spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetTaksim barikatlarından OVP'ye direnişe açılan yol

Taksim barikatlarından OVP’ye direnişe açılan yol

2024 1 Mayıs’ını, örgütlenmesi ve programı tekeline verilmiş dörtlü ile yerel seçimlerde zaferler kazanmasıyla beraber sırtlarını yasladıkları CHP’nin işçi ve emekçilere, sendikalara, sol sosyalistlere kurdukları pusuyla karşıladık. DİSK, geçtiğimiz sene Maltepe’yi meşrulaştırmak için seçimleri işaret ederek “yasaklı son 1 Mayıs” demişti ve bu sene CHP ile bir yol çizerek belediye bahçesi Saraçhane’ye çağrı yaptı. KESK son güne kadar Beşiktaş koluna çağrı yaparken valiliğin ulaşım yasakları sonrasında Saraçhane çağrısına katılmış oldu. Tüm bunlar olurken işçi sınıfının kaderini dörtlünün iki dudağı arasına bırakmayacağının kararlılığı ile mücadeleci sendikaların 1 Mayıs özelinde ortaklaşmasına tanık olduk. Bu bir araya gelişin zemini son yıllarda artarak devam eden işçi direnişlerinde kurulmuştu. Hak-iş, Türk-iş, DİSK konfederasyonlarının kendi sendikaları direndiğinde dahi görmediği direnişlerde yan yana gelen, dayanışan ve işçi sınıfının militan mücadelesini savunanları direniş yolu bir araya getirmişti. Buradan çıkan irade “işçiler birlikte güçlü” pankartı arkasında bir işçi korteji oluşturdu. Burada filizlenen yan yana duruş 2024 1 Mayıs’ına dair değinmek gereken önemli bir durum.

Mücadeleci sendikalar üyelerini alana taşıma konusunda daha geniş çalışmalar yürüttüğünde 1 Mayıs’ın ve Taksim’in işçilerin iradesi ile örgütlenebilmesinin imkânına dair bir ışık yakılmış oldu. Bunun dışında DİSK, TMMOB, TTB ve KESK’in çağrısı ile alana gelen sosyalistlerin de alanın barikat tarafına yerleşmesi ve sonrasında barikata yüklenme iradesi göstermesi aslında senelerdir iyice belirginleşen ayrımları daha görünür kılmış oldu. Bu tablodan bizler için oldukça fazla ipucu çıkabilir ve bir sonraki 1 Mayıs’ta işçi sınıfını dörtlünün iki dudağının arasından alacak bir iradeye dair daha özgüvenli, ferah hareket edilebilir.

DİSK’in 1 Mayıs’ı CHP ile birlikte yürüdüğü yolun mitingine çevirmesi 2024’e has bir durum değil tabi ki. Maltepe’de CHP yöneticileri sahneye çıkacağı için kesilen marşları, 1 Mayıs hazırlıkları esnasında CHP yöneticileri ile verilen pozları hepimiz hatırlıyoruz. Kaldı ki bütün sene üyesi işçileri CHP belediyelerine ezdiren DİSK, Taksim ısrarını örgütlemeyi ve üyelerini buraya taşımayı hiçbir zaman gündem etmemiştir. Arzu Çerkezoğlu, Taksim Anıtı’nın arkasındaki bir otelde basın toplantısı yaparken mücadeleci sendikaların Taksim anıtı önünde polis ablukası altında Taksim’e çağrı yapan eylemlerini hatırlayalım. Burada iki ayrı 1 Mayıs hazırlığı tablosu da belirginleşmiş oldu. Arzu Çerkezoğlu’nun çatıdan izlediği eylem, direniş alanlarında direnenler ve onları görmeyenler şeklinde ortaya çıkan farkı da net bir şekilde teşhir eden tarihi bir kare oldu. Burada Türk-iş ve Hak-iş de üyelerine yönelik bir Taksim ya da güçlü 1 Mayıs çalışması yürütmedi. Koca bir sene üyeleriyle bu örgütlenme zeminini kurmayan sendikaların işçiler alana çıkamaz, Taksim’i zorlayamaz demesinin bir karşılığı yok.

2024 1 Mayıs’ında iyice görünür olan bir başka şey ise CHP’nin sınıfsal pozisyonu oldu. Senelerdir AKP karşıtlığı üzerinden sol/sosyalist hareketi de bir kurtuluş adres olduğuna ikna eden parti bu sene 1 Mayıs’ta Saraçhane’de kendi belediyesinin bahçesinde dörtlü ile bir görüntü vererek sermayeye tarafını ve üstleneceği görevi iyiden iyiye belli etti. Özgür Özel’in Taksim’e yürüyeceğiz sözünün hiçbir karşılığı olmadığı biliniyordu. Kendisinin AKP’ye Taksim’in açılması karşılığında kefil olacağını vaat ettiği uslu işçi sınıfı Erdoğan ile yapacağı görüşmenin ait olduğu çerçevenin bir parçasıydı. Akabinde Tayyip Erdoğan “yumuşama” kavramını gündeme getirdi.

Bu yumuşamanın ne olduğunu tartışmaya gerek yok. Holdingci güçler bir hizaya dizilecek ve safları sıklaştıracak. Orta Vadeli Program (OVP) ve Şimşek planı uygulanacak ve işçi sınıfı da Özel’in kefil olduğu üzere olay çıkarmadan evine dönecek. Bu çerçevenin dışına çıkan ise oyunu bozmuş sayılacak. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın 2 Mayıs günü “Marjinal, provokatörler. Yarına kalsa da yanına kalmaz” şeklinde servis ettiği sınıf mücadelesinin militan hattı ve sosyalistler Saraçhane sahnesinde kurulan tezgâhta tam da benzer biçimde bırakılacak. Bu ilk mi? Beşiktaş Masquarede Gece Kulübü’nde 30 işçi yanarak öldükten sonra açık açık Beşiktaş Belediyesi’nden hesap soran oldu mu CHP ve çeperindekilerden? Her grevde, direnişte işçi sınıfını yüz üstü bırakıp patronlarla kapı arkalarında anlaşanlar önümüzdeki dönemde daha pervasızca saflarında duracaklar. Dolayısıyla işçilerin kendi mücadelesinin aynı kararlılıkla saf tutması çok daha hayati olacak.

Mücadeleci sendikalardan DGD-Sen, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası ve Enerji-Sen ile birlikte Bağımsız Maden-İş Sendikası ve PTT-Sen’in alanda işçilerle birlikte güçlü pankartı arkasında bir araya gelmesi, sosyalistlerin ve direngen sendikalar ile üyelerinin barikatta birlikte mücadele etmesi senelerdir izlediğimiz filmde bir başka senaryonun imkânına dair ufak fikirler verdi.

Sermaye, onun siyasi temsilcileri, sermayenin iş birlikçisi sarı sendikalar ve temsili bürokrasi iş birliği ile işçi sınıfı çok uzun süredir direnmekten de birleşmekten de uzak; sendikalar uzun zamandır işçiyi alana taşımıyor. Hak-iş ile Türk-İş konfederasyonları kendilerinden beklendiği üzere işçileri yan yana getirme fikrini ekarte ederek Kocaeli ve Bursa gibi bölgesel tutumlarıyla 1 Mayıs’ı bölgelerde işlevsiz hâle getirdi. İşçi sınıfını bugünde yan yana gelip güçlenmeye örgütlemek yerine, ‘gelmeseler de olacak bir gün’ portresi çizen tavırlarla dağıttılar. Uzun zamandır bu bürokratik ve sarı sendikalar yeni haklar elde etmek bir yana, kazanılmış hakların elimizden alınması karşısında dahi mücadeleyi bırakın, savunma pozisyonunun da gerisine çekilmiş, kaybetmeyi adeta normalleştirmişlerdi. Masa başı sendikacılık ile adeta kendi çiftlikleri hâline gelen sarı sendika merkezleri rant kapısı olmuş.

Biz, yılın her günü nerede direnen işçi varsa orada olarak, bütün imkân ve olanaklarımızla mücadeleci sendikaların direnişlerini, sarı sendikalarda sendikalarına rağmen direnen işçilerin mücadelesini güçlendirerek 1 Mayıs’a hazırlanıyoruz. Bu esnada işten atılan işçilerin kendi üye oldukları konfederasyonlar tarafından dahi yok sayıldığına da bu konfederasyonların patronlarla iş birliğine de sıklıkla şahit oluyoruz. Bugün sendikaların çoğu, siyasi partilerin ve holdingci örgütlerin ağzından çıkan cümleleri emir telakki ederek o düzleme göre hareket eden ve işçiyi konsolide etme çabası güden yapılar olmuştur. İşte bu yüzden işçileri Taksim Meydanı’na örgütlemelerini beklemek anlamsızdır. Greve çıkan işçileri kapı arkalarında satanlar, direnişlerin önünü kesmek için ellerinden geleni yapanlar 1 Mayıs’ta militan bir sınıf mücadelesi inşa edemez. Daha doğrusu etmezler, istemezler. Tam da bu sebeple bu sene dörtlünün Taksim çağrısı Maltepe’nin alternatifi değildir, onun daha gelişkin bir versiyonudur. Biz burada ilişki ağlarına bakarız. “Taksim’i geri alacağız” dememizin sebebi nasıl orada işçi sınıfına karşı örülen duvarın yıkılması gerekliliği ile ilgili ise, dörtlünün Taksim çağrısı da asla Taksim ısrarı değildir. Taksim yasağına senelerdir direnenlerin çizgisi ile bu çizgi tarihsel olarak kesişmez, çatışır. Buradan doğru Saraçhane’de aynı mekânda bambaşka iki politik hat ortaya çıkmıştır ve bu durum dörtlü ile CHP’nin kurgusunda bir çatlak yaratmıştır.

İşçi sınıfını 1 Mayıs’a daha güçlü örgütleme görevi mutlaka hepimizin omuzlarındadır; ancak yukarıda anlattığımız bürokratik ve sarı sendika ağları tarafından kuşatılmış, senelerce bölgesel 1 Mayıs, Maltepe’de 1 Mayıs gibi tavırlara örgütlenmiş işçilerin bu ağlardan özgürleşmesi ve direngen, mücadeleci sendikalarla kavgaya dahil olması ile bu mümkün olacaktır.

2024 1 Mayıs’ında Şimşek Programı’nın holdingci güçler nezdinde aciliyeti ve bu eksende hizalananların “yumuşama” niyetlerinin hakiki yüzü devrimcilere daha açık döndü. İşçiden çok holdinglerle görüşen ve holdinglerin hizmetine geçen bu yapılar kurulma amaçlarının tam aksine işçinin iradesini gasp etme, köreltme, kesme amacı güden yapılar hâline gelmiştir. Direnişlerde artan çoklukta “kahrolsun sarı sendikacılık” sloganı atılması, işçilerin bağımsız örgütlenmelerinin çoğalması işçi sınıfının asli ihtiyacının ve talebinin savunma pozisyonu ya da yenilgi değil hakkını almak için gereken kavgayı verecek gücü oluşturmak olduğunun göstergesidir.

Dörtlü de sıklıkla işçilerin barikatları aşamayacağını, korkacağını dile getirir ve Taksim ısrarını sınıftan kopukluk olarak bile tarifler. Ancak korkuyu örgütleyenin kim olduğu sorusu ortada kalır. İşte yukarıda özetlemeye çalıştığımız bu ilişki ağları işçi sınıfını kuşatmış, mücadeleden geri çekmiş ve işçi sınıfını kurtaracak tek yol olan militan mücadeleden koparmıştır. İşçilerin bağımsız sendikalarla yürüttüğü mücadelelerde gördüğümüz üzere militanca hakkını aramak sınıfın gerçekliğinden kopuk değildir, aksine en meşru olanıdır. En yakın hedeflerimizden birisi burasıdır.

Yoksulluğun dibine batan işçi sınıfı, hem kendi yoksulluğunu, işçiliğini hem de devrimciliğe talip olmanın sorumluluğunu yüklenmiş olanlar için dörtlüye ya da beşliye razı gelmenin kalıbı dar geldi. İktidarı gerileteceği muştulanan yerel seçim “zaferi”nin CHP’nin kazanımı değil halkın mevcut duruma tepkisini kanalize edebildiği tek sonuç olduğunu görenler için barikatlara yansıyan sabır taşması ilginç değildir. Dörtlünün ve CHP’nin AKP’ye “biz işçi sınıfını sakin tutarız, siz OVP ile devam edin” demek için hazırladığı gösteri umuyoruz ki buraya bütünlüklü, tam bir motivasyon ile verilecek mücadele ile sekteye uğrayacaktır. Devlet incelikle kurulan “Taksim ısrarını karikatürize etme” oyununun nasıl parçalandığını görmüş olacak ki, cezalandırma refleksini göstererek 49 devrimciyi tutukladı.

“İşçiler birlikte güçlü” sloganı öylesine bir slogan değil.  Soma’dan Bağımsız Maden-İş üyelerinin İliç’te siyanürlü toprak altına terk edilen işçileri, Tahir Çetin ve Ali Faik İnter’in mücadelesini bu korteje taşıması, enerji işçilerinin bir kenti kuşatacak direnişleri örgütlemesi, özel sektör öğretmenlerinin dolandırıcı bakanların üstüne yürüyen militan hâliyle “taban maaşı alacağız!” sloganları, postacıların taşerona kadro istemesi Saraçhane’deki şovlardan büyüktür. Barikat nerede kurulursa kurulsun sınıfın bayrağını taşıyanların mücadele edenler olduğu, tertip komitesinin ve bileşenlerinin sınıf adına çağrı yapamayacağı, söz söyleyemeyeceği çok açıktır. Biz her gün bir iş cinayetinde katledilme ihtimali ile işe gitmek zorunda olan işçilerin kavga etmekten çekineceğine dair yaygın gerici propagandaya inanmadık. Depo işçilerinin karşısına dikildiği Migros gibi büyük sermayeler Taksim’deki barikatlardan az değildi; ama kavgadan kaçmayanlar kazandı.

OVP ve Şimşek programının sertliğini açlıkla sınanarak yaşayan milyonlar sadece Taksim barikatlarını değil, sermayenin onları soktuğu cendereyi de yıkacak düzeyde bir gücün örgütlenmesi acil bir görev. 2013 yılında 320 bin 730 olan SGK’ya kayıtlı çırak sayısı, 2024 itibari ile 553 bin 344’e yükseldi. İŞKUR ortaokul çocuklarını konferans salonlarında toplayıp “Çalışma Hayatı” başlıklı etkinlikler düzenliyor. Denetlenmesi ve engellenmesi gereken çocuk işçilik devlet eliyle MESEM’lerde kurumsallaşıyor. İşçi sınıfının bu düzenin üstüne yürümek dışında bir seçeneği yok. Bu gücü işçilere ayak bağı olan sarı, bürokratik kurumlar örgütleyemez. Bu gücü var edecek bir sınıf cephesine ihtiyacımız var. Bu cepheyi kurarsak Şimşek’in programını kafalarına çalacağımız günler uzak değildir.

Ne OVP ne de IMF!

Direnirsek hepsi hikâye!

Taksim’de düşene, dövüşene; Taksim’i, Filistin’i, İbrahim Kaypakkaya’yı savunanlara selam olsun. Taksim bizimdir, mutlaka ama mutlaka geri alacağız!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler