spot_img
spot_img
Ana SayfaÇeviriSri Lankalıların 2022 Protestoları: Geçmişten Gelen Bugün - Devaka Gunawardena & Ahilan...

Sri Lankalıların 2022 Protestoları: Geçmişten Gelen Bugün – Devaka Gunawardena & Ahilan Kadirgamar

 

Sri Lanka’da ekonomik krizin derinleşmesinin ardından başlayan ve aylardır ülkeyi kasıp kavuran protestolar, eylemcilerin Devlet Başkanlığı Sarayı’na girmesi ve Başkan Gotabaya Rajapaksa’nın ülkeden kaçışı ile devam ediyor. Rajapaksa 14 Temmuz’da, Sri Lanka Meclis Başkanına bir e-posta atarak istifa etti. Sarayın içinden paylaşılan görüntüler, sinema tarihinin en ünlü rüya sekanslarını andırıyor. Ancak antropolog Devaka Gunawardena ve siyasi iktisatçı Ahilan Kadirgamar gibi pek çok kişi, olağanüstü bir boyuta ulaşan 2022 protestolarının istisnai veya beklenmedik olmadığını söylüyor. Protestoların tarihini 1950’lere kadar dayanan mülksüzleştirme sürecine ve 1953’te yaşanan Büyük Hartal’a bağlıyorlar. Umut-Sen Çeviri Kolektifi olarak Güney Asya dillerine ve tarihine özgü olan “hartal” terimini korumayı tercih ettik. “Hartal,” işçilerin ve memurların iş bırakması, esnafın işletmelerini kapatması, sokak protestoları ve başka kolektif eylem biçimlerini içeren çok sayıda taktiğin bir arada kullanılması anlamına geliyor. Gunawardena ve Kadirgamar’ın Mayıs 2022’de, eylemlerin ortasından yazdığı ve güncelliğini koruyan tarihsel analizin çevirisini paylaşıyoruz.[1]

 Sri Lanka’daki protesto hareketleri tarihsel olarak patlamalar halinde gerçekleşmiş ve krizler tarafından şekillendirilmiştir. Kritik anlarda halk otoriter ya da başka anlamlarda halkçı olmayan rejimleri devirmiş, demokrasinin hayatta kalmasını sağlamış, hatta ekonomik gidişatı değiştirmiştir. Ağustos 1953’teki Büyük Hartal[2] da böyle bir andı. 6 Mayıs 2022’de yapılan Hartal ve 9 Mayıs’taki ayaklanmanın da 1953’teki kadar büyük bir tarihi öneme sahip olup olmadığına tarihçiler karar verecek.

Şimdi asıl soru, Sri Lanka’nın bağımsızlığını kazanışından [1948] bu yana yaşadığı en kötü ekonomik kriz olduğu düşünülen bu dönemde, devam eden protestoların sürdürülüp sürdürülemeyeceği. Halk, Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa’nın istifasını talep etmek için güçlü bir şekilde sokaklara döküldü. Ancak hareketin içinde, emekçi kitlelerin siyasetinin geniş yelpazesini temsil eden birçok akım var.

Bu direnişi analiz etmek için onu neyin tetiklediğini anlamakla işe başlamalıyız. İlk bakışta şunu anlamak mümkün: İnsanlar Rajapaksa hükümetinin ağır siyasi suiistimallerine ve kötü ekonomik yönetimine tepki gösteriyor. Hükümet, COVID-19 salgını sonrasında turizm gelirindeki çöküşün ve başka ülkelerde işçi olarak çalışan göçmen Sri Lankalıların ülkeye gönderdiği döviz miktarındaki azalmanın neden olduğu ekonomik krizi görmezden geldi. Ülke on buçuk yıldır biriken (toplam dış borcunun yaklaşık %40’ını oluşturan) devlet borçlarını artık yeniden müzakere edemese de rejim, temerrüde düşmeyeceğini ve krizi atlatabileceğini iddia etti.

Hükümet turizm ve göçmen işçi dövizi girdilerinin toparlanacağını umuyordu. Düşen döviz rezervlerini artırmak için kısa vadeli ikili takas anlaşmalarından oluşan bir stratejiye bel bağladı. Ancak 2022’nin Mart ayında Sri Lanka’nın ithalat ve borç ödemeleri için gerekli döviz kaynaklarının tükendiği ortaya çıkınca kriz doruğa ulaştı. Bunun sonucunda ülke gıda, yakıt ve diğer kritik ithalat kalemlerinde çok ciddi sıkıntılar yaşamaya başladı.

Benzin, pirinç ve ekmek fiyatları iki katına çıkmış, tüm mal fiyatları da hızla yükseliyordu. Erzak sıkıntısı nedeniyle uzun kuyrukların oluşuyordu ve en az 10 kişi kavurucu sıcaklarda kuyrukta beklerken hayatını kaybetti. Pandemiyle birlikte ekonomik sıkıntıları iyice derinleşen halk, ülke çapında militan bir şekilde protestolara başladı. Muhalefet, 31 Mart gecesi yüzlerce protestocunun Başkan Rajapaksa’nın başkent Kolombo’nun bir banliyösü olan Mirihana’daki evine girmeye çalışmasıyla bir araya geldi. Bunu takiben protestocular ülkenin çeşitli yerlerinde, en görünür şekilde de Kolombo’nun merkezindeki Galle Face Greene sahilinde toplanmaya başladı.

Geçtiğimiz yıl boyunca emekçi halkın protestolarının ivme kazanması, ülke tarihinde bir dönüm noktasını temsil ediyor. Peki protesto hareketi nasıl ilerleyecek?

Protestocular hem başkanın hem de kardeşi Başbakan Mahinda Rajapaksa’nın görevden alınmasını talep etti. Ardından yüzlerce işçi sendikası da mücadeleye katıldı. Ülke çapında 6 Mayıs için büyük bir hartal çağrısı yapıldı. Buna karşılık rejim, ertesi gün olağanüstü hâl ilan etti. Son olarak 9 Mayıs’ta, Mahinda Rajapaksa’nın protestoculara saldırmaları için Galle Face’ye çeteler göndermesi, (iktidar partisi milletvekillerine ait evlerin yakılması da dahil olmak üzere) ülke çapında şiddet ve misilleme olaylarının patlamasına yol açtı.

Mahinda Rajapaksa aynı gün istifa etti; ancak dramatik bir hamleyle eski bir başbakan ve görünürde muhalefet milletvekili olan Ranil Wickremesinghe başbakan olarak yemin etti ve göreve başladı. Wickremesinghe, ABD’den ve Hindistan ve Japonya gibi bölgesel müttefiklerinden gelecek olası bir nakit akışıyla temel ihtiyaç maddelerini yeniden tedarik etme sözü verdi.

Gotabaya’nın istifasını talep eden protesto hareketi şimdi bir yol ayrımında duruyor. Bu dış aktörlerin Rajapaksa rejimini kurtarmak için neden acele ettikleri sorusu, bizzat iktidardaki elitlerin protestocular tarafından 9 Mayıs’ta hedef alınmaya başlamasıyla bağlantılı. O zaman anlaşıldı ki olayların 1953 Hartalından bu yana görülmemiş, ülke çapında ve devrimci boyutta bir huzursuzluğa dönüşme ihtimali var.

Arada sırada Sri Lanka dünyadaki büyük ölçekli değişimlerin sembolü haline gelir. Bu anlarda bazı küresel eğilimler erken bir aşamada görünür olur veya sezilir.

İktidar partisinden siyasetçilerin evlerinin ve araçlarının tahrip edilmiş olması, yönetici sınıfın meşruiyetine ilişkin daha geniş bir toplumsal çöküşün işareti. Şimdi sorulması gereken soru, temel ihtiyaç maddelerinin yeniden sağlanmasının, çok geniş bir alanda toplanan protestocuları yatıştırmaya yetip yetmeyeceği. Geçtiğimiz yıl boyunca emekçi halkın protestolarının ivme kazanması, ülke tarihinde bir dönüm noktasını temsil ediyor. Protesto hareketi nasıl ilerleyecek? Bu soruyu yanıtlamak için Sri Lanka’nın geçmişini ve zaman içinde gelişen yerel direniş sözlüğünü incelemek faydalı olacaktır.

Gıda isyanları, IMF ve uluslararası çözümler

Arada sırada Sri Lanka dünyadaki büyük ölçekli değişimlerin sembolü haline gelir. Bu anlarda bazı küresel eğilimler erken bir aşamada görünür olur veya sezilir. IMF politikalarıyla yaşanan yapısal dönüşümün tetiklediği gıda isyanlarını analiz eden Walton ve Seddon’ın da bunu iddia eder (1994): 1953 Hartalı (1953’te adı Ceylon olan ülkeyi yöneten Birleşik Ulusal Parti hükümetine karşı, neredeyse tüm ülkeye yayılan grev ve sivil itaatsizlik eylemleri) 1980’lerde borç krizi gelişmekte olan ülkeleri etkileyene kadar istisnai bir gelişme olarak kalmıştır. Bugün adada yeniden, 1953 Hartalına, öncesine ve sonrasına dair ilgi uyandıran bir hartal yaşanıyor. O zaman soru şu: COVID-19 pandemisinin Küresel Güney’de yarattığı borç çatırtısını da hesaba katarsak, bu protestoları yaklaşmakta olan küresel değişimlerin habercisi olarak görebilir miyiz?

Bugüne kadar medyada çıkan haberler ve analizler protestocuların orta sınıf arka planına odaklandı. Ekonomik krizin görece iyi durumda sayılanları bile nasıl etkilendiğine odaklanıldı. Fakat tıpkı 6 Mayıs hartalına cevaben hükümetin korku içinde OHAL ilan etmesi gösteriyor ki elit yönetici sınıflar için gerçek tehdit, emekçi kitlelerin devam eden protestolardaki müthiş gücü ve etkisi.

Bugün Sri Lanka’da ekonomik zorluklarla mücadele eden kitle içindeki farklı kesimleri, krizin sebepleri konusunda farklı görüşlere sahip.

Sri Lanka’nın sosyalist liderlerinden biri olan Colvin R. De Silva 1953’te basılan Hartal! başlıklı kitapçıkta, hartal taktiğinin genel grevden daha geniş ölçekli bir silah/mücadele yöntemi olduğunu iddia ediyordu. Hartal yalnızca işçi sınıfını değil, kent yoksullarını ve kırsal toplulukları da içeriyordu. Hartal hakkında konuşmak, emekçi kitlelerin siyasetini çeşitli ve zaman zaman kendi içinde çelişkili bir ilişki ve ilişkilenme biçimi olarak yorumlamayı gerektirir. Bugün Sri Lanka’da ekonomik zorluklarla mücadele eden kitle içindeki farklı kesimleri, krizin sebepleri konusunda farklı görüşlere sahip. Örneğin; çiftçiler pirinç fiyatlarının artmasını talep ederken tüketiciler fiyat artışlarının kontrol altında tutulması için sübvansiyon talep edebilir. Farklılaşan tutumlara rağmen, devam eden protestoları bir gıda egemenliği meselesi olarak değerlendirme imkânımız var ve bu sayede alternatif bir düzen konusundaki farklı kaygıları bir araya getirebiliriz.

Protestolar aniden, hiç yoktan başlamadı. Geniş bir yelpazedeki farklı aktörler, devlete ve halkın gündelik acı ve sıkıntılarına çözüm bulma kapasitesine olan inançlarını kaybetti.

Küresel aktörlerin geçtiğimiz günlerde yaptığı manevralar Sri Lanka’nın iş birlikçi elitleri için güçlerini yeniden tesis etme ve geçici bir stabilizasyon programı başlatma alanı yarattı. Bu strateji büyük oranda hareketi bölmeye dayanıyor. Fakat Kolombo’nun kalbindeki meşhur GotaGoGama’daki protestolara kıyasla, Sri Lanka’daki hareket coğrafi ve sınıfsal olarak çok geniş bir yayılıma sahip. Bu da protestoların IMF’den çözüm bekleyerek örtbas edilemeyeceğini gösteriyor. Zira protesto hareketi piyasanın çöküşünün siyasi sonuçlarını ve tüm zorluklar karşısında yeni bir sosyal sözleşmeye duyulan örtük veya açık talebi temsil ediyor.

Protestoların aniden, hiç yoktan başlamadığını unutmamak gerekiyor. Geniş bir yelpazedeki farklı aktörler, devlete ve halkın gündelik acı ve sıkıntılarına çözüm bulma kapasitesine olan inançlarını kaybetti. Otoriter ve halkçı olmayan rejimlerin seçim yenilgilerini karşılaştırmak ve bu yenilgilerin, protestoların direniş gücü ve potansiyel gidişatı hakkında ne söylediğine bakmak iyi bir başlangıç olabilir.

1953 Hartalı ve halk bilincinin kristalleşmesi

1930’larda ve 1940’larda Sri Lanka, özellikle sağlık, eğitim ve gıda ödeneği alanlarında güçlü Refah mekanizmaları geliştirdi. Emekçi kitlelerin örtük ve açık baskı gücüne bir yanıt niteliğindeki bu gelişmeler, Büyük Buhran döneminin ve İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde gerçekleşti. Sri Lanka’nın sömürge olduğu dönemin ardından bağımsızlığını kazanmasıyla kurulan hükümet, büyük zorluklarla karşılaştı; çünkü ülke döviz girdisi için hâlâ ilksel ihracata bağımlıydı. Kore Savaşı’nın ardından Sri Lanka’da, kauçuk talebinde yaşanan patlama son bulunca ülke mali bir krize girdi.

Dünya Bankası’nın tavsiyesiyle Ağustos 1953’te, o zamanın Dudley Senanayake liderliğindeki Birleşik Ulusal Parti hükümeti pirinç fiyatının 25 sentten 70 sente [1 cent, 1 doların yüzde biridir] çıkarılacağını duyurmuştu. 12 Ağustos 1953’te, Troçkist Lanka Sama Samaja Partisi’nin [LSSP] liderlik ettiği [Colvin R. De Silva’nın da üyesi olduğu LLSP], güçlenmekte olan sol güçler ve diğer küçük sol partiler hartal çağrısı yaptı. İnsanlar akın akın sokaklara döküldü. 12 eylemci öldürüldü ve çok sayıda eylemci yaralandı. Hükümet yaptığı ve yapmayı planladığı kesintileri iptal etti. On yıllar boyunca hiçbir hükümet gıda ödeneklerinde kesinti yapmak konusunda ciddi bir girişimde bulunamadı.

Sri Lanka’daki 1953 Hartalı, demokratik egemenliğin anlamına dair sorular yarattı.

Hartal’ın kendisi Sri Lanka’nın direniş hareketleri tarihinde bir yenilikti; ancak Güney Asya’daki daha uzun bir tarihten meydana gelmişti. De Silva’nın dediği gibi hartal fikri, İngilizler’e karşı Ağustos 1942’de örgütlenen “Hindistan’ı Bırakın” [Quit India] hareketinin bu yöntemi başarıyla kullanmasından doğdu. Sömürgecilik tarihinin bağımsız Hindistan üzerinde yarattığı bitmek bilmeyen ekonomik şoklara cevaben, mülksüzleştiren güçlere karşı hartal genel bir direniş biçimine dönüştü (örneğin; Mike Davis de Geç Viktorya Devri Holokostları [Late Victorian Holocausts] adlı kitabında, dünyadaki çeşitli sömürgelerde sömürgeci devletlerin uyguladığı erken dönem piyasa köktenciliğinin nasıl kıtlığa sebep olduğunu analiz eder).

Bu eğilimin bir başka evrimi olan Sri Lanka’daki 1953 Hartalı, görünüşte protestoların bağımsız bir ulusal rejime karşı olması nedeniyle, demokratik egemenliğin anlamına dair sorular yarattı. Bununla birlikte BUP (Birleşik Ulusal Parti), iş birlikçi ve yeni sömürgeci güçlere bağlılığıyla değerlendirildi. Hartal, Troçkist Lanka Sama Samaja Partisi ve daha küçük sol partiler tarafından “gerçek bağımsızlık” elde etmek için verilen uzun bir siyasi mücadeleye dönüştü. Ancak bu siyasi değişimden en çok yararlanan, 1956 seçimlerini kazanan Sri Lanka Özgürlük Partisi [SLFP] oldu.

1956’daki siyasi değişimle, 1953 Hartalının ortaya çıkardığı karmaşık meseleler iki şekilde ifade buldu: Kültürel olarak köksüzleşmiş ve batılılaşmış elitleri tahttan indirme meselesi ile Sinhala Budist çoğunlukçu seferberlik gündemini ilerletme sorunu. Böylece milliyetçilik siyaseti, sömürgecilik karşıtı solun sınıf siyasetinin önüne geçmeye başladı ve nihayet solu kendi amaçlarına tabi kıldı. 1956’daki “Sadece Sinhala” politikaları, çoğunlukçu Sinhala yönetimi ile yükselen Tamil milliyetçiliği arasında etnik bir çatışmaya neden oldu. Ayrıca kırsal kesimdeki gençlerin ekonomik hoşnutsuzluğu, Mao ve Che Guevara’dan esinlenen ve devleti devirmeye çalışan eklektik bir gençlik hareketi olan Janatha Vimukthi Peramuna’nın [JVP] 1971’deki ilk ayaklanmasına yol açtı. Bu gelişmeler, başta 1977’deki J. R. Jayewardene rejimi olmak üzere, gelecekteki rejimlerin otoriter iktidarı pekiştirmesinin önünü açtı.

Temmuz 1980’deki başarısız genel grev ve yeni direniş

Sri Lanka’nın direniş hareketinde bir başka dönüm noktası da Temmuz 1980’de, J. R. Jayewardene rejimi tarafından genel grevin bastırılması oldu. Daha önce 1970’te iktidara gelen LSSP ve Komünist Parti de dahil olmak üzere sol güçler, 1970’lerdeki küresel ekonomik gerilemenin getirdiği zorluklar nedeniyle “kaçınılmaz olarak gayrimeşrulaştırılmıştı” (Herring 1987). Gençlik hareketi JVP’nin 1971’de kanlı bir şekilde bastırılmasına iştirak ettikleri için daha da tehlikeli bir konuma sürüklenmişlerdi.

Jayewardene rejimi 1977’deki belirleyici parlamento seçimlerinde, seçmenleri refah sunabileceğine ikna etmeyi başardı. Bir yıl sonra, yürütme başkanlığı makamını oluşturarak yetkileri daha da merkezileştirdi. IMF ve Dünya Bankası gibi baskın küresel kurumların desteğiyle döviz kurunu dalgalandırmak, ithalat tarifelerini düşürmek, gıda sübvansiyonunu kesmek ve genel olarak ticari ve finansal serbestleşmeyi sürdürmek gibi neoliberal değişiklikleri gerçekleştirmek için otoriter gücünü pekiştiriyordu. 1980’deki genel grevin başarısızlığı iki şeyin sonucuydu: Hâlâ sarsılmakta olan sol hareket içindeki bölünmeler ile Jayewardene rejiminin örgütlü emeğe karşı yürüttüğü topyekûn saldırıda kullandığı yasal ve yasa dışı taktiklerin acımasızlığı.

Bununla beraber gelen ekonomik liberalleşme süreci, milliyetçiliğin sınıfsal meseleler için ideolojik bir ayna haline gelmesiyle birlikte çelişkili siyasi tepkiler üreten ekonomik gerilimler yaratmaya devam etti (Shastri 1997). Daha da önemlisi şu ki IMF ve Dünya Bankası’nın bütçe açığının azaltılması yönündeki vurgusuna rağmen etnik çatışma, askeri harcamalardaki büyük artış da dahil olmak üzere, devletin ekonomiye müdahalesinin gerekçesi haline geldi. Savaşın kutuplaştırıcı bağlamı içinde Güney’deki siyaset de sınıfsal meseleleri yansıtmaya devam etti; ancak bu meseleler başka tartışmalarla kırıldı.

1987-89’daki İkinci JVP ayaklanması (tıpkı 1971’deki Birinci Ayaklanma gibi) o zamanki hükümeti halkın ihtiyaçlarına başka yanıtlar üretmeye sevk etti. Jayewardene’nin halefi Ranasinghe Premadasa liderliğindeki bu hükümet, acımasız bir karşı ayaklanma stratejisi ile Janasaviya Programının nakit transfer mekanizmaları ve çocuk öğrenciler için öğle yemeği de dahil olmak üzere yeni bir sosyal güvenlik politikası geliştirdi. Bir dereceye kadar gıda güvenliğini yeniden sağlamaya yönelik bu çabalar hükümetin, liberalleşmenin savunmasız ve marjinalleştirilmiş topluluklar üzerindeki dramatik etkilerini kontrol altına alma ihtiyacını yansıtıyordu.

Refah politikalarının mirası sonraki rejimleri şekillendirdi. Zira Tamil ayrılıkçıları ve hükümet arasındaki iç savaşın yaşandığı Kuzey ve Doğu bölgelerinde askeri operasyonları sürdürmek için Güney Sri Lanka’da devletin siyasi meşruiyetini sürdürme ihtiyacı vardı; bu yüzden de hükümetler güçlü küresel kurumların ve iş birlikçi elitlerin taleplerini dengelemeye çalışıyordu. Mahinda Rajapaksa’nın görünüşte her şeye gücü yeten hükümeti bile 2009 yılında Tamil Kaplanlarına karşı kazandığı bedeli ağır zaferin ardından, akaryakıt fiyatlarını yükseltmek, emekli maaşlarını düşürmek, eğitim ve diğer hizmetlere ayrılan bütçeyi azaltmak gibi neoliberal politikaları uygulamaya kalkışmış ve direnişle karşılaşmıştı.

Sri Lanka elitinin mevcut krize yaklaşımı, öncelikli olarak makro-ekonomik istikrara yönelik bir IMF anlaşmasına odaklanmıştı.

Halk buna 2011 yılında Katunayake İhracat İşleme Bölgesi’nde [Export Processing Zone], 2012 yılında Negombo’daki balıkçı topluluğunun protestolarıyla, aynı yıl üniversite öğretmenlerinin greviyle ve Kuzey’deki askerileştirme ve toprak mülksüzleştirmesine karşı örtük bir direnişle karşılık verdi. Bu direniş akımları birleşerek 2015 yılında Rajapaksa rejiminin seçim yenilgisine giden yolu açtı. Dolayısıyla mevcut protesto hareketi bağlamında sendikalar, Temmuz 1980 yenilgisinden bu yana gerilemiş olmalarına rağmen yeniden önemli bir rol oynayabilirler gibi görünüyor. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için, Gotabaya Rajapaksa’nın kuşatılmış rejiminin taktiksel hamlelerine ve güçlü dış aktörlerin siyasi krizde aşırı belirleyici bir rol oynamasına karşı uyanık olmak gerekiyor. Bir önceki parlamento seçimlerinde ağır yenilgiye uğrayan Başbakan Ranil Wickremesinghe’nin göreve getirilmesine ABD ve bazı büyük güçler tarafından verilen acil destek, ekonomik krizin emperyal müdahale ile aşırı belirlenmesine bir örnektir.

Sri Lanka’daki şiddetli kriz, devam etmekte olan küresel ekonomik gerileme bağlamında gelişti ve Güney’deki ithalata bağımlı ülkeler üzerinde ciddi bir etkiye sahip. Şu anda gerçekten de önemli ölçüde baskı altında olan küresel neoliberal düzene alternatifler üretmek konusunda sorular ortaya çıkıyor.

Sri Lanka elitinin mevcut krize yaklaşımı, öncelikli olarak makro-ekonomik istikrara yönelik bir IMF anlaşmasına odaklanmıştı. Gotabaya’nın istifası için yapılan çağrılarla baskılar artınca ise seçimlerin normal koşullar altında yapılabilmesi için anayasal bir geçici düzenleme yapmanın yollarını aradılar. Ekonomik stratejinin temel hatları arasında enerji fiyatlarının yükseltilmesi, devlet sektörünün küçültülmesi ve kamu varlıklarının özelleştirilmesi yer alıyor. Ancak protestolar, piyasanın çöküşünün siyasi sonuçlarını ve bu sonuçların, yürütmeyi ele alan başkanlık modelinin kaldırılması gibi demokratik taleplerle bir araya gelişini temsil ediyor.

Bu olaylar aynı zamanda Rajapaksa’nın alamet-i farikası olan Sinhala Budist rahiplerinin baskısı altındaki azınlık grupların dertlerini ele alma imkânını da arttırıyor. Tamil milliyetçisi elitler, belki de dar milliyetçi politikaların etkisinin kaybolacağı endişesiyle, savaşın paramparça ettiği Kuzey halkını protesto gösterilerine katılmaktan alıkoymaya çalışırken gençler ve emekçiler ekonomik sıkıntılarını merkeze alıp tarihsel bir protestoya imza attılar. Müslümanların oruçlarını açmalarından, Tamil sloganlarının görünür kılınmasına kadar eylem alanında verilen mesajlar ve gösteriler, Kuzey’deki ve Güney’deki taleplerin ne kadar iç içe geçtiğinin umut veren göstergeleri oldu. Sınıfsal ve etnik meselelerin aynı potada eritilip mücadele yoluyla ileriye taşınma olasılığının olduğunu gösterdiler.

Mülksüzleştirmeye karşı tekrarlayan mücadeleler

Başkanın istifaya çağrılmasına ek olarak, sürekli artan fiyatların kontrol edilmesi ve temel ihtiyaç ürünlerinin halka dağıtılması gibi talepler, direniş hareketinin içindeki çeşitli akımları ve anahtar meseleleri ayırt etmemizi sağlayabilir. Fakat 1953 Hartalına ve devlet kurumları ile tarımsal üretimin yeniden düzenlenmesi üzerindeki etkisine baktığımızda, kendi kendine yetecek yeni bir sistem yaratmanın kısa ve kolay bir çözümü olmadığını görüyoruz.

Sosyolog Ronald Herring’in dikkat çektiği gibi, Sri Lanka gıda sübvansiyonu ihtiyacını karşılamak için pirinçte öz yeterliliği önemli ölçüde artırdı; ama bunun sonucunda gübre gibi dışarıdan alınan ürünler mali bütçenin dengesini sarstı (Herring 1994, 271). Mevcut Rajapaksa rejiminin kimyasal gübre ithalatını bir gecede yasaklama konusundaki akıl almaz kararı, tarımsal ilişkilerin çelişkili mirasını gözler önüne seriyor. Zira gübre gibi pahalı ithalat kalemleri, pirinç üretiminin öz yeterliliğini sorgulatıyor.

Demek ki Sri Lanka’daki kriz ve buna tepki olarak yükselen protesto hareketi hem yeni hem de eski.

Fakat çözüm IMF’nin önerilerini takip etmek kadar basit değil. Bunun yerine tarım uzmanları Raj Patel ve Philip Michael’ın önerdiği gibi, (bu protestoları “IMF İsyanı” olarak nitelemekten ziyade) protestocuların taleplerini karşılayabilmek için zımni bir yol haritası sunacak olan gıda egemenliği mantığını ortaya çıkarmalıyız. Ya da Patel ve Michael’in ifade ettiği gibi “[bu protestolar] gıda politikaları ve daha geniş ekonomik yapılar üzerinde söz sahibi olmak isteyen halkın, yani var olan gıda rejimi tarafından haklarından mahrum bırakılanların egemenlik elde etmeye çalıştığı anlardır.”

Tarih boyunca gıda isyanlarının tekrar tekrar yaşanmasının sebebi, kapitalizm öncesi döneme geri gitme arzusundan değil; insanların geçim kaynakları üzerinde, sofraya ekmek koyma imkânlarını bile baltalayan şekilde devam eden baskılardır. Piyasayı olması gereken yere yerleştirmeliyiz. Karl Polanyi’nin dediği gibi, piyasa toplumdan koptuğunda yalnızca toplumsal yeniden üretimi tehdit etmekle kalmaz; aynı zamanda toplum için ciddi, varoluşsal tehlikeler yaratan ve tekrar eden krizler yaratır. Buna aşırı sağ ve faşist güçlerin, insanların çektiği acılardan yararlanabildikleri alanların ortaya çıkması da dahildir.

Demek ki Sri Lanka’daki kriz ve buna tepki olarak yükselen protesto hareketi hem yeni hem de eskiye dayanıyor. Hareket, vahşi sanayileşmeye karşı erken dönemdeki mücadelelerden borç krizlerinin tetiklediği çağdaş isyanlara ve IMF’nin koşullu finansal reçetelerine kadar, Kuzey’deki ve Güney’deki geçmiş protestolarla bir devamlılık arz ediyor.  Ayrıca temel ekonomi tanımımızı ve siyasi rejimlerin altyapısını oluşturan maddi temelleri sorgulayarak geleceğe bakıyor.

Henüz bu soruya bir cevap bulamamış olmamızın sebebi, ilerlemenin tek yolunun ekstrem bir liberalleşme olması değil. Bunun sebebi, alternatif düzenin nasıl görüneceğini tasavvur etmekte zorlanıyor oluşumuz. Fakat umut var olduğu sürece, Sri Lanka’daki insanların mücadeleyi sessizce terk etmeyeceği gerçeğinde yatıyor. Güçlü hegemonik aktörlerin müdahaleleriyle kurtarma çalışmaları devam etse de mücadele içindeki insanlar, neoliberal düzeni onlarca yıldır sürdüren ama artık kuşatılmış otoriter rejimin manevraları karşısında tetikte kalacaklar.

Uzun ekonomik kriz devam ederken emekçi halkın direnişi de (şu anki heybetli biçiminde olmasa da çeşitli patlamalar halinde) devam edecek gibi görünüyor. Şimdi soru, halkı mülksüzleştiren güçlere karşı devam eden mücadele tarihine ve hafızasına yakışan şekilde, yeni bir düzen tasavvur etmek ve halkın çabalarını derinleştirmek için yeterli entelektüel ve siyasi desteğin verilip verilmeyeceğidir.

Çevirenler: Bartu Şanlı, İrem Az, Burak Bilge

Edit: İrem Az


Kaynakça

Goonewardene, Leslie. A Short History of the Lanka Sama Samaja Party. Colombo, 1960.

Herring, Ronald. 1994. “Explaining Sri Lanka’s Exceptionalism: Popular Responses to Welfarism and the ‘Open Economy’.” Free Markets and Food Riots: The Politics of Global Adjustment, John K. Walton ve David Seddon editörlüğünde. Oxford, Birleşik Krallık: Wiley-Blackwell, 253–87.

Herring, Ronald J. 1987. “Economic Liberalisation Policies in Sri Lanka: International Pressures, Constraints and Supports.” Economic and Political Weekly 22(8), 325–33.

Patel, Raj ve Philip McMichael. 2014. “A Political Economy of the Food Riot’. Riot, Unrest and Protest on the Global Stage, David Pritchard ve Francis Pakes editörlüğünde. Londra: Palgrave Macmillan UK, 237–61.

Shastri, Amita. 1997. “Transitions to a Free Market.” Round Table 344, 485–511.

Walton, John K. ve David Seddon (editörlüğünde). 1994. Free Markets and Food Riots: The Politics of Global Adjustment. Oxford, Birleşik Krallık: Wiley-Blackwell.

[1] Yazının orijinali için bakınız: Gunawardena, Devaka ve Ahilan Kadirgamar. “Sri Lankan Peoples’ Protests of 2022: The Present from the Past.” 2022. The India Forum: A Journal-Magazine on Contemporary Issues, 19 Mayıs. URL: https://www.theindiaforum.in/article/sri-lanka-people-protests. 20 Temmuz 2022 tarihinde erişilmiştir.

[2] Hartal kelimesi Güney Asya dillerinde, genel grev ve benzeri eylem biçimleri için kullanılıyor. Tarihsel örneklerde, işçilerin ve memurların iş bırakması, esnafın işletmelerini kapatması, sokak protestoları ve başka sivil itaatsizlik eylemleri gibi çok sayıda taktiğin bir arada kullanılmasını içeriyor. Bağlama özgü anlamı dolayısıyla yazı boyunca hartal kavramına sadık kalınmıştır.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler