimci İngiliz sömürgeciliğinin ardından Hindistan’la Pakistan arasında dört büyük savaş gerçekleşmiş (1947–1948, 1965, 1971, 1999), sayısız katliam, tecavüz ve kayıp yaşanmıştı. 1971’de Pakistan’dan ayrılan bağımsız bir Bangladeş devleti kuruldu. Hindistan ve Pakistan’ın bugün Bangladeş’in sınırları içinde olan toprakları (on yıllar süren çatışmanın ardından da olsa) yeni bir ulus devlete bırakması tesadüf değildi: Bangladeş’in tespit edilen ve çıkarılabilen ana madenleri (kömür ve doğal gaz) çok kısıtlı ve ülke Hindistan’dan kömür, Umman ve Katar’dan doğal gaz ithal ediyor.[1] Dolayısıyla, yeni kurulan Bangladeş’in o zamanki yeni liderleri, sömürgecilik ve savaş tarihinin sebep olduğu kıtlık ve yoksulluktan çıkmak için şu formülü izledi: Emperyalist güçlerden gelecek sıcak para ve halktan sağlanacak ucuz emek. Bangladeş’e giren sıcak para tabii ki, dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın hazır giyim sektörünün kurulması için yaptığı yatırımı da içeriyordu.

Ucuz iş gücü ile şahlanan tekstil sektörü, sadece maddi yoksunluk ve devletin şiddet tekeli sayesinde büyümedi. Her yerde olduğu gibi Bangladeş’te de söz konusu tahakküm ve sömürüyü sürdürülebilir kılmak için belli rıza mekanizmaları da gerekiyor. Bu bağlamda sömürgecilik sonrası toplumlara sirayet eden Batı kaynaklı “sivil toplum” fikrinden ve bu fikrin Rana Plaza Felaketinden sonra imzalanan Accord Yangın ve Bina Güvenliği Anlaşması’nın [adı üstünde, Uyum anlaşması] meşruiyet kazanmasındaki rolünden bahsetmeden olmaz.

1990’larda ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin ortak emperyalist projesinin bir ayağı “sivil toplum” oldu. Yani Sovyetler Birliği sonrası kapitalizmin bekası (kısmen) kurgusal bir “sivil toplum” anlayışının Küresel Güney’de yaygınlaştırılması anlamına geliyordu.[2] Kaos, yoksulluk ve Mohammed Ershad’ın otoriter yönetimiyle geçen ilk 20 yılın ardından Bangladeş’te büyük çaplı protestolar yaşanmış, 4 Aralık 1990’da Ershad’ın tek adam rejimi devrilmişti. Küresel Güney’in elit çevrelerinde yaygınlaşan “kalkınma için demokrasi” şiarı, Batılı güçlerin faili olduğu sömürgecilik ve mülksüzleştirme tarihinin belli oranda yok sayılmasını gerektiriyordu. Kısa süre içinde, kim olduğu tam olarak belli olmayan bir “sivil toplum”, Batı’dan fon ve kaynak alan sivil toplum kuruluşları tarafından temsil edilir hale geldi. Emperyalist ve yerleşimci sömürgeciliğin ve savaşların yerle bir ettiği halklara, zulüm ve açlıktan temsili demokrasi ve yabancı yatırım ile kurtulma sözü verildi; kitlesel isyan soğuruldu ve sermaye ağları kuruldu.

15 Mayıs 2013’te imzalanan ve işçilerin güvenli çalışma koşullarını sadece 5 yıl boyunca geliştireceğini kâğıt üzerinde, açıkça beyan eden Accord Yangın ve Bina Güvenliği Anlaşması’nın meşru bir çözüm olarak kabul görmesinde işte bu “sivil toplum” projesinin de belli bir etkisi var. İmzacı aktörler Bangladeş’teki tekstil sendikaları, küresel sendika federasyonları, yerel STK’lar, Uluslararası Çalışma Örgütü [ILO], Bangladeş tekstil fabrikalarının patronları ve 100 küsur hazır giyim devi şirket. Yani hükümetin yasal değişiklikler yaparak ve bu değişikleri uygulayarak sağlayabileceği işçi sağlığı ve iş güvenliği protokolleri, Accord ile 5 yıllık, sonu belli bir anlaşmaya bağlandı. Yalnızca 400 küsur tekstil fabrikası anlaşmaya dahil olsa da Accord dünya basınında olumlu bir gelişme olarak yer buldu. Anlaşma 2018’den 2021’e kadar uzatıldı. Şu an ise son bulmuş durumda.

Geldiğimiz noktada sadece açlık ve sefalet maaşlarıyla değil, ölüm riski, sakatlık ve aşağılanmayla yaşamaya mecbur bırakılan Bangladeşli işçiler, küresel sermayenin, devletin ve diğer yerel güçlerin kendilerine reva gördüğü düzeni canlarını tehlikeye atarak reddediyor. Bangladeş’te yıllardır süren mücadelenin ardından Ocak 2023’te tüm işçilere emeklilik hakkı tanınmıştı. Daha önce ülkede yalnızca devlet memurları emekli olabiliyordu. Sendikalar, yasanın uygulanmasında sıkıntılar çıkacağını öngördüklerini, ancak işçilerin en azından kâğıt üzerinde emeklilik hakkına kavuşmasının tarihi bir kazanım olduğunu belirtmişlerdi.

Rana Plaza Felaketinden beri sektördeki sendikacılık faaliyetleri canlandı. 2021 itibarıyla Bangladeş hazır giyim sektöründe kayıtlı 945 sendika vardı.[3] Ancak 2022’de yayımlanan bir araştırma gösteriyor ki çoğu işçi, sendikaların haklarını yeterince savunmadığını düşünüyor.[4] Kısmen veya tamamen sarı sendikaya dönüşmüş sendikalar, siyasi partilerle yakın ilişki içinde. Ana muhalefeti de içeren bu siyasi partiler, tekstil sermayesiyle iç içe geçmiş durumda. Dünyanın çoğu yerinde olduğu gibi Bangladeş’te de işçiler bu gerçeği yaşayarak görüyor. Dikiş işlerini yapan kadın işçilerin sendikalara güveni ise, kesim, ütü ve ince işleme gibi daha prestijli ve iyi ücretli işlere alınan erkek işçilere göre daha düşük.

2023’ün başında emeklilik yasası kabul edildikten sonra, 2009’dan beri iktidarda olan Sheikh Hasina hükümeti, Emeklilikten Sorumlu Ulusal Komisyon ve komisyonu yönetecek bir İdari Kurul kurmuştu. Sendikaların talebine[5] rağmen sendika temsilcileri bu kurula alınmamıştı. Bu kısmi kazanımdan yaklaşık 10 ay sonra başlayan ve hâlâ devam eden işçi eylemlerinin, küresel sermaye, Hasina iktidarı, sarı sendikalar ve işçiler için ne anlama geleceğini zaman gösterecek.

Her halükarda, direnen işçilerin bildiği ve işçi Naima Islam’ın bütün çıplaklığıyla dile getirdiği tek bir gerçek var: “Bizi susturmaya çalışıyorlar ama geri adım atmayacağız. Bizi tehdit edebilirler, dövebilirler. Ama şunu anlamıyorlar: Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Dalga geçer gibi yaptıkları zam teklifini kabul edersek zaten açlıktan öleceğiz.”


[1] Keşmir’de devam eden katliamlar ve gasp da Keşmir’in yer altı ve yer üstü kaynaklarıyla yakından bağlantılı. Daha fazla bilgi için bakınız: İskender Karakaya ve Mohammad İshak Nazari. 2023. “Hindistan-Pakistan Çatışmasında Keşmir Sorunu.” Uluslararası Toplumsal Bilimler Dergisi Cilt 7, Sayı 3: 1–22. https://dergipark.org.tr/tr/pub/toplumsalbilimler/issue/80532/1350516.

[2] Aksartova, Sada. 2006. “Why NGOs? How American Donors Embraced Civil Society After Cold War [Neden Sivil Toplum Kuruluşları? Amerikan Donörler Soğuk Savaş Sonrası, Sivil Toplumu Nasıl Sahiplendi?]” International Journal of Non-Profit Law 8(3). https://www.icnl.org/resources/research/ijnl/why-ngos-how-american-donors-embraced-civil-society-after-the-cold-war#_edn1. 10 Kasım tarihinde erişilmiştir.

[3] Munni, M. 2021. “Trade union law unlikely to be amended despite pressure.” The Financial Express, 12 Mart. https://www.thefinancialexpress.com.bd/trade/trade-union-law-unlikely-to-be-amended-despite-pressure-1615529737.

[4] Md, Rahat Khan, and Gulzar Rammal Hussain. 2022. “The role of trade unions in promoting CSR in Bangladesh’s ready-made garments sector: The post-pandemic scenario.” Management Decision 60, (10): 2786-2800, http://search.proquest.com.ezp-prod1.hul.harvard.edu/scholarly-journals/role-trade-unions-promoting-csr-bangladesh-s/docview/2717708832/se-2. 8 Kasım 2023 tarihinde erişilmiştir.

[5] Sendikalar bu süreçte Uluslararası Çalışma Örgütü’nün [International Labor Organization/ILO] tavsiyelerini dayanak göstermiş. İmzacı olan çoğu ülkenin sürekli ihlal ettiği; uluslararası hukuka eleştiren yaklaşan, aklıselim her analizde etkisiz bir kurgu olduğu kabul edilen uluslararası sözleşmeler ve tavsiyeler arasında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün tavsiyeleri de yer alıyor. 102 No’lu Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 202 No’lu tavsiyesi için bakınız: https://www.ilo.org/ankara/conventions-ratified-by-turkey/WCMS_377270/lang–tr/index.htm.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler