spot_img
spot_img
Ana SayfaSeçtiklerimizİşçiler örgütsüzlüğü, kimsesizliği hak ediyor mu? - Başaran Aksu

İşçiler örgütsüzlüğü, kimsesizliği hak ediyor mu? – Başaran Aksu

Geçenlerde Başbakan İLO toplantısında, kendilerinin sendikadan yana olduğunu ispatlamak için  “korkmayın, sendikalara üye olun” deyince Kod-A Bilişim’de, Eren Enerji’de, Akkim’de, Babacanlar Nakliyat’ta sendikalara üye olup atılan, sonra da işyerleri önünde direnişe geçen işçiler bu pişkinliğe cevap verdiler: GELSENE… AKP ve hempası sarı Hak-İş diyalog, uzlaşı sendikacılığı, işyeri çıkarını kollayan, hizmet sendikacılığı, milli sendikacılık gibi danışmanlık firmalarının ya da şirketlerin insan kaynakları bölümlerinin yumurtlayabileceği türden “düşünceler” ifade ediyor sıkça.

AKP Kalkınma Bakanı Lütfü Elvan, üç gün önce İzmir’de bir vakıf üniversitesinin akademik açılış töreninde “üniversitelerin müfredatı iş dünyasının talebi doğrultusunda hazırlanmalı” diye buyurdu. Üniversitelerin sermaye ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesi ve giderek doğrudan sermaye grupları tarafından kontrolünün hız kazanması neoliberal dönemin alâmet-i farikalarından. Artık sermaye ve devletten özerk bir üniversite düzlemi kalmadı. Önceki dönemlerde üniversitenin bilim üreten özelliğine halel getirmemek adına siyasiler bir parça özen gösterirlerdi. AKP döneminde olan farklılaşma ise “bir parça özen”in de artık yük olduğu, doğrudan sermaye ihtiyaçları doğrultusunda açık-seçik işçi düşmanı bir dille konuşma biçiminde tezahür ediyor. Yine çalışma alanındaki ilişkileri düzenleyen, güya tarafsız bir konumu olması gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da sermaye örgütleriyle alenen işbirliği pratikleri gerçekleştiriyor. Bu ayıbı örtmek için bakanlığa sarı konfederasyonun yöneticilerinden biri atanıyor. Reis’in, bakanların, vekillerin, il başkanlarının hatta vali ve kaymakamların işçilerin olası örgütlenme ve direnişleri konusunda açık işçi düşmanı beyanatlar vermeleri, AKP döneminin işçi düşmanlığının olağan halleri. Yani devlet, üniversite, siyasi iktidar tüm kurum ve kuruluşlarıyla açık bir işçi düşmanı konum almaktadır. OHAL ise işçilere karşı “zıplarsanız kafanızı da kırarız” anlamında bir sopa olarak kullanılmaktadır. Ancak yazımızın konusu bu değil.

Burjuvazi, sermaye, işverenler, patronlar, beyler takımı ülkemize hakimler. Dünyanın neredeyse tamamına hakim oldukları gibi. Devlete, meclise, istihbarat örgütlerine, medyaya, üniversiteye, orduya, polise, cezaevlerine, sol-sağ- İslamcı-milliyetçi partilere, yargıya hakim olmaları yetmiyor doğrudan da örgütlenmek zorunda kalıyorlar. Ülke çapında örgütlü en büyük grupları TÜSİAD içinde zaten barınırken yetmiyor yabancı sermaye işverenleri örgütü (YASED) olarak kuruluyor. MÜSİAD diye yandaş sermaye örgütü kuruluyor, yetmiyor TUSKON diye cemaate yakın iş adamlarınca örgüt kuruluyor. Her cemaat kendi işverenlerini dernekleştiriyor. Yetmiyor USİAD ulusalcı iş adamlarınca kuruluyor. Yetmiyor Genç İşadamları Derneği kuruluyor. Yetmiyor Kadın Girişimciler Derneği kuruluyor. Yetmiyor il ve ilçelerde bunlar şubeleşiyor. Yetmiyor il il, ilçe ilçe Erzurum İş Adamları Derneği, Sakarya Genç İş Adamları Derneği, Gebze Kadın Girişimciler Derneği, Afyon Toprak Sanayicileri Derneği ve benzeri binlerce dernek kuruluyor. Yine de yetmiyor il il sanayi odaları, ticaret odaları kuruluyor bunlar TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) çatısını oluşturuyor. Yetmiyor her iş kolunda işveren sendikaları kuruluyor. Yetmiyor işçi sendikası görüntüsü altında doğrudan işverenlerce atanmış astronomik ücretler alıp patronlar gibi harcayan kişilerce yönetilen sarı sendikalara işçiler zorla üye yapılıp aidatları ve gelecekleri gasp ediliyor. Yetmiyor işçi hakkı savunan sendikalar devletin her olanağı kullanılıp zorla kontrol edilmeye çalışılıyor. Yetmiyor ideolojik ve fiziki müdahalelerle mücadeleyi temel almış sendikalar bürokratlaştırılıp, aşındırılıyor. Yetmiyor her yıl üniversite-sermaye-devlet iş birliğinde işçinin kanını emecek fakat işçilerin itiraz etmemelerini sağlayacak yollar üzerine beş yıldızlı otellerde günler süren, binlerce işçi kanı emme uzmanı üniversite hocalarının, bir takım alanına ve şahsına münhasır uzmanların, işveren sendikalarının, sarı sendikaların, büyük köleci insan kaynağı şirketlerinin yöneticilerinin katıldığı sempozyumlar, panel ve toplantılar gerçekleştiriliyor. Bu da yetmiyor medyada yani televizyon, gazete ve sosyal medyada işçilerin sömürüye köleciliğe boyun eğmesine dair diziler, sinemalar, reklamlar yayınlanarak zihinler, bedenler dönüştürülüyor. Yine yetmiyor işçilerin milli ve dini duygularını güçlendirmek üzere milliyetçi, ülkücü işçi dernekleri, cemaatler, tarikatlar seferber ediliyor doğrudan devletin kolaylaştırıcılığıyla. Böylece “buna da şükür, Allah devletimize milletimize zeval vermesin, aç değil açıkta değiliz”, “ya bu işverenler gelip Kayseri’imize, Konya’mıza, Kapaklı’mıza, Denizli’mize, Uşak’ımıza, Nazilli’mize, Akhisar’ımıza bu şirketleri açmasalardı ne yapardık” gibi düşünceler eşliğinde sömürünün vampirlik pratikleri meşrulaştırılıyor. Yetmiyor bu dini ve milliyetçi ağlar doğrudan işe alım yerleri olarak değerlendiriliyor, denetimi artırmak için. Yetmiyor doğrudan işverenlerce siyasi parti ağlarına, onların yerel yönetici, ulusal ve yerel mafya gruplarına taşeron işler aktararak işçilerin bastırılması ve şükürcülük pratiklerinin yaygınlaştırılmasında aracı olarak da kullanılıyor bunlar. Tarikatlar, cemaatler ve hatta mafyalar artık devasa holding ve şirketlere dönüştüğü ve yüzbinlerce işçi çalıştırdıkları için, eskiden lutfen yaptıkları işçileri Allah, vatan, bayrak adına kullaştırma görevlerini şimdi adeta şehvetle yapmaktalar. Ülkücü-milliyetçi, Türk-İslamcı ocaklar, dernekler vatan adına işçinin patrona köleleşmesinin araçları olarak işlev üstleniyorlar. Tarikatlar, cemaatler, ülkücü-milliyetçi mayfalar holdingleştikçe eskiden dolaylı üstlendikleri görevi bu sefer kendi kârlarını artırmanın da bir basit gereği olarak yapıyorlar. Mafya ve cemaatler aynı zamanda sermayenin hem ideolojik hem de zor aygıtı olarak işçinin bastırılmasında kullanılıyor. Polis ideolojisi gibi mafya ideolojisi de egemen ideolojik dil ve söylemin doğrudan uzantısıdır. Hakkını aradığı için bir mafya grubunca ya da cemaat, ocak mensuplarınca cezalandırılma örneği o yereldeki işçilerin hak aramak konusunda sessiz kalmasında etkili oluyor. Yerel özel istihdam büro ağları da bu yapılar üzerinden inşa edilmiş durumda ve polis, jandarma istihbaratıyla entegre bir vaziyette iş görmekteler. Yetmiyor yaşam koçları, danışmanlık ve eğitim firmaları da işletmeler adına işçilere verdikleri eğitimler aracılığıyla kapitalist çalışma ideolojisinin gurularınca üretilen fikirleri yine aynı uyuşturma, uysallaştırma, sömürüye itiraz etmeme, kulluk ettirme amaçlarını, kaliteyi artırmak adı altında çağdaşlık, medenilik adına yapmaktalar.

Eğitim sistemimiz, onun müfredatları, üniversiteler, onun mühendislik, çalışma ekonomisi, iktisat, işletme, hukuk, felsefe, sosyoloji, siyaset bölümleri de doğrudan emeğin bastırılması, uysallaştırılması ideolojisi etrafında şekillendirilmektedir. Beyaz yakalılardaki mavi yakalıyı aşağılama hazzı bu ideolojik tedristen türüyor. Yetmiyor çalışma düzenindeki hiyerarşik düzen ve disiplin yaygınlaşıyor. Yetmiyor işçiler arasında cüzi bir prim karşılığında arkadaşlarını gammazlayan yalaka işçilerden oluşan istihbarat ağları oluşturuluyor. Sarı sendika varsa tehdit ve disiplin işinin bir kısmı ona taşere ediliyor. Yetmiyor işçileri iş yerlerinde denetlemek için her yan kameralarla donatılıyor. Yetmiyor, yetmiyor… Yetmiyor iş kanunları değiştiriliyor torba torba. Yetmiyor Kiralık İşçilik Yasası çıkarılarak köleliği yasallaştırmak isteniyor. Bu yasanın uygulanmasına işçinin olası direncini kırmak için cemaat, mafya şebekeleri işletmenin içine taşeron olarak sokuluyor. Yetmiyor Arabuluculuk Yasası çıkartılıp patronların satın alacağı yüzde bir milyon olan kişilerin önüne işçiler atılıyor. İşçilerin yargıyla, düzen adaletiyle bile bağı kopartılıyor. Yetmiyor işçiler zorunlu borç tuzağına, kredi batağına düşürülüyor. Yetmiyor köşe dönmecilik ideolojisinin bir uzantısı iddia, loto, piyango kumar dünyası işçiler arasında teşvik ediliyor. Yetmiyor mafya grupları aracılığıyla uyuşturucunun envai ölümcül çeşidi polis gözetiminde işçi mahallelerinde yaygınlaştırılıyor. Karşı çıkmaya çalışan, çıkıntılık yapanlara her mahallede uygun ibretlik “dersler” veriliyor ve bu yolla uyuşturucu çeteleri yerel muteber otoritelere dönüştürülüyor.

İşte sermayenin Türkiye Cumhuriyeti devleti bu çarkla ayakta tutuluyor. Kuran Kurslarının yaygınlaştırılması, eğitimin imam hatipleştirilmesi cenaze kaldırmak için değil milliyetçi-muhafazakar ideolojiden işçiler kopmasın, bilinçleri çarpıtılmaya devam etsin, aşındırılsınlar, patronlara gönüllü köle olsunlar diye yaygınlaştırılıyor. İşte bu koşullar altında memleketimde işçiler inletiliyor. Mesai ücreti gaspı, prim gaspı, kıdem gaspı, emeklilik gaspı, sosyal hakların gaspı rutin pratiklere dönüşüyor. Ölünceye kadar ölümüne çalışma bu şartlarda mümkün oluyor. İş cinayetleri, sakat kalmak, meslek hastalığına yakalanma oranlarının yükselişi ile patron kârları yükselişi arasındaki gaddar ve müstehcen orantı bu şekilde kuruluyor.

Gördüğünüz gibi işçilerin karşısında egemen sınıfların devasa güçleri var. Zor görünse de bizce bu çark yıkılabilir, yıkılmalıdır da ama nasıl? Her şeyden önce bu çarkı kırmak için işçilerin yanlarında olduğu otomatik olarak söylenen sol ve emek çevrelerinin işçilerle ilgili gerçekte böyle bir dertleri var mıdır? Onlar işçilere dair tam olarak ne tür pratikler içindeler? İşçi düşmanı Arabuluculuk Yasası daha taze çıktı. Soldan, sendikalardan yükselen bir tepkiye, eyleme rastlayan oldu mu? Ya da işçiler neden AKP’ye, MHP’ye oy veriyor? “İşçi de hak ediyor canım af edersin anası belleniyor sesi çıkmıyor, yine gidip sağa oy veriyor, işçilerden bu halktan bir b.k olmaz” lafazanlığı eşliğinde bık bık eden, “Sol”, “ilerici”, “laik” kişilerin bu yaklaşımlarının işçileri soldan uzak tutma dışında bir sonucu olabilir mi?

1404 TL ile 2000 TL arasında ücret alan, kirada oturan ya da konut taksiti ödeyen işçilerin neden örgütlenmeden uzak durduğunun ya da örgütlenemediğinin bir parça anlaşılmasına hizmet etmek için yazıyorum bu yazıyı. Peki ne yapmak lazımı yazmadan önce işçinin bölünmesini sağlayan güncel etmenlere, solun ve emek örgütlerinin durumuna, işçilere olan yaklaşım tarzlarına dair yazacağım bir sonrakini de.

Vegaste

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler