spot_img
spot_img
Ana SayfaEkolojiTalancı Limak’ın karşısında, yaşamımızın tarafında, kendimizi savunuyoruz - Burcu Çıra

Talancı Limak’ın karşısında, yaşamımızın tarafında, kendimizi savunuyoruz – Burcu Çıra

Yaklaşık bir hafta önce Muğla İkizköy’de bulunan Akbelen Ormanları’nda, termik santrallere kömür sağlamak için ağaçların yok edilmek istenmesine karşı köylülerin büyük bir iradeyle başlattığı direnişe şahit olduk. İklim aktivistlerinin, sol-sosyalistlerin köylülerle birlikte verdikleri mücadeleye karşın katliam da direniş de devam ediyor. Bu katliamın başrolünde ise özelleştirmeler, ihaleler, HES projeleri ve enerji santralleri kurmak pahasına doğayı talan ederek servet biriktirmeleriyle tanıdığımız Limak Holding ve IC Holding’in iştiraki YK Enerji var. Limak ile olan bu tanışıklığı biraz açmakta yarar var. Zira, ülke sınırlarını aşan katliamın sesine rağmen şirketin bu talana ısrarla devam etmesinin kaynaklarına bakmak önemli.

Limak Holding, 1976 yılında Nihat Özdemir ve Sezai Bacaksız tarafından kuruluyor. Nihat Özdemir’in hala kurucu olarak başkanlığını sürdürdüğü şirketin 2010 yılında yönetim kurulu başkanlığına Nihat Özdemir’in kızı Ebru Özdemir geçiyor. Kendisi de elbette babası gibi TÜSİAD üyesi. Katliamın sürdüğü bugünlerde Ebru Özdemir’in Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF Türkiye) Mütevelli Heyeti üyesi olduğu haberinin ortaya çıkmasıyla Vakıf, patronun mütevelli heyeti üyeliği ile ilişiğinin kesildiğini duyurdu. 2021 yılından bu yana talancı şirketin sahibi bu vakfın mütevelli heyetinde iken, tam da tüm ülkenin tepki gösterdiği bu orman katliamında patronun heyette olması vakfın akılına yeni gelmiş olacak ki ilişik yeni kesilebilmiş. Masumiyetleri ve saflıkları ile göz dolduran hareketlerine aferin dememizi beklemeden önce, Akbelen’in karşısında bulunan ormanının içinde Labranda tarihi kentinin arkeolojik kazı sponsoru olan ESAN Firması’nın, bölgede beyaz maden için yaptığı doğa ve orman katliamından vakfın haberi yok olacak, firma sahibi Bülent Eczacıbaşı da yine mütevelli heyetinde. Benzer şekilde altın ve kömür madenciliğinde dünyaca ün salmış doğa ve orman talanlarıyla yakından bildiğimiz Demirexport’un sahibi Ömer Koç da mütevelli heyetinde. [1]

Limak’a yeniden dönecek olursak, Holding’in 2016 yılında kurduğu Limak Vakfı’nın resmi sitesinde varlıklarının temelinin “kız çocuklarının eğitimi ve kadınların güçlendirilmesi” hedefi(!) yer almış. Bu fikrin ‘mottoları’ olduğunu iddia eden vakfın şirketi, emrine aldığı kolluk kuvvetleri yoluyla Akbelen’de tarlası, toprağı, ormanı için direnen yüzlerce kadına şiddet uygulayarak, yerlerde sürükleyerek, bir kadına kafa travması geçirterek topraklarından sürüp işçileştirmeye çalışıyor; onların kız çocuklarını da tıpkı anneleri gibi işçileşmeye mecbur bırakmak istiyor. ‘Kadınları güçlendirme’ palavralarının milyonlarca liralık fonlar alabilmek amacıyla kullanılan birer paravan olduğunu anlamak elbette güç değil. Bir yandan ormanın devlet destekli sermaye katliamı sürerken öte yandan maden sahasının genişletilmesi çalışmaları karşısında sermayenin kulu olmuş sarı sendika Türkiye Maden-İş ve TES-İş bir basın açıklaması ile Akbelen Ormanları’nı savunanları hedef gösterdi. TES-İş Sendika Başkanı Fatih Çelik, “Madenler yerin altında. Tabi ki bizler de ormanların kesilmesine karşıyız ama yerli ve milli kaynakların kullanılmasından da yanayız.” diyerek orman katliamından yani sermayeden taraf olduklarını açıkça beyan etti. Maden işçilerini işsiz kalacakları manipülasyonu ile doğanın talan edilmesine ikna eden sarı sendika başkanı, işçi sınıfının değil holding çıkarlarının korunmasından yana olduğunu göstererek köhneleşmiş sendika pratiğinin gerekliliğini yerine getirmiş oldu. Yerin kilometrelerce altındaki madenlerde dünyanın en ağır koşulları altında uzvunu, organını, ciğerini yani nefesini kaybeden işçiyi nefese; yani ormana, yaşama örgütlemek yerine sermayeye köle olmayı örgütleyen ahlak yerle bir olmalıdır. Basın açıklamasının ardından ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu Akbelen’e bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret beklenildiği üzere ormana destek amaçlı değil sermayenin kölesi sarı sendika manipülasyonu ile yapılan eylemeydi. Kılıçdaroğlu’nun “Hiç kimsenin işsiz kalmasını da istemeyiz. Her işçi çalışmalı, üretmeli, kazanmalı ve dolayısıyla da huzur içinde evine gidebilmeli. Sizin her zaman yanınızda olacağız. Bu benim sözümdür” ifadeleri santralin kurulmasından taraf olduğunun da ilanı olmuş oldu. Kılıçdaroğlu katliamın gerçekleştiği bölgeye uğramadan gitmek isterken direnen halkın büyük tepkisiyle karşılaştı. “Arabaya değil barikata” sloganları eşliğinde Kılıçdaroğlu’nun arabasının önünü kesen direnişçiler kendisini aracından inmek zorunda bırakarak mecburi şekilde Kılıçdaroğlu’nu katliamın gerçek yüzüyle karşı karşıya bıraktılar. Seçim süresince “5’li çeteyi bitireceğim” vaatleri ile kampanya yürüten Kılıçdaroğlu ilk fırsatta Limak gibi bir sermaye çetesinin yanında pozisyon alarak halkı yalanlarla aldatmaya çalıştığını göstermiş oldu. Bizler burjuva siyasetten ahlak bekleyecek halde değiliz ancak milyonlarca seçmenini aldatmak düpedüz bir halk düşmanlığıdır ve hiçbir burjuva siyaseti mensubuna güven olmayacağının göstergesidir.

Bu yazının şahsımca amacı biraz da Limak Holding’i yakından tanımak olduğu için direnişin beraberinde ‘Limak karteli’ hakkında yakın geçmişte nelere şahit olduğumuza da bakalım istiyorum.

2021 yılında Atatürk Orman Çiftliği bölgesindeki koruma altındaki çimento fabrikası arazisine Limak Holding tarafından lüks konutlar ve dükkanlar yapılması için proje hazırlandığı gündeme gelmişti. Şirket, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile anlaşıp Limak Holding için Atatürk Orman Çiftliği alanında imar planı değişikliği yapılmasına karar verdirebilmişti. Yani Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın bizzat koruması gereken alan, kendi elleriyle bir şirkte verildi. Bugün Akbelen’de yaşananların bir ilk ya da konu Limak gibi dev sermaye şirketleri olunca sıra dışı olmadığı ortada.

Bu satıştan yaklaşık bir sene sonra AKP hükümeti, TBMM Başkanlığı’na “Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” sundu. Teklifte, özel şirketlerin elinde olan Türkiye Denizcilik İşletmeleri ve TCDD’ye ait kamu limanlarının işletme haklarına yönelik bir madde yer aldı. Hükümet, torba yasa ile yasalaşan ancak AYM’nin, “özelleştirmede hakim olması gereken serbest rekabet ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşmadığı” gerekçesiyle iptal ettirdiği düzenlemeyi yeniden yasalaştırmak için Meclis’e sundu. Aralarında LİMAK’ın da bulunduğu 18 limanın birkaç yıl kalan liman işletme haklarını 49 yıla uzatabilecek ve bu işlemler için herhangi bir ihaleye girmeye gerek olmayacaktı. Limak Holding’in de diğer türevleri gibi sermaye şirketlerinin de uzun süredir ekonominin gelenekleşmiş güçlerinden biri haline gelen inşaat sermayesinden epeyce birikim elde ettiğini biliyoruz. Ancak tek başına inşaat sektörünün sermayeyi bu denli büyütmesine imkanı yetmediği için büyüme planlarına HES projeleri ile maden ve enerji santralleri de dahil oldu. Dersim, Elazığ ve Bingöl sınırındaki Peri Çayı üzerinde yer alan ve 2015 yılında Limak Enerji tarafından tamamlanan Pembelik Barajı ve Hidroelektrik Santrali (HES), bölgede yaşayan dağ keçilerinin çiftleşme ve göç mevsiminde kullandığı güzergahı sular altında bıraktı. Köprüler ulaşımı sağlayamaz hale gelerek yıkıldı. Baraj suyunun yükseldiği dönemlerde aynı geçiş güzergahını kullanan çok sayıda dağ keçisi ise boğularak hayatını kaybetti ve kaybetmeye de devam ediyor. [2]

Sermayesini büyütmek için katliamı her yerde, her şekilde büyütmeye kafaya koymuş bu şirketin iştiraki olan YK Enerji’ye devlet de devasa bir teşvik ödeyerek tam desteğini gösterdi. CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın aktarımına göre, 2018-2023 arasında şirkete ödenen kapasite mekanizması teşvik tutarı 1 milyar 14 milyon 331 bin 032 TL ve bu tutar dolara endeksli. Devletin tam desteğini anlayabilmek için milyarlardan önce Akbelen’de ormanın katledilmesi için seferberlik ilan eden, ağaçları değil ağaçları kesenleri koruyan, köylülere ve direnen herkese şiddeti esirgemeyen kolluk kuvvetlerine bakmak yeterli aslında. Ancak biz yine de devlet-sermaye ağının ne denli güçlü ve sıkı sıkıya bir bağla ilişkili olduğunu görmek adına bu bilgileri de bize yaşatılanları da unutmayalım. Kentlerde yoksulları yerinden eden kira ve ekonomi politikaları ile köylerde ormanlarımızı, topraklarımızın katli ile yapılan talan aynı şirket çeteleri ile yaşamımızı sarıyor. Türkiye’yi ucuz iş gücü havuzuna çevirme stratejisi köylerimizi, yaşam alanlarımızı OSB’lere, maden havzalarına dönüştürmek; tarlalarımızın üzerine konteyner kentler, maden ocakları kurmak, bölge kalkınacak safsatalarıyla toprağımızı satıp işçi olmamıza yönelik hamlelerle ilerliyor. Sermaye bizim olan ne varsa gözünü dikmiş durumda. Bu yaşam talanında karşımızda sadece hükümet ya da dev holdingler yok; seçim süresince halkı oy pusulası olarak görenleri de yanlarına eklemekte yarar var. Limak Holding’in avukatılığını, aynı zamanda da Meral Akşener’in danışmanlığını yapan Sedat Aksakallı bunun en somut bir örneği. Bizler ne direniş alanına destek vermek yerine sermayeyi seçen ana muhalefet liderlerinden ne de seçimden seçim bizi hatırlayan; bizim olan ile servet biriktirenlerden pay alan sinsilikten medet umacağız. Biz halkız. Bu kuşatmadan birbirimize olan güvenimiz, ancak birlikte olursak oluşabilecek gücümüz, mücadelemiz ve direnişimizle çıkabiliriz. Bunu yapabilecek irademizi ancak örgütlülüğümüzle sağlayacağız. Bizim olanı geri almanın başka bir yolu yok.

Akbelen’de tek bir adım dahi geri atmadan direnenlere; yaşamına, onuruna, toprağına sahip çıkanlara selam olsun.

https://twitter.com/basaranaksu_/status/1685245503187877888 [1]

AYM’nin iptal ettiği yasa Meclis’te: Limanların sözleşme süreleri 49 yıla uzatılıyor [2]

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler