spot_img
spot_img
Ana SayfaYazıSoma Maden İşçileri Meclisinin Dev Maden-Sen Kongre Değerlendirmesi

Soma Maden İşçileri Meclisinin Dev Maden-Sen Kongre Değerlendirmesi

Geçtiğimiz günlerde Ankara’da, maden iş kolunda “örgütlü” olduğunu iddia eden DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen “kongresi gerçekleşti”.

Kongre dediysek, hemen öyle ciddiye alıp maden işçilerinin tarihsel ve güncel sorunlarının ele alındığı, işçi sınıfı mücadelesinin stratejik yönelimlerinin tartışıldığı bir Kongre falan gözünüzün önüne getirmeyin sakın.

Kongre adı altında yaşanan pespayeliğin bütün özeti DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen’in internet sitesinde yayınlanan, “Dev Maden-Sen Dostlarının ve Kamuoyunun Dikkatine” başlıklı yazıda mevcut.

Aslında sözde Kongre’de yaşananların anlaşılması için tek yapılması gereken, metindeki cafcaflı laf kalabalığının kazınmasından ibaret. Böylece sendika bürokratları ve onlara kol kanat geren kimi siyasi grupların aylardır yürüttükleri anti demokratik ve bürokratik sözde Kongre süreci hakkındaki gerçekler ortaya dökülür.

Ancak varsın onlar kendi ayıplarını örtmek için “şöyle yaptık böyle düşündük, şunu şundan yaptık” diyerek çırpınıp dursunlar.

Bize göre ise mesele son derece yalın.

Sözde Kongre’ye iki liste katıldı.

Bir yanda yıllardır sendikayı yerinde saydıran, kendi koltuğunu korumaktan başka bir kaygısı olmayan “sendika bürokrasisi” ve bunca başarısızlığa, bunca beceriksizliğe rağmen onlara neden hala kol kanat germeye devam ettiklerini “anlamadığımız” kimi siyasi gruplar (Halkevleri ve SYKP) diğer yanda ise, bilfiil madenlerde çalışan, işçilerin söz ve karar sahibi olması gerektiğini savunan, 301 madencinin katledildiği Soma’da DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen bürokratizmine karşı canla başla sendikayı örgütlemeye çalışan işçilerin oluşturduğu liste.

Birinci listeyi oluşturanlar, destekleyenler, daha aylar öncesinden maden işçisinin iradesini (aşağıda ayrıntısıyla aktaracağımız üzere) türlü türlü ucuz sarı sendikacı numaralarıyla hiçe saymışlardır. Kongre günü ise, sağdan soldan getirdikleri bir çoğu durumdan habersiz siyasi gruplara mensup gençlere DİSK önlükleri giydirmişler ve maden işçileri ve sendika çalışması yürüten kişilere karşı şiddet kullanarak Kongre’nin yapılacağı salona girmelerini engellemeye çalışmışlardır.

İşte bütün o cafcaflı anlatımların arkasındaki gerçek budur: Hile, ucuz sarı sendikacı numaraları ve zorbalık ile sendikadaki koltuklarını korumak.

Ve bu pespayeliğin sonucunda “koltukları” ve “uzmanlıkları” “Tayfun Görgün ve bürokratları” ile onlara kol kanat geren “siyasi” gruplar kazandı.

Maden işçisi kaybetti.

Evet maalesef bu sözde Kongreye, 301 madencinin katledildiği, hergün onlarca işçinin “iş cinayetlerinde” katledildiği bir dönemde sendika bürokratları ve onlarla kader birliği yapmayı alışkanlık haline getirmiş kimi siyasi çevrelerin (Halkevleri ve SYKP) sarı sendikalardaki ayak oyunlarını aratmayan tutum ve davranışları damga vurdu.

Benzerlerini ancak işçi sınıfına ihanet içerisinde olan sarı sendikalarda görmeye alışkın olduğumuz kimi tutum ve davranışları, adında “devrimci” yazan, bizim de büyük bir inançla üyesi olduğumuz bir sendika genel kurulunda yaşanmış olması, biz ekmeğini madenlerde kazma sallayarak, domuz damı kurarak, putrel dikerek kazanan maden işçilerini gerçekten çok derinden yaraladı.

Ama şaşırdık mı? Hayır!

Çünkü, biz Soma’lı maden işçileri, Dev Maden-Sen’de hasbel kader “başkanlık koltuğunu” işgal eden Tayfun Görgün’ü ve etrafındaki “uzmanların” 301 madenci kardeşimizin katledilmesinden sonraki süreçte aslında çok iyi tanıdık. Kendisinin madencilerin örgütlenmesi, mücadeleye sokulmaya çalışılmasıyla uzaktan yakından bir alakası olmadığını, kağıt üzerinde sendika üyeliğini aşağıdan yukarıya örgütlenecek işyeri komite ve konseylerinden daha fazla önemsediğini, kendi koltuğunu korumak için Dev Maden-Sen örgütlenmesi için gecesini gündüzünü birbirine katan insanları madencileri itham etmekten, devrimcileri ihbar etmekten bile çekinmeyeceğini çok kısa bir sürede anladık.

Biz bu anlayışı biliyor ve çok yakından tanıyoruz. İşçi sınıfı mücadelesine asıl darbe Tayfun Görgün ve benzerleri tarafından vurulduğunu bizzat çok yakından tanık olduk.

Hatta o dönemde Soma’da madenci örgütlenmesini yürütmeye çalışan arkadaşlar tarafından Tayfun Görgün’e bir açık mektup yazılmış ve şöyle seslenilmişti:

: “Sayın başkan, Sizin devrimci bir sendikal mücadelenin nasıl olması gerektiğini bilecek kadar deneyim sahibi olduğunuzu konumunuz gereği varsayarız. Fakat görüyoruz ki, Soma katliamı yaşanmadan önce sendikanızın sadece 174 üyesinin bulunması hiç de tesadüf değilmiş. İşçileri toplantılarda azarlayarak, başka sendika yöneticilerini devreye sokarak, dedikodu ve spekülasyon yaparak işçi örgütlenemez! Başkanlık ya da genel sekreterlik makamında oturmak da kimseyi sınıf sendikacısı yapmaz.”* diyen dostlarımızın ne kadar haklı olduklarını bir kez daha üzülerek görmüş bulunuyoruz.

Kuşkusuz Tayfun Görgün gibi bürokratlaşmış, gücünü, meşruiyetini sınıfı örgütleme mücadelesinden almak yerine, siyasetler arası ittifak ve pazarlıklarla koltuğunu korumayı adet edinmiş birinin “sınıf ve kitle sendikacılığı” adına ne yaptığının takdirini yine en iyi maden işçileri verecektir.

Ancak yine de sormak istiyoruz, 15-16 Haziranların şanlı direnişinin toprağında büyük mücadeleler ile gelişen 70’li yılların DİSK’inden bugün eser kalmamasının, aynı zamanda Tayfun Görgüngiller ve onlara hala kol kanat geren siyasi grupların hiç mi suçu yoktur?

Kuşkusuz onlar da tarihe ve işçi sınıfına bunun hesabını vereceklerdir.

Ama bugün işte bütün kongre sonrası, gerek sendika bürokratları gerekse de kimi siyasi gruplar 24 Nisan’da Dev Maden-Sen Kongresi’nde yaşananları çarpıtarak, iftira atarak hatta düpedüz doğru söylemeyerek savunmaya kalkmamış olsalardı belki de bu tartışmayı gereksiz görüp yanıt vermeyi bile düşünmeyebilirdik. Ancak gerek kongrede yaşananların üzerine örtmek, gerekse de sendika bürokratlarına kol kanat germe çabası bu kadar saçma bir hal almışken, bütün bu zırvalıklara bir yanıt vermemek gerçekten başta maden işçileri olmak üzere büyük bedeller ödeyen işçi sınıfına büyük bir haksızlık olurdu.

Açık ki burada iki farklı siyaset tarzı ve işçi sınıfı mücadelesi anlayışı bulunuyor. Siyasi grupların ittifaklarına dayalı, işçi sınıfına yabancılaşmış, sendika bürokratlarının, sözde uzmanlarının sendikaları ne hale getirdiği ortada. Tepeden inmeci, sınıfı araçsallaştıran, kendi dar grup çıkarlarını sınıfın çıkarlarının önüne koyan bu anlayışın tarihsel olarak da güncel olarak da bir yere varması mümkün değildir. Sendikaları, kitle örgütlerini kendi elemanlarını istihdam edecekleri alanlar olarak gören bir zihniyetin işçi sınıfı ve mücadelesine verebileceği ne olabilir ki? Sendika bürokratları ile girmiş olduğunuz bu “iktidar oyunlarınızın” bir geleceği olmayacaktır.

O yüzden, sendika bürokratları ve onlara kol kanat germeye çalışanlara (ve bu konuda bilgi sahibi olmak isteyen dostlarımıza) bazı hususları bir kez de biz açıklama gereği duyduk.

Dev Maden-Sen Kongresi’nde neler yaşandı?

1-) Sendika bürokrasisi sarı sendikacıları aratmayan ayak oyunları yaptı.

24 Nisan’da Ankara’da Genel-İş Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen “sendikamız” DİSK’e bağlı Dev.Maden-Sen’in sözde Kongresi’ne uzun tartışma süreçleri sonrasında belirlediğimiz aday listesi ile katıldık. Demirexport Madencilik’ten bir ay önce atılmış bir işçi arkadaşımız dışında tüm adaylarımız doğrudan fiilen yeraltı madenciliği yapan işçilerden oluştu. Kongre tarihinin bizden kaçırılması, bütün taleplerimize rağmen tarafımıza yanlış üye listesinin verilmesi, yanlış liste üzerinden uzunca bir süre hazırlık yapmış olmamız, ardından Sendika Genel Merkezi’nde askıya çıkan listeye ancak Ankara’ya üç maden işçisi arkadaşımızın giderek ancak listelerin resmini çekerek kavuştuk.

Oy kullanma hakkı olan 470 üyenin iletişim bilgilerini eşit bir çalışma yürütme adına yönetimden istedik. Ne yazık ki sendika bürokrasisi bunu saçma sapan gerekçelerle reddetti. Son bir kaç ay içerisinde üye yapılmış ve nerdeyse toplamına yakını işten çıkartılmış, Düzce, Ereğli ve Divriği’ndeki işçi kardeşlerimize kendi meramlarımızı ancak sözde kongreden bir gün önce ve daha çok sözde kongrenin gürültüsü içinde anlatabilme şansımız oldu.

Genel merkez bürokratları yeniden seçilebilmek telaşıyla bu arkadaşlarımızla “ne hikmetse” (hayatlarında, doğallıklarında olmayan bir biçimde ve üstün efor sarfederek) olağan üstü ilgilenmişler, yoğun bir ilişki halinde olmuşlardır. Keşke bu maharetlerini, işçileri örgütlemek için de kullanmış olsalardı.

Zaten sözde Kongre gününün sonunda Düzce, Ereğli ve Divriği’ndeki arkadaşlarımız gerçeği daha açık gördüler ve tutumlarını büyük oranda değiştirdiler. 79 kişinin oy kullandığı ilk oylamada bizim listemiz 28,  bürokratlar 50 oy alırken. 6 arkadaşımız Soma’daki işleri nedeniyle ilk tur oylamasının ardından Soma’ya dönmesine rağmen ikinci tur oylamada yapılan tartışmalar sonucunda gerçeklerin ortaya çıkması üzerine kullanılan 73 oyun 33’ünü bizim listemiz almayı başarmıştır. İkinci turdaki fazladan aldığımız oylar  Düzce, Ereğli ve Divriği’ndeki işçi kardeşlerimizden gelmiştir. Onlara buradan bir kez daha teşekkür ediyoruz.

2-) Sendika bürokrasisi sürekli yönetimde kalma tekniğini iki ana üyelik biçimine dayandırdı

A-) Genel yönetim kurulu asil, denetim kurulu asil, disiplin, kurulu asil üyeliklerinde bulunanların doğal delegeliği toplam 11 kişi (bunların hiç biri madenci değil ve yaş ortalaması 55’in üstünde)

B-) Yine sendika bürokrasisi iş kolunda tanımlı şirketlerde çalışan tanıdıklara ricaen geçici olarak sözde kongrede kendilerine oy vermeleri amacıyla yaptığı üyelikler. Bu iki biçimin standart sayısı 35’i buluyor. İttifakla yönetime katma taktiği ile de beş on oy gelince hazretler seçilmiş oluyor. Sarı ve bürokrat sendikalardaki “korkulukları” hiç değişmeden yıllarca bu tür tarzlarla ayakta kalıyor. Böylece işçiler kendi sendikalarında nesneye dönüştürülüyor. Şu an seçilmiş görünen yönetim kurulunda bulunan hiç kimse doğrudan bir maden ocağında çalışmamaktadır.

Sendika bürokrasisi ve kimi siyasi gruplar şiddet uygulamaktan çekinmiyor

3-) Sabah salona girmemizi engellemek için kapıya kurulan barikat sendikal bürokrasinin klasiklerindendir. Neymiş sözde kongrede işçiler geleceklerini konuşsun tartışsın diye DİSK sever “genç”ler görev yapmış.  Bunlar bir ya da bir kaç siyasi gruba mensubu değilmiş. O görüntüdeki kişileri herkes tanıyor yalan dolan gerçekleri ters yüz yapıp birde Bildiri yayınlıyorlar.

4-) Şimdi soruyoruz ? Biz meclis olarak kendi listemizle kongreye katıldık, kongrenin eşit tarafıyız sendikanın hukuki temayülü gereği de. Yönetimin kendini seçtirmek dışında bir kaygısı olmadığını yedi cihan zaten biliyor. Kongre, divan ve sonrasında ilçe seçim kurulunca gerçekleştirilir. Siz belki bizim gözümüz korkar diye tehdit maksatlı SYKP ve Halkevleri’nden gençleri oraya diktiniz. O devrimci gençleri kendi koltuk sevdanıza alet etmiş olmaktan utanmıyor musunuz?  O devrimci gençlere şimdi ne anlatıyorsunuz çok merak ediyoruz.

Peki bizi devrimci gençler ile karşı karşıya getirmeye çalıştınız da sonuç ne oldu? Kim korktu? Kim şimdi kendini aldatılmış, kandırılmış hissetti? Siz kol kanat gerdiniz diye Tayfun Görgün ve şürekası böylece işçi sınıfının nezdinde aklanmış mı oldu?

Hani Tayfun Görgün daha önce DİSK Bölge Temsilcisi iken “ilerici emek örgütlerine egemen anlayışların (… ) izledikleri çizginin zafiyetleri” ortadaydı. Hani “Bu örgütlerin her geçen gün daha da “gerileyen statükolarının” korunması üzerine kurulu muhalefet anlayışlarının toplumsal muhalefeti getirdiği” yer belliydi. Hani “Kriz derinleştikçe bu statükocu çizgi toplumsal muhalefetin düşüşünü daha da” hızlandıracaktı. Hani aralarında Tayfun Görgün’ün de bulunduğu bazı kişiler “bu olumsuz gidişte özel ve simgesel roller” oynamaktaydı. Şimdi ne oldu da, ne değişti de Tayfun Görgün’e bu kadar kol kanat geriliyor?

Sormak istiyoruz daha kaç sendika başkanında sorun çıkması gerekiyor ki sendikaları siyasi yapıların arka bahçesi olarak görülmesinin, yukarıdan siyasi yakınlıklar üzerinden başkan atamalarının sorunlu bir yaklaşım olduğu anlaşılsın.

Evet aslında durum ortada.

Bu sözde kongrede yaşananlar tarihe kara bir leke olarak geçecek ve bunu her zaman sizlere bıkmadan usanmadan hatırlatacağız! Zannedilmesin ki bu işçi sınıfı hafızasında derin izler bırakmayacak.

Kaldı ki, bizimle birlikte kongre salonuna Soma’dan gelen şehit madenci yakınları başta olmak üzere, daha önce sendika üyesi olup işten atıldığı için üyelikleri düşen işsiz madenciler ve 13 Mayıs’tan beri Soma’da olan orada kalıp bizlerle birlikte bedel ödeyen DİSK’e üye olmamızı sağlayan insanlara karşı işlediğiniz bu suçlar asla unutmayacağız. Özeleştiri verip yaptığınız yanlışlıklardan dönmediğiniz sürece yüzünüze vurmaya her platformda devam edeceğiz.

301 madenci kardeşimizin katledildiği 13 Mayıs’tan sonra yolu Soma’ya düşen, gözü kulağı Soma’yı gören duyan herkes bilir ki, biz Soma’da dişimizle tırnağımızla DİSK’i Dev Maden-Sen’i ve işyeri komite ve konseylerini örgütlemeye çalışıyoruz. Tayfun Görgün’ün ihbarcılığı neticesinde bu dostlarımızın bazıları saldırıya uğradı, linç edilmeye çalışıldı. Ama mücadelemize büyük bir kararlılıkla devam ettik. Yılmadık. Yürüttüğümüz mücadelenin haklılığına olan güvenimiz yüzünden asla geri çekilmedik. Sarı sendika ve sermayenin saldırılarını zaten biliyoruz.

Sarı sendikanın jandarma ve dayıbaşlarının korumasında bizleri tek sıra dizip elimize zarf tutuşturup işverenin yönetim seçtirdiği kongre deneyimlerini çok yakından biliyoruz. Ama DİSK’e bağlı, adında “devrimci” olan bir sendikanın genel kurul kapısında barikatla karşılanacağımız, bize güvendiğimiz dostlarımız tarafından şiddet uygulanmaya çalışılacağı  aklımızın köşesinden geçmezdi.

5-) Şiddet, tehdit, taciz vb gibi davranışları yapan sizsiniz yaptıklarınızı ters yüz edip beyanlarla bizim haklılığımıza gölge düşürme çabanız çok zavallıca. Acizce. Defettik demişsiniz pişkince. Bu büyük utanç ömür boyu boynunuzda asılı kalacak.

6-) DİSK Genel Merkezi’ne de bir çift sözümüz var. Gerek daha önce Soma’da yaşananlar konusundaki basiretsizliğiniz ve tarafgirliğiniz gerekse de Sendikamızın kongresinin hemen arifesinde Tayfun Görgün’ü DİSK Ankara Bölge Temsilciliği’ne atamanız açık ki tarafınızı net olarak ortaya koymuş olduğunuzu göstermektedir. Biliyoruz ki, Tayfun Görgün’e üstün çalışmaları neticesinde bu kadar kol kanat geriyorsunuz.

Tayfun Görgün ve bürokratlarına tıpkı SYKP ve Halkevleri gibi DİSK Genel Merkezi de kefil olmuştur.

Ama ne gam!

Kendileri bilir!

Onlarca yıldan beri DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen’in tepesine çöreklenmiş bu sorumsuz, tembel, başarısız bürokratın yanında duranların elbet bizim bilmediğimiz ama onların bildiği bir nedeni vardır.

Ancak biz maden işçilerinin kendi ucuz hesaplarını işçi sınıfı mücadelesinin önüne koyanları asla unutmayacağımızı herkes bilmeli.

Madencilik gibi sömürü ve çelişkinin bu kadar yoğun olduğu bir iş kolunda 25 yılda Soma’ya gelinceye kadar sadece 174 üye yapabilmiş, tek bir toplu sözleşmesi olmayan, başarılı bir direnişi bile olmayan üçüncü sınıf şovmen sendikacılık anlayışı hiç kimsenin şüphesi olmasın ki tarihin çöplüğüne ergeç atılacaktır.

6-) Diğer yandan bilinmelidir ki, Soma Maden İşçileri Meclis faaliyeti içinde olup Tayfun Görgün ve “uzman siyasetleri” tarafından yönetime adaylık teklifi almayan tek bir işçi arkadaşımız yoktur. Biz işçiler olarak sadece kendi irademizle hareket etmek kararlılığı gösterdiğimiz için bu koltuk önerilerini reddettik. Bürokrasi ve siyasetlerin koltuk değneği olmayı kabul etmedik.

Bu yüzden koltukları reddettik. Derdimiz ne yönetim koltuğu ne de uzmanlıktı.

Topyekün bir mücadele için topyekün bir yenilenme istedik. İşçilerin söz, yetki ve karar sahibi olacağı bir dünyada, sendikamızda söz ve yetki sahibi olmak istedik.

Sarı sendikanın, işverenin yıllarca baskı ile sindirip sömürü çarkına köle ettiği bizler ayağa kalktık. Eskisi gibi yürürsek bu kez de sarı sendikanın kardeşi olan bürokrat sendikanın boyunduruğu altında etkisizleştirileceğimizi bizzat yaşayarak gördük.

O yüzden evet “düşünüş biçimlerimizi” de “yürüyüş biçimlerimizi” de” değiştirdik. Her şeyi sorgulayarak köklü olarak değiştirmeye bizzat kendimiz kendi öz gücümüzle talip olduk. Kendi kaderimizi kendimiz belirlemeye karar verdik ve bundan sonrada sözün yetkinin ve kararın maden işçilerinde olduğu bir süreci inşa etmeye devam edeceğiz.

Bunu ne devlet, ne sermaye, ne sarı sarı sendika ne de koltuklara yapışmış sendika bürokratları ve onlara kol kanat geren geleneksel siyasal yapılar engelleyemeyecek!

Bu böyle biline!

Mayıs’ın ikinci haftası Soma’da bulunan tüm üyelerle bir araya gelip bundan sonra nasıl bir yol yürüyeceğimize yine hep birlikte tartışarak karar vereceğiz.

Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki:

Ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız!

Üreten biziz yöneten de biz olacağız.

SOMA MADEN İŞÇİLERİ MECLİSİ

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler