spot_img
spot_img
Ana SayfaSeçtiklerimizABD elçisinden İliç'e uzanan yol: ÇED raporundaki itiraflar - Gökçer Tahincioğlu

ABD elçisinden İliç’e uzanan yol: ÇED raporundaki itiraflar – Gökçer Tahincioğlu

Bergama direnişinin yavaş yavaş sönümlendiği zamanlar…

Toprağını, köyünü kurtarmak için yola çıkan, sivil itaatsizlik eylemleriyle bütün ülkenin sempatisini kazanan Bergama köylülerinin neredeyse hain ilan edildiği, Alman vakıflarının parasıyla sokağa çıktıklarının gündeme getirildiği dönemler…

Ve bir yandan, Bergama’daki altın madeninin en güçlü PR faaliyetlerini yürüttüğü yıllar…

Ege Ordu Komutanı’ndan DGM Savcısı’na, yerel idarecilerden gazetecilere kadar uzanan ziyaretçiler, altın madenine davet ediliyor ve madenden başkalaşmış bir biçimde çıkıyorlardı.

Her ne hikmetse, hepsi altın madeninin ulusal bir mesele olduğu söylemiyle ayrılıyordu madenden.

Bergamalılar kullanılıyorlardı! Alman vakıfları, direnişi örgütlüyordu!

* * *

Nasıl bugün bir anda insanlar benzer hezeyanlarla linç ediliyorsa, o dönemde de aynısı yaşandı.

Altın madenini gezen DGM Savcısı, sonradan beraatle sonuçlanan Alman Vakıfları Davası’nı açtı.

Hak savunucuları, ajanlık suçlamasıyla karşı karşıya kaldı.

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in bile inandırıldığı, “Lozan’ın süresi 2023’te bitiyor, Bor madenini çıkartacağız” tezine benzer tez şuydu:

“Bergama’da çıkartılacak altın, Türkiye’nin kaderini değiştirebilecek boyutta. Bu nedenle Almanya altının çıkartılmasını istemiyor. Alman vakıfları bu yüzden devreye sokuldu.”

Sene 2024…

Bergama ve çevresinde artık altın çıkartılmayan bölge kalmadı. Hedef yeni bölgeler, yeni madenler haline geldi.

* * *

Bergama Altın Madeni’nin patronları açısından her şey yolunda giderken, Danıştay’dan, çevresel etki nedeniyle yürütmeyi durdurma ve iptal kararları geldi.

Ülke öyle bir etki halindeydi ki yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarını geçersiz kılmak için Bakanlar Kurulu prensip kararı bile aldı.

Almanya’ya karşı ulusal kurtuluş mücadelesi veriliyormuş gibi bir atmosfer oluşturulmuştu. Kimsenin gözü ne ajanlıkla suçlananlar hakkındaki beraat kararını ne de Bergamalılar’ın direnişini görüyordu.

* * *

Bir başka sorun imarla ilgiliydi.

Danıştay’ın 2004’te verdiği iptal kararıyla Çevre Bakanlığı izni iptal edilince maden mühürlendi. Madeni işleten konsorsiyum yine faaliyetteydi. Durmaksızın önlerine çıkartılan engellerden şikâyet ediyordu. Ve derken apar topar imar planı hazırlandı, hızla gerekli izinler verildi. Şaşırtıcı bu hızın nedenini Evrensel Gazetesi’nden Özer Akdemir açığa çıkarttı.

Halen hak ettiği kadar konuşulmayan değerdeki habere göre, ulusal bağımsızlık mücadelesi gibi gösterilen sürece ABD de dahil olmuştu.

Dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelman, imar planlarının bir an önce hazırlanmasını istemiş, bu konuda bir mektup yazmış, hükümete ve İzmir Valiliği’ne gönderilen mektuptan sonra gerekli tüm işlemler yapılmıştı.

Edelman’ın mektubunda, Eurogold, Normandy ve Nevmont’un işlettiği altın madeninde kaç Türk işçinin çalıştığı bile yazıyordu.

Maden yeniden çalışmaya başlamıştı.

Almanya’nın sözde ajanlarını linç edenler, ABD elçisinin mektubuyla açılan maden için ağızlarını bile açmamıştı

* * *

Bergama’dan İliç’e uzanan yolu, görevde olduğu dönemde bu madenin soruşturulması talimatını veren, sonrasında başına gelmedik kalmayan eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, Birgün gazetesindeki dünkü yazısında net biçimde özetledi:

…bu süreç Altın madenlerinde “vahşi madencilik/sömürge madenciliği” diye tanımlanan pratiği ortaya çıkardı. Çok basit bir şablonları var: önce ilgili kamu kurumları çalışmaz, hantal, zarar eden ve düzeltilemez olarak gösteriliyor. İtiraz eden meslek kuruluşları hain ilan ediliyor. Bunun için medya ve “popüler uzmanlar” kullanılıp raporlar yazılıp sempozyumlar düzenleniyor. Sermaye ve özel sektör kutsallaştırılıyor. Mevzuat değişiklikleri yapılıyor. Sonra aynı mekanizmalar falanca yerde “100 milyarlarca dolarlık altının” atıl vaziyette beklediğini, çıkarılırsa nasıl zenginleşeceğimizi propaganda ediyorlar. Yöre halkının istihdam edileceğini, çevreye zerre zararının olmayacağı anlatılıyor. Yörenin gazetecileri, bürokratları ödül gezilere götürülüyor. Güçlü siyasi figürler ortak ediliyor. Daha fizibilite aşamasında yeni konutlar inşa edilip, camilere, spor kulüplerine bağışlar yapılıyor. Böylece yerel itirazlar minimize ediliyor. İtiraz edenler davalarla yıldırılıyor, yok sayılıp meczuplaştırılıyor. Gerekirse rüşvetler veriliyor. Yetersiz kalınan yerde “güvenlik kuvvetleri” ve yargı devreye giriyor, tabiiki sermayenin yanında! İliç, emekçi ve eko-kırımına da aynen bu şablon hatta “suç yolu” (İnter Crimis) getirdi bizi.

* * *

Erzincan İliç’teki Anagold Madencilik’in 2010’dan bu yana altın üretimi yaptığı Çöpler Madeni’nde daha önce atık depolama alanındaki set çöktü.

Hep bir ağızdan toprağa, suya zehirli kimyasalların karışmadığını haykırdı yetkililer.

Kapasite defalarca artırıldı madende. Uyarılara ve risklere rağmen… Son kapasite arttırımı ile ilgili ÇED raporuna da bakanlık, madende yaşananlara rağmen onay verdi.

* * *

ÇED raporu da ilginç… Misal, “riskler” sıralanırken, heyelan ihtimalinin bulunmadığı şu ifadelerle belirtiliyor:

  • – Toprak kayması riski genellikle kayaların çok çatlaklı olduğu, sıvılaşmaya hazır yüzeysel topraklar, killer ve siltlerin bulunduğu yerlerde daha yüksektir. Çalışma alanı düşük miktarda yağış aldığından ve yüzeyde bitki örtüsü az masif kireçtaşı ve mermer kütleleri bulunduğundan heyelan potansiyeli taşımamaktadır.

Ancak raporun bir başka bölümünde, erozyon riski şöyle anlatılıyor:

  • – Çalışma alanı erozyon riski olan alanlar arasına girmektedir. Erozyon açısından 2. dereceden 4. dereceye (çok yüksek) değişen erozyona tabiidir.

* * *

Madenlerin Türkiye genelinde tarım ve hayvancılığı nasıl öldürdüğü, köylüleri nasıl buralarda çalışmaya mecbur bıraktığı daha önce Konya’da, Soma’daki maden kazalarından sonra gündeme geldi.

İliç’te de benzer bir tablonun olduğu, ÇED raporunda şöyle ifade ediliyor:

  • – Mevcut ve inşa edilen projeler sonucu proje sahası ve çevresinde arazi kullanım amacı ve türleri değişime uğrayacaktır. Bu değişim en yoğun olarak Çöpler Köyü civarında olacaktır. Projede olacak genişleme sonucu Çöpler köyü sınırları içindeki alanın yaklaşık yüzde 74,9’u maden arazisine çevrilecektir. Bu miktarda bir değişim oldukça önemli kabul edilebilir. Arazi kullanımındaki planlanan bu değişim sonucu tarım ve hayvancılık için kullanılabilecek alan önemli ölçüde azalacaktır. Bu azalma proje ömrü olan 10+3 yıl boyunca en fazla olacaktır. Maden kapatma ve rehabilitasyonu sonucu maden tarafından kullanılan arazilerin bir kısmı tekrar genel kullanıma uygun hale gelecektir.
  •  
  • – Bu nedenle bazı önlemler alınacaktır. Bunlar, işletme sürecinde köy için değişik iş ve gelir kaynakları yaratılarak, köyün hayvancılık ve tarıma gelir kaynağı olarak bağımlılığı azaltılacaktır. Yeni gelir kaynakları madencilik, madene çeşitli konularda hizmet (bakım, onarım, lojistik destek, malzeme temin vs.) ve küçük çaplı üretim olarak sıralanabilir. Maden tarafından düzenlenecek olan eğitim programları ile Çöpler köyü sakinlerine değişik zanaatlar (halıcılık, tahta ve metal işleri vs.) kazandırılabilecek, oluşturulan kooperatifler üzerinden hizmet ve mal alımı yapılarak ticaret kapasitesi arttırılacaktır.* * *

Raporun bir başka bölümünde ise arıcılığın nasıl teşvik edildiği, modern tarım ve hayvancılık yöntemlerinin nasıl öğretildiği sıralana sıralana bitirilemiyor.

Türkiye’nin garipliği, bir köylünün, tarım ve hayvancılığın olumsuz etkilendiği iddiasıyla açtığı davayı ise ÇED raporundaki ifadelere rağmen Danıştay reddetmiş. Kazadan kısa süre önce Anayasa Mahkemesi, Danıştay’ın bu kararı için “hak ihlali” kararı vermiş.

Çelişkiler yumağı…

* * *

İşçiler tonlarca ton toprağın altında kaldı. Siyasetçiler kürsüden biraz ağlayıp, biraz bağırıp önlerine bakacaklar.

Ve sonra diğer madenlerin nasıl zararsız olduğu, karşı çıkanların hain ve gerizekalı oldukları, Türkiye’nin nasıl zenginleştiği anlatılacak. Karşı tezler hiç dinlenmeden. Alternatif yöntemler hiç araştırılmadan.

ÇED raporunda, daha önce çöken atık depolama setini insanın aklına getiren bir ifade daha var. Risk bölümünde anlatılıyor:

  • – Atık depolama tesisinde depolanacak malzemeden önlem alınmaz ise meydana gelecek sızma, yeraltı suyu kalitesini olumsuz etkileyecektir.

* * *

Set çöküyor, toprak kayıyor, madenler işçilere mezar oluyor ama cümleler hiç değişmiyor.

“Tehlike yoktur, sızma olmamıştır, ülkemiz için yararlıdır, karşı çıkanlar bellidir…”

Kaynak: T24

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler