spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetYükselen ırkçılıkta altı soru/sorun

Yükselen ırkçılıkta altı soru/sorun

Göçmenlere yönelik ırkçı girişim ve söylemler sosyal medya, ana akım medya ve siyasi partiler aracılığıyla şiddetini artırmaya devam ediyor. Düzensiz göçün ve göçmenliğin başlıca nedeni emperyalist yağma ve savaş düzeniyken devlet göçmenler üzerinden propaganda ettiği nefret söylemlerini Türkiye halkları arasında düşmanlığı körüklemek ve birlik olmayı engellemek için kullanıyor. Yoksulluk derinleştikçe tüm ideolojik ve politik aygıtlar, işçi sınıfı ve ezilenler arasında artan huzursuzluğun sebebi olarak göçmenleri işaret ediyor. Irkçılığın yayılmasına hizmet eden altı soru/soruna yanıt verdik.

Göçmen işçiler işlerimizi elimizden mi alıyor?

Göçmen işçiler çoğunlukla yerli işçilerden daha düşük ücretle, sigortasız çalıştıkları ve ülkeden sınır dışı edilebileceği endişesi ile haksızlığa ses çıkaramadığı için patronlar tarafından tercih ediliyor. Dolayısıyla göçmen ve mülteci işçiler işlerimizi elimizden almıyorlar. Nasıl ki sınıfın tamamına sendikasız, İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği) önlemlerinden habersiz ve bu önlemlere erişimsiz, her türlü hak gaspına açık şekilde çalışmaya zorlanıyor ve bunun organizasyonu patron devleti tarafından yapılıyorsa; göçmen ve mülteci işçiler için de benzer bir organizasyon (daha ağır bedeller ödetilerek) dayatılıyor. Ülkede Suriye iç savaşından ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki savaş ve çatışmalardan gelen kitlesel ve düzensiz göçlerden önce de büyük bir işsizlik sorunu vardı. İşsizliğin nedenlerini yalnızca göçe ve nüfusun artışına bağlamak, hak aramayı ve bu koşulları yaratan gerçek muhataptan hak almayı engelliyor. Kadınların ve gençlerin büyük çoğunluğunu oluşturduğu işsiz nüfus, üretim sürecinin dışında kalan ve herhangi bir birikimi, geçim kaynağı olmayan, yerli ve yabancı herkesi kapsıyor. COVID-19 salgınında oluşan ekonomik durgunluk işsizlik oranlarını yükseltmişti ve işten çıkarmalar artmıştı. İşten çıkartanlar göçmen işçiler olmadığına göre, sorumluların da işverenler ve işverenlere bu imtiyazı sağlayanlar olduğunu görmemiz gerekiyor.

AKP iktidara geldiğinden beri işsizlik oranlarını düşürmeye yönelik hiçbir hamlede bulunmadı. İstihdama yönelik politikalar yerine ekonomik büyüme hedefini sadece bir avuç sermayedarın zenginleşmesi üzerine kurdu ve bu politikalar işsizliğin başlıca nedenleri arasındadır. Enflasyonun üç haneli olduğu ve sağlık, gıda, barınma gibi temel haklara ulaşımın lüks sayıldığı koşullarda ırkçılığı körüklemek, işsizliği yaratan koşulları görünmez kılmaktadır.

İşverenler mülteci işçilere daha fazla maaş ve sosyal hak veriyor mu?

Göçmenler çoğunlukla ülkemizde yerli işçilerin de çalışmak zorunda kaldığı asgari ücretin çok altında güvencesiz işlerde çalışıyorlar. Çalışma koşulları çoğunlukla sigortasız, İSİG önlemlerinin alınmadığı sömürü mekanizmasına tâbi. İSİG Meclisi verilerine göre 2022 yılının ilk dört ayında en az 479 işçi hayatını kaybetti. Bu ölüm çarkının içinde yer alanların (bildiğimiz kadarıyla) 28’i göçmen işçi. Bu sayılar bize yerli ve göçmen işçilerin aynı sömürü koşullarında olduklarını gösteriyor. Kayıtlı veya kayıt dışı olarak da benzer iş kollarında çalışıyorlar. Genellikle tekstil, inşaat, tarım işçiliği ve kayıtlı alanlarda çalışanların (yani çalışma izni olanların) küçük bir kısmı özel öğretmenlik, özel muayenehanede doktorluk vb. meslek gruplarında, özel sektörde çalışıyor. Ama türlü bahanelerle işten çıkarılabiliyorlar. Çalışma izni alabilmek, sığınma statüsüne bağlı olduğundan özellikle Suriyeli göçmenlerin kayıtlı çalışma oranı oldukça düşük.

Hem devletten yardım alıp hem de işlerimize mi göz dikiyorlar? 

Geçici/uluslararası koruma altında olan ve belli şartları sağlayan kişiler ancak Avrupa Birliği ve diğer bazı uluslararası kuruluşlar tarafından finanse edilen sosyal yardımlardan kamu kurumları aracılığıyla faydalanabiliyor. Bu yardımlar için de sigortalı bir işte çalışmama gibi koşullar söz konusu. Dolayısıyla yardım alanlar çalışmıyor, çalışıyorsa da sigortasız işlerde çalışabiliyor. Yani sığınmacı ve mülteci statüsü olmayan göçmenlerin çoğunluğunu oluşturduğu yabancılar, ucuz emeğin, daha az maliyetli, kayıtsız ve denetimsiz çalışma koşullarının, daha çok kâr odaklı piyasa döngüsünün gözdesi oluyor.

Günden güne yoksullaşmamızın sebebi göçmen işçiler mi?

Ülkemizde yoksulluğun bütün veçheleri düzensiz göçmenlerden önce de vardı. Kapitalizmin küresel ölçekte yarattığı tahribat, giderek yoksullaşan emekçi kitleler ve işçi sınıfı üzerindeki etkisini artan şekilde daha fazla gösteriyor. İktidar kamu kaynaklarını sosyal güvenlik harcamalarına yatırmak yerine sermaye ve işveren örgütleriyle yapılan ortak projeler ile iç ve dış yatırımlara aktarıyor; küresel krizden kurtulmak için yoksul nüfusu açlığa mahkûm eden ve elinde kalan tek lokmaya göz diken ise sermayedarların kâr hırsı.

Ülkelerinde savaş vermek yerine neden buraya geliyorlar?

Halklar emperyalist savaş ve işgallerden kurtulmak, yaşayabilmek için göçerler. Yığınsal düzensiz göçmenlerin sayılarına baktığımızda göçmenlerin büyük oranını kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Suriye’den gelenlerin yaklaşık yüzde 70’i kadın ve çocuk. Afganistan’dan göçenlerin çoğunluğunu ise Taliban rejiminden kaçarak göçenler oluşturuyor. 

Yetişkin erkekler ülkelerine döndüklerinde yaşamlarını idame ettirebilecek koşullardan yoksun oldukları ve infaz edilme ihtimaliyle karşı karşıya kaldıkları için geri dönmek istemiyorlar. Buraya gelmeyi ülkelerinde savaş vermenin bir alternatifi olarak görmüyorlar. Güvenli ülkelere geçiş yapmak için Türkiye’yi tercih ediyorlar. Ama AB ülkeleri sınırlarını göçmenlere kapattığı için daha güvenli ülkelere geçiş de yapamıyorlar. Bu durumda AB’nin “göçmen deposu” olarak işlev gören Türkiye’de göçmenler, ucuz emek sömürüsünün ve kayıt dışılığın pençesinde, AB’ye karşı koz ve pazarlık aracı olarak kullanılıyorlar.

Konut fiyatlarının artmasının nedeni göçmenler mi?

Ülkedeki demografik değişim konut fiyatlarında etki yaratabilir. Ama dört kişilik bir ailede bir kişinin maaşının ancak kiraya yetebildiği ve yalnızca asgari ücretli işçinin değil emekçi milyonların yoksulluk sınırının altına/kıyısına çekildiği bir tablonun yanında, göçmenlerin konut fiyatlarına olan etkisi çok düşük. Öte yandan Türkiye’de kirada oturan hanelerin hemen hemen hepsi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Göçmenlerin kiralamalarda yarattığı talep artışını, hepimizi sarmalayan bu yoksulluk gerçeğinin içinde değerlendirmeliyiz. Bazı araştırmalara göre ise göçmenlerin Ankara ve İstanbul’daki kira artışlarına etkisi çok düşük. Bu durumda talep artışının fiyatların artmasında önemli bir etki yaratmadığını görüyoruz. Fiyat artışına sebep olan, konut fiyatlarında bir düzenlemenin olmaması, konut sahibi ve emlakçıların kendi aralarındaki rekabete göre fiyatları belirlemeleri.

  • 2008de ABDde patlayan Mortgage krizi ile küresel ölçekte yaşanan finansal krizin inşaat sektöründe yarattığı etki ve ülkemizin borçlanması konut krizinin oluşmasındaki en büyük nedenlerden biridir. Konut sektörünün bir bileşeni olan para politikalarının yanlış yürütülmesi konut krizini sürdürüyor.

Son söz yerine: Bugün Türkiye’de fitili ateşlenen göçmen ve mülteci düşmanlığının yapıtaşlarını oluşturan taciz, tecavüz, yoksulluk, açlık ve diğer olgular AKP iktidarı süresince perçinlenen, kapitalist devletlerin yapısına içkin olgulardır. Bu olguları ortadan kaldırmak göçmenlere yönelik organize saldırıları derinleştirmekle değil, küresel sermayenin karşısında durarak eşit ve özgür bir yaşam mücadelesini vermekle mümkündür.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler