spot_img
spot_img
Ana SayfaYazı“Taşeron İşçilere Kadro” Düzenlemesi İşçilere "Müjde” Mi?

“Taşeron İşçilere Kadro” Düzenlemesi İşçilere “Müjde” Mi?

AKP’nin seçimlerde işçilere yönelik vaatlerinden biri olan asgari ücret zammını çeşitli yönleriyle değerlendirmiştik. Süslenerek önümüze konulduğu düzeyde olmasa da, bu zammın, işçilerin Türkiye’de ve dünyada yükselen mücadelelerinin, daha geniş ve radikal bir işçi mücadelesinin koşullarının bulunduğunu gören sermayenin ve sermayenin hizmetindeki hükümetin korkusunun ürünü olduğunu ifade etmiştik. AKP’nin seçim döneminde işçilere yönelik bir diğer temel vaadi olan kamudaki taşeron işçilerin kadroya alınması meselesi de bugünlerde konuşulmaya başlandı. Asgari ücret zammı gibi somut olarak ölçülebilir ve kolay anlaşılabilir bir mesele olmamasının da getirdiği avantajdan faydalanılarak, hükümet tarafından ifade edilen tasarının tamamen aldatmacadan ibaret olduğu anlaşılıyor. Ortada henüz net bir taslak olmasa da, hükümet sözcülerinin süslü ve karmaşık cümlelerinin özeti: kamuda taşeronluk uygulamaları devam edecek ve farklı esnek çalışma biçimleri yürürlüğe sokulacak, sömürü daha da artacak.

Tartışılan düzenlemenin işçiler lehine neden bir iyileştirme getirmediğine değinmeden önce anlaşılması gereken temel nokta taşeronlaştırma ve diğer esnek çalışma modellerinin bir hükümet politikası değil, küresel düzeyde 1970’lerden beri süre gelen bir sermaye politikası olduğudur. Taşeronlaştırma, dünyanın pek çok yerinde 1970’lerden itibaren yürürlüğe sokulan politikalara paralel olarak Türkiye’de de 24 Ocak kararları ve bu kararların uygulamaya sokulması için uygun zemin hazırlayan 12 Eylül darbesinin ardından yaşama geçirilen temel neo-liberal politikalardan biridir. Yani taşeronlaştırma kendinden menkul bir amaç değil işçilerin esnek ve iş güvencesinden yoksun biçimde çalışmasını sağlamanın ve örgütlenmelerini engellemenin araçlarından biri. Kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesi ile paralel ilerleyen diğer esnek üretim modelleri ve taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılmasına ilişkin politikalarda, değişen hükümetlerin inisiyatiflerinin olmadığını söylemek abartı olmaz. AKP’nin veya kapitalizmi ortadan kaldırmaya hedeflemeyen bir başka siyasal partinin taşeronlaştırma sürecini ortadan kaldırması mümkün değildir. Sınırlı da olsa siyasal iktidarların inisiyatif sahibi olabileceklerini var saydığımız kamudaki taşeronların kadroya geçirilmesine ilişkin güncel tasarı ise bu konuda göz boyamaya dönük hamlelerin ötesine geçmeyeceklerinin resmi.

İş güvencesiz çalışma sürüyor, işçiler daha fazla bölünüyor

Getirilen düzenlemeyle kamuda taşeronluk ortadan kaldırılmadığı gibi, iş güvencesinden yoksun çalışmayı sağlayacak yeni mekanizmalar yürürlüğe sokulmaktadır. Maliye Bakanı Naci Ağbal getirilecek düzenlemeyle taşeronda çalışan işçilerin, “özel sözleşmeli personel” statüsünde istihdam edileceğini ve  üçer yıllık dönemde, iş performanslarına bakılarak, sözleşmelerin yenileneceğini ifade etmektedir. Yine Maliye Bakanı’nın açıklamalarından, düzenlemenin 1 Kasım’dan önce kamu kurumlarında çalışan ve halen çalışmaya devam eden işçileri kapsadığını anlıyoruz. Dolayısıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. Maddesindeki “Kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür” hükmüne “Özel sözleşmeli personel” gibi bir statü eklenmesi gibi bir yol izlenebilir. Diğer yandan düzenlemenin 1 Kasım öncesiyle sınırlandırılması, sınav şartı getirilmesi,  eğitim durumu, belli suçları işlememe gibi ölçütler konulacağının ve güvenlik araştırması yapılacağının açıklanmasından taşeronluk sisteminin süreceğini anlıyoruz. Özellikle 12 ay boyunca ve tam zamanlı olarak çalışanları kapsaması işçilerin önemli bölümünün düzenlemenin dışında kalacağını gösteriyor. Getirilmek istenen bu yeni statüyle, kamu işyerlerinde zaten memur, kadrolu, sözleşmeli, geçici ve taşeron olarak bölünmüş olan işçiler arasında bölünme ve ayrışma artacaktır. Yani, “müjde” olarak sunulan bu düzenleme, işçilerin daha bölünmüş, daha örgütsüz ve daha korunaksız olmasına hizmet edecek.

Asıl işi yapanlar da güvenceden yoksun kalacak

Mevcut düzenlemeye göre, yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde, alt işveren – asıl işveren ilişkisi kurulabiliyor. Yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere gündeme getirilen düzenleme ile “özel sözleşmeli personel” adı altında işçiler asıl işlerde iş güvencesi olmaksızın üç yıllık sözleşmelerle çalıştırılabilecek. Mevcut uygulamada, kamu işyerlerinde taşeron şirkete bağlı işçilerin asıl işi yaptığı pek çok örnek olsa da, bu örneklerde yapılan pek çok müfettiş incelemesi ve açılan muvazaa iddialı davalar işçiler lehine sonuçlanmakta, işçiler kadroya alınmasalar da asıl işverenin işçisi olduklarının tespiti ile bundan kaynaklı haklarını elde etme imkanı elde etmektedir. Ancak yeni düzenleme ile işçiler asıl işveren bünyesinde güvencesiz ve -yine Maliye Bakanı’nın söylediğine göre- çalıştıkları işlerinde ne kadar ücret alıyorlarsa o ücreti almaya devam ederek çalışacaklar. Yani işçilerin aynı işyerinde, aynı işi farklı statülere sahip olarak ve farklı ücretler alarak yapmasının önüne geçilmesi bir kenara, bunun önündeki engeller ortadan kaldırılmaktadır. Bu yolla bir yandan da muvazaalı biçimde taşeron işçi istihdam eden kamu kurumları aleyhine açılan ve işçilerin lehine sonuçlanan davaların da önüne geçilecektir.

Belediye iştirakleri kapsam dışı, diğer kamu iştirakleri belirsiz

Maliye Bakanı öte yandan “Şu anda yapmakta olduğumuz düzenlemede belediyeye veya belediyenin bağlı kuruluşuna karşı bir asıl işveren yanında çalışan kişileri biz kapsama alıyoruz. Belediye şirketlerini kapsama almıyoruz.” demektedir. Belediye işlerinin çok önemli bir kısmının belediye iştirakleri ve onlara bağlı alt şirketler eliyle yürütüldükler göz önüne alındığında bu başlı başına bir sorun. Öte yandan bu ifadeden düzenleme diğer kamu iştirakleri kapsayacak mı, kamu iştiraklerinin alt işverenlerinde çalışan işçilerin durumu ne olacak anlaşılamıyor.

Somut tasarıyı göremediğimiz için, açıklamalar ve tahminler üzerinden bir şeyler söyleme şansımız oluyor ama bu durumda bile getirilmek istenen düzenlemenin işçiler açısından herhangi bir olumluluk taşımadığını, hatta mevcut durumdan da kötüye gidildiğini net biçimde görebiliyoruz. Gündeme getirilen taslakta taşeronu istemiyor olmamızın temel gerekçeleri güvenceli iş veya çalışma şartlarının iyileştirilmesi hususunda tek bir olumlu gelişme bulunmuyor. Sürecin her zaman olduğu gibi şeffaflıktan uzak yürütülmesi de patronlardan olumsuz en ufak bir ses çıkmıyor olması da önümüze konulan “müjdenin” bizim için hayal kırıklığından başka bir şey getirmeyeceğini gösteriyor. Renault işçilerinin direnişini polis zoruyla ve işten atma saldırısıyla kıran patronlar ve onların hizmetindeki iktidarın, olası bir işçi hareketini gerek süslediği tuzak dolu düzenlemelerle, gerekse şiddet ve baskıyla engellemeye çalışmaya devam edeceği anlaşılmaktadır. Kendi belediyelerinde “taşeronluğun nimetlerinden” yararlanan partilerden, özel istihdam bürolarına işçi kiralama yetkisi veren düzenleme karşısında neredeyse ağzını açmayan resmi sendikalardan bu konuda da bir tepki gelmeyeceği açık. Her zaman olduğu gibi işçilerin tabanda militan bir mücadeleye girişmesi halinde bir çözüm mümkün olabilir. Bunun olmadığı koşullarda da en azından bulunduğumuz her yerde bu konuyu elimizden geldiğince anlatmayı görev bilmeli, örgütlenmeli, alttan alta kaynayan sınıf hareketi içinde yeni mücadelelere hazırlanmalıyız.

 

Umut-Sen Hukuk Kolektifi

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler