spot_img
spot_img
Ana SayfaRöportajTüm Bel-Sen Hukuk Sekreteri Anıl Kaçar: “Tüm Yerel-Sen AKP’nin payandası işlevini görmektedir.”

Tüm Bel-Sen Hukuk Sekreteri Anıl Kaçar: “Tüm Yerel-Sen AKP’nin payandası işlevini görmektedir.”

Geçtiğimiz günlerde Beşiktaş Belediyesi’nde gündeme gelen yetkili sendika Tüm Bel-Sen’in örgütlü mücadelesini kırmak için baskı, mobbing ve tehditle üyeleri sendikadan istifa ettirip yöneticilerin kendi güdümlerindeki başka bir sendikaya üye yapma çalışmalarının olduğu kamuoyuna yansımıştı. Söz konusu sendika Tüm Yerel-Sen’in örgütlenme anlayışı ve pratiklerine ilişkin daha detaylı bilgi almak üzere Tüm Bel-Sen Hukuk Sekreteri Anıl Kaçar ile konuştuk.

Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Ankara Üniversitesi Radyo-Televizyon-Sinema bölümü mezunuyum. 2009 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Lisans mezunları için 2008 yılı KPSS sınavını esas alarak açmış olduğu ‘İtfaiye Eri’ alımıyla, İzmir Büyükşehir Belediyesinde memuriyete başladım. Yaklaşık 8 yıldır İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin farklı birimlerinde görev aldım. Mezarlıklar Planlama Şube Müdürlüğü’nde görevime devam ediyorum.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışmaya başladığım günden itibaren KESK’e bağlı Tüm Bel-Sen üyesiyim. Sendikamızda altı yıldır işyeri temsilcisi olarak yürütmüş olduğum sorumluluğum, son 7 aydır Tüm Bel-Sen 1 no’lu şube yürütmesinde ‘toplu iş sözleşmesi ve hukuk sekreteri’ göreviyle devam ediyor.

Beşiktaş Belediyesi’nde yöneticiler eli ile baskı, mobbing ve tehditlerle Tüm Yerel-Sen örgütlenmesi yapıldığı kamuoyuna yansıdı geçtiğimiz günlerde. Tüm Yerel-Sen nasıl bir sendikadır, biraz bahsedebilir misiniz?

Tüm Yerel-Sen’in örgütlenmesi, yerel yönetim iş kolunun ilk sendikası olan, ülkemizde kamu emekçileri adına ilk toplu sözleşme hakkı kazanımını elde etmiş, temel ilkesini fiili meşru mücadele zemininde kuran sendikamız Tüm Bel-Sen’in içinden çıkan “bürokratik sendikal” hizip hareketidir.

Burada iki şeyin altını çizmek son derece önemli :

1) Söz konusu ayrışma/bölünme sendikamızın 23 yıldır genel başkanlığını sürdüren Vicdan Baykara tarafından sendikamızın geçmiş genel kurullarında da sıklıkla dillendirilir, koltuğunu koruyabilmek adına tehdit unsuru olarak seçim malzemesi yapılırdı. Dolayısıyla yaşanan ayrışma, işyerlerinden, emekçilerden doğru yükselen sendikal bir tartışma ya da taraflaşma değil; seçim profesyoneli sendika bürokratlarının çıkar ve hırslarını merkezine aldığı hizip örgütlenmesidir.

Yaşanılan bölünmenin/ayrışmanın hemen öncesinde düzenlenen Tüm Bel-Sen Genel Kurul’unda sendika delegelerinin demokratik oy hakkını kullanarak almış olduğu tüzük değişikliği kararıyla iki dönem üst üste genel başkanlık yapan kişinin üçüncü dönem genel başkanlık yapamayacağı yönünde bir madde tüzüğe girmiştir. Bu tüzük değişikliği, emek ve sınıf mücadelesi yürütmek isteyenlerle sendika profesyoneli/bürokratları arasına kesin ayrım koymuş, hizip hareketinin gidişini hızlandırmıştır. Genel başkan dâhil şürekâsı ve mobilize ekipleri kendi çıkar ve hırslarını sendikal sınıf mücadelesinin önüne koyarak; mevcut iktidardan ödünç aldıkları akıl ve dille KESK’İ, Tüm Bel-Sen’i ihbar eden bir anlayışla ‘terörize’ etmiş ve karalama kampanyası yürütmüşlerdir.

2) Ayrışmanın, bizatihi Genel Başkan ve çeşitli düzeydeki yöneticiler eliyle yürütüldüğünün altını çizersek bu arkadaşlar herkesten çok “Tüm Bel-Sen”lidir.

Sendika en kaba tabiriyle sınıfın, emek mücadelesinin örgütüdür. Sınıf-emek mücadelesini sendikacılık mesleği haline getirenler adı Tüm Yerel-Sen olan bir şirket açmışlardır. “Sendika ne değildir? Bir sendika nasıl olmamalıdır?” sorularına yanıt olarak verilebilirler. Şirket güncel çıkarlarını ve kendi varoluşunu esas almıştır. KESK’in, Tüm Bel-Sen’in varlığını hedefe oturtarak, sınıf mücadelesinde KESK ve Tüm Bel-Sen’in, memurlar için ‘toplu sözleşme hakkı’ başta olmak üzere tarihsel olarak kayıt altına alınmış tüm kazanımlarını yok saymış, emek mücadelesinin bütününe savaş açmıştır.  Türkiye’de AKP iktidarı eliyle neo-liberal politikalar esas alınarak emek cephesine yapılan; kamudaki serbest piyasa dönüşümü, sağlığın-güvenliğin-eğitimin özelleştirilmesi, taşeronlaştırılması,   iş güvencesizliği gibi esaslı saldırıları işyerlerinde gündem etmek yerine tıpkı memleketin hali gibi emekçiler cephesinde de en yumuşak karın olan Kürt sorununu işyerlerinde,  AKP iktidarından ödünç alınan bir dille tartıştırmış, insanları ve emeğin kendisini dil din ırk ayrımıyla bölüp memleketin kamplaştığı fay hatlarında bilerek ve isteyerek artçı depremler yaratmaya çalışmışlardır. Kürt sorununun karşısına Cumhuriyet, Bayrak ve Atatürk gibi ülkemizin kurucu değerlerini, kazanımlarını koyarak esastan bir arada yaşamayı savunmak yerine “bölücülük” yapmışlardır. Barış isteyenleri terörist, savaş çığırtkanlarını vatansever ilan etmişlerdir. İzmir’den Kars’a, İstanbul’dan Diyarbakır’a, Van’dan Edirne’ye kadar tüm belediyelerde örgütlü sendikamız Tüm Bel-Sen’i kendilerince kimi çevrelerin arka bahçesi olduğu yönünde mesnetsiz ve ispatsız bir şekilde suçlayanlar, kullandıkları “Vatan, emek, cumhuriyet” sloganının Vatan Partisi’nin benzer sloganını güçlü bir çağrışımla aklımıza getiriyor olmasını büyük bir tesadüf ya da tarihin cilvesi olarak değerlendirmemizi beklemektedirler herhalde.

Memleketimizin tüm sathında sınıf mücadelesi temelinde alnının teriyle geçinenlerin yani emekçilerin ortak çıkar ve birliğini savunmak yerine Ege Bölgesini kendilerine üs olarak kabul etmişlerdir. Kendilerince İzmir ‘düşman’ işgali altındaymış gibi hareket ederek,  AKP’nin, Saray’ın bir dönemler ve kimi özgünlüklerde halen, kendi siyasi çıkar ve faydacılığını esas alarak yaptığı gibi en büyük Türk bayraklarını, en büyük Atatürk posterlerini kendi sitelerine, bildirilerine koymuşlardır. Havuz medyasından, iktidardan ve son dönemlerde bu koroya katılan Aydınlık çevresinden aldığı ev ödevleriyle örgütlenme faaliyetlerini yürüten Tüm Yerel-Sen, AKP’nin payandası işlevini görmektedir.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Tüm Yerel-Sen yetkili sendika değil mi?

İzmir Büyükşehir Belediyesi(İBB) ve bağlı kuruluşlarında İZSU ve ESHOT ile birlikte 6000’i aşkın kamu emekçisi çalışıyor. İBB ve ESHOT’ta üye sayısı itibariyle çoğunluk Tüm Bel-Sen’deyken İZSU’da üye sayısı Tüm Yerel-Sen lehine fazladır. 2015 yılına kadar belediye yönetimi İBB, İZSU ve ESHOT yetki tutanaklarını ayrı ayrı tutar ve ayrı sözleşmeler imzalardı. 2014 yılında yemek, ulaşım ve kreş hakkı başta olmak üzere yaptığımız eylemlerin yerel ve ulusal çapta ses getirmesinin ardından, İBB idaresi kendince bir formül ortaya koyarak, bu paravan sendikaya yetkiyi vermek adına, 2015 yılında gerçekleşen yetki tutanaklarında geçmişteki uygulamasını da inkâr edercesine, tutanakları birleştirerek tercihini kullanmış,  Tüm Yerel Sen adlı sendikayı yetkili kıldı.

Bugüne son durum hakkında da bir not düşmek yerinde olacaktır sanırım; 2017 Ocak’tan beri yeni yürütme olarak görev başındayız. Biz göreve geldiğimizde yetkili sendika Tüm Yerel-Sen ile Tüm Bel-Sen arasındaki fark 406 civarındaydı. İzmir Büyükşehir Belediyesi emekçileri Belediye eliyle yetkilendirilen Tüm Yerel-Sen’i iki yıldır yetkili sendika olarak deneyimlemiş fakat işverenle uzlaşı halinde olan, toplu sözleşmeleri işverenin istediği gibi son günde imzalayan bu paravan sendikadan uzaklaşmaya başladığını yetki sürecinde aramıza katılan 600’e yakın emekçiyle ispat etti. 2017 Haziran itibarıyla üye sayılarına baktığımızda, bu fark şu anda 21 kişiye kadar düştü.

Tüm Yerel-Sen’in çalışma anlayışından biraz bahsettik. Yöneticiler eli ile, yukardan, baskı ve tehditle bir “örgütlenme” gerçekleştiriyorlar anlaşılan. Anlayışları ile ilgili daha detaylı bilgi verebilir misiniz?

Memur sendikaları işçi sendikaları gibi ekonomik rantın ilk elden sahneye çıkabileceği bir alan değil. Ekonomik ranttan elbette bağımsız değil lakin buralarda sosyal statünün öncelik taşıdığı rantiye katma değer olarak devreye girer. Yerel Yönetimler ve olanakları düşünüldüğünde kastım daha net anlaşılıyordur sanırım. Bir miktar açacak olursak; yerel yönetimler sahasında çalışma yürüten bir sendikanın, ilişkili olduğu belediye başkanları, daire başkanları ve müdürleri aracılığıyla edinilen ağlar, belediyeyle kurduğunuz ilişkileniş biçimini düzenler/belirler ve tarafınızı kime göre seçtiyseniz o doğrultu da olanaklar/kazanımlar sunar. Sınıf mücadelesi gündemi olmayan bir sendikaysanız tarafınız emekçiler değil işvereniniz olur. Emekçilerin cephesinde konumlanmayan, sendikal anlamda sınıf mücadelesi gündemi olmayan Tüm Yerel-Sen tam olarak böyle bir örgütlenmedir. Tarafı işverendir. Sendikanın yönetici aklı, sendikal bürokrasinin de yaratmış olduğu olanakları lehte kullanarak, ekonomik ve sosyal statüden nemalanmak üzerinedir.  Kanıt arayanlar var ise hem İzmir Büyükşehir Belediyesinde hem Türkiye genelinde yetkili sendika olarak kapılı kapılar ardında, emekçilerden uzak, pazarlık usulü yürüttüğü Toplu İş Sözleşmelerinin ‘kazanımlarına’ bakabilir.

İzmir’de yaşayan bir kamu emekçisi olarak Tüm Yerelsen denilen “şirket”in Ege Bölgesi üssünde neler yaptığının en güzel örneğini İzmir’den görebiliriz. Şirkette yönetici olarak çalışanlar yani çok saygı değer ‘sendika yöneticileri’ yukarıda anlatmaya çalıştığım ideolojik formasyona elbette sıkı sıkıya bağlı ama gelin birde, pratikte neler yapıyorlar, emekçilerle nasıl karşılaşıyorlar ona bakalım;

Kadınların eril bir dille ötekileştirildiği ve genel olarak yönetimlerinde söz sahibi olmadığı, sadece adamlardan oluşan ‘Yöneticiler’ işyeri gezilerine takım elbisesiz çıkmaz. Sakın yanlış anlaşılmasın ‘saygıyı’ öyle temsilen bir kişi üzerinden falan kurmazlar, örneğin 3 kişi geliyorsa ziyaretinize 3’ü de takım elbiseli, ya 5 kişi gelirlerse dediğinizi duyar gibiyim kartı yükselteyim, geçen 7 kişi geldiler ofise yine de eksiksiz hepsi takım elbiseliydi. Çantasız çıkmazlar evet evet tıpkı bir reprezant gibi. Ziyaret esansında ilgili müdürlükler, daire başkanlıklarına iletilmek üzere sorunlarınız hakkında bir dosya açılır… sonra mı…? Onlar bilmez büyükleri bilir…

Şaka şaka, böyle bir sendika olur mu yahu ben abartıyorum demeyi isterdim ama bu karikatürize edilmiş hikayemiz maalesef gerçek. Ve özü de şu ki, kendi sendika yönetici aklını işyerlerine merkezi ‘özne ‘benim diyen sunan bu anlayış ve pratiğinin tek sonucu oluyor; bu virüs iş yerlerine köklü olarak yerleştiği oranda, emekçiler birer nesne haline geliyor, ‘sendikalı’ ama örgütsüz bir emekçi varlığından söz ediyoruz. Eleştirisini sunduğumuz ‘sendikal anlayışın’ tercihinden ya da sehven yapılan bir hatadan bağımsız, sonuç olarak emekçiler sınıf mücadelesinden koparılıyor ve örgütsüz kılınıyor. Sendikalar ayak bastıkları yer itibariyle kitle örgütüdür. Bu nedenledir ki saldırının asli yeri emek cephesinin bütünüdür. Tıpkı büyük fotoğrafa baktığımızda gördüğümüz gibi; memleketin üzerine karabasan gibi çöken mevcut iktidar da ülkeyi aile şirketi mantığıyla sahipleniyor, emekçileri tebaa anlayışıyla yönetiyor.

İstanbul ‘kamuoyuna’ yeni yansısa da bizler Tüm Bel-Sen olarak 2014’ten beri bu ‘kontra’ anlayışla mücadele ediyoruz. Sendika aktivistlerimizden tutun da yürütmede görev alan arkadaşlarımıza kadar kişilerin sosyal medya paylaşımları bu anlayış tarafından ‘röntgenci’ bir tarzla izlenmektedir. Son KHK ile özellikle Tüm Bel-Sen’e yoğun bir saldırı oldu. Yapılan ihraçlarda, yarattıkları algı sebebiyle sorumluluklarının olduğunu düşünüyoruz. Tüm Bel-Sen olarak tam da bu kutuplaştırmayı yok etmek üzere mücadele ediyoruz. Birleşik bir hareketin sendikaları da memleketi de kurtarabileceğini savunuyoruz.

Tüm Bel-Sen böyle bir anlayışla mücadele etmek için nasıl bir hat planladı ve uyguluyor?

Bizler sınıf ve mücadele örgütü olduğumuzu ve hayata emekten doğru baktığımızı vurguluyoruz. Din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin sınıf odaklı bir mücadele örgütlüyoruz.  Referandum sürecinde bunun somut örneğini de sergiledik. KHK’larla, OHAL’le belirlenmiş koşullarda, tüm kamu emekçilerinin iş güvencesinin tehdit altında olduğu bir dönemde itirazı olanlarla birleştik. İş yerlerimizde güçlü bir “HAYIR” çalışması yürüttük. “Hayır” diyen halk denizinin bir dalgası olduk.

Bu anlayışın sendikalarda vücut bulması, üyelerin özneleştiği, sadece benzeyenlerin değil benzemeyenlerin de söz sahibi olabildiği, sendikanın bir kürsü olarak kullanılabileceği bir yapıya evrildiğinde olacağını biliyoruz. Bu anlamda da işyeri meclisleri kurduk. Son dönemde üye sayısı da bu biçimiyle arttı. Bir bütün olarak emek mücadelesi yürüten KESK’in ve Tüm Bel-Sen’in dört başı mamur, tümüyle eksiksiz bir örgüt olmadığını biliyoruz. Lakin mücadele eden tek örgüt, konfederasyon olduğunu başa yazarak.  İnsanlara gelip sendikayı değiştirip dönüştürmeleri gerektiğini anlatıyoruz. Eksikleriyle kabulleniyor; içerden eleştiriler ile aşarak dönüştürüp, ilerletebileceğimize inanıyoruz.

Dolayısıyla sadece Tüm Yerel-Sen odaklı değil topyekün bir mücadele hattı belirledik. Elbette emekçinin somut ihtiyaçlarını göz ardı etmiyor ve sözden çok eyleyerek mücadelemizi sürdürüyoruz. Son KHK ile de gördüğümüz gibi iktidarın saldırısı da artmış durumda. Tıpkı Tüm Yerel-Sen’in saldırıları gibi.  Anlaşılan odur ki birilerinin canını sıkmışız. Tam da bu nedenle kalkış noktasını burası belirledik; bugüne kadar ne yaptıysak, daha iyisini yapmaya devam edeceğiz. Başta yemek, kreş ve ulaşım hakkı olmak üzere taleplerimizden vazgeçmeyeceğiz.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler