spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetPandemi de aşı karşıtlığı da emekçileri vuruyor - Sevinç Türkmen

Pandemi de aşı karşıtlığı da emekçileri vuruyor – Sevinç Türkmen

Genel olarak bilimin ışığında hareket ettiğimiz söylenemez. Tarihsel oluşum koşullarımız itibariyle önyargılarla, safsatalarla dahası hurafelerle iş görmeye daha yatkınız. Nedensel düşünme alışkanlığımız olmadığı için de sık sık “şeyleri, neden ile sonuçları birbirine karıştırma”ya meylediyoruz. Bu yüzden de olguları nesnel bir değerlendirme ile ele almak ve bu değerlendirmeye dayanarak hareket etmek çoğu zaman mümkün olamıyor. Bu eğilim kimi toplumlarda daha ağırlıklı olsa da küresel ölçekte oldukça yaygın. Kuşkusuz bu bir tercih değil, toplumun oluşumundaki tarihsel etkenler ve ilişki tarzları ile ilintili.[1] Keza bu etkenleri ve ilişki tarzlarını görmek için de nedensel bakış açısına ihtiyacımız var.

Toplumsal bir olguyu anlamanın yolu onun tarihsel unsurlarına ve nedenlerine bakmaktan geçiyor. Bu açıdan pandemi de insanlık tarihinin önemli olgularından biri. Mevcut pandemi de bir yandan ölüm-kalım mücadelesine dönüşmüşken ve bu mücadelenin aynı zamanda ve temelde sınıfsal bir boyutu olduğunu ortaya çıkarırken diğer yandan tam da yukarıda bahsettiğimiz toplumsal özellikleri daha fazla görünür kılıyor. Bu süreçten çıkarılabilecek birçok sonuçtan biri, bu küresel deneyimin aynı zamanda bilimin toplumsal yarar için kullanılmasının ne denli önemli olduğunu da bir kez daha hatırlatmasıdır. Pandeminin aşılmasının koşulunun ise aşı olduğunu tarihsel verilere dayanarak görüyoruz. Şu anda aşı dışında bir çözüm olmamasına rağmen toplumun bir kesimi farklı gerekçelerle aşı karşıtı ya da aşı tereddüdü yaşıyor. Bu yöndeki kimi tercihler tarihsel saikler itibariyle anlaşılır olmakla birlikte kimi tercihlerde bilime ve hukuka dayanıyormuşçasına bazı teorik argümanlara başvurulduğu ileri sürülüyor. İkinci nedenlerle aşı karşıtı ya da aşı tereddüdü olan kesimin önemli bir kısmının ileri sürdüğü argümanlar büyük ölçüde liberal bakış açısıyla destekleniyor. Bu açıdan en sıkça başvurulan ilkeler ise bireysel hak ve özgürlük gibi ilkeler oluyor.

Bilim insanları ağırlıklı olarak çocukların ve gençlerin salgından etkileneceği yeni bir sürece işaret ederken aşı olmamayı bireysel hak ve özgürlük üzerinden savunmak soyut bir hak ve özgürlük savunuculuğundan ibarettir. Zira bireysel hak ve özgürlük herkes için varsa, herkes bunu kullanabiliyorsa hak ve özgürlüktür. Bu açıdan liberal bireysellik ile toplumsal özgürlükle birlikte düşünebileceğimiz bireysellik birbirinden ayırt edilmelidir ki ikincisi henüz toplumsal özgürlük gerçekleşmeden bireysel hakların ve özgürlüklerin gerçekleşemeyeceği ve savunulamayacağı tezini içermez. Bu açıdan toplumsal teması olmayan birisinin aşı yapmama tercihi kısmen anlaşılabilir. Bireysel hakkın geçerli olabileceği durum ise başkalarının haklarının ihlal edilmeyeceği bir durum olabilir. Sözgelimi, kanserseniz tedavi olmayabilirsiniz. Ne var ki milyonlarca insanın çalışmak, yine milyonlarca çocuk ve gencin okullarına gitmek zorunda olduğu, pandeminin en çok çalışanları ve yoksulları etkilediği, yeni varyasyonun etkisinin yaş oranının ağırlıklı olarak gençleri ve çocukları kapsadığı bir durumda aşı karşıtlığını bireysel bir hak olarak ileri sürmek ve bunu yaparken sık sık anayasanın kimi maddelerine başvurmak tam da liberal anlamda bireyciliktir. Bu tartışma elbette ki hukuki boyutu aşmaktadır. Kaldı ki sadece hukuki düzlemde bakıldığında bile aşı karşıtlığının bir temeli yoktur. Sözgelimi en çok başvurulan yasalardan biri şudur: “Tıbbi zorunluluklar ve yasalarda yazılı durumlar dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve öbür kişilik haklarına dokunulamaz.”(Anayasa md. 17/2). TCK md. 175’te ise “başkalarının hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal eden kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” ya da Anayasa md. 12/2’de “temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da içerir’’ ifadesi mevcuttur. Bizi ise bu tartışmanın hukuki boyutundan ziyade toplum sağlığı ve pandemiden en çok etkilenen, sağlık hakkından en çok mahrum bırakılan emekçilerin, yoksulların durumu ilgilendiriyor.

Ortaya çıkışında doğal ve tarihsel nedenler olmakla birlikte etkileri ya da sonuçları itibariyle pandemi esas olarak sınıfsal, genel anlamda ise ekonomik bir boyutu içermektedir: Aşının patentli olması, ülkelerin ve toplumun belli kesimlerinin aşılanmadaki eşitsizliği, pandemiyi önlemek amacıyla geliştirilen uygulamaların emekçileri büyük ölçüde dışarıda bırakması ve bunun neticesinde ölümlerin emekçi ve yoksullar arasında yaygın olması ya da sınıfın bir kesiminin yalıtık, sınırlı ve toplumsal hayatın dışında kalmaya zorlanması, emekçilerin çocuklarının eğitim hakkından uzak kalması, pandemi bahanesiyle işten çıkarılan ya da iş yoğunluğu artırılan milyonlarca emekçinin olması, bu süreçte kadınların ev içi emek yükünün artması vb. birçok sonuçtan bahsedilebilir. Tam da bu sınıfsal boyut aşıya karşıtlık üzerine bir daha düşünme ve aşı karşıtlığının, pandeminin devam etmesinin en çok hangi kesimin zararına olacağı sonucunu bir daha gözden geçirmeyi zorunlu kılıyor. Hak ve özgürlük savunusu soyut ilkelerle değil varolan gerçeklikten hareketle yapılabilir. Bireysellik hakkının doğuştan sahip olunan bir hak olduğunu iddia etsek bile bu diğer bireylerin de aynı haklarını korumamız gerektiği ilkesini zorunlu olarak beraberinde getirir.

Tarihsel verilerin ışığında baktığımızda salgınların ancak aşıyla kontrol altına alınabildiğini görüyoruz. On yıllardır milyonlarca insan aşı sayesinde ölmüyor. Özellikle de çocuklarda görülen onlarca hastalık aşı sayesinde önlenebiliyor. Salgının tek çözümü toplumsal bağışıklık olduğuna göre böylesi durumlarda çok özel durumlar dışında bireysel tercihlerin serbestisi belli bir yere kadar tanınabilirdir. Toplum sağlığını tehdit eden bir hastalık elbette ki toplumsal bağışıklık yoluyla aşılabilir. Öyleyse aşı karşıtlığının hem pandemi sürecini uzatma hem de emekçilerin, yoksulların, çocukların, kadınların, gençlerin bu süreci daha ağırlaşacak şekilde yaşamalarına neden olacağı açıktır.

Toplumdaki tüm bireylerin haklarından ve özgürlüğünden bağımsız olarak bireysel hak ya da bireysel özgürlük diye bir ilkeden bahsetmek hiçbir nesnel dayanağa sahip değildir ve bu ilke temelde liberal düşüncenin dayandığı formel bir ilkeden başka bir şey değildir. Toplumdaki diğer bireyleri yok sayan bir bireysel hak ve özgürlük saplantısı liberalizmin temel eğilimidir. Toplum bireylerden oluştuğu gibi birey de toplumsal ilişkilerden oluşur. Bu diyalektik bağı görmeksizin yapılan birey(sellik) vurgusu sofistçedir. Pandemi toplum sağlığını güçlendirmekle mümkündür ve bu, bireylerin bu toplumsal güce ne ölçüde dahil olduğuyla belirlenir. Bu güç matematiğine aykırı davrananlar toplumsal gücün de zayıflamasına ve sürecin uzamasına neden olur. Bunun neticesinde aşı karşıtlığını bahsi geçen neden ya da ilkelere dayandıran bu kişilerin değil bireyselliğini gerçekleştirmek kısa vadede özgürlükmüş gibi görünen durumun uzun vadede onları bireyselliğinden edeceği bile söylenebilir.

Aşının olduğu gibi aşı karşıtlığının da tarihsel nedenleri mevcut.[2] İster aşı isterse aşı karşıtlığı olgusunu ele alalım bir olguyu ele almanın yolu tarihsel ve bilimsel bakış açısıdır ki tarih bize pandemiyi aşmanın -virüs bizim açımızdan tehlikeli olmayacak bir mutasyona uğramadığı sürece- tek yolunun aşı olduğunu gösteriyor. Burada öznel, bireysel ya da yoruma açık bir değerlendirmeye yer olmadığı söylenebilir. Aşı karşıtı ya da şüphesi olan insanlar için ise, bu nesnel gerçekliğin yaygınlaştırılması sağlanarak ve pandemi olgusunun neden ve sonuçlarının bilimsel yolla açıklanarak, pandeminin toplumsal bir sorun olduğu için çözümünün de toplumsal olması gerektiği, pandeminin sürmesinin en çok emekçileri etkileyeceği yönünde nesnel saikler ortaya konarak ikna edilme yoluna gidilmelidir. Şayet aşılanmanın teşviki yönünde yaptırımlar getirilecekse de bu yaptırımların kimsenin üzerinde zamansal ve maddi bir yüke dönüşmeyecek şekilde ücretsiz ve yaygın bir kamu hizmeti yoluyla yürütülmesi gerekir. Sorunun toplum sağlığı olduğu yerde bireysel kararların da bu koşulla tayin edilmesi gerektiğini, aşılanmaya bağlı olarak salgının seyrinin çocukları ve gençleri daha çok etkilediği bir sürece doğru gittiğimizi göz ardı edemeyiz. Aşı karşıtlığının bir vebali olduğunu değil aşının toplum sağlığı için zorunlu olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Gerçek anlamda bireyleşmeden, bireysel hak ve özgürlükten bahsedeceğimiz düzlem toplumsal özgürlüğün gerçekleşmesidir. Bu, birey ile toplum arasında bir öncelik ve sonralık ilişkisinden ziyade bağlaşık bir ilişki tarzını duyurur. Aynı koşulla, bireylerin sağlığı toplum sağlına bağlıdır. Toplumsal özgürlük olmadan bireysel özgürlük olsa olsa kısmi, zayıf ve kolaylıkla engellenebilir bir özgürlük olacaktır. Toplum özgürleşmeden bu tarz bireysel özgürlük vurguları bizi kaçınılmaz biçimde ya liberalizme ya da dogmatik bir anarşizme götürür.

[1] Türkiye’de aşılanma konusunda devletin “ılımlı” tavrı özgürlükçülükle değil benzer tarihsel saiklerle yani siyasetle inancın yakın ilişkisine bağlı olarak da açıklanabilir: “Türk devleti, bütün Doğu devletleri gibi, devletle dinin, siyasetle inancın çok yakın bağı, hatta bunların birbiriyle özdeşliği üzerine kuruludur” (Marx).

[2]https://www.birgun.net/haber/cicek-hastaligindan-covid-19-a-asi-karsitliginin-uzun-tarihi-352222

Kaynak: e-komite

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler