İşçiler için sendikalaşma hakkı anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış sosyal bir haktır.
Sendika özgürlüğü işçilerin kendi özgür iradeleriyle istedikleri düzeyde sendika kurup istedikleri sendikaya üye olabilmeleri anlamına gelir.
Sendika özgürlüğünden söz edebilmenin birinci koşulu kuruluş serbestliğidir. Herhangi bir idari makamdan izin onay alınmadan sendikaların kurulup tüzel kişilik kazanabilmeleri sendika özgürlüğünün ilk adımıdır.
Sendika özgürlüğünün ikinci koşulu sendika çokluğu ilkesidir. Sendika çokluğu ilkesine göre işçiler dilerlerse işyeri, meslek, iş kolu sendikası kurabilirler. İşçiler dilerlerse bunların hepsini birden kurar, dilerlerse üst örgütler federasyon, konfederasyon çatısı altında örgütlenebilirler.
Sendika özgürlüğü sendikalaşma hakkının var olup olmadığını belirleyen temel ölçütlerden birisidir. Sendika özgürlüğü işçinin sendika seçme özgürlüğü ile bir arada olur. Sendika kuruluş serbestisi ve sendika çokluğu ilkesinin yaşama geçmediği yerde sendika seçme özgürlüğü yoktur.
Sendika, işçilerin sendikalaşma haklarını kullanarak kurdukları bir örgüttür. Üyeleri, yönetim organları vardır. Tüzel kişilik kazandıktan sonra gerçek kişi gibi hak ve borç sahibi olur. Sendikanın iç işleyişini belirleyen tüzüğü vardır. Sendika tüzüklerine demokratik işleyişi engelleyen hükümler konulamaz. Sendikanın amacı yönetim organları, bu organların seçim usulleri, sendikanın gelir giderleri, denetimi tüzüklerinde yer almak zorundadır.
Sendikaların varlık nedenlerinden birisi, güçlü işveren karşısında tek tek güçsüz olan işçilerin güçlerini tek çatı altında birleştirerek, işverenle eşit koşullarda çalışma koşullarını toplu pazarlık yoluyla belirlemektir.
İşçilerin çalışma yaşamı ile ilgili hak ve çıkarlarını sadece işveren etkilemez. İktidarda olan hükümette almış olduğu kararlarla, işçilerin hak ve menfaatlerini doğrudan etkileyebilir. Emeklilik yaşının yükseltilmesi, gelir vergisi dilimlerinin arttırılıp azaltılması, iş yasasında yapılan düzenlemelerle çalışma hakkının güvencesinin arttırılıp azaltılması vb. onlarca konu hükümetlerin işçilerin haklarına doğrudan müdahale etmesinin örneğidir.
İşçilerin haklarına hükümetlerin müdahale edebilmeleri sendikalara hükümetleri etkileme, onların ekonomik sosyal politikaları belirlerken işçileri gözetmelerini sağlama görevi de yükler. Sendikaların iktidarın ekonomik sosyal politikalarını belirlemede etkili olma görevine, sendikaların demokratik baskı grubu olmalarından gelen hak ve görevleri denilir.
Sendika hakkı parçası olduğu kolektif hakların tamamının var olduğu koşullarda bir anlam ifade eder. Sendika hakkı, toplu sözleşme ve grev hakkı olmadan düşünülemez. Bu üç hakkın tamamına kolektif haklar denilir. Kolektif haklar bölünemez. Birbirinden ayrı var edilmez. Birisinin eksikliği diğerini de eksik sakat kılar.
Kısaca söylersek bir örgütün adının sendika olması bu örgütün sendika olduğu anlamına gelmez. Sendikanın sendika olabilmesinin asgari koşulu, işverenden, hükümetten bağımsız, demokratik iç işleyişe sahip, üyelerini temsil yeteneği olan bir örgüt olmasıdır.
Sendikacı, işçiler tarafından sendika tüzel kişiliğini temsil etmek için kendi aralarında seçtikleri bir işçidir. İşçiler tarafından seçilmeleri, işçiler tarafından denetlenmeli, işçiler tarafından gerekirse görevinden alınmalıdır.
Sendikacı, sendika yöneticisi olarak seçilince sendikaların işlerini takip edebilmek için işyerinden ayrılır. Sendikacının işyerinden ayrılması nedeniyle yoksun kaldığı gelirinin sendika tarafından ödenmesi doğaldır.
Sendikacının işini yaparken sendika araçlarını, sendikanın olanaklarını kullanması da doğaldır. Ancak sendikacılık yüksek gelirler elde edilen, sendikacı seçilene lüks ve rahat bir yaşam sağlayan bir meslek olmak zorunda değildir.
Sendikacının lüks otomobillere binmesi, sendikacı makam odalarının işveren yöneticilerinin odalarıyla yarışması, giydikleri takım elbiselerin marka olması, iki üç dönem sendikacılık yapanların gayrimenkul zengini olmaları, sendikacının çoluğunun çocuğunun sendika olanaklarını kendi malıymış gibi kullanması, işçilerin sendikacıya ulaşmasının neredeyse olanaksız hale gelmesi, sendikacının ancak kendisi isterse ulaşılabilir birisi olması, sendikacının işçiyi baskılayıp işveren veya hükümetin çizdiği sınırlar içerisinde işçiler hak ve menfaat sağlaması, işçilerin sendikacılar üzerinden kontrol edilmesi sendikacı olmanın gerekli koşulları değildir.
Sendikacı olmak, seçilmek için delege oyunlarına başvurmayı, işçinin iradesini saptırmayı, hatta işçilerin iradesini bastırmayı, gerekirse seçilebilmek için hükümet veya işverenle iş birliği yapmayı gerektirmez.
Gerçek sendikacı işçinin karşısına yaptıkları veya yapmadıklarıyla çıkar, işçinin iradesine saygı duyar, hesabını verir, seçilirse devam eder, seçilemezse makinesinin, işçi arkadaşının yanına geri döner.
Türkiye’de sendikacıların çok önemli bir kesiminin sendikacı gibi olamaması bir sonuçtur. Hemen hemen hiçbir hükümet sendikaların gerçek sendika, sendikacıların gerçek sendikacı olmalarını istememiştir. Onlar açısından sendikacı varlığı kendilerine bağlı, istediklerinde “sendika ağası” deyip itibarsızlaştıracakları, istediklerinde “başkan başkan” diye göklere çıkartacakları, işçileri kontrolde kendilerine hizmet eden birisi olmalıdır. Siyasiler bu nedenle gerçek sendikacılığı var edecek yasaları çıkartmamakta direnirler.
Sendika çokluğu ilkesinin yasaklanması, sendikaların işyeri sendikaları gibi yatay örgütlenmelerle denetlenebilmesinin engellenmiş olması, işçiye yabancılaşmış, patronların ve hükümetin kontrolüne girmiş sendikacı tipini doğurmuştur. İşyeri işçi temsilciliği veya işyeri işçi konseyleri gibi işçiye dayanan, sendikadan bağımsız, güvenceyle donatılmış işçi örgütlenmelerinin yasaklanmış olması sendikacılığı lüks bir yaşam sürmeyi sağlayan bir meslek olarak gören, karşısına aday çıkanları ekmeğini elinden almaya çalışan düşmanlar olarak algılayan sendikacı tipinin elini güçlendirmiştir.
Sendikanın işveren veya hükümetten olur almadan örgütlenmesini neredeyse olanaksız hale getiren toplusözleşme yetki sistemini tüm olmayanların üzerine eklerseniz, aslında bu ülkede sendika hakkının, sendika özgürlüğünün, dolayısıyla kolektif hakların aslında var olmadığı bir çırpıda görülür.
Evrensel