spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetMüşteri memnuniyeti ve direnişler —Mahmut Yılmaz

Müşteri memnuniyeti ve direnişler —Mahmut Yılmaz

Kapımıza gelen sipariş ya da kargo, “soğumadan gelsin” diye not düştüğümüz pizza vs. teslim edildiğinde şirketler telefonumuza birer memnuniyet anketi gönderiyorlar. Siparişimizi getiren kuryenin (işçinin) çalışma koşullarının, onları sefalete mecbur bırakan ücretlerin, üstlerindeki baskının ve sömürünün ağırlığının farkında değilsek birçoğumuz teşekkür bile etmeden paketi alıp kapıyı kapatıyoruz. Solcu, sosyalist ya da en azından içlenerek Ahmet Kaya veya Neşet Ertaş dinlemiş olanlarımız kuryeyle selamlaşıp ayaküstü sohbet etmeye çalışıyor, bazılarımız özellikle de hava şartları kötüyse, hava iyice kararmışsa veya sipariş uzaktan geliyorsa bahşiş veriyor. Çoğu durumda siparişimiz o kadar hızlı ulaşıyor ki kendimizi ayrıcalıklı ve özel hissediyoruz. Özel olduğumuz için her şeyin bir telefon tuşu kadar yakınımızda, her isteğimizin hızla karşılanmasını istiyoruz. Öyle ya, biz tüketiciyiz. Memnun olmalıyız. Zaten müşteri/tüketici olduğumuz sürece hep haklıyız. Hem veli hem de nimetiz, değil mi?

Zygmunt Bauman tüketici yaşamının etik ilkesinin, yani memnun olmanın/tatmin edilmiş olmanın aldatıcı olduğuna dikkat çeker. Amacını “müşteri memnuniyeti” olarak gören bir topluma en büyük tehdidin memnun edilmiş müşteri olduğunu söyler, böylece tüketimin devamlılığını sağlamak adına satın alınan mal ve hizmetlerin özellikleri hızla yenilenir ve eldeki malların yetersizleştirildiği tüketiciye bildirilir. Yani tüketici hiçbir zaman tam anlamıyla memnun edilmez, umut ve haz gerçekleşemez. Cinsellik yüklü metaforlarla bezeli reklamlar da Jacques Lacan’ın “il n’y a pas de rapport sexuel” (ilişkinin cinsellikle ilgisi yok) söylemine nazire yapar. 

Kuryelerin daha hızlı gelmesi veya “getir’mesi”, motorlarının renklerinin kırmızıdan mora uzanan bir spektrumda değişmesi, sepetlerinin ısı korur, kasklarının kameralı olması gerekir. Ama yetmez, daha fazla hız ve daha fazla memnuniyet aranır. Ödeme işlemleri de sürekli kolaylaşır. Telefonumuza kodlar gelir, temassız öderiz. Evet, temassızlık önemlidir, en çok istenen durumdur. Yetmez. Kuryelerin, kargo çalışanlarının arasında üniversite mezunu olanları oranları hızla yükselmektedir. Hepsi müşteri memnuniyeti için elbette. Yoksa neden üniversite mezunları kuryelik yapsın, değil mi? Hizmet kapımıza kadar hızla ulaşıyorsa, bu olsa olsa bolluk ve refah göstergesidir, değil mi? Böylelikle ekmek kuyruklarının, işsizlik intiharlarının, sefalet ve yoksulluğun göstergelerinden uzak durabiliriz. Baudrillard’ın dediği gibi, tüketim toplumunda yaşayan insanlar olarak sadece bolluğun göstergelerine sahip olabiliriz.

Her işçi direnişinde şirketler marka değerlerinden, müşterilerine kaliteli hizmet verme gayelerinden bahsediyor, direnişle ilgili yalanları peş peşe sıralıyorlar. Direnişlerin yaşandığı şirketlerin kurumsal açıklamalarına bakın, hepsi yalan vesikalarıdır: “Herkes biliyor ki zarlar hileli/ Herkes biliyor, kaptan yalan söylüyor” (“Everybody Knows”, Leonard Cohen). Bu şirketlerin işçi ve sendika düşmanlığı da öteden beri biliniyor. 

Öte yandan, Türkiye’nin uluslararası işbölümündeki rolüne uygun gelişiyor her şey. Yemeksepeti 2015’te Almanya merkezli global yemek sipariş platformu Delivery Hero tarafından 589 milyon dolar (1 milyar 596 milyon lira) karşılığında satın alındı. Çin merkezli büyük e-ticaret gruplarından Alibaba Group, 2018’de üç yabancı yatırımcının hisselerini satın alarak Trendyol’a ortak oldu. Trendyol’un yatırımcılarına Alman, Amerikan ve Katar fonları da katıldı. İki şirketin kârı da yılsonu bilançosu da devasa boyutlara ulaşmış durumda. 

Trendyol ve Yemeksepeti gibi şirketlerin işçilerinin yeni yılın ilk ayında başlattıkları direnişlerin etkisi emekçi sınıfların yaşam ve çalışma koşullarını herkese gösterdi. İşçilere dayatılan sefalet ücretlerine karşı direnen işçilerin yanında olalım, direnişlerine destek olalım. 

Direnişlerde ortaya çıkan hatalı sol/sosyalist eğilimlere, hareket biçimlerine gelince… İşçi sınıfı sizin kitabi sözlerinizin kumbarası değil. Direnişlerin arkasındaki emeği, birikimi görmeden ortaya çıkıp “öncülük” rolüne soyunmak hatadır, işçiler bedel ödediğinde direnişi kararlılıkla sürdürme iradesi göstermemek sorgulanmalıdır. Bu dirayeti binlerce günlük direnişlerle gösterenler de var. Soma’ya, Uzel Makina’ya, Real Market’e bakın. Özilhan’a rahat vermeyerek sermayenin tarihsel suçunu, sömürüyü ve hırsızlığı haykıran Migros direnişçilerine bakın. Tüm bu “kendiliğinden” direnişlerin arkasında birikim ve emeği görmezden gelmek, en hafif tabirle aymazlıktır. 

Velhasıl, biz direnen işçilerden memnunuz. Getir’dikleri umuttan, sepetlerinde taşıdıkları kararlılıktan, dirençten memnunuz. Memnun olmadığımız, mutlaka ortadan kaldıracağımız şey ise sermaye düzenidir. Bir milin makarayı döndürmesi gibi, “hava döndü işçiden işçiden esiyor yel”. 

Bildiririz. 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler