spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetYoksulluk ve Peynire Takılan Alarm - Mahmut Yılmaz

Yoksulluk ve Peynire Takılan Alarm – Mahmut Yılmaz

Sermayenin medyası yıllarca kentin en yoksul mahallerine gece yarısı yapılan polis baskınlarının haberlerini eğlenceli içerik ve “Okuyorum ben ya” gibi çıkışları jenerik olarak sundu. Bu mahalleler ve bölgeler kentsel ranta ve sermayeye biraz da bu tür haberlerin yardımıyla teslim edildi. Bu görüntülerin arkasındaki yoksulluğun mekânsal yoğunluğu ve düşük ekonomik kaynaklar bağlamı görmezden gelindi. Sermayenin medyası o mahallelerde işlenen suçların, sermayenin kentlere karşı işlediği suçlar yanında haber değerinin dahi olmayacağından ya da o mahallelerde uyuşturucu satıcılarına karşı direnen gençlerin nasıl öldürüldüğünden, katillerin, çetelerin nasıl korunduğundan bahsetmedi. 

Benzer bir yoksul düşmanlığı ve kriminalize edici dil bugünlerde yeniden karşımıza çıkıyor. Sosyal medyada sıklıkla marketlerde temel gıda ürünlerine alarm takılması görüntüleri paylaşılıyor ve bazı gazetelerde de haber yapılıyor. Sermaye medyasında buna koşut “markette hırsızlık yaparken yakalanan zanlı/Aldıklarını ödemeden marketten ayrıldı, yakalandı” haberleri yer almaya başladı. Belirtelim, “zanlı” sıfatı haberlerin arkasındaki gerçekliğin, yoksulluğun örtbas edilmesi anlamına geliyor. “Zanlı” sıfatının başlık olduğu haberlerde alışveriş sepetindeki ürünlerin görseli de hiç ihmal edilmiyor. Aileye kutsiyet atfeden siyasal iktidar ve medyası temel gıda ürünlerini alamamanın, faturaları ödeyememenin, askıda ekmekten askıda faturaya kadar birçok uygulamanın ortaya saçtığı gerçekliğin, kış kıyamette ekmek kuyruklarının aile verdiği zararı hiç konuşmamaktadır. Oysa, yüksek işsizlik düşük ücretler, yüksek oranda kişilerarası şiddet ve aile içi şiddet için sosyal ve kültürel bir bağlam oluşturmaktadır. Yoksulluğun bir şiddet biçimi olduğu, emekçi sınıf ailelerinde ihmal ve yoksunluğa yok açtığı ise başka bir boyuttur. Çok sayıda emekçi, insani yaşam için çalışma hakkına ve ücretlere erişemez durumdadır. Sermayenin medyası ise, yoksul halka bir orta sınıf yaşamı sürdüğü ve zenginlerin zenginliğinin herkes için gurur ve örnek olduğu yüceltmesi ve yoksulları ise bir acıma nesnesi ve yardım edilmesi gereken konumunda sunmaktadır. 

Bir diğer gerçeklik de neoliberal sermaye birikimi ile suç ve şiddet iç içe geçmiş olmasıdır. Piyasalar ile cinayetler, uluslararası kaçakçılık ağları, narkosermaye, hükümetlerin bilgisi dâhilinde altın kaçakçılığı ve ülkelerin yer altı zenginliklerinin gasp edilmesine dair son 5 yılda ortaya saçılan ilişkiler ağı bile başlı başına büyük bir suç gösterisidir. Türkiye’de neoliberal sermaye birikimi, mülksüzleşmeye, üretilen zenginlik ve varlıklara el koyma, kamu iktisadi teşebbüslerinin tasfiyesi ve yağmalanması ile damgalıdır. Bu süreç özelleştirmeler, eğitim ve sağlık gibi alanların metalaşması, artan finansallaşma ve krizlerin yönetimi ve manipülasyonu krizden yaratıcı bir yıkıcılıkla faturanın emekçi sınıflara çıkarılması ile damgalıdır. Neoliberal sermaye birikimi bir suç gösterisidir. Örneğin muhalefet milletvekillerince Türkiye’de son 20 yılda 1 trilyon dolar rüşvet ve yolsuzluk bildirilmekte ve bunun kamuya maliyetinin 5 trilyon dolar olduğu belirtilmektedir. 128 milyar dolar, 20 Aralık 2021 gecesi yaşananlar gelgeç gündemler olmaktadır. Son 12 yılda Cengiz, Limak, Kalyon, Kolin ve Makyol’a 140 yakın vergi indirimi ya da vergiden muafiyeti getirilmiştir. Yaşananlar yüz binlerce sayfalık iddianamelere konu olacak kapsamdadır. Bu suçlar gösteriye dönüşmüştür. Halka izlemesi için yıllardır bilet kesilmektedir.

Özetle, peynire, bebek mamasına, ayçiçek yağına takılan alarmlar eşitsizliğin, yoksulluğun, sefalet ücretlerine çalışmanın sembolüdür. “Zanlı” isnadı sermaye düzeninin bekçisi medya ve hukukun dilidir. Hafızamızda ise mahallelerden topluca GİMA’ya alışverişe gelip “Hesabı Demirel Ödesin” diyenler ve Migros kamyonları geliyor. Öyleyse, Bertolt Brecht’in “Banka soymak acemi işidir. Gerçek profesyoneller banka kurarlar” ve ünlü psikiyatrist Wilhelm Reich’ın, “Asıl açıklanması gereken aç insanın çaldığı ya da sömürülen insanın greve gittiği değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir” sözleri ile bitirelim.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler