spot_img
spot_img
Ana SayfaDüşmanı TanıTrendyol işçileri neden öğrencilere burs veren kurumların kapısına gidiyor? - Burcu Arıkan

Trendyol işçileri neden öğrencilere burs veren kurumların kapısına gidiyor? – Burcu Arıkan

“Sen hangi gençleri önemsiyorsun? 18 yaşındaki genci alıyorsun oraya, bitiriyorsun, orada gebertiyorsun, orada hastalıklara yakalatıyorsun, sonra adamı bırakıyorsun oraya, diyorsun ki biz seni sürüyoruz, nereye gidersen git. Böyle bir şey yok, yapamazsın.”
Trendyol direnişçisi Metin Mumcu

Doğrudan ve dolaylı istihdamıı 1,1 milyon olan Trendyol bu rakamın 2023 yılında 2,4 milyon kişiye ulaşacağını öngörüyor. Şirketin süsü olarak kullandığı yazılım ekibinin ise 1000 kişiden oluştuğunu anlıyoruz açıklamalardan. Türkiye’nin en çok mühendis istihdam eden şirketi olma iddiası var Trendyol’un ve üniversitelerde mentorlük, staj faaliyetleri yürütüyor. Gençlere bu yollardan geçip devamında Trendyol’un ışıltılı yazılım ekibinde yer alma “şansını” müjdeliyorlar. Ekibin adı “Trendyol Growth Ekibi” olunca depoların tozundan yukarılarda, beyaz bir kariyer hayali pazarlanıyor ama Trendyol’un çalıştırdığı işçilere reva gördüğü ücret ve çalışma koşullarına biraz göz atar atmaz neden “Yalancısın Trendyol” dediğimizi bir kere daha anlıyoruz.

Yazılımcıların forumlarda yazdıklarından anladığımız kadarıyla 2021 senesinde 9000 TL olan maaşlar 2023 senesinde 8500 TL ile 28000 TL arasında değişiyor. 2021 senesinde kamuda kadrolu memur olarak çalışan bir mühendisin maaşı 8000 TL iken 9000 TL veren şirket güncel durumda da kamu mühendislerinin ücret bandına yakın duruyor. Ancak kampanya reklamlarında mühendislerinin 15 günde bitebilecek bir işi 1 günde bitirdiği kahramanlık hikayeleri anlatılıyor. Trendyol’un mühendislerinin benzer ücretleri alan kamudaki meslektaşlarından kat kat fazla çalıştırıldıklarını anlamak zor değil. Toplum Gönüllüleri Vakfı ile yürüttükleri burs programı kapsamında Bilgisayar Mühendisliği, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği, Endüstri Mühendisliği, Ekonomi, İşletme ve Yönetim Bilişim Sistemleri bölümlerinde okuyan öğrenciler bulunuyor. Bu üniversitelerin hepsiyle Trendyol’un türlü ilişkisi var. Örneğin İTÜ ile İTÜSEM (İstanbul Teknik Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi) üzerinden Lojistik Lideri yetiştirme programı, Boğaziçi Üniversitesi ile OKUL projesi kapsamında staj programları yürütüyor. Bu programların tamamında kendisini “Türk Şirketi” olarak tanıtan, hiç durmadan “yerli ve milli üretim” reklamı yapan şirketin yüzde 86’sı 2021 yılında Çin sermayesi Alibaba’ya satılmıştı. Anlayacağınız bu yerlilik, millilik hikayesi de bir yalan.

“Şimdi anlatacağım hikaye sadece Aydın’ın hikayesi değil. Bu memlekette yaşayan Ali’lerin, Veli’lerin, Ahmet’lerin, Gamze’lerin, Dilan’ların ve daha sayamayacağım birçok arkadaşın ortak hikayesidir. Ben üniversite mezunu bir gencim. Öncelikle okulu okumak için çok çaba sarf ettim. Ailemle bu konuda bizim birbirimize ters düştüğümüz konular oldu. Okumak istedim, ailem bu konuda bana karşı çıktı, ve bu tabuları yıkmak, gelenekçi ailelerin tabularını yıkmak kolay değildir. Hem çalıştım, hem okudum. Lise eğitimimi bu şekilde tamamladım. Gazetecelik Bölümünü kazandım. Konya Selçuk üniversitesine geçtim. Dört senelik eğitimimi tamamladım. Ondan sonra mezun oldum. Şimdi hikayenin başladığı yere geldik. 23 yaşında bir genç. Okuldan mezun olmuş, hayata atılmayı bekliyor. Gittiğim kapılar tecrübe eksikliği denilerek yüzüme kapatıldı. Ondan sonra işkura gittim. İşkurdan Gazetecilik bölümüyle ilgili iş istedim, bana dedikleri, yönelttikleri soru şu oldu: Şu anda bir depo işi var, istiyorsanız sizi oraya yönlendirebiliriz. Üniversiteden mezun olmuş bir genç böyle bir soruyla karşılaşıyor. Ben sistemin ilk tokadını orada yedim.”

Gazetecilik Bölümü mezunu Trendyol direnişçisi Aydın’ın yediği tokatın ne olduğuna biraz daha detaylı bakalım. Trendyol Kurucusu ve Üst Yöneticisi (CEO) Demet Mutlu TOGV ile yürüttükleri burs programından “Ülkemizin geleceği olan gençleri desteklemeyi sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Türkiye‘nin her yerindeki gençlere fırsat eşitliği yaratmak için çalışmaya devam edeceğiz” diye bahsediyor[1]. Ancak programa sadece Boğaziçi Üniversitesi, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi dahil ve TOGV’nın sitesinde başvuran öğrenciler arasından 50 öğrenciye 9 ay boyunca aylık 1500 TL burs verileceği söyleniyor. TOGV önünde gerçekleşen eylemde DGD-Sen genel başkanı Neslihan Acar’ın “burada biz Trendyol’da çalışan en yaşlı işçilerle direniyoruz” dediğini hatırlayalım. Genelde 24-25 yaş arası bir çalışan profili olan, 18-20 yaşlarında birçok üniversite öğrencisini depolarında öğüten 16.5 milyarlık bu şirket 2021 senesinde toplamda 675 bin TL’lik bir burs ile ülkenin her yerinde fırsat eşitliği yaratacağını iddia etmiş.

Bu bursa ulaşmak, yoksullukla sınanan, işçileştirilen milyonlarca gencin içinden o 50 kişilik “lütfa” ulaşmak için ülkenin en yüksek puanlı okullarını kazanmayı başarmış, buralarda da 3.00 ortalamayı yakalamış olmak gerekiyor. Yani okurken çalışmak zorunda kalmamış olmak gerekiyor, bütün zamanını okula verebilmiş olmak gerekiyor. Bu esnada çocuklarını devlet okulunda okutmak dışında bir seçeneği olmayan emekçilerin okulun tuvalet kağıtlarından A4 kağıtlarına kadar karşılamak zorunda olduğu, çocukların beslenme çantalarının boş olduğu, anne babalarının günde 15 saat çalışmak zorunda olduğu bir cehennemin içinden yanmadan çıkmayı başarabildiyseniz ve o ışıltılı tepelere ulaştıysanız Trendyol ve TOGV size ayda 1500 TL verebilir ve belki günün sonunda ülkenin en büyük e-ticaret şirketinin “karizmatik” yazılım ekibinde yer alıp gece gündüz demeden bir memur maaşına çalışma şansınız olabilir. İşte burslar, staj programları ve kariyer eğitimleriyle pazarlanan budur. Bu sayede Demet Kutlu gibiler büyüdükçe büyüyebilir. Siz kiraların 20 bin TL’ye dayandığı bir ülkede 30 bin TL aldığınız için, en azından depoda değil de masa başında sömürüldüğünüz için yırtmış olduğunuzu düşünebilirsiniz. Günün sonunda depoda çalışan da masada çalışan da genç yaşta omurgasını, boynunu, kolunu, parmaklarını ağrılardan kullanamaz hale gelecek ve durduğu yerden bir adım ilerisine gidemeyecek. Bu bilgi yok tanıtım programlarında. Yeni işe başlayan mühendisler forumlarda Mercedes almayı hayal ederek bu işe girdiklerini ama bu maaşla kira bile ödeyemediklerini anlatıyorlar. Bu hayaller de üniversitelerde düzenlenen eğitimlerde pazarlanıyor. Trendyol’un kölesi olarak başlanan yolun sonunda o eğitimleri veren CEO’lara ulaşma ihtimali ile beyinleri yıkanıyor gençlerin. Oysa Demet Mutlu’nun şirketi DSM grup Danışmanlık bir yandan Trendyol’u yönetirken bir yandan 30 milyon TL sermaye ile DSM Ödeme ve Elektronik Para Hizmetleri A.Ş’ni kuruyor. Onların dünyasındaki devasa miktarlarda paralardan gençlere düşen tek şey koskoca bir yalan oluyor. Onları var eden yoksulluğun üstüne basa basa büyümek için okul okul gezip kendilerine köle aramaya devam etmek bir hayırseverlik işi değil, sermayelerini döndürecek malzemenin bir kısmı bu üniversitelerden çıkıyor. Tabii ki şirketlerin nispeten beyaz sömürüsüne de her üniversite mezunu layık olamıyor. Trendyol depoları iş bulamayan üniversite mezunu, okurken çalışmak zorunda olan üniversite öğrencisi kaynıyor. CEO’ların ülkenin her yerinde “hayal ettiği” fırsat eşitliği kelimenin gerçek anlamıyla omurgasına basa basa yükseldikleri depocuları kapsamıyor. Ve günün sonunda devletin bu şirketlere sağladığı o parlak yetki ile evet belirli süreli sözleşmelerle depoda dahi 5.5 aydan fazla çalışmanın hayal olduğu, bırakın ışıltılı bir kariyerde ilerlemeyi, herhangi bir işi öğrenmenin dahi mümkün olamadığı, daimi güvencesizliğe mahkum bir kullan at dünyasında buluyor gençler kendilerini. Trendyol KOBİ işbirliğini öve öve bitiremezken devletin KOBİ’lere sağladığı 6 ay süreli destekler de bu süreli sözleşme sistemi ile birlikte işliyor. Çoğu e-ticaret firması tek bir maaşını cebinden ödemiyor çalışanların. Gerçek bir patron rüyası!  

“Bu belirli sözleşmeler neden yaptırılıyor diye düşünüyordum yani. Bir, işçiye kıdem tazminatı verilmesin diye. Burada çalışan binlerce arkadaşı kapı dışı ettiler. Belirli iş sözleşmeleriyle çalışan arkadaşlar çeşitli mobbinglere maruz bırakılarak tazminat hakkı almasın diye istifaya zorlandı. Sonra ne oldu biliyor musunuz? O tazminatları biriken arkadaşların paralarını topladılar, bize molalarda Trendyol’un ikramları diye dondurmalar verildi, kolalar verildi, cipsler verildi. Ve ayrıca Toplum Gönüllüleri Vakfı’na değerli kardeşlerimize bizim emekçi kardeşlerin alın terinden aldıkları paraları bu şekilde kullanmaya çalıştılar.”

Her iki çocuktan birinin maddi yoksunluk çektiği, her 4 çocuktan birinin yetersiz beslendiği[2] bu cehennemde Trendyol ve TOGV gibi şirketlerin ve sermaye yancısı kurumların burs bahşettiği şanslı 50 kişiden olacak yolu yürüyemeyen milyonlarca genç işte bu hakikati yaşıyor her gün. 18 gündür hepimize bu koca yalanı anlatmak için direniyorlar. Hepimize nasıl kandırıldığımız en içeriden bilgiyle, en berrak haliyle anlatıyorlar. Trendyol gibi firmaların önümüze attığı kırıntılar işçilerden nasıl çalınıyor, “gençlerin geleceğini düşünen” CEO’lar kampanyaların, reklamların arkasında neler yapıyor anlatıyorlar. Hepimizin cehennemini onlardan dinleyince neden “bir tek yol mücadele” diye haykırdıklarını anlıyoruz.

Direniş bu ışıltılı vitrini kırınca ne görüyoruz?

 “İçeride ağır çuvallar kaldıracaksın. İçeride daha çok çuvallar kaldıracaksın. Ben senin içeride canına okuyacağım. Bunu kimse duymayacak. İçeride olan biten burada kalacak. Ama ben dışarıda hayırsever kimliğimi korumak adı altında her yere burs yapacağım, her yere sponsor olacağım, medya beni böyle anacak, halkımız beni hayırsever olarak bilecek. Bunu kabul etmiyoruz, buradan halkımıza sesleniyoruz: Trendyol’un bu hayırseverlik adı altında dağıttığı para işçiden aldığı, işçiye vermediği paradır.”

Trendyol direnişinin 17. gününde Toplum Gönüllüleri Vakfı önünde konuşan PTT-Sen genel başkanı Süleyman Şen “neden buradayız” sorusuna cevap veriyor. Sermayenin STK’larla yaptığı iş birliğinin işçiye söyledikleri aslında tam olarak bu cümleler oldu her zaman: Senin hayatını çalacağız, canını çıkaracağız, bunu seni açlık sınırında tutarak yapacağız ve sen her yerde bizim reklamlarımızı göreceksin, bize düzülen övgüleri dinleyeceksin, bir de bu şekilde işkence edeceğiz sana.

Daha önce Özyeğinler’in, Koç’ların işçilerin hayatlarını öğüte öğüte inşa ettikleri servetlerine eğitimle, sanatla, sosyal destek projeleriyle nasıl cila çektiklerini yine işçilerin direnişleri sayesinde görmüştük. Ne kadar da cömert, ne kadar da toplum için çalışan şirketlerdi bunlar. Nasıl ki hiçbir çocuğun aç kalmayacağı bir dünyanın müjdesini veren sosyal sorumluluk projeleriyle övünen STK’ların arkasından her sabah çocuğunu bir daha göremeyecekmiş gibi evinden çıkan madencinin hayatından çalınanlar çıkıyorsa[3] işte Trendyol’un “İyilik Sepeti” de sömürü dolu. Süleyman Şen’in bahsettiği “içeride olan içeride kalacak” düzenini reddedip direnenlerden dinledik, bir kere daha öğrendik. Trendyol direnişçisi Metin Mumcu TOGV’nın burslarının kaynağını anlattı dün gerçekleşen eylemde:

“Performans birimi diye bir sistem getirmişler Trendyol’da. Toplum Gönüllüleri Vakfı’na Trendyol’un bağışladığı bir ücret var. 2021 yılında başlayan ve 2023 yılına kadar devam eden bir uygulama. İlk başlangıçta 600 TL gibi bir ücret sunmuşlar, ondan sonra 1500 TL olmuş. Bu neye göre gidiyor biliyor musunuz? Bu bize depoda verdikleri performans primleri. 600 TL, 800 TL ve sonra 1500 TL. Ne yapıyor Trendyol, işçinin emeklerini kesiyor, alıyor, sağa sola bağışlıyor.”

Tabii ki bazı gençlerin, çocukların hep bir bursa, yardıma muhtaç olması DGD-Sen genel başkanı Neslihan Acar’ın ifadesiyle “patron örgütlerinin, sermaye örgütlerinin ve onun bütün aygıtlarının” işlerinin tıkır tıkır gitmesinin vazgeçilmez önkoşulu oldu her zaman. Direnen işçiler konuşmalarında ısrarla “biz öğrencilere destek verilmesine, burs verilmesine karşı çıkmıyoruz” diye kendilerini açıklamak zorunda kaldılar. Öyle ya, önünde dikildikleri yer toplumun faydasına çalışan bir vakıftı. Birileri sorabilirdi “ne istiyorsunuz, öğrencilere burs verilmesin mi?” Cevabını direnen işçilerden Emre’nin konuşmasında samimiyetle vardı:

“Bizim amacımız, derdimiz şu: Öğrencileri yalnız bırakmamak toplumdaki her bireyin sorumluluklarından birisi ama Trendyol ve Trendyol gibi firmaların, patronların kendi deposunda 18 yaşında çalışan işçinin alın terini gasp ederek reklam amacıyla bu uygulamayı kullanmalarını kabul etmiyoruz ve kabul etmediğimizi suratlarına çarpmak istiyoruz. Ben 34 yaşındayım ve bir kız çocuk babasıyım. Benim çocuğumun hakkını gasp ederek, 18 yaşındaki Muhammed’in hakkını gasp ederek üniversitelilere burs veriyorum adı altında kendi reklamını yapan Trendyol’a buradan haykırıyoruz, bağırıyoruz. Yaptığınız hukuksuzluk sadece bu değil, hukuksuzluğunuzun üstünü örtmek için insanlara iyilik meleği gibi kendinizi lanse etmenizi kabul etmiyoruz. Biz istiyoruz ki hiçbir işçinin alın teri çalınmasın. Trendyol bunu çok iyi yapan bir şirket. Biz, reklam bütçelerine de devasa para ayırarak, sanatçılara, vakıflara bağış yaparak “üniversitelileri destekliyoruz, burs veriyoruz” yalanıyla, Süper Lig’e sponsor olarak insanların gözünde çizmeye çalıştığı bu hayırsever görüntüsünün aslında gerçek olmadığını söylemeye çalışıyoruz.”

Dayanışma için gelen üniversite öğrencisi bir genç kadın haftanın üç günü bir temizlik şirketinde çalıştığını söylüyor. Üniversite öğrencilerinin büyük çoğunluğunun işçileştiği bir dönemde önemli bir soru ile sesleniyor hem şirketlere hem de onlardan aldıkları parayla burs dağıtan STK’lara: “25/2 koduyla işten attığınız işçilerin burs verilecek çocukları yok muydu?” ve ekliyor: “İşçiden çaldıklarınız bizlere burs olamaz, biz bunu kabul etmiyoruz.”

Emre bu şirketlerin aslında yaptıklarından çok daha fazlasını yapabilecek durumda olduklarını hatırlatıyor. Yani “öğrencilere burs veriyoruz” diye gözümüze soktukları şeyin işçiden çalınmış olması yetmezmiş gibi bir de sermayelerinin yanında devede kulak bile kalmayacak rakamlar. Ne yazık ki bu masallar için harcanan reklam paralar da binlerce işçi çocuğunun hakkı ve binlerce işçi çocuğunun okulunu defalarca kere karşılayacak büyüklükte.

Direnişçi Metin Mumcu: “Sen Almanya pazarlarına açılıyorsun, üç sende bir milyar dolar para açıklıyorsun, sonra enflasyondan dolayı biz karımızı üç yılda üç milyar dolara çıkardık diyorsun. Şirketin bugün fiyatı 16.5 milyar dolara çıktı diyorsun, sonra iki ay öncesinde gidiyorsun Süper Lig’e sponsor oluyorsun, Trendyol adına 700 milyonluk bir servet koyuyorsun oraya sonra iki ay sonra geliyorsun, ben küçülme dolayısıyla işçileri işten çıkardım diyorsun.”  

16.5 milyar dolar bizlerin hayatındaki herhangi bir şeyle kıyaslayarak zihnimizde somutlaştırabileceğimiz bir rakam değil. Ama 3-5 öğrenciye burs veriyorum dediğinde kendisine bir kılıf yaratması 16.5 milyarı idrak etmemiz kadar zor olmuyor. Evet, işçiyi öldürüyorlar ama bazı öğrencilerin önüne de üç beş destek atıyorlar. Cihan Küpeli direniş alanından hepimize “Trenyol’un reklamları olsun, hayır diye bağışladıkları hayırlar olsun. Bunlar, her şey yalan. Bunlar sadece Trendyol’un yaptığı reklam, başka hiçbir şey değil. İnsanların hakkını yemekten başka hiçbir şey yapmıyorlar, bunların farkına varın. Buradan da halkımızdan destek istiyoruz. Sepetlerinizi boşaltın! Bize destek olun! İşçinin yanında olun.”diye seslenirken aslında kendisi için seslenmiyor. DGD-Sen genel başkanı Neslihan Acar’ın konuşmasında vurguladığı o sert hakikati, hepimizin yandığı cehennemi görmemizi istiyor:

“Bu ülkenin artık bir tane iş gerçekliği var. Burada lojistik mezunu olan arkadaş da var, gazetecilik mezunu olan arkadaş da var, Trendyol depolarında üniversiteyi yarıda bırakmış binlerce çalışan var, yine esnaf kuryelerin de çalışanlar var.

Bu çocukların hiçbiri o burslardan yararlanamıyor. Yararlansa da artık bu havzalardaki gençler biliyor ki ne okursa okusun eninde sonunda depo işçisi olmak zorunda. Eninde sonunda bu tedarik zincirlerinin bir tanesinin halkasına yapışmak zorunda. Eğer şansı varsa, oralarda öğütülmezse, öldürülmezse, iş cinayetinde katledilmezse, 65 yaşında bir parça huzura erdim deyip dizlerinde, belinde meslek hastalıklarıyla bir parça huzurla yaşamına devam edebilir.”

Anadolu her geçen gün daha büyük bir lojistik depoya dönüşürken, yoksulluk her geçen gün daha büyük bir cehenneme dönüşürken gençlere pazarlanan üniversite hayalinin sonu depolara, marketlere çıkıyor. Trendyol ve TOGV anlaşması Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi gibi okulları kapsıyor. Biliyoruz ki böyle şirketler “hayrına” burs vermiyor. Gençlerin bir kısmını depoda bellerini kıra kıra hayattan bezdirirken bir kısmını da kendi beyaz yakalıları yapıyorlar.

Patronların evleri, hayır kurumları neden direniş alanı oluyor?

Evet, işçiler neden öğrencilere burs veren bir kurumun önünde direniyor? Nesi kötü işte, birileri öğrencilere destek oluyor. Birileri işçileri çocuklarını okutamayacakları bir sefalete mahkum ediyor, sonra başka birileri yine işçileri açlıkla sınandıkları bir düzende köle gibi çalıştırıp primlerine el koyarak bu “okuyamayan” çocuklara “destek” oluyor. Servetiniz, itibarınız, hayırseverliğiniz, sahip olduğunuz her şey işçilerden çaldıklarınızdır denildiğinde kof bir ajitasyon çekilmiyor. Bu işçinin hakikati. Her gün yaşadığı buz gibi gerçeklik. Çocuğuna güvenli bir gelecek kurmak için kendisi gibi bir başka işçiden çalınanlarla verilen burslara başvuruyor belki. Binlerce, milyonlarca işçi bu döngünün içerisinde yaşıyor. Bu çocuklara, gençlere burs verenler zaten neden bursa ihtiyaç var sorusunun cevabı oluyor. Neden sizin 16.5 milyarınız varken küçülme bahanesiyle atılan işçi yine dönüp dolaşıp sizin kapınızda burs bekliyor?

İşçiler neden Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın önünde sorusunu bir de bu şekilde sorun. Evet, neden sermayenin vitrini bu STK’ların önünde çocuklarımıza gelecek kovalıyoruz? Neden bizim onlarca saat çalıştığımızdan, kırılan ellerimizden, fıtıklı omurgalarımızdan, genç yaşta solan ciğerlerimizden, çok şey değil, çocuğumuza bir eğitim bile çıkmıyor. Neden biz emeğimizden çaldıklarınızla çocuğumuzla bir saat bile oynayacak vakti, gücü bulamadığımız bir hayatın içinde zaten bizim olanı sizden aldığımız için minnettar olmak zorunda oluyoruz? Neden çocuğumuz da bizim gibi bu çarkın içinde bir yer edinsin ama biraz daha beyaz bir yeri olsun diye, en azından depoda değil ofiste kurban olsun diye ömrümüzü bu eğitim masraflarına vermek zorunda kalıyoruz? Halbuki emeğimizin karşılığı elimizde olsa sizin burs kapılarınız zaten boş kalmayacak mı?

Evet, direnişçi Emre’nin de dediği gibi “Trendyol ve Trendyol gibi firmaların, patronların kendi deposunda 18 yaşında çalışan işçinin alın terini gasp ederek reklam amacıyla bu uygulamayı kullanmalarını kabul etmiyoruz ve kabul etmediğimizi suratlarına çarpmak istiyoruz.” Bu hakikati sizin bütün kapılarınızda defalarca haykırmak istiyoruz. Paletlerin altında bedenimizin ezildiği depolarınızda, bizim canımızdan kanımızdan inşa ettiğiniz villalarınızın önünde, bizden çaldıklarınızı başka emekçilerin çocuklarına sadaka gibi dağıttığınız STK’larınızın önünde… Sizin ilişki ağlarınız ne kadar çetrefili ve genişse bizim öfkemiz de bu cehennemin her kılcalına nüfuz etsin istiyoruz. Biz çocuklarımız için burs istemiyoruz, hakkımız olanın peşindeyiz. Ve hakkımız, alacağımız sandığınızdan çok daha fazla.

“Zorunlu mesailerimiz vardı bizim, mecburi kılmışlardı, gelmediğiniz zaman tutanak tutuluyordu. Ben 2.5 sene boyunca her geldiğim işte “hastayım” bile desem bırakmıyorlardı eve gideyim. Öyle bir şey yok. Hasta olsan bile gidemezsin, çalışacaksın, iş var, mesai var. Herkes kalıyor, sen de kalacaksın, böyle bir yasa vardı. Bize mesaiye kalacaksın dediler, kaldık. Hafta sonu çalışma olacak dediler, çalıştık. Ama yine de bize prim vermediler. Neymiş, performansımız kötüymüş. Ya biz mesaiye de geldik, çalıştık da kardeşim. Ya benim eşim hamileydi, ben hamilelik döneminde yanında olamadım kardeşim, ben yanında olamadım. Ama bana yine de prim vermediler. Böyle bir adalet olamaz.”

Cihan Küpeli bu koşullarda 2.5 sene çalıştıktan sonra anayasal hakkını kullanıp sendikaya üye oluyor. Trendyol ondan eşinin hamileliğini çalmış, sonra çocuğunun büyümesini çalacak belki, doymayacak, annesi çalışırken o çocuğun da annesini babasını çalacak ondan. O çocuk doğru dürüst bir kreş görmeden, 60 kişilik sınıflarda zar zor okuyarak büyüyecek, belki “başarısız” olacak, “yırtamayacak”, o bursa layık o 50 kişiden biri olamayacak, Trendyol gibiler sırasını bekleyecek, ona da dadanacak. Ve siz bu kocaman ortak hikayeyi paylaşan milyonlarca çocuğun hayatından çaldığınız 16.5 milyarın bozukluklarını üç beş öğrenciye dağıtacaksınız. İyilik sepetinizin içindeki pis, kanlı hikaye budur.

Dün Trendyol direnişi esnasında bir işçi hayatını kaybetti. Ölmeden önce çektiği bir videoyu izledik. İşçilerin can güvenliği için ayrılması gereken ufacık bütçeler ayrılmadığı için göz göre göre öldü. Bildiğimiz bu hakikati bir videoya kaydedilmiş şekilde gördük. Yine bu direniş esnasında, Bağımsız Maden-İş sendikası da işçilerin sendikal örgütlenmesi sebebiyle işten atılan üyeleri için direnirken bir başka madenci daha işçinin canına üç kuruş sermaye ayırmayan patronlar yüzünden hayatını kaybetti. Bağımız Maden-İş Sendikası aylardır madenlerdeki çalışma koşulları hakkında uyarı yapıyordu ve örgütlü olduğu madenlerde işçinin kendi can güvenliğini denetlemesi, kollaması için çalışıyordu. Bu direnişler sürerken yaşları 10 bile olmayan pek çok çocuğun çalışmak zorunda kaldıkları için ölüm haberlerini okumaya devam ettik. İşçi sınıfına reva görülen bu ölüm kalım çizgisinde hayattır. Ve bu kâbusun içinde pazarlanan karanlık hayal “şanslıysan belki milyonda bir yırtar ve kanını emenlerin annenin, babanın emeğinden, canından çaldıkları paralardan bir burs alırsın belki” ihtimalidir.  

“Direniş budur, böyle yapılır. Nerede direnecek işçi, evinin salonunda mı?”
Bağımsız Maden-iş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır

Neden işçiler burs veren bir kurumun önünde? İşçiler burs değil, emeğinin karşılığını istiyor. Milyarlarca dolar servetleri yaratan onların emeği. O burslar onların primleri. Küçülme bahanesiyle harcanan, bir kenara atılan onların hayatı. O anlatılan burslara dahi erişemeyecek çocuklar onların çocukları. Bu yüzden sermayenin tüm kapıları direniş yeri[4]. Trendyol direnişçisi Emre’nin dediği gibi, siz küçülmeye devam edin. Biz büyüyeceğiz ve canımızdan, kanımızdan çalarak inşa ettiğiniz neresi varsa orada olacağız.


[1] https://www.aa.com.tr/tr/sirkethaberleri/hizmet/trendyol-ve-toplum-gonulluleri-vakfindan-egitim-bursu/662484

[2] https://ato.org.tr/haberler/2023-haberleri/2546-cocuklarimiza-ogut-degil-ogun-verin-1ogunucretsizsaglikliyemek.html

[3] https://umutsen.org/index.php/2022/12/eczacibasi-neyle-yasar-somuru-hak-gaspi-sendika-dusmanligi/

[4] https://umutsen.org/index.php/2023/01/sermayenin-sinirlarinin-ihlali-yahut-direnisin-yeri-neresidir/

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler