spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelKESK MYK üyesi Aysun Gezen ve Eğitim-Sen Başkanı Feray Aytekin; Sendikamız AKP’yi...

KESK MYK üyesi Aysun Gezen ve Eğitim-Sen Başkanı Feray Aytekin; Sendikamız AKP’yi aşil topuğundan vurabilecek birikime ve kararlığa sahip

Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen KESK 9’uncu Olağan Genel Kurulu yeni yönetimini seçti. OHAL KHK’si ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki görevinden ihraç edilen akademisyen Aysun Gezen, KESK’in 7 kişilik MYK’sine seçildi. Aynı zamanda Eğitim Sen 10. Dönem Merkez Yürütme Kurulu sekreterlik görev dağılımı da geçtiğimiz hafta yapılarak 10. Dönem Eğitim Sen Genel Başkanlığına Feray Aytekin Aydoğan seçildi.

Bizler de yeni yöneticilerle önümüzdeki dönem sendikal hareketi nasıl gördüklerini, KESK’in Aziz Çelik’in yazısında vurguladığı üzere üye kaybıyla ilgili ne yapacağını ve ihraçlarla dayanışmanın nasıl sürdürüleceğini konuştuk.

Önümüzdeki dönemde sendikal hareketi nasıl görüyorsunuz? KESK’in üye kaybına karşı ne yapmayı planlıyorsunuz?

aysun gezen

 

KESK MYK üyesi Aysun Gezen: AKP’nin 15 yıl içerisinde ülkemizde yarattığı değişim dönüşüm, neoliberal politikalar doğrultusunda emek rejiminde, kamu rejiminde gerçekleştirdiği değişiklikler, darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL’in bu dönüşümdeki yeri, 16 Nisan referandumu ile ancak YSK marifetiyle hileyle sonuçlara yönelik müdahalesi üzerinden getirdiği anayasa değişiklikleri düşünüldüğünde çok kapsamlı bir saldırı ile karşı karşıya olduğumuza şüphe yok. AKP’nin emeğe yönelik saldırıları, güvencesiz ve esnek istihdam biçimini egemen kılma çabası, taşeron çalışmanın neredeyse bütün alanlarda teşvik edilmesi yönünde attığı adımlar OHAL ile birlikte daha da hızlandı. Her KHK ile haklarımız daha da budanıyor, onbinlerce insan bir gecede kendisini işsiz bulmakla kalmıyor, birçok vatandaşlık hakkı da elinden alınıyor, sivil ölüye çevriliyor, fişleniyor ve bir daha herhangi bir yerde çalışabilmesinin önü kapatılıyor.

KHK ile emek rejiminde, kamu rejiminde değişiklik yapılması, bu saldırıların her türlü denetimden ve yasal başvurudan kaçırılması, emekçilerin kendi kaderlerine ilişkin söz söyleme haklarının da ortadan kaldırılması anlamı taşıyor. Örneğin önümüzde toplu iş sözleşmesi görüşmeleri var ve bu görüşmeler de OHAL koşulları altında, emekçilerin haklarının sermayeye peşkeş çekildiği, her türlü hak mücadelesinin engellendiği, baskı altına alındığı faşizan bir dönemde gerçekleştirilecek.

Bütün kamusal kaynaklarımız, değerlerimiz özelleştiriliyor, satılıyor; kamusal olması, herkesin kolaylıkla erişmesi ve parasız, eşit bir şekilde alması gereken hizmetler özelleştiriliyor. Başta sağlık ve eğitim sadece parası olanların, zenginlerin ulaşabildiği hizmetler haline getirildi. Yoksullaştırılan halk bu hizmetlerden de dışlanıyor, mahrum bırakılıyor. Emekçiler iş güvencesinden yoksun bırakıldığı gibi, işçi sağlığı ve iş güvenliğinden de yoksun bırakılıyor. Her güne en az bir işçi ölümünün düştüğü ülkemizde işçilerin sağlığı ve güvenliği için alınması gereken tedbirler maliyeti arttıran unsurlar olarak görülüyor ve kar, kazanç odaklı anlayışa peşkeş çekiliyor. Soma, Ermenek gibi katliamları yaşadık; bu katliamların yaşanmaması adına hiçbir tedbir alınmadığı gibi yaşanan katliam karşısında hak aramak isteyenler mollalarla tevekkül etmeye zorlanıyor. Emekçilere şükür kültürü dayatılıyor.

Emeğin güvencesizleştirilmesi, toplumun dinci-gerici eksende yeniden yapılandırılması için atılan adımları, AKP’nin kültürel hegemonyasını da tesis etme yönündeki adımları izliyor ve bu adımlar eğitim alanında yoğun bir biçimde somutlaşıyor. Bütün bunlar aslında bize önümüzdeki dönemde sendikal mücadelenin ana eksenini çiziyor.

Öncelikle parlamentoyu işlevsiz kılan, anayasayı askıya alan, yapılan değişiklik ve düzenlemeleri her tür denetimden azade kılan KHK’ler eliyle yönetmeyi mümkün kılan OHAL’in derhal kaldırılması, KHK’lerle sorgusuz sualsiz, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin, hiçbir delil olmaksızın işlerinden edilen emekçilerin işlerine iade edilmesi, KHK’lerin yol açtığı bütün hak kayıplarının iadesi için güçlü bir mücadele örmek durumundayız. İş güvencemizi kazanmak, yeni bir kamusallığı oluşturmak ve laik, demokratik bir ortamın tesisi için, şükürle diz çöktürülmek istenen emekçilerin mücadelesini yükseltmek için laikliği kazanmak zorundayız. 9. Olağan Genel Kurulumuzda da temel mücadele başlıkları olarak OHAL’e, KHK’lere, iş güvencemizin elimizden alınmasına, piyasalaştırma ve özelleştirmelere ve gericiliğe karşı mücadele kararlığı ifade edildi.

Bunun yanı sıra KESK’i bekleyen diğer bir mücadele alanı da yaşadığı üye kayıpları üzerinde düşünerek, bu kayıpları giderecek, kitleselleşecek, fiili meşru mücadele geleneğini yeniden yükseltecek bir hat oluşturmaktır. Kuşkusuz üye kayıpları sadece KESK’e özgü bir durum değil. Geçtiğimiz günlerde 2017 yılı memur sendikaları istatistikleri yayınlandı. Yandaş sendika hariç hemen bütün sendikalarda üye sayılarında ve sendikalaşma oranında bir düşüş yaşanıyor. Bu durumun AKP iktidarının örgütlü mücadeleye yönelik saldırılarıyla, artan bireycilikle, rekabetle de mutlaka ilgisi var, fakat KESK’in yaşadığı üye kaybını sadece dışsal faktörlere bağlamak yanıltıcı olur ve “ne yapmalı, nasıl yapmalı” konusunda da bizi yanlışa sürükler. KESK’in üye kaybında, üyelerinin yabancılaşmasında etkili olan faktörleri yeniden üretmemek adına geçtiğimiz dönemlerde yaptığımız yanlışları da doğru tespit etmek durumundayız. İş yerleriyle zayıflayan ve zaman zaman da kopan bağları yeniden tesis etmeli, üyelerimizle daha doğrudan bir ilişki geliştirmeliyiz. Sendikamız kuşkusuz Türkiye’nin siyasal, toplumsal yaşantısına ilişkin gelişmelerden ve bunlara yönelik mücadele hattı geliştirmekten azade değildir, fakat ana ekseni yeniden emek mücadelesi olmak durumundadır. Bütün bu mücadele alanlarında KESK’in geçmişinden getirdiği mücadele birikiminin de ışığında fiili meşru mücadeleyi yükselterek bu güçlükleri aşacağımıza dair güçlü bir umut taşıyorum. Bu umudu da Gezi’den, AKP’ye Hayır diyen milyonlardan, adalet için yolları aşındıranlardan, sokakları gökkuşağını boyayanlardan, elbisesiyle, eteğiyle en öndeki kadınlardan, “bu daha başlangıç” diyerek mücadeleyi büyütme kararlığında olan kitlelerde görebiliriz. AKP artık OHAL’i süreklileştirmek dışında bir seçeneğe sahip görünmüyor. Bu aslında onların aşil topuğu ve bu konfederasyon AKP’yi aşil topuğundan vurabilecek birikime ve kararlığa sahip.

 

ferayEğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan: Önümüzdeki dönem öncelikli mücadele alanımız KHK, ihraçlar ve OHAL üzerine olacak. OHAL’in kaldırılması talebi yanında ihraç edilen arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu gösteren ve Nuriye ve Semih’in direnişini tüm direniş alanlarına yaymayı hedefleyen bütünlüklü bir mücadele hattı kurmaya ve örgütlemeye çalışacağız. Dayanışma boyutunun da devam ettiği, hukuksal mücadelelerin de sonuna kadar zorlandığı fakat en çok da sokaklardan Türkiye’nin her yerinde tüm şubelerimiz ile birlikte bir mücadele öreceğiz. Epey zor bir dönem ama bu topraklarda hep zor dönemler yaşadık. Yakın mücadele tarihimizde de sokakları çok güçlü olarak kullandık. Özellikle Gezi direnişi ve sonrasındaki direnişler ve son olarak Adalet yürüyüşü de bunun devamı niteliğindeydi. Tüm muhalefeti, tüm dışlananları, tüm mağdurları kapsayan bir dil üzerinden her ne kadar CHP olarak başlatılsa da aslında katılımın çeşitliliği açısından tüm bu itirazı örgütleyen bir iş oldu. KESK ve Eğitim Sen olarak ilk görevimiz bu kapsayıcı dili kurmak ve sokaklarda fiili meşru mücadeleyi örmektir. Önümüzdeki dönem için tüm çabamızda daha bütünleştirici, örgütleyici ve kitlesel bir mücadele hattı kurabilmek.

Güvencesizlik saldırıları da epeydir hükümet tarafından gündemde referandumdan öncede defalarca dile getirildi. Son ihraçlar ile birlikte fiilen de güvencesizlik uygulamaları işletilmeye başlandı. 1 aylık süreç içinde strateji belgesi, ders çizelgesi, kurum açma ve kapatma yönetmeliği gibi konularda AKP hızlıca yeni Türkiye dizaynına göre bir şekil vermeye devam ediyor. Bunların hepsinin içinde ise eğitimin tamamen özelleştirilmesi ve beraberinde bizlere ilişkin güvencesizlik saldırılarını içeriyor. Yaptığımız toplantılarda belirlenen mücadele hattına ilişkin sonuçlarda en önemli başlıklardan birisi de güvencesizlik saldırılarına karşı güçlü bir mücadele örgütlemek. Bu mücadele de bizim kendi güvenlik talebimizle sınırlı olmayıp kamusal eğitim mücadelesi üzerinden yapmak.

Geçtiğimiz 4 aylık süreçte özel okullara teşvik meselesi , protokollerle cemaatler ile birlikte okul öncesinden başlayıp sübyan okulları gibi tarifler üzerinden kamusal alanın tamamen yok edilmeye çalışılması ve proje okul uygulamaları görülmeye başlandı. Kamusal eğitime yapılan bu saldırılar ile birlikte çok ciddi mücadele pratikleri de gelişmiş durumda şu an. Eşit, parasız, anadilde ve laik bir eğitim üzerinden tanımladığımız bir hat oluşturmaktayız. Güvencesizliğe karşı, eğitimin özelleştirilmesine karşı kamusal eğitime sahip çıkacağız.

Yakın süreçte tüm eğitim sendikalarının üye kaybettiği görülmekte. Bunun sebebi ise genel olarak güvensizlik ortamı. Üye sayısının azalmasını uzun süredir işyerlerindeki çok ciddi baskılarla ilişkili. Özellikle 2012 yılında 4+4+4 sisteminin yasalaşması ile birlikte ve okul idarecilerinin de sözlü mülakatlar ile seçilerek direkt kadrolaşmaya başlaması sonucunda müdürlerin öğretmenleri tek tek odasına çağırıp Eğitim Bir-Sen’li yaptığı, stajyer arkadaşlarımızın stajının Eğitim Bir-Sen’li olmadan kalkmadığı bir süreç işlemekte.

Bunun üzerine 15 Temmuz sonrası yaşanan ihraç dalgası ve Eğitim Sen’e olan saldırı üzerinden insanların kaygı ve korkuları ciddi anlamda arttı. Hükümet saldırısını Eğitim Sen üzerinden sürdüğü için ciddi bir üye kaybı yaşadık. Şu an üye sayımız çok düşmüş durumda fakat her şeye rağmen 100 bine yakın insan hala Eğitim-Sen’de örgütlü durumda. Bu insanlar her an işlerinden atılabilirler, gözaltına alınabilirler, haklarında soruşturma açılabilir fakat tüm bu olacakları göze alarak hala örgütlülüklerini sürdürmelerini çok anlamlı ve değerli buluyoruz. Biz her zaman meşruluğumuza inandık. Yakın dönemde süregelen tüm dönemlerden daha fazla meşruluğa sahibiz. Bu meşruluğu güçlendiren bir dil, eylem ve etkinlikler üzerinden de fiili mücadele yürütmek bizi güçlendirebilecek. Üye olan her arkadaşımızın sözünün burada alınan kararlarda işlediği bir süreci örgütlememiz gerekiyor.

Bu topraklardaki çok kültürlülüğün değerini bilen ve emek mücadelesi ile birleştiren, aynı anda doğusundan batısına Türkiye’nin her yerinde sokağa çıkabilen, Türkiye’nin her bölgesini temsil eden tek sendika biziz. Tüm bu birlik içinden çıkacak bir mücadele hattı tarif ediyoruz. Bunu başarabildiğimiz noktada ise hepimiz kazanacağız. Bunu başarabilecek bir geçmişe, bilgiye ve mücadele pratiğine de sahibiz. Tüm saldırılara rağmen bunu başarabileceğimize inanıyoruz.

İhraçlarda dayanışma örgütleyen KESK dışında başka bir sendika yok. Dayanışma sürecini nasıl devam ettirmeyi planlıyorsunuz?

KESK MYK üyesi Aysun Gezen: KHKlerle işinden ve geleceğinden edilen ihraç edilen emekçilerin işe bütün hakları ile birlikte iade edilmesi için mücadelede eksik kaldığımız çok nokta olduğunu belirtmek gerekiyor. Özellikle sivil ölüye çevrilmek istenen, hiçbir yerde çalışmasına izin verilmeyen, iş bulanlar açısından işverene baskıyla çalışmaları engellenen ihraçlarla dayanışmanın en önemli ayaklarından biri kuşkusuz maddi dayanışma. Üyeleri ile bu dayanışmayı göstermek bir sendikanın da en önemli görevlerinden ve bu aynı zamanda üyeleri ile arasında bir güven ilişkisinin tesis edilmesi ve sürmesi bakımından son derece önemli bir rol oynuyor. Bugüne kadar yaşadığımız eksikleri giderebilmek ve maddi dayanışmayı sürdürmek kararlılığındayız. Bunun için alınabilecek tasarruf tedbirlerini de gündeme getirmek zorundayız. İhraçların her türlü hukuki başvurusu, başvuruların takibi, kamuoyu yaratılması ve ihraçların iadesi için baskı oluşturulması konusunda da adımlar atmaya devam edeceğiz.

Bununla birlikte aslen emeği saldırılara bu denli açık kılan OHAL ve KHK’lere yönelik mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Yolumuz uzun ve zorlu; fakat sendikamız da bu yolu aşındıracak ve aşacak bir birikime ve kararlığa sahip.

Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan: Bu bütün arkadaşlarımızın dahil olduğu toplantılarda değerlendirdik. İhraç edilen arkadaşlarımız kamu veya özel hiçbir sektörde çalıştırılmıyorlar ve tüm sosyal güvenlik hakları ellerinden alınıyor. Bunların yanında hükümetin kurduğu dil üzerinden bir damgalanmaya maruz kalıyorlar. İlk olarak maddi dayanışmanın arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu hissettirmek için çok önemli olduğuna inanıyoruz. İkincisi de biz bir sendikayız ve bir sendika tüm üyelerine güçlü bir şekilde sahip çıktığı noktalarda kendi varlığını devam ettirebilir. Sendikanın önünün açılması ve güçlenmesi anlamında da bunun çok önemli olduğunu biliyoruz. İhraçlar git gide artıyor, sorumluluklarımız çoğalıyor ve maddi zorluklar yaşanıyor. Genel şubelerden başlayarak tüm şubelerde tasarruf tedbirleri almaya başladık ve şubelerdeki arkadaşlarımız ile paylaştık. Dayanışma etkinlikleri düzenliyor ve uluslararası örgütlerdeki arkadaşlarımız ile görüşmeye devam ediyoruz. Herhangi bir noktada dayanışmayı kesmeyeceğiz ve arkadaşlarımızı yalnız bırakmayacağız.

 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler