spot_img
spot_img
Ana SayfaKültür - Sanat“Yol Uzun Menzil Irak Kalbi Temiz Tut Akışına Bırak’’ diyen bir Gencin...

“Yol Uzun Menzil Irak Kalbi Temiz Tut Akışına Bırak’’ diyen bir Gencin Direniş ve Yaşam Yolculuğu: Yol-Bir Hatırlama Oyunu (Murat Akdağ Söyleşisi)

Ercan YENİGÜL – “YOL- Bir Hatırlama Oyunu” ile ilgili bir yorum yazısı yazmak istedim ama oyunun ruhuna uygun olsun diye seninle konuşmak daha iyi olur dedim. Ne dersin?

Murat Akdağ  -Harika olur derim. Oyunla ilgili konuşacak çok şey var. Ben, tıpkı şimdi seninle yapacağımız konuşmada olduğu gibi konuşmalar yaparak bu oyunu oluşturdum.  Hatta bizim gezi ve sonrasında yaptığımız en önemli şey konuşmak oldu. Tüm geziciler bir birimizle konuşmaya başladık ve bu konuşmalar bizi bir birimize yaklaştırdı. Bu yüzden senin yaklaşımın da çok isabetli oldu bence, monolog yerine dialog yani.

Ercan YENİGÜL  -İyi o vakit, oyun başlasın…  YOL oyunu ile yola çıkmayı önceden planlamış mıydın? Seni bu engebeli, dolambaçlı yola çıkmaya iten neydi? Biraz serim yapalım istersen.

Murat Akdağ  -Tabi her şey Gezi ile başladı. Gezi direnişi olmasaydı da ben yine tiyatro yapardım ama YOL gibi bir oyun oynamazdım herhalde. Gezi’den bu yana çok fazla hikaye biriktirdim. Bu hikayeleri anlatma zamanı gelmişti artık ve çıktım sahneye anlatmaya başladım. Oyunun ilk hali on dakikaydı. Tuzla’da Kamp Armen’de oynamıştım. Kamp Armen’i işgal eden ekipteydim ve işgalin 5. Gününde Kap Armen’in bahçesinde bir etkinlik dizi yapmayı düşündük. Ben bu diziye bir tiyatro performansı ile katılmak istedim. Gezi’den Kamp Armen’e nasıl geldiğimizi anlatan bir hikayeyi Kamp Armen’in Kuruluş ve kapatılış hikayesi ile birleştirdim. Oyun böyle başladı. Sonra farklı direniş alanlarında, Gezi ve direniş alanın içeriklerini birleştirerek oynamaya devam ettim. Tabi bu “YOL”da bana asıl yol gösteren, Tuncel Kurtiz ustadır. Benim asıl yolculuğum, Tuncel Baba’nın izini sürmeye çalışmaktır.

Ercan YENİGÜL  -Her şey Tuncel Ustanın başının altından mı çıktı yani? :)

Murat AKDAĞ  -Bir bakıma öyle. Tuncel Kurtiz, bence dünya sanat tarihine sunulmuş bir armağandır. Birden fazla anlamı içerir. Batı kültürü ile yetişmiş bir Asyalı şamandır. Dünyanın en önemli sahnelerinde oyunlar oynamıştır. Hayata karşı bir meydan okuyuştur. Her şeyi yıkıp yeniden yaratabilecek güçtedir. Tuncel Baba 68 baharıdır. Tuncel babaya ve 68 kuşağına çok şey borçluyuz. Evet, aslında aslında Gezi’deki isyan da benim oyunumdaki biçimde Tuncel baba ve 68 kuşağının başının altından çıktı diyebiliriz.

Ercan YENİGÜL  -Oyunda neredeyse tiyatronun yan öğelerinden, teknik etmenlerinden yararlanmamışsın. Bunun sebebi var mı?

Murat AKDAĞ  -Var. Bunun öncelikli sebebi, oyunun, Kamp Armen ve benzeri direniş alanlardan da kolaylıkla oynanabilir olması gerekliliği. Bu oyunu dünyanın her yerinde her an, her koşulda oynayabilecek halde tasarladım. Daha doğrusu şartlar bunu getirdi. İlk oynadığım yer olan Kamp Armen’de bir bahçe, tiyatro izlemeye gelmiş insanlar ve ben vardım. Bu yapı içinde yapılabilecek ne varsa onu yapmaya çalıştım. Sonrası da bu minvalde ilerledi. Birde, yine Tuncel baba üzerinden de okuna bilecek bir şey var. Tiyatro sanatının en temelinde hatta Antik Yunan’dan bile önce Şaman Ayinleri vardır ve şaman, gösteri alanında, tek başına büyülü bir dünya kuran tiyatro insanıdır. Benim Murat ettiğimde böyle bir şey. Sahne de tek başıma, içinden geçtiğimiz yüz yıllık bir sürecin tüm bağlamlarına dokunmak. Bunu şamanik trans anları ile oluşturmaya çalışıyorum.

Ercan YENİGÜL  -Açıkçası oyunu izlemeye geldiğim de, yine çerçeve sahneye sıkıştırılmış, didaktik, vaaz veren bir oyun beklemiştim. Ama gel gör ki kendimi soft bir mekanda, bedeni ve sırt çantasıyla oturan bir oyuncuyla karşılaştım. Seyredenler açısından bunun şaşırtıcı olması bir yana, oyunculuk açısından bu riski alırken ne düşündün?

Murat AKDAĞ  -Bizim tiyatro geleneğimizden faydalanmaya çalıştım tabi. Anadolu/Mezopotamya/Asya  tiyatrosu meydanlarda yapılır. Avrupa tiyatrosu gibi kapalı alanlarda ya da amfi tiyatrolarda değildir. Çadır tiyatroları vardır ve göçebedir. Her kentin, her kasabanın ya da köyün meydanında bir seyirlik oyun oynanmıştır. Bu gelenek, bizim batılılaşma serüvenimizle yok olmaya terk edilmiş de olsa, her zaman işe yarar. Ben, 200 yıldır her tür yaşamsal ihtiyacını batı kültürü üzerinden yaşamaya şartlanmış insanların bile, asyatik yaşamın kültür sanat kodlarına karşı duyarsız kalmayacağını düşünüyorum. Bizim kültürümüzde tiyatro, tek başına hikayeler anlatan insanları dinleyerek, izleyerek yaşanmış hep. Bu geleneği layığı ile uyguladığınızda talep görmemesi mümkün değil. Oyunu görenlerde, bir kavuşma anı, yaşanmışlık hali oluşuyor, oyunun sonunda ve ben bunu ön görüyordum.

Ercan YENİGÜL  -Sanki modern bir meddah izlemiş gibi oldum… Belki bir Dengbej, ne bileyim bir Derviş havası vardı sanki. Bu bir tercih miydi, yoksa olayların akışı oyunu da belirler mi diye düşündün?

Murat AKDAĞ  -Estağfurullah. Bu bahsettiklerin benim ulaşmaya çalıştığım noktalar. Sende bu tür duygular ve düşüncüler uyandırmışsam aşama kaydetmişim demektir ama bu daha başlangıç. Daha yapacak çok şeyimiz var ve olayların akışı tabiki oyunun biçimini ve duygusunu belirliyor ama ben yarın Shakespeare’in Hamlet’ini sahnelemeye kalksam, yine Dengbejler’den ,Meddahlar’dan, Şamanlar’dan yola çıkarım. YOL üzerinden yaptığım deneme bu tür tercihlerin nasıl kabul gördüğünü ve arzulandığını gösterdi bana.

Ercan YENİGÜL  -Oyun, Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı politik rüzgarların içinde ortaya çıkıyor. Ve bu  politik rüzgarların sürüklediği bir genci hikayenin öznesi\karakteri yapmışsın. Hep arayan, soran, kaybolana ağıt yakma hali var. ama bu arayış / kayboluş içinde hayatını ciddi manada riske eden bir genç. Bu genç kim, Murat mı, bir ülke mi, bir hayal mi?

Murat AKDAĞ  -Bu genç tabi ki Murat ama “hangi Murat?” diye sormak lazım… Benim hikaye edindiğim Murat, Yersiz Yurtsuz bir bireyken,  Gezi direnişi ile şekillenmiş bir kimlik aslında. 31 mayıs 2013 gecesi, “yol uzun menzil ırak kalbi temiz tut akışına bırak” diyerek bir yola çıkmış bir ruh hali. Yol boyunca şekilleniyor. Değişimlere uğruyor. Ölümler, katliamlar, kazanımlar yaşıyor. Yola tek başına çıkıyor ama pek çok yoldaş ediniyor. Bu yoldaşlarla birlikte bir yapı oluşturuyor. Bu yapı tabi ki Gezi direnişi sonucu elde edilen Gezi Parkı içinde kurulan “yeni hayat” oyundaki Murat her adımını bu yapıya referansla yapıyor. Bu yapıyı ayakta tutabilmek için çabalıyor. Bu bağlamda bir ülke değil belki ama kökleri, kadim geleneklerden gelen bir yapı aslında, merkezde olan.

Ercan YENİGÜL  -Gezi’den Rojava’ya kendini arayan bir gencin hikayesi diyebilir miyiz bu oyuna?

Murat AKDAĞ  -Böyle de bakılabilir ama bence Sümer’den bugüne ölümsüzlüğü arayan bir Gılgameş hikayesi de denebilir bence. Gılgameş’in arayışı güzel olan yaşamın devam edebilmesidir. Kendisinin de bu yaşamın içinde olmasını istemesidir. Benim anlattığım hikayede ki karakterin bütün derdi de, Gezi’deki yeni yaşamın yok olmaması. Yeni yaşamla birlikte bir ölümsüzlük arayışı… Rojava’da ki devrimin adı da, biliyorsun “NÜ JİN” yani ‘Yeni Yaşam’. Oyundaki karakterin amacı Gezi’de ki yeni yaşam ile Rojava’da ki “NÜ JİN”in birleşmesi.

Ercan YENİGÜL  -Gezi Parkı’nın yeniden kazanıldığı sahnede parkın içinde bir yolculukla sanki bir kimlik bahçesi anlatıyor gibisin. Bu ‘özgür kimlikler bahçesi’ ile devletin genetik yapısının sonuçlarına ironik göndermeler yapıyorsun. Gezi direnişine katılmadığı söylenen Kürt halkı gibi… Sence bu ülke yıllardır baskı ile zorla giydirilmek istenen bu deli gömleğinden kurtulabilecek mi? Ne dersin?

Murat AKDAĞ  -Bu deli gömleğini, ulus devlet ideolojisini, el birliği ile yırtıp atmamız gerekiyor bence ve bu mümkün. Bunun mümkün olduğunu Gezi Parkı’nda ki 2 haftalık pratikte gördük. Gezi’de devlet yoktu biz vardık ve biz öz yönetimimizi gayet güzel kurduk. Bugün, Kürdistan’da ilan edilen öz yönetimler de bu bağlamda değerlendirilmeli. Ülkenin her yerindeki öz yönetim arayışları desteklenmeli. Aslında bu coğrafyada ki her bölgenin, bundan 100 sene önce, öz yönetim usulleri ile yönetildiği fark edilmeli. Tüm bu süreç yavaş yavaş işliyor bence. Benim için, tek referans Gezi’dir. Yalnız bir şeyi daha vurgulamak lazım: Oyun sonunda yaptığım forumda birinde öz yönetim tartışılırken, bir katılımcı “Öz güveni, öz disiplini, öz eleştirisi gelişmemiş bir toplumda, hangi öz yönetim?” dedi. Ben de bir an durdum ve düşündüm, ama zaten tüm bu düşünceler sonucunda ulaşacağız hepimizin mutlu olacağı “yeni hayata” düşünüp tartışmaya devam edelim yeter.

Ercan YENİGÜL  -Umut- Sen Kadıköy’de Koordinasyon Merkezinde oyunun sonunda, Abbasağa Parkı’ndaki küçük foruma atfen oluşturduğun forumda “işçiler nerede?” diye bir sor sormuştun. Bu soruya cevap bulabildin mi?

Murat AKDAĞ  -Aslında o forumda bir arkadaş, “nerede olacaklar, çalışıyorlar” diyerek güzel bir cevap vermişti. Sonra ben de bu konu üzerine düşünmeye devam ettim. Tabi ki çalışıyorlar, eziliyorlar, madenlerde göçük altında ölüyorlar. Bu sarmalın içinde direnmeye, başkaldırmaya güç yetmiyor herhalde ama ben bu isyan dalgasının işçilerin katkısı ile taçlanacağı günü umutla bekliyorum. Bizim geleneksel olarak bildiğimiz işçi sınıfının yanına yeni bir bağlam olarak Prekarya eklendi.  Beyaz yakalı Prekarya ile Siyah tırnaklı Proletarya el ele bir devrim yapabilirler.

Ercan YENİGÜL  -Oyunun finalinde bir daire oluşturuyorsun sahnede ve Tahir Elçi de oraya geliyor. Ayrıca, tüm oyun boyunca sahnede gördüğümüz Tuncel Kurtiz kitabının dışında sahneye ilk defa başka objeler çıkıyor. Bu objelerle ilgili küçük tüyolar verebilir misin? Bu sahnenin sonunda seyirci de inanılmaz bir arınma, bir ahlaki tavır geliştirmeye teşvik eden duygusal yoğunluk oluşturan bir performans sergiliyorsun. Sanki hayatının eşiğinde bir tragedya karakteri gibi… Bunu her oyunda ortaya koymak senin için kolay olmasa gerek?

Murat AKDAĞ  -Bazı oyunlarda, Suruç bölümünü oynarken tutamıyorum kendimi ve sahnede ağlamaya başlıyorum. Çok zor oluyor o kısmı oynamak. Oyundan sonra da çıkamıyorum bazen o duygudan ve oyunun genelinden. 10569165_10153539291492582_248860982_n (1)Oyun boyunca oluşan ruh hali dağılmıyor kolaylıkla. Oyunu izleyen insanlarla çok sonra sohbet ettiğimizde, onların da bu duygudan kolay kolay uzaklaşamadıklarını ve oyunda anlattığım konuları sürekli düşündüklerini öğreniyorum. Bu benim için çok kıymetli bir şey tabi.  Oyunun Suruç babındaki daire, Suruç’ta patlayan canlı bombanın, en yakınındaki yoldaşlarımı etrafa saçarken, olanların ölü bedenleri ile oluşan bir daire. Ben o daireyi çıplak gözle gördüm. O daire benim hayatta kalmamı sağladı. Sonra o daireyi Ankara katliamında da gördüm. Ankara’da da bomba patlamış ve etrafındakileri yine alegorik bir daire oluşturarak etrafa saçmıştı. Ben sahnede o daireyi, kaybettiğimiz yoldaşlarımızı anarak, onlarla simgeselleşmiş objeleri sahneye koyarak o daireyi kuruyorum. Kaybettiğimiz yoldaşlarımızla konuşuyorum. Patlamadan önce 33 yoldaşımızdan sade 2 tanesi ile tanışabilmiştim 31 yoldaşımla daha tanışamamıştım bile. Tanışamadığım yoldaşlarıma hayat borcum var.  Oyunumu oynadığım her sahnede onları anmaya, yaşatmaya çalışıyorum.

Ercan YENİGÜL  -Türkiye için umutlu musun Murat? Tuncel Usta’nın kitabını bitirdin mi? Bu, bitmeyecek bir yolculuk mu yoksa?

Murat AKDAĞ  -Bu yolculuk bitmez. Tuncel Usta’nın kitabı da hep yarım kalacak galiba. Zira biz Gezi’den beri kitapları bir kenara bırakıp sokaklara çıkmaya başladık. Benim umudum da bu sokaklarda. Meydanlarda. Forumlarda. Bu dünyayı yaşanabilir bir yere dönüştürene kadar, sokakları da, meydanları da forumları da terk etmeyeceğiz. Kendi payıma ben terk etmeyeceğim. YOL oyunumu oynadığım her sahnede kurduğum forumu bu yaz, ait olduğu yerde,  Abbasağa Parkı’nda kurmak istiyorum. Bütün forumları yeniden kurabilirsek, bir şeyleri başlatmış oluruz bence. Ben 31 Mayıs gecesi yola çıkarken kendi kendime “Yol uzun menzil ırak, kalbi temiz tut akışına bırak” demiştim. Yine yoluma bu düşünce ile devam etmek istiyorum.

Ercan YENİGÜL  -Turgut Uyar “Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç” demişti ‘Göğe Bakma Durağı’nda öyle mi yapalım?:)

Murat AKDAĞ  -Hayır. Bence bulunduğumuz yeri, asla terk etmeyeceğimiz bir yere dönüştürelim. Geri dönmeyeceğimiz yer 2013 Haziranı’nın Gezi Parkı olmalı.

Ercan YENİGÜL – “YOL UZUN  MENZİL  IRAK  KALBİ  TEMİZ  TUT  AKIŞINA  BIRAK’’ diyelim diyorsun yani. Vazgeçmeyelim biz diyorsun. Öyle olsun bakalım. Teşekkürler Murat, yolun açık olsun.

Murat AKDAĞ  -Ben teşekkür ederim. Hepimizin yolu açık olsun.

 

YOL-Bir Hatırlama Oyunu

Yazan ve Oynayan: Murat AKDAĞ

Söyleşi: Ercan YENİGÜL ( Umut-Sen/ Eğitim ve Tanıtım Kolektifi Üyesi)

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler