Çocukların aileye yapacağı katkıya muhtaç olma durumu ile ailenin çocuğun bütüncül gelişimine, eğitimine sunacağı katkı negatif bir korelasyon içerir. Çocuğun bilişsel gelişimine, akademik başarısına-eğitimine, beslenmesine, psikososyal yetkinliğine katkı sunmaktaki maddi yetersizlik evrensel duygusal bağlarda yetersizlik anlamı taşımamasına rağmen, aile refahı arttıkça çocuğun psikolojik öz değerliliğinin arttığını söyleyebiliriz. Çocuklara bakmak, onları içinde yaşayıp başarılı olacakları fiziksel, bilişsel, sosyal, psikolojik gelişimlerini desteklemek ve eğitim ve sağlık olanaklarından yararlanmalarını sağlamak ailenin olduğu kadar kamunun da sorumluluğudur. Bu sorumluluğun en ağır ihmal ve ihlal biçimlerinden birisi çocuk işçiliği, özelde ise mevsimlik geçici tarım işçiliğidir. Çocuk işçiliği sorumluluğun ailelere yıkılamayacağı ve yoksulluğun ağırlaştırdığı bir çocuk istismarı biçimi olarak ele alınmalıdır.
Çocuk işçiliği, çocukları çocukluklarından, potansiyellerinden ve onurlarından mahrum eden ve hem fiziksel hem de zihinsel gelişime zararlı olan iş olarak tanımlanabilir. Zihinsel, fiziksel, sosyal veya ahlaki açıdan tehlikeli ve çocuklar için zararlı olan işleri ifade eder ve eğitimlerine müdahaledir. Belirtmek gerekir ki çocukluk çağı olumsuz yaşantıları ile çocuk işçilerin yetişkinlik dönemi bilişsel yetenekleri arasında negatif bir korelasyonun varlığı yurtdışı araştırmalarında gösterilmiştir.
Neoliberal dönemde savaş, işsizlik, tarımın tasfiyesi ile birlikte yığınsal yoksulluk ve mülksüzleşme, proleterleşme süreci yaşanmıştır. Bu süreç aynı zamanda mevsimlik geçici, gezici tarım işçiliği ile ilgili geçmişte de var olan sorunları büyütmüştür. Türkiye’de mevsimlik gezici tarım işçiliği yapan aileler, genellikle topraksız ve yoksul köylülüğün yaygın olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinden ve Suriyeliler gibi savaşın yerinden yurdundan ettiği insanlardan, Çukurova (Adana-Hatay-Antalya), Ege (Manisa-Aydın), İç Anadolu (Eskişehir-Ankara-Konya), Batı Karadeniz (Bolu-Düzce-Sakarya), Doğu Karadeniz (Samsun-Ordu-Giresun) gibi tarımsal faaliyetlerin yoğun olduğu bölgelere tarım işçisi olarak çalışmak üzere göç etmektedirler.
Ülkemizde 2 milyona yakın çocuk işçi vardır. Çoğunluğu ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılan bu çocukların 400 binden fazlası, ILO’nun çocuk işçiliğinin “en kötü biçimlerinden biri” olarak tanımladığı mevsimlik gezici tarımda çalışıyor. Hayata Destek İnsani Yardım Derneği’nin yayınladığı Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği Araştırma Raporu (2014) mevsimlik tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşulları ile ilgili vahametini verilerle ortaya koyuyor. Mevsimlik tarım işçileri genellikle tüm hane halkı olarak göç etmekte, yılın ancak 4–5 ayını kayıtlı oldukları ikametlerinde geçirmektedir. Araştırmaya katılan ailelerin yüzde 80’nin çadırda yaşadığı, yüzde 56’sının elektriğe erişiminin olmadığı, yüzde 62’sinin içme suyunu çeşmeden temin ettiği ve zor banyo ve tuvalet koşullarında yaşamlarını sürdürdüklerini ortaya koyuyor. Araştırmadaki hanelerin yüzde 80’i şehir ya da kent merkezinde oturmaktadır. Mart, Nisan ve Mayıs aylarında evlerinden ayrılmakta, Eylül, ekim ve Kasım aylarında ise dönüşler yoğunlaşmaktadır. Yoksulluk ve yoksunluk tüm aileleri insani olmayan koşullarda, çocuklar da dâhil olmak üzere gezici ve geçici işçi olmaya zorlamaktadır. Haftanın 7 günü 11 saatten fazla çalışmaktadırlar ve ailelerin yüzde 65’i borçludur. Bu vahşi çalışma ve yaşam koşulları borç döngüsünü kırmaya yetmemekte öte yandan güvencesizliğe ayrımcılık ve sosyal dışlanma da eklenmektedir. 12-15 yaş grubunda okulu terk etme oranı yüzde 64 iken 16-18 yaş grubunda yüzde 71’e yükselmektedir. Çocuklar yılın 7-8 ayı boyunca aileleri ile beraber çalışma alanlarındaki konteynır ve çadırlarda yaşamakta, ağır yoksulluk ve bağlı olarak temel ihtiyaçlar, oyun, beslenme ve sağlık konusunda çeşitli yoksunluklar yaşamakta, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler gibi temel insan hakkı olan hizmetlere yeterince ulaşamamakta ailelerinin uğradığı ırkçı faşist ya da ayrımcı sosyal dışlanmayı yaşamaktadırlar.
İşçilerde, uygun olmayan barınma ve çalışma koşulları, yetersiz ve dengesiz beslenme, kaza ve yaralanma, zirai ilaçlar, aşırı sıcak ve soğuğa maruz kalma, sağlık hizmetlerine erişememe nedeniyle hastalık ve erken ölüm sıklığı yüksektir. Ulaşım sorunu ve araçları, mevsimlik tarım işçileri için yollarda ölümlü kazaların sıklığı ile dikkat çekmektedir. Yaşanan sorunlar mevsimlik tarım işçisi kadınları daha fazla etkilemektedir. Yetersiz hijyen koşulları, düşük sosyo-ekonomik düzey, genç yaşta evlenme ve ergenlik çağındaki gebelikler, tarım alanlarında doğum öncesi, sırası ve sonrası sağlık hizmetine erişememe annenin ve bebeğin sağlık risklerini artırmaktadır.
Mevsimlik ve gezici işçiler; iş güvencesi, güvenli ulaşım, iş güvenliği, barınma, gelir güvencesi gibi temel sosyal hak ve ihtiyaçlardan da mahrumdurlar. İş cinayetleri, yollara saçılan ölüler, yaralanmalar, sağlık sorunları ancak toplu ölümler olduğunda gündeme gelmektedir. Mevsimlik gezici, geçici işçilerin çocuklarının yollarda, kazalarda, bahçelerde, tarlalarda ölümleri ise çoğunlukla raporlara bile girememektedir. Devlet, kazalardan sonra birkaç gün yol denetimi yapıp Anadolu Ajansı eliyle servis etmekte ve yapısal önlemlerden uzak durmaktadır. Türkiye’de en ucuz yükün işçiler olduğu gerçeğini perdelemeye çalışmaktadır.
Mevsimlik tarım işçileri içinde Suriyeli, Afganistanlı, Pakistanlı göçmenler en dezavantajlı kesimdir. En ucuz emek gücü, dışlanmaya, şiddet ve istismara maruz kalmaktadırlar. İş cinayetlerine kurban gittiklerinde haber başlıklarına eklenen “Suriyeli” ibaresi dahi toplumun zihin ve algı kodlarında bu değersizliğe vurgudur. Suriyeli tarım işçilerinin özellikle Çukurova’da, Harran’da sulama kanallarında boğulması haberlerinde öne çıkan da yine Suriyeli vurgusudur. Bu vurgu Urfalı, Adıyamanlı, Diyarbakırlı gibi esas yerleşim bildiren ama altında ayrımcılık ve aşağılamayı gizleyemeyen bilinçdışının da tezahürüdür. Sulama kanallarında işçilerin, çocukların, canlıların boğulmasının çözümü örneğin kanalların üstünün kapatılması ya da başka çözümler hiç gündeme gelmemektedir. Gazetelerde yer alan mevsimlik geçici tarım işçilerinin çocuklarının boğularak ölüm haberlerini sıraladığımızda durum daha çıplak ortaya serilmektedir. Güneş çarpmasının ya da zehirlenmelerin yol açtığı ölümlerin ise üzerinde hiç durulmamaktadır.
Madencilerin ardından “güzel öldüler” diyen devlet aklına sormak gerekiyor: Devletlûmuz boğularak ölmek de güzel ölüm müdür? Mevsimlik geçici tarım işçilerinin çocukları gözünüzde hiç mi değerli değildir? Neden bu konuda etkili önlemler alınmamaktadır?
Aşağıda Eylül 2020-Nisan 2021 arasında çoğunluğu DSİ’ye ait sulama kanallarında boğularak ölen çocuklardan bazıları vardır.
1 Eylül 2020- Adana’da, Afganistan uyruklu Abdulfazl Hamidi’nin (10), sulama kanalında cansız bedeni bulundu.
3 Eylül 2020-Kayseri’nin Bünyan ilçesinde, Afganistan uyruklu çoban Suuba Tullah serinlemek için girdiği sulama kanalında boğuldu.
16 Ekim 2020- Mersin’in Tarsus ilçesinde, DSİ’nin sulama kanalında 17 yaşındaki Mehmet A.’nın cesedi bulundu.
25 Ekim 2020- Urfa Ceylanpınar’da sulama kanalına düşen 4 yaşındaki çocuk boğuldu.
25 Ekim 2020- Kadirli İlçesi Kümbet köyünde tarlada sulama yapan Serhat Sarıyıldırım (16), DSİ’ye ait sulama kanalında elini yıkamak isterken dengesini kaybederek suya düştü.
21 Mayıs 2020- Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçe kırsalında tarlada çalışan 15 yaşındaki tarım işçisi gölette boğuldu.
28 Mayıs 2020- Babası ölen annesi ise başka biriyle evlenen 16 yaşındaki çocuk, Şanlıurfa’dan çalışmaya geldiği Adana’da serinlemek için girdiği sulama kanalında boğularak hayatını kaybetti.
1 Haziran 2020- Gaziantep’te serinlemek için sulama kanalında giren tarım işçisi boğularak hayatını kaybetti. Şanlıurfa’dan İslahiye’ye biber tarlasında çalışmak amacıyla gelen Mehmet Ali Beşaltı 16 yaşındaydı.
24 Haziran 2020- Karaman’ın Ayrancı İlçesi’ne bağlı Sarayköy’de iki kardeş sulama kanalında boğularak hayatını kaybetti.
5 Temmuz 2020- Sivas’ın Yıldızeli ilçesinde Mumcunun Çitliği köyünde geçtiğimiz gün akşam saatlerinde Yusuf Konaç (2) ve Ramazan Konaç (3) isimli çocuklar, sulama kanalında ölü olarak bulundu.. Adıyaman’dan tarım işçisi olarak Sivas’a gelen ailelerin çocukları olan ve kuzen oldukları öğrenilen çocuklar sulama kanalında boğularak öldüler.
15 Temmuz 2020- Ergani Aşağıkuyulu köyündeki sulama kanalına serinlemek için giren Özkan Aydın (14) ve Umut Bozbey (17) boğularak yaşamını yitirdi.
28 Temmuz 2020- Batman’da sulama kanalına düşerek tahliye borusuna sıkışan genç feci şekilde hayatını kaybetti.
18 Ağustos 2020- Merkez Yüreğir ilçesi Tahsilli Mahallesi’nde4 yaşındaki çocuk DSİ’ye ait sulama kanalında ölü bulundu.
13 Mart 2021- Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde sulama kanalına düşen 4 yaşındaki çocuk boğuldu.
26 Nisan 2021- Urfa’dan Osmaniye’ye tarım işçisi olarak giden ailenin 3 çocuğu düştükleri su kanalında hayatını kaybetti.