spot_img
spot_img
Ana SayfaYazıTorba Kanunla Gelen Çalışma Yaşamına Yönelik Düzenlemeler - Saniye Kesici

Torba Kanunla Gelen Çalışma Yaşamına Yönelik Düzenlemeler – Saniye Kesici

Geçtiğimiz günlerde uzun süredir tasarı halinde olan ve epey tartışma alanı bulan 23 maddelik  “Torba Kanun Tasarısı” “65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısıadıyla mecliste kabul edilerek yasalaştı. İçeriğinde Diyarbakır-Sur ilçesinin yeniden inşası, Kanal İstanbul, Kentsel dönüşüm, kayıtdışı istihdam, yıllık izinlerin bölündürülmesi, terör mağduru ailelere istihdam yardımı, işverenlere sigorta prim desteği, 25 yaşa kadar genel sağlık sigortası primlerinin silinmesi, 65 yaş aylığı, zorunlu trafik sigortası, 15 bin polis alımından terörizmin finasmanının önlenmesine kadar pek çok konu hakkında düzenleme bulunuyor.

Yasa maddeleri bizlere çok da yabancı değil esasında; dönem dönem siyasi iktidar ve sermaye tarafından dile getirilen, yasada maddeler olarak önceden yer almasa da fiili olarak hukuksuzca yapılan pek çok uygulamalar olarak yorumlanabilinir. Ancak bu rant uygulamalarının süreklileşmesini sağlayacak, önünü açacak meşru dayanaklar da yasa ile daha çok sağlanmış bulunuyor.

“Torba”’dan ne çıktığına dair yasa incelendiğinde rant ve talana dair pek çok şey söylemek mümkün. Kent ve doğa işgalinden metalaşmaya; sermayeye kolaylık sağlayacak ve emekçilerin yaşam hakkını elinden alacak düzenlemelere kadar  kimi maddelerinde “müjde” veya “kolaylaştırma” olarak sunulan ancak arkasında pastadan daha fazla pay alma niyetleri yer alan bir yasa olarak tanımlayabiliriz. Buna göre yasada öne çıkan ve toplumu doğrudan ilgilendiren konular hakkında bazı çıkarımlarda bulunmak gerekiyor. Kuşkusuz her bir maddesi önemli değişiklikler içerse de özellikle çalışma yaşamını doğrudan ilgilendiren ve öne çıkan maddeleri başlıklar altında inceleyim.

Muhtaç Yaşlıya 65 Yaş Aylığı Ve Engelli Aylığı

Kanuna ismini de veren ve seçim sürecinde vaatler arasında yer alan bu madde ile  herhangi bir geliri ve sosyal güvencesi olmayan ve muhtaç olduğuna karar verilen 65 yaşını doldurmuş Türkiye vatandaşlarına, muhtaçlık hali devam ettiği müddetçe aylık bağlanacak.

Yukarıda yer alan ön koşullar geçerli olmak kaydıyla önceden 65 yaş aylığı düzenlemesinde muhtaçlık durumu hanede yaşayan toplam kişi sayısına göre belirleniyordu. Yani hanede kaç kişi eve gelir getiriyor ise bu gelirler toplanıyor ve belli bir oran sonucunda aylık alınabiliniyordu. Şimdi ki kanun ile hane içerisindeki toplam kişi sayısı yerine, aylık başvurusunda bulunan kişinin kendisi ile eşinin gelir tutarının hesaplanması suretiyle muhtaç olup olmadığına karar verilmesi öngörülüyor.

Buna göre aylık başvurusunda bulunan kişinin ve eşinin kişi başına düşen ortalama aylık geliri, asgari ücretin aylık net tutarının üçte biri veya daha azı ise; yani toplamda gelirinin üçte biri 392 TL ise aylık 217 TL olan yaşlılık aylığı alınabilinecek. Ancak gelirinin üçte biri 393 TL ise yaşlılık aylığı almaya hak kazanılamayacaktır.

Öte yandan herhangi bir geliri ve sosyal güvencesi olmadığı için birey olarak tüm şartları sağlayan ama eşi emekli olan ve emekli maaşı alan bir kişi yine yaşlılık aylığı almaya hak kazanamayacaktır. Bu durum aylık başvurusunda bulunan kişinin eşine bağımlı hale gelmesinin önünü açıyor. Özellikle aylık başvurusunda bulunan biri 65 yaş ve üstü bir kadın ise eşine daha da bağımlı hale getiriyor.

Görülüyor ki; muhtaçlık durumunda kişinin kendisinin ve eşinin gelir toplamlarına göre belirleniyor olması sistemin çarpıklığını kapatmıyor. Hatta devlet, bireyleri “muhtaç”, “güçsüz” olarak niteliyor, suçunun arkasına gizleniyor ve bir yaşam hakkı olması gereken yaşlılık aylığını kişiyi suçlarcasına lütfederek, sosyal yardım adı altında vererek sorumluluğu üzerinden atıyor. Son tahlilde Yurttaşlık hakkının yoksunluğu “müjde” olarak sunuluyor.

Ayrıca yine aynı madde altında muhtaçlık durumu engelliler için de düzenlenmiş olup gündeme getirilmek istenilmemektedir. Buna göre yüzde yetmiş ve üzeri engelli aylığına geçişlere ilişkin olarak yapılan muhtaçlık hesaplamasında, tüm engelli aylıklarında geçerli olan hane içerisinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarının dikkate alınması öngörülmektedir.

  • Sakatlık oranı %70 ve üzeri olan bakıma muhtaç engelli aylığı: 1469,65 TL ( Aylık miktar 489,89 TL)
  • Sakatlık oranı %40-69 arası olanlar: 979, 77 TL ( 1 aylık miktar 326, 59 TL)

Buna göre engelli vatandaşların aile gelir ortalamasının, muhtaçlık durumu kriterlerini aşıyor olması durumu aylık alamamalarına sebep olacaktır. Yasada engelli vatandaşların salt birey olarak aylık alma durumu gözardı ediliyor olup bireyin bağımsız yaşama hakkı gasp edilmektedir.

Gençlerin GSS Prim Borçları Siliniyor

Kanunda yer alan bu düzenleme ile de hükümet kendi söküğünü dikme derdinde aslında. Vakti zamanında “müjde” olarak nitelediği yasa ve sosyal hakların işleyişinin sakatlığı sebebiyle bugün yeniden düzenleme yapmak zorunda kalıyor. Buna göre; 2012 yılında yasalaşan Genel Sağlık Sigortası Yasası için de bir düzenleme bulunuyor. Bu düzenlemeye göre genel sağlık sigortalılarının 25 yaşına kadar olan prim borçları siliniyor. Ancak düzenlemeden önce ödenen primler için iade veya 25 yaş sonrası ödeyeceği primler için mahsup işlemi yapılmayacaktır.

İşverenlere Sigorta Primi Desteği Sağlanıyor

Bu düzenleme ile de hükümet işçi lehine kısmi, sermaye lehine azami fayda sağlayacak bir uygulamayı da başlatmış oluyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca belirlenen sosyal yardımlardan yararlanan kişileri istihdam eden işverenlere bir yıl boyunca sigorta primi desteği verilecek. Bakanlar Kurulu kararı ile bu destek iki yıla da uzayabilecek. Buna göre; devletten sosyal destek alan kişilerin özel sektörde çalıştırılması halinde, sigorta priminin işveren payını devlet ödeyecek. Ancak çalıştırılan kişinin bu düzenleme kapsamında olması için İŞKUR’a kayıtlı işsiz olması gerekiyor. Bir bakıma hiçbir sosyal güvencesi bulunmayıp genel sağlık sigortası primleri devletçe ödenen kişiler olarak da yorumlayabiliriz. Çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği tespit edilen işverenler, bir yıl süreyle bu destekten yararlanamayacak. Destekten yersiz faydalanıldığının belirlenmesi durumunda, faydalanılan teşvik tutarı gecikme cezası ve zammıyla birlikte işverenden tahsil edilecek.

Düzenlemenin emekçiler açısından ücret pazarlığı noktasında sakıncaları olması muhtemel görünüyor. Şöyle ki; bir yıl boyunca primleri devlet tarafından ödeneceğini bilen işveren, sosyal yardım alan kişileri muhtemelen aynı işi yapan diğer çalışanlarına göre daha ucuza çalıştırabileceğini düşünecektir. Aynı zamanda destekten faydalanmak için, mevcutta istihdam edilen işçisini işten çıkararak onun yerine sosyal yardım alan kişileri de çalıştırabilir. Bu durum bir yandan işten çıkarmaları, diğer yandan daha ucuza işgücünün sağlanmasını işveren gözünde olanaklı kılabilecektir. Her ne kadar yasa bu uygulamaların önüne geçmek için bazı koşullar getirse de işverene, fiili olarak yapılabilineceği gerçeğini de göz ardı edemiyoruz.

Yıllık İznin Bölünmesi

Kanunun bu düzenleme, ile İşçilerin yıllık izinlerini her defasında altı günden az olmamak üzere beş defada kullanabilmesine imkan sağlanmasını içeriyor. Yıllık izinler Torba Kanun öncesinde en fazla 3’e bölünüp bir bölümü 10 günden az olamıyordu. Ancak değişiklik sonrası yıllık izinler 5’e bölünebilecek ve bir bölümü 6 günden az olmamak kaydıyla işçiye kullandırılabilinecek. Yani işçiler toplamda beş seferde yıllık izinlerini kullanabileceklerdir. İktidar bu düzenleme ile işçilerin yıllık izinlerini genel tatil ve ulusal bayram günlerinin öncesinde ve sonrasında tatil olmayan günler için uzatabilmelerini sağlamayı amaçladığını belirtiyor. Buna göre; değişiklik sonrası 14 günlük yıllık izin hakkı olan işçi iznini 6 gün, 1 gün, 1 gün, 2 gün, 4 gün şeklinde kullanabilecek.

İşçi yararına olan bir düzenleme gibi de yorumlanabilir ancak işverenlerin de lehine bir uygulamadır. Örneğin eski yasada işçinin 10 gün izne çıkması işveren için üretimin uzun aralıkla yavaşlamasının sebebi olarak görülürken; şimdiki düzenleme ile daha az aralıklarla üretimin sürdürülmesi anlamına gelmektedir.

Kayıtdışı İstihdam İle Mücadele

Kanunun bir diğer önemli maddesi kayıtdışı istihdam alanında yapılan düzenlemelerden oluşuyor. Esasında kayıtdışı istihdama ilişkin torba yasadaki bu uygulama 10.kalkınma planında da yer alıyordu. Amaç kayıtdışı çalışmayı olabildiğince azaltmak olarak belirtiliyor ve bu amacı gerçekleştirmek için de SGK denetmen sayısı arttırılmak isteniyor. Bu bağlamda denetmen sayısının 5.000’e çıkarılması hedeflenmektedir. Kayıtdışılıkla mücadele mutlaka üzerinde çalışma ve sıkı bir denetim yapılmayı gerektiriyor. Ancak mevcut düzenleme ile sorun salt bir denetim sorunuymuş ve sosyal güvenlik personelleri alımı ile kayıtdışılığa son verileceği izlenimi ortaya çıkarılmaya çalışılıyor ve kimi yerde kayıtdışılığın oluşmasında işçi suçlu gösterilerek toplumda bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Öte yandan hükümet denetçi yetersizliğinden dem vururken kayıt dışı istihdam ile giderek zenginleşen sermaye sahiplerine ilişkin neden yeni bir düzenleme ile yaptırım uygulamıyor? İktidar ve sermaye, bir yandan denetimi güçlendiriken diğer yandan çalışma yaşamını günden güne etkileyecek, esnek, güvencesiz ve örgütsüzleştirilmiş çalışma biçimlerini işçilerin, emekçilerin sağlığını ve güvenliğini hiçe sayacak kadar pervasızca çalışma ilişkilerine yerleştiriyor.

Yasanın yukarıda genel hatlarıyla belirtilen ve çalışma yaşamına ilişkin doğrudan emekçileri ilgilendiren kısımları için devlet ve sermayenin kar hırsları ve artık işlerliğini tümden yitirmiş liberal ekonomi-politik uygulamaları sayesinde yoksulluğa ve yoksunluğa sebep olacak her türlü isteklerini esnekleştirdikleri yasalarla düzeltmeye ve gerçekleri gizlemeye çalıştıkları kaçınılmazdır. Bu bağlamda emekçi mücadelelerinin haklı kazanımları sonucunda iktidarca emek mücadelelerinin yükselişini önlemeye yönelik tavizlere Torba Kanun’da yer verilse de, bu duruma toplumun hak arama ve örgütlenme bilincinde rehavete yol açmasına müsaade etmeyecek birleşik eylem ve örgütlenme zemini ile karşılık verilmelidir. Kendiliğinden hak arama, tepki eylemleri, talep hareketler, işten atılmalara karşı direnişler, kentsel, sosyal, ekolojik talep ve direnişleri düzen karşısında birleştirebilecek bir politik program ve birleşik odaklanma olmadan sermaye ve devletin karşı hamlelerini geriletmek de mümkün olmaz, düzenin yıkılışına gidecek yolu biriktirmek de.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler