spot_img
spot_img
Ana SayfaHaberKara ’Güvencesizlik' - Ercan Yenigül

Kara ’Güvencesizlik’ – Ercan Yenigül

1990 sonrası hızlandırılmış neoliberal politikaların en çok etkilendiği bölgelerden biri de kuşkusuz ki Karadeniz. Sovyetler’in reel sisteminin dağılmasıyla birlikte Türkiye’ye atfedilen özgürlük ülkesi payesi çok geçmeden kendini trajik biçimde gösterecekti. Sınır kapılarının açılması ile dağılan Sovyet cumhuriyetlerinden akın akın insanlar sınırdan bu tarafa uçurumdan atlayan koyunlar misali atlayıverdi. Özellikle Rusya- Gürcistan savaşından sonra başkent Tiflis dahil Soçi ve Batum gibi Gürcistan’in önemli kent, varoş ve köylerinde ekonomik olarak yaşama şansı bulamayan binlerce insan özgür sandıkları Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde yaşam mücadelesi vermeye başladılar.

Peki nasıl bir ülke ile karşılaştılar? Yıllardır umut ettikleri devrimin yarattığı devasa hayal kırıklığı çok geçmeden yerini bu kez Türkiye’de benzer bir hayal kırıklığına bırakacaktı. Geri dönüş mümkün müydü? Artık Kafkaslardan özellikle Gürcistan’dan gelen insanlar için ne Türkiye ne Gürcistan yaşanacak bir yer gibi durmuyordu. İçerisi, dışarısı fiilen aynı manzarayı gösteriyordu. Dağılma süreci ile başlayan neoliberal talan ve otoriter yönetimlerle birlikte Sovyetler döneminden kalan kamusal hayat vahşi biçimde parçalanmış, zenginler ve yoksullar arasında derin bir uçurum açılmış, yoksulların kendi ülkelerinde yaşama tutunma imkanı ekonomik anlamda neredeyse imkansız hale gelmişti.

Özal’la birlikte başlayan neoliberal politikalar Türkiye’nin bütününde özelleştirmeci, piyasacı bir ekonomik anlayışı devreye sokarken herhangi bir kamusal plandan bahsetmek mümkün değildi. Bu piyasacı mantıkla Karadeniz’de ölçüsüz bir yapılaşma devreye sokuldu. Bu yapılaşma köylerin hızla şehirlere akmasına sebep olurken o güne kadar var olan tarımcılık ve hayvancılık hızla yok olmaya yerini sınır ticareti, taşımacılık ve hizmet sektörüne bırakmaya başladı. Çay ve fındık bütün bölgede temel tarım ürünü olarak egemen oldu. Bu yeni durum yoğun bir iş gücü talebi de oluşturdu. İş gücü ihtiyacı çok önceleri, özellikle Ordu Giresun bölgesinde, Kürt işçilerden sağlanırken sonrasında kendilerini özgür bir ülkede sanan Gürcü işçilerden sağlanmaya başlandı. Binlerce Gürcü işçi günü birlik ve mevsimlik biçimlerde Hopa limanından çay bahçelerine uzanan geniş bir bölgede ucuz iş gücü olarak kendini gösteriyor. Artık çay üreticisi kendi çayını kendisi değil belli bir ücret karşılığı tuttuğu Gürcü işçilere toplatıyor hatta sattırıyor.

Bölgede ortaya çıkan bu değişim bir hareketlilik olarak görünse de plansızlığın sonuçları apaçık görülüyor ve mikro düzeyde bir vahşi batı atmosferi oluşmuş durumda. Diğer yandan, özel şirketler yoluyla özelleştirilmiş olan Çaykur’un kamusal yanı işlevsiz hale getirilerek şirketler piyasa hakimiyetinin zeminini oluşturuyor. Öyle ki şirketler, çay bahçelerine kamyonlar göndererek, halkın ayağına gidip yerinde çay alımı yaparak görece rahatlık sağladı. Dolayısıyla üreticinin özel şirketlere yönelmesi sağlandı, şirketlerin bütün bir yaz boyunca Trabzon’dan Artvin’e çay bahçelerinde fır dönmesi meşruluk kazandı. İşte bu özel şirketlerin gölgesinde de ucuz iş gücü olarak ortaya çıkan Gürcü işçiler artık bölgenin çalışan nüfusu içinde etkin bir yer almaya başladı. Ordu’dan Artvin’e işçilerin Gürcü ya da Kürt olmasının işin maliyeti dışında bir karşılığı yok. Yer yer mikro milliyetçi hezeyanların dışında herkes iş bulma, günü kurtarma peşinde. Tabii ki büyük şirketler bu görüntünün dışında. Büyük şirketler aşağıda süre giden bu hareketliliğin uzun vadede kendilerine yarayacağının iştahı ile pastayı kontrol ediyor.

Yurtlarından ekmek derdi ile gelen binlerce Gürcü işçinin gündelik hayatları günlük vizeler, haftalık izinler ya da kaçar göçer biçimlerle devam ediyor. Özellikle Hopa-Rize arası yoğunluk gösteren çay toplama-satma alanında artık olmazsa olmaz konumları oluşmuş durumda. Bu durum işçileri üretim sürecinin bir biçimde vazgeçilmezi kılarken, işçilerin çalışma koşulları, iş güvenlikleri, insani hakları gibi yaşamsal konular gündem bile olmuyor. Oysa çalışma koşulları neredeyse köle dönemi koşullarına benziyor. İyi insanların sunduğu imkanların ötesinde devlet tarafından dikkate alınmıyorlar, bu konuda herhangi bir düzenleme söz konusu değil. Peki işçi sendikaları muhalif partiler vs.? İçler açısı bir durum var bu cephede de. Genel Türkiye siyasetine tepkisel düzeyde katılım göstermenin ötesinde herhangi bir duyarlılık ve iyileştirmeye dair bir plan ve politika sunulmuş değil.

Sonuç olarak 90’lar sonrası sermayenin kendi ihtiyaçlarına yönelik neoliberal politikalar sonucu ortaya çıkan, ilerde görülebilirse eğer önemli sınıfsal dinamik olabilecek bir işçileşme ortaya çıkmış durumda. Bu dinamik şayet bir örgütlülük zemini bulur ve kendisi için harekete geçerse Karadeniz’in gerçek asiliğinin ortaya çıkmayacağını kimse söyleyemez. Belki o zaman bu Kara ‘Güvencesizlik”ten bir gelecek çıkabilir.

Ercan Yenigül

 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler