spot_img
spot_img
Ana SayfaEtkinliklerGücünü kat hareketi yarat!

Gücünü kat hareketi yarat!

Türkiye’de yeni bir siyasal sosyal iklim şekilleniyor. Sömürü ve tahakküm biçimleri ise aynıdır. Yeni iklim bir taraftan bu aynılığı sürdürmek isteyenler tarafından belirlenmeye çalışılmakta ve bu çaba tek kale maç havasında ilerlemektedir. Oysa Türkiye’nin dört bir yanını küresel tedarik zincirlerine bağlayan sanayi ve maden havzalarında, kanserli hücreler gibi yayılan kentlerinin AVM’lerinde, inşaat şantiyelerinde ve plazalarında her nefes aldığınızda kokusu burnunuza gelen öfkeli bir huzursuzluk var. Kentlileşen, mülksüzleşen proleter kesimlerin huzursuzluğu ve öfkeleri büyüyor. Anadolu’nun yeni emekçi halk gerçekliği, bu gerçekliğin içinde mayalanan huzursuzluklar, egemenlerin bu kesimler üzerinden kolayca rıza devşirdiği siyasal, kültürel mekanizmaların, ilişkilerin aşındığı ve kitleleri düzene gönüllü olarak boyun eğdirmek konusunda eskisi kadar maharetli olamadığını gösteren olgular aşikâr. AKP içinde olduğu sosyal ağlarla son yirmi yılda ülkeyi uygun adım küreselleşmenin ihtiyaçları doğrultusunda diziyordu son yıllarda tökezlemektedir. Şimdi AKP’yi esas sarsan bu yeni sınıfsal gerçekliktir. Mülksüzleşen, işçileşen, yedek işgücüne dahil olan emekçi sınıfların rızası dilencileştirici sosyal politika uygulamalarıyla devşirilemiyor. AKP ve güç ağlarının yönlendirdiği yerel ve ulusal siyasal/kadrosal ilişkilerin, emekçilerin boyun eğdirilmesinde üstlendikleri taşeron, aracı işlev yoluyla büyük küçük belli bir zenginliğe, mülk birikimine sahip olmaları aynı kültürel, siyasal ortamla, ağlarla o ya da bu düzeyde ilişkisi olan yoksullaşan ve mülksüzleşen emekçi sınıf mensupları tarafından bilinmektedir. Kendilerinin yoksullaşması, mülksüzleşmesine aracılık eden bu ilişkilerin hukuki, siyasi, ekonomik olarak devletçe alenen korunduğu da görülmektedir. Öfke de, isyan da, devrim de gerçek adresinde birikmektedir.

Tam da bu yüzden TÜSİAD devreye giriyor ve yeni “bir anlatıyla” bu öfkeli huzursuzluğun soğrulması için inisiyatif alıyor. Küreselleşmenin sonuçlarıyla bu coğrafyada çalışma acısı hakikatini işte, işe giderken ve evine döndüğünde iliklerine kadar hissedenlerin bir süreliğine daha bu kalpsiz dünyanın kalbi varmış gibi hissetmeleri için bu defa demokratikleşme söylemi devreye sokuluyor. Egemenlerin ideolojik, politik araçları, etkinlikleri, ilişkileri aracılığıyla doğrudan ya da dolaylı olarak kapsam altına aldığı ya da folklorik siyasi renkler olarak belli sınırlar içinde hapsederek yönettiği işçi sınıfı söylemli muhalefet ise “teslim” alındı ya da düzenin liberal, ulusalcı kolonlarının stepnesi haline getirildi. Söylemsel düzeyde sekter bir dille ifade edilen iktidar hedefinin bir stratejisi olmadığı gibi bu doğrultuda seferber olmuş bir siyasi ya da toplumsal odaklanma da uzun süredir yoktur. Bu tablodan kendimizi büyük oranda ayrıştırmış bir halimiz yok. Önerdiğimiz somut bir reçetemiz de yok, sadece arayışımız var.

Egemenlerin işçi ve emekçi sınıfları boyunduruk altında tutmayı sürdürmek için uluslararası ve ulusal boyutta yürüttüğü sömürü ve tahakküm siyasetlerinin sonucu olarak tüm toplumsal, siyasal coğrafyaları alt üst ederek yeniden ürettiği sınıfsal çatışma ve çelişkilerinin sürekliliği ve yeniliklerinin doğru bir kavranışına ihtiyacımız var bugün. Mesele bir analizden ziyade nesnel durumdan hareketle işçi sınıfının yanında ve beraberinde konumlar alarak düşünmek, öğrenmek ve yapmaktan geçmektedir. Proletaryanın fiziki coğrafyasında somut, ilişkisel biçimlerde yerleşerek, yerelleşerek, geleceğe dair stratejik bir gerçeklik kazanmak bütünleyici bir sınıf savaşı hazırlığı yapmak lazım. Her şeyin çok güzel olacağı gelecek güzel günlere dair sahte anlatıların yaldızını sökecek biçimde bugünün hakikatinin inşa olduğu sanayi ve maden havzalarına, kanserli hücreler gibi yayılan kentlerin avmlerine, inşaat şantiyelerine ve plazalarına, yani gerçeğin çölüne odaklanmak lazım. Yüzü proletaryaya dönmek lazım.

Çağrımız sınıfsal, sendikal, siyasal bir odağı yurt çapında aşkla, emekle, bedelle, ömürle inşa etmeyedir. Soyut bir devrimi beklemek değil, proleter kesimleri devrime hazırlanmak için cesaretlendirmek ve de bizzat hazırlanmak; çağrımız tam da bunadır.

28 Kasım saat 13:00’da Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek Umut-Sen Konferansı’nda bir araya geliyoruz.

Umut-Sen

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler