Geçtiğimiz günlerde CarrefourSA Esenyurt depo önünde “işimi geri istiyorum” talebiyle bir (1) aya yakın süredir direnen Murat Polat’a polis tarafından, 6284 no’lu (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Yönelik Kanun) yasaya istinaden bir uzaklaştırma kararı tebliğ edilmek istendi. 6284’ü, çoğu kadın uygulanması için verdiği ısrarlı mücadeleden ve uygulanmasının gecikmesinden tanır. Ancak Murat Polat’a hızla tebliğ edilmek istenen bu uzaklaştırma kararının, Emine Bulut’u, Melike Can’ı, Şule Çet’i korumayan 6284’le keskin bir farkı var. Bu karar, Murat Polat direnişinde ve mücadelesinde ısrarcı olduğu için CarrefourSA İnsan Kaynakları (İK) Müdür Yardımcısı bir kadın tarafından iftiralarla aldırılıyor. Kadınların mücadeleyle kazandığı ve korunması için sonsuz çaba gösterdiği yasa; patron talimatı, yargı kolaylaştırıcılığı ve polis pişkinliği ile ikiyüzlü bir biçimde kullanılıyor ve yasanın arkasından dolaşılıyor. Kadınların can güvenliği tehditleri altında defalarca yaptığı başvurular dikkate alınmazken, CarrefourSA patronunun çıkarları için yapılan 6284 başvurusu Murat Polat’ın işçilerle teması azalsın, direnişi ve direnci kırılsın beklentisiyle birkaç saat içerisinde aldırılıyor.
Bakırköy 1. Aile Mahkemesi’nin verdiği uzaklaştırma kararıyla, Murat Polat’ın CarrefourSA’nın işçi düşmanlıklarını yanına bırakmayacağı açık beyanını ‘tehdit’ olarak değerlendirdiğini görüyoruz. Bu karar bir kez daha bizlere hatırlatıyor, ‘adalet’i sağlayacaksak hukuki olanla politik ilişki kurmalı ve 6284 gibi tavizsiz savunacağımız yasaların sermayedarlarca bu denli araçsallaştırılmasına engel olmalıyız. Mücadeleyle kazanılmış haklarımızın gasp edilmesine karşı üreteceğimiz her söz ve eylem yine mücadele için ontolojik bir zorunluluktur. Ataerkinin sermaye ile köklü bağlarını kavrayamaz, kadın mücadelesinin kendi silahlarının araçsallaştırılmasına ve tüketilmesine seyirci kalırsak hakikat mücadelesinden uzaklaşırız.
***
Murat Polat’a verilen 6284 kararından birkaç gün sonra ise, Posta Telefon Telekomünikasyon İşçileri Sendikası (PTT-Sen), PTT’nin Ege Bölgesi ihalesini alan Park Konak A.Ş. patronu Yavuz Çakır’ın bir ses kaydı kamuoyunun önüne düşürdü. Ses kaydında Yavuz Çakır, taşeron işçi bir kadına “Senin gözünün üstüne o yumruğu indiririm, senin nefesini keserim, şerefsiz köpek” diyerek kendi kişiliği ve kimliğine yansıtan sözlerle hakaret ediyor. Yavuz Çakır sesinin kaydedildiğini bilerek, sermaye düzenine güvenerek konuşmaya devam ediyor. İşçi kadın nezdinde tüm taşeron işçilere ve özellikle kadınlara bir mesaj veriyor. Devletin ve sermayenin ne olduğunu kendi çirkin ve aşağılık üslubuyla beyan ediyor. Böylesi şiddet fiillerinin ardından kadın hareketinin gelenek haline getirdiği geleceğe not bırakmak anlamına da gelen fiili suç duyuruları bulunmaktadır: “Başıma bir şey gelirse sorumlusu şu erkektir.” Kadınlar bunu devletin kurum ve kuruluşlarına ve özel olarak da kolluk kuvvetlerine duydukları güvensizlik nedeniyle yapar. Benzeri bir tepki Yavuz Çakır için de gösterildi, geleceğe potansiyel bir katil olarak kaydı düşüldü, suç duyurusu yapıldı. PTT ise kendi bünyesinde gerçekleşen bu hakaret ve tehditlere kulaklarını kapatmış, gözlerini yummuş bekliyor. Bu kurum ve şirketleri bir yandan da 8 Martlardan 25 Kasımlardan tanıyoruz. 8 Martlarda kadın yöneticileri ve çeşitli vitrin yüzlerinin ellerine güller, karanfiller tutuşturur, reklam için işçiyle aynı havayı teneffüs etmeleri gereken günlerde vitrinlerde boy gösterirler. Kadına şiddete dur demenin içini boşaltır, allı pullu romantize hikâyelerle defalarca kez önünü açtıkları veya işledikleri şiddet fiillerinin kefaretini ödediklerini düşünürler.
PTT-Sen’in yaptığı açıklamaya göre ise Yavuz Çakır için ayrıca bir 6284 başvurusunun yapılmış. Şimdi göreceğiz, CarrefourSA İK sorumlusu kadın için çıkartılan asılsız ve usulsüz koruma tedbiri PTT taşeron işçisi kadın için çıkacak mı veya ne kadar hızlı çıkacak? Bizler, kadın mücadelesinin işçi hareketi mücadelesi ile eşzamanlı ve bağdaşık olduğunun bilinciyle 6284’ü ve kazanılmış haklarımızı savunmalıyız. Sermayenin fonlarla, çeşitli maddi belirlenimlerle yozlaştırmaya çalıştığı kadın ve emek hareketini birleşik ve tavizsiz bir bilinç ve eylem anlayışıyla savunmalıyız.