spot_img
spot_img
Ana SayfaTeoriDiyalektik Yöntem - Akın Emre Pilgir

Diyalektik Yöntem – Akın Emre Pilgir

Emekçi sınıfların devrimci taleplerini yükseltmek ve kapitalist sömürünün olmadığı sosyalist bir toplumun inşa edilmesi için, teorik analizler son derece önemli. Ancak bu teorik analizlerin eldeki mücadeleyi genişleten, yeni mücadele alanlarını besleyen ve bu mücadeleler içinde etkin bir şekilde rol alan kitlelerin zihnini açan bir muhtevaya sahip olması; yaşanan ekonomik, politik ve ideolojik gelişmelere dair anlık yorumlar yapmayı mümkün kılması gerekir. Burada Carchedi’den esinlenerek kısaca anahatları çizilen Marksist metodolojinin, varolan tartışmayı beslemesini ve geliştirmesini diliyoruz.

Guglielmo Carchedi, diyalektik yöntemin uygulanış biçimine göstermede başlangıç noktasını Marx’ın Kapital’de farklı değer biçimlerini formüle edişi olarak almaktadır. Marx’ın “20 yarda keten 1 ceket değerindedir” ifadesindeki iki meta farklı roller oynamaktadır: “Ketenin değeri nispi değer olarak temsil edilmekte veya nispi biçimde tezahür etmektedir. Ceket ise eşdeğer olma işlevini taşımakta veya eşdeğer biçimde tezahür etmektedir” (Marx, 1967a: 48). Marx’ın bu iki meta arasındaki ilişkiselliği analiz etmesinden şu hususlar çıkarılmaktadır: 1) “Nispi biçim ile eşdeğer biçim birbiriyle derinden ilişkilidir, değerin ifadesinde karşılıklı olarak bağımlı ve ayrılmaz unsurlardır” (Marx, 1967a: 48). 2) “Kullanım değeri ile değer arasındaki her bir meta içerisinde içkin olarak varlığını sürdüren zıtlık veya karşıtlık, iki metanın karşılıklı olarak böylesi bir ilişkiye konumlandırılmasıyla dışsal olarak açığa vurulmaktadır; yani sahip olduğu değerin ifade biçiminin arandığı meta salt bir kullanım değeri olarak doğrudan şekillenmekte, öte yanda değerin kendi içinde ifade edileceği meta ise salt değişim değeri olarak şekil almaktadır (Marx, 1967a: 61). 3) “Nispi biçim etken bir rol oynarken, eşdeğer biçim edilgen bir rol oynar” (Marx, 1967a: 48). 4) “Bir metanın nispi biçimi veya karşıtı olan eşdeğer biçimi alıp almayacağı, tamamen onun değerinin ifadesindeki tesadüfî konumlanışına bağlıdır” (Marx, 1967a: 49). 5) Bu biçimler “karşılıklı olarak birbirini hariç bırakan, karşıt uç noktalardır – diğer deyişle aynı ifadenin farklı kutuplarıdır” (Marx, 1967a: 48).

Bu hususlardan yola çıkılarak, Carchedi’nin de yapmış olduğu gibi şu sonuçlara varılabilir: Her bir değer biçimi diğeri olmaksızın var olamaz; her biri diğerinin var olma koşulunu içinde taşımaktadır. Bunun dışında değerin her iki biçimi de gerek ketende, gerekse cekette içkin olarak bulunmaktadır. Diğer bir deyişle metaların her ikisi de kullanım değeri ve değişim değerine sahiptir. Ancak bu iki meta arasındaki ilişki sonucu, bir değer biçiminin “etken” yani “belirleyen”, diğerininse “edilgen” yani “belirlenen” hale geldiğidir. Ancak belirlenen biçimin, diğerinin var olma koşulunu içerisinde taşıdığı unutulmamalıdır. Yalnızca değerin ifadesi sırasında keten yalnızca kullanım değeri, ceketse yalnızca değişim değeri olarak ortaya çıkar. Ne var ki değer ilişkisinde metaların aldığı konuma göre, başta belirleyici ve etken olan nispi değer biçimi, belirlenen ve edilgen olan eşdeğer biçimine dönüşebilir. Son olarak bu iki değer biçimi birbirine karşıttır ve birisinin gerçekleşmiş olması diğerini ortadan kaldırmak yerine potansiyel olarak varlığını sürdürmesine yol açar. Çünkü ilk anda onun gerçekleşmiş olmasının sebebi, diğerinin onu yeniden üretmesidir (belirleyici ve belirlenen etmenler diğerinin var olma koşuludur). Ancak aynı ilişki belirlenen unsurun belirleyici unsurun yerini alma koşullarını da içinde taşımaktadır.

Bu ilkeler ışığında toplumsal ilişkilerin ve hareketin diyalektik olarak nasıl inceleneceğine geçilebilir. İlk olarak diyalektik yaklaşımda tüm olgular arasında karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi bulunmaktadır. Diyalektik yöntem incelenen nesneleri diğerinden kopararak incelemek yerine, bu nesnelerin diğer nesnelerle kurduğu ilişkiler içinde ele alır. İkinci olarak diyalektik yöntem, gerçekliğin somut olarak kendisini gerçek kılmış olan bölümünün yanı sıra somutlaşmamış ancak potansiyel olarak o gerçekliğin parçası olan kısmını da incelemeye alır. Bir meta kullanım değeriyle toplumsal ilişkiler içinde etken konumdayken dahi, içerisinde değişim değerini taşımakta ve potansiyel olarak değişim değeriyle kullanılabileceği gerçeğini taşımaktadır. Üçüncü olarak diyalektik yöntem bazı gerçekleşmiş aşamaların belirleyici ve etken olduğunu kabul ederken, potansiyel olarak varlığını sürdüren bazı belirlenen unsurların belirleyici olanı yeniden üretme ve onun yerini alma koşullarını görmezden gelmez. Bu yöntemsel yaklaşımla Carchedi belirlenim ilişkisini şöyle tarif etmektedir (Carchedi, 1991: 299):

“Bu karşılıklı ve varoluşsal bağımlılık ilişkileriyle birbirine bağlanmış bir sürecin (belirleyici ve belirlenen aşamalar) unsurları arasındaki bir ilişkidir. Kimi gerçekleşmiş kerteler (belirlenmiş olanlar) öteki kertelerin (belirleyici olanların) yeniden üretilmesinin veya yerine geçilmesinin gerçek koşullarıdırlar, çünkü belirleyici olan etmenler içerisinde potansiyel olarak halihazırda içkindirler. Kısacası, son kertede belirlenmiş olmak, belirleyici etmenin yeniden üretilmesi veya yerine geçilmesinin bir koşulu olarak meydana getirilmektir. Her iki etmen biçiminin almış olduğu somut biçim bu noktada önemsizdir.”

Diyalektik ilişkinin ve hareketin ne olduğuna değinmeden önce, dikkat edilmesi gereken en önemli unsur, bir belirleyici etmenin yalnızca tek bir belirlenen etmenle (veya tam tersi) ilişkili olması değildir. Marx Kapital’de değerin aldığı biçimleri soyutlayabilmek için, analizini iki meta türü arasındaki ilişkiden hareketle başlatarak derinleştirmiştir. Gerçeklik içerisinde, bir belirleyici etmen birden çok belirlenen etmen üzerinde etkin (ki bunların hepsi o etmeni yeniden üretme ve yerini alma koşullarına sahip olabilir) olabilecekken, belirlenen tek bir etmen de birden çok belirleyici etmenin etkisinde olabilir. Ancak diyalektik ilişkilerin karmaşıklığı, sosyal bilimcinin gerçekliği analiz etmesi için çalışmasını belli etmenlerle sınırlandırmasına engel değildir.

Peki diyalektik ilişkinin, potansiyel olarak varlığını sürdüren gerçekliği de göz önünde bulundurulması nasıl mümkün olur? Bunun olabilmesi için, belirleyen etmenleri yeniden üretme veya yerini alma koşullarını içinde barındıran belirlenmiş etmenler, birbiriyle etkileşime girmeli ve bu süreçte birbirlerini dönüşüme uğratmalıdırlar. Şeyler arası karşılıklı ilişki içinde, belirlenen etmenler belirleyen etmenleri ya yeniden üreterek ya da onları dönüştürerek yerini alarak somut olarak gerçekleşmelidir. Böylelikle gerek belirleyici etmenler, gerekse belirlenmiş olanlar eş zamanlı olarak birbirlerini gerçekleştirirler. “Buradan hareketle, A B’yi belirler çünkü B’nin gerçekleşme biçimine etki eder. Ancak B de A’yı belirler çünkü A’ya tepki verir (yeniden üreterek veya yerini alarak) ve böylelikle A’nın gerçekleşme biçimini belirler” (Carchedi, 1991: 297).

Yukarıda açıklanan etmenler dikkate alındığında, diyalektik ilişkiye dair şu sonuçlara varılabilir: Diyalektik ilişki, her şeyden önce mekanik sebep-sonuç ilişkisi değildir. Çünkü sonuç olarak görülen şey sebep olan etmenin yerini alma veya onu yeniden üretme koşullarına sahiptir. Diğer yandan diyalektik ilişki kronolojik bir ilişki de değildir, çünkü her iki etmenin somut olarak gerçekleşme süreçleri eş zamanlıdır. Karşılıklı ilişkileri içinde, birbirlerini eş zamanlı olarak değişime uğratarak, kendi somut niteliklerini kazanırlar. Diğer bir deyişle hareket, bu etmenler arasındaki ilişkide somut olarak gerçekliğe dönüşen şeyin dışında değildir. Gerçeklik içinde somut olarak tezahür etmiş ve potansiyel olarak varlığını sürdüren etmenleri barındırdığından, bu etmenler arasındaki değişim ve hareket gerçekliğe içkindir. Bu formülasyon bizi diyalektik hareketin temel özelliklerini tüm açıklığıyla belirlemeye götürür.

Marx’ın iki metanın toplumsal ilişki içerisinde aldığı değer biçimlerinde gösterdiği gibi, gerçeklik hem somut olarak gözlemlenebilen hem de gözlemlenmeyen ancak potansiyel olarak varlığını sürdüren unsurların birliğidir. Bundan dolayı diyalektik hareket, potansiyel olanın kendisini gerçek kılması, gerçekleşmiş olanlarınsa potansiyel konuma çekilmesidir (bir ilişki biçiminde kullanım değeriyle etkin olan keten, başka bir ilişki biçiminde değişim değeriyle etkin hale gelebilir). Bir diğer önemli unsur diyalektik hareketin, gerek belirleyici gerekse belirlenen etmenlerin kendilerini gerçekleştirme biçimlerinde yaşanan değişim olmasıdır. Bunun sebebi her etmenin diğerini yeniden üretme veya yerini alma koşullarını taşımasıdır. Son olarak diyalektik hareket bu iki koşuldaki değişimdir. Yani belli bir bağlamda belirlenen unsur belirleyici unsuru yeniden üretirken, sonraki bir aşamada onun yerini alacak bir konuma gelebilir (veya tam tersi).

Diyalektik hareketin tanımlanışından sonra, bu hareket içindeki olguların incelenmesi ve belli yasaların belirlenmesi sorunu, sosyal bilimcilerin çözümlemesi gereken başka bir önemli meseledir. Marx’ın ifadesiyle doğal yasalar olarak anlaşılabilecek toplumsal yasalar, “asla ortadan kaldırılamaz. Tarihsel olarak farklı koşullar içinde değişebilen şey, bu yasaların kendilerini ortaya koyduğu biçimlerden başka bir şey değildir” (Marx, 1969: 419). Ancak yukarıda açıklanmış olan diyalektik ilişkinin doğası bu tür yasaların, pozitivist anlayışla genelgeçer kaideler olarak değil, eğilimsel ve karşı-eğilimleriyle içiçe geçmiş yasalar olarak anlaşılmasını zorunlu kılmaktadır. Yukarıdaki formülasyon ışığında diyalektik hareketin alabileceği üç şekil vardır. İlkinde, gerçekleşmiş bazı fenomenler diğer toplumsal fenomenleri eğilimsel olarak belirlemektedir. Ancak aralarındaki karşılıklı ilişkilerin doğası sebebiyle ikincisi, ilkinin yeniden üretilmesi veya yerini alma koşullarını içinde taşımaktadır. Nitekim bu bizi ikinci ve üçüncü diyalektik harekte götürmektedir. Olağan ve tipik olarak eğilim, belirleyici etmenin sürekli belirlenen etmenlerle kendisini yeniden üretmesidir. Ancak belirlenen etmenin belirleyici olanın yerini alma koşulları potansiyel olarak her zaman mevcuttur. Hareket halinde, bu karşı-eğilimsel potansiyel kendisini açığa çıkarıp belirleyici etmeni dönüştürebilir. Bu belirleyici etmenin ortadan tamamen kalkması anlamına gelmeyeceğinden dönüşüme uğramış olan bu etmen, ardından farklı etmenleri (veya önceki belirlenen etmeni farklı bir şekilde) belirleyebilir hale gelebilir. Açığa çıkmış gerçeklik ile potansiyel olarak varlığını sürdüren gerçeklik arasında sürekli birbirinin yerini alan/dönüştüren bir hareket meydana gelebilir. Üçüncü ve son olarak eğilimsel olarak sürekli belirleyici olması beklenen olgular yerine karşı-eğilimsel hareketin, belirlenen etmenlerin belirleyici hale geldiğini ve sürekli olarak eğilimsel olanı kendini yeniden üretecek şekilde (yerini alma potansiyeli saklı kalmak suretiyle) belirlediği durumların gözlenebileceğidir. Kapitalizmden sosyalizme geçişte olabileceği gibi, belli türde belirleyici etmenlerin oluşturduğu bir sistem, yerini koşullarını kendisinin yarattığı ancak radikal olarak bu sistemi dönüştüren başka bir sisteme bırakabilir. Pozitivist yaklaşımların aksine, diyalektik metodoloji “karşı örnekleri/yanlışlayan olguları” kuramsal çerçevenin dışına atmak yerine onu modelinin bir parçası haline getirir. Çünkü bu tür olgular tamamen fenomenler arasındaki diyalektik ilişki içindeki hareketin ürünüdürler.

Referanslar:

1.Guglielmo Carchedi (1991); Frontiers of Political Economy, Verso.

2.Karl Marx (1967); Capital, cilt 1, International Publishers; [Türkçe metni: Kapital, Cilt 1, Çev. Nail Satlıgan ve Mehmet Selik, Yordam Yayıncılık.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler