spot_img
spot_img
Ana SayfaYazıMigros Depo İşçileri Mahkeme Salonlarında da Kazandı

Migros Depo İşçileri Mahkeme Salonlarında da Kazandı

Aralık 2013’te Migros Depo’da çalışan DGD-SEN Sendikasına üye işçiler, sendikal faaliyette bulundukları gerekçesiyle ten çıkarılmaya başlandı. İzleyen süreçte üst işveren Migros ve taşeron şirketlerin birlikte organizasyonuyla toplam 36 kişi işten çıkarıldı.

Takip edenlerin hatırlayacağı üzere işçiler; işverenin bu saldırgan tutumunu kabul etmedi, sendika düşmanı tavırlarına karşı sessiz kalmadı ve meşru haklarını kullanmayı tercih etti. Keyfi işten çıkarmaları ve Migros’un sendika düşmanlığını teşhir etme yolunu seçtiler. İşten atılan işçiler işverenlerin ve işyerlerinin önünde çadır kurdu, fiili direnişe başladı ve bir çok Migros mağazası önünde eylemler yaptı.

Yapılan eylemleri kriminalize etmeye çalışan işverenler, işçilerin yasadışı işler yaptığını, çadır açmanın ve işyeri önünde eylem yapmanın suç olduğunu belirterek işçileri korkutmaya, işyeri içinde adeta olağanüstü hal uygulayarak işçilerin birbirleriyle görüşmelerini ve iletişim kurmalarını engellemeye çalıştı. Dışarıda eylem yapan arkadaşlarıyla görüşmelerini hatta selam vermelerini dahi yasakladılar.

Migros ve taşeron patronları işi daha da ileri boyutlara taşıyarak bazı direnişçi işçiler hakkında suç duyurusunda bulundular.

İşverenler bir yandan mücadele eden işçileri yıldırmaya çalışırken, diğer yandan çalışan işçileri sendikadan uzak tutmak için işyerinde yıllardır süren bir çok sorunu bir anda çözüverdiler ve işçilere ücret ve çalışma koşullarıyla ilgili bir çok vaatte bulundular. Direniş devam ettiği sürece işverenler çalışan işçilere verdikleri tüm vaatleri yerine getirdiler. İşten çıkarmalardan hemen sonra, henüz sendikal faaliyet ve eylemler devam ederken; işyerinde prim ödemesi yapılmaya başlandı, ek zam verildi ayrıca tüm çalışanlara alışveriş çekleri verildi, maaşlara daha yüksek oranlarda zam yapıldı, çalışanlara dinlenmeleri için kamelya ve çardak yapıldı, daha uygun sigara içme yerleri inşa edildi, tuvalet ve soyunma kabinleri değiştirildi. En önemlisi bu süreçte tüm işten atmalar durduruldu. Direniş işyerinde ilk olumlu sonuçlarını böylece göstermeye başladı.

İşçiler fiili direniş sonucunda işe dönmeyi ve sendika faaliyetlerini sürdürmeyi hedeflemekle birlikte, iş güvencesi ve sendikal özgürlüklere dair yasalarla güvence altına alınmış tüm haklarını da kullandılar. Bu kapsamda sendikal tazminat talepli işe iade davaları açtılar. Bu taleple İstanbul Anadolu ve Gebze İş Mahkemeleri’nde farklı mahkemelerde açılan davaların tümü işçilerin kazanımıyla sonuçlandı ve kararlar Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşti. Davaların sonucunda işçilerin Migros’un işçisi olduğuna, Migros ve alt işverenlerin birlikte sorumlu olduklarına, işten çıkarmaların tamamının sendikal faaliyet nedeniyle yapıldığına, işçilerin işe geri alınması gerektiğine, ayrıca sendikal faaliyetleri engelledikleri nedeniyle sendikal tazminat ödenmesine karar verildi. Bu arada işverenlerin işçiler aleyhine bulundukları suç duyuruları sonuçsuz kaldı; tüm şikayetler takipsizlikle sonuçlandı.

Bilindiği üzere özellikle sendikal tazminat talepli davalar açısından gerek yerel mahkemeler gerek Yargıtay uygulamaları göz önüne alındığında oldukça sınırlı bir şekilde sendikal tazminata hükmedilmektedir. Aslında yasaya göre sendikal tazminata hükmedilmesi için “sendikal faaliyette bulunmak” yeterli gerekçe olmasına rağmen, özellikle Yargıtay içtihatları; işyerinde örgütlenme yapan sendikanın yetki başvurusunun olup olmadığı, işçinin sendika üyesi olup olmadığı, işten çıkarılmayan sendika üyesi işçi bulunup bulunmadığı, örgütlenme yapan sendikanın TİS (Toplu İş Sözleşmesi) yapma hakkının bulunup bulunmadığı şeklinde oldukça kötü ve işveren yanlısı kriterleri yaygın olarak kullanmakta ve birçok kararında bu gerekçelerle birlikte sendikal tazminat talepleri reddetmektedir.

Migros Depo işçileri hakkında verilmiş kararlar, bu yönüyle de istisnai nitelikte olan, yasanın özüne uygun ve işçi lehine yorumun yapıldığı kararlardandır. İşçiler henüz %1 ülke barajını geçmemiş bir sendikada örgütlüdür ve sendikalı işçiler işyerinde çoğunluğu sağlamamışlardır. Buna rağmen davaların açıldığı tüm mahkemeler sadece “sendikal faaliyette bulunma” esasını kriter alarak hüküm kurmuş ve bu şekilde Yargıtay denetiminden geçerek kararlar kesinleşmiştir.

Migros Depo işçileri açısından hukukçular ve sendikacılar açısından ilginç olan bir nokta ise dava açan işçilerden birisinin işten çıkarıldığı tarihte sendika üyesi olmamasına rağmen sendikal tazminata hükmedilmiş olmasıdır. Yargıtay’ın tüm olumsuz yorumları bir yana, sendika üyesi olmayan bir işçinin sendikal faaliyette bulunma ve sendikal tazminata hak kazanmasıyla sonuçlanan emsal bir dava bilebildiğimiz kadarıyla yoktur ya da yok denecek kadar azdır.

Bir çok mahkemenin benzer şekilde “sendikal faaliyette bulunma” kriterini hatırlaması ve sadece bununla yetinerek kararlar vermesinin nedeni, mahkeme hakimlerini işçi dostu olması veya Umut-Sen Hukuk Kolektifi avukatlarının iyi avukatlar olması değil elbette.

Burada temel olan, mahkemelerin işçilerin sendikal faaliyetini e-devlet üzerinden sendikaya üye olmakla sınırlı görmemesidir. DGD-SEN sendikası da, sendikal faaliyeti üye kaydetmekle yetinen ve örgütlenmenin kalan kısmını profesyonel sendikacıların yaptığı yaygın sendikal anlayışın dışında kalan bir sendikadır. DGD-SEN’in profesyonel sendikacılık anlayışını dışlayan, her işçiyi sendikanın öznesi olarak kabul eden, temsil ilişkisine dayalı olmayan bir sendikal faaliyet yürütmesi ve alınan her kararın işyerindeki işçi meclis ve komiteleri aracılığıyla alınması bu davaların kazanılmasında çok önemli etkenlerdir.

Bunlara ek olarak bu sürecin kazanımla sonuçlanmasındaki önemli nedenlerden biri de şudur: İşçiler ve DGD-SEN, işten atılma sonrasında yapılacak işi, sadece açılacak davalarla sınırlı görmemiş, meseleyi UmutSen Hukuk Kolektifi avukatlarının avukatlık becerilerine indirgememiştir. Sendika çok sınırlı olanaklarına rağmen işçileri bir an olsun yalnız bırakmamış ve fiili meşru mücadeleyi merkezine alan bir anlayışı benimseyerek örgütlenme faaliyetine devam etmiştir. Sendika ve işçiler kapı önü eylemleri, çadır direnişi, mağaza önü eylemleriyle önemli bir kamuoyu oluşturmuştur. İşverenin işçiler üzerinde baskı ve yıldırmaları etkili olmasaydı bu gün burada işyerinde çoğunluğu sağlamış, işyerinde komite ve meclisleri etkin kılmış, ücret ve diğer çalışma koşullarının düzeltilmesi konusunda müdahil olmuş bir işyerinden ve bu şekilde faaliyet yürüten bir sendikal faaliyetten söz ediyor olacaktık. Baskı ve yıldırma politikalarıyla işverenler işçilerdeki kolektif yapıyı bölmüştür. İşçiler fabrika önü ve diğer eylemlerine son vermiş olsalar da, bu sefer de dava sürecini sonuna kadar ve etkin bir şekilde takip etmişlerdir. Hukuk Kollektifine kalan iş ise bu anlayışı mahkemelere yansıtabilmek olmuştur.

Bizler Umut-Sen Hukuk Kollektifi avukatları olarak müvekkillerimizin her türlü hak arama mücadelesinde yanında olmaya çalıştık. Hak arama mücadelesini sadece mahkeme koridorlarına sığdırmayan direnişlerinin destekçisi olduk. İşçilerin fiili meşru mücadelelerinin asıl belirleyici olduğunun bilinciyle, müvekkillerimizin bu bakış açısının mahkemelerde de sürdürücüsü olmaya çalıştık. Bundan sonra her türlü hak arama mücadelesinde işçilerin fiili meşru mücadelesinin yanında olacağımızı onların bu anlayışını tüm çalışma alanlarımıza yayacağımızı bildiriyoruz. Her türlü hak arama mücadelesini, gerek fabrika önlerinde, gerek direniş çadırlarında, gerek eylem alanlarında, gerek mahkeme koridorlarında, yasa temelli değil hak/adalet temelli mücadele anlayışıyla sürdürmeye çalışacağımızı belirterek müvekkillerimizin bu kazanımını selamlıyoruz.

UmutSen Hukuk Kollektifi

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler