spot_img
spot_img
Ana SayfaYazıKentin ve Doğanın Sermayece Gaspı: Torba Kanundan Kent ve Doğa Notları -...

Kentin ve Doğanın Sermayece Gaspı: Torba Kanundan Kent ve Doğa Notları – Saniye Kesici

Hükümet her geçen yıl karar sürecini hızlandırmak istediği, kendisinin ve yandaşlarının cebini dolduracağı her uygulama için hızlıca bir torba hazırlıyor ve kamuoyuna çeyiz olarak lütfediyor. İçinde ne ararsanız var; öyle ki tam bir çöplüğe dönüşmüş durumda. Ancak kent ve doğa alanlarını o kadar kirletmiş ki elimiz kirlenmesin diye torbadan alası gelmiyor insanın. Çünkü başımıza geleceği biliyoruz, tanıyoruz.  Geçtiğimiz günlerde meclise sunulan ve önümüzdeki günlerde yasalaşması beklen “Torba Kanun” tasarısı ile kent ve doğa alanlarının geri dönüşü olmayan biçimde değişime uğrayacağı açıktır. Kanal İstanbul’dan, kentsel dönüşüme ve Sur ilçesinin inşasına yönelik yapılacak her türlü uygulama iktidarın ve sermayenin elini oldukça güçlendirecek cinsten.

Kanal İstanbul Projesi

Nereden ve nasıl daha büyük rant geleceği konusunda karar verilememiş olsa gerek ki Marmara Denizi ile Karadeniz arasında yapımı planlanan bu “çılgın” projenin sahibi AKP hükümeti, Kanal İstanbul’un güzergahı için Şubat ayına kadar bir karara varamamış ve beş ayrı güzergah üzerinde çalışma yaparak sermaye sahipleri arasındaki rekabeti projeyi daha karlı hale getirecek şekilde alevlendirmişti.

Ancak karar netleştirildikten sonra bunun meşru yasal dayanağı da torbaya sıkıştırıldı. Gerekçesinde Kanal İstanbul projesinin yasal düzenlemesinin amaçlandığı bu karar ile süreç hızlandırılmak istenmektedir. Projeyi hızlandırma işlemi için ise yeni tanımlamalar yasada yerini almış ve iktidarın temel bir yasa olmadan acilen torbaya koyduğu düzenleme ile “su yolu” tanımı yapılarak su yolllarına yasal statü kazandırılmıştır. Yasada su yolu, imar planı kararıyla yapay olarak oluşturulan ve deniz araçlarıyla ulaşımın sağlandığı su geçidi olarak tanımlanmaktadır. Su yoluna isabet eden Hazine ve özel idareye ait arazi ve arsaların, kamu gereksinimi ve kamu yararı nedeniyle ilgili belediye ve özel idareler tarafından satılamaması ve başka bir maksat için kullanılamaması amaçlanmaktadır. Bunun yanında yasa ile yapılacak su yollarının düzenlenmesinin kamu ortaklık payından karşılanması amaçlanmaktadır.

Yukarıda belirtilen yasal düzenlemelere göre ;

  • Su yolu tanımının ardında suyun metalaştırılması amacından başka bir şey olmadığı,
  • Kamu taşınmazlarının satışının yasaklanarak imar alanlarının kamudan ziyade ranta açılacağı,
  • Yerel yönetimlerin etkinliğinin neredeyse yok sayıldığı söylenebilir.

Görünen o ki; düzenleme ile AKP hükümeti yeşil alan olarak görülen arazileri bile “kamu ortaklık payı” adı altında ranta açarak; gökdelen, yüksek katlı binalar, otel, avm’ler gibi pek çok yapıyı kendi yandaşları olan müteahhit ve işletmeci sermayedarlarına peşkeş çekecektir. 3.köprü, 3.havalaanı gibi yap-işlet modeli bu projede de kendini göstermiş olacaktır. Şimdiden projenin güzergâhında yer alan ilçe ve semtlerde konut fiyatlarında %200’lere varan artışlar bulunuyor. Ayrıca proje ile salt kanal için rant açılmayacak; proje sonrasında katledilen alanlardan çıkan 2 milyar metreküp harfiyat hakkında ne yapılacağı da ayrı bir rant alanı olarak düşünülmelidir. Basına verilen demeçlerden, bu harfiyatlar ile Marmara veya Karadenizde küçük adacıklar yapılabilineceği bilgisinin paylaşıldığını biliyoruz. Bu adacıklar da tıpkı imara açılan diğer alanlar gibi yeni projelerin ranta açılacağı bir diğer durumdur.

Öte yandan kanal projesinin çevreye verdiği zararlar da ayrı bir tartışma konusudur. Yasaya su yolu tanımının gelmesi ve ranta açılması doğal yaşam kaynaklarını, eko-sistemi tehdit altında bırakacak ve tüm canlılar bu durumdan etkilenecektir. Ormanlarının artarak katledilmesi, balık popülasyonunun azalması, denizlerin tuzluluk oranlarının artması, verimli tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması ve İstanbul nüfusunun mevcut durumuna göre %40 oranında artış göstermesi Kanal İstanbul projesinin olası diğer sonuçlarıdır.

Kentsel Dönüşüm Projesi

Bu düzenleme de tıpkı Kanal İstanbul Projesi gibi dönüşümü hızlandırmaya ve cazip kılmaya yönelik bir uygulamadır. Yasada kentsel dönüşüm ve yenileme uygulamaları neticesinde imar mevzuatına aykırı olan yapıların dönüşümünün gerçekleştirileceği gözetildiğinde, kentsel dönüşümün teşvik edilmesi amacıyla, dönüşüm ve yenileme uygulamalarına muvafakat verilmesi kaydıyla, yapı ruhsatiyesi veya yapı kullanma izni bulunmayan yapılara, geçici olarak elektrik, su ve doğal gaz bağlantısı yapılması öngörülmüştür. Ayrıca bu madde ile kapsamdaki yapılara geçici süreyle elektrik, su ve doğal gaz bağlanmasına imkânı sağlandığından bireylerin ceza sorumluluğundan da bahsedilemeyeceği taahhüt altına alınmıştır. Buna göre Geçici abonelik süre sınırının 5 yılı geçemeyeceği ancak kentsel dönüşüm uygulama sürecinin gecikmesi halinde, beş yılı geçmemek üzere uygulama süresince ilave süre verilmektedir.  Yasada ilave olarak, İmar mevzuatına aykırı olarak yeni yapılaşmaya sebebiyet vermemek için bu hükmün, 1 Kasım 2015 tarihinden önce yapılan yapılarda uygulanacağı da hükme bağlanmıştır.

Yukarıda ifade edilen yasadaki açıklamanın alt okumasında kentsel dönüşümü hızlıca uygulayabilmek ve dönüşüm yapılan yerlerde direnişi kırmak adına, yasada yer alan  “yapı ruhsatiyesi veya yapı kullanma izni bulunmayan yapılar” ifadesiyle gecekondu sahipleri için açıkça rüşvet teklif edildiği anlaşılmaktadır.  Böylece gecekondu sahiplerinin 10 yıl süreyle kentsel dönüşüme katılma taahhüdü vermeleri halinde elektrik, su ve doğalgaz imkânından faydalanabileceği belirtilmektedir. Buna göre,  özünde evrensel ve anayasal bir hak olarak tanımlanan “barınma hakkı” devletin koyduğu yasalarla şarta bağlanıyor ve erteleniyor.

Kanunda bir de riskli alan tanımı çerçevesinde bazı düzenlemeler yer almaktadır. Riskli alanda uzlaşmayan parselin, arsanın 2/3 çoğunluk kararıyla satılması riskli alanın dönüşüm süresini bir veya iki yıl kısaltıyor. Haliyle bu madde ile pek çok yatırımcı için dönüşüm cazip hale getirilmiş bulunuyor. Ayrıca Danıştay’ın iptal kararı doğrultusunda yüzde 65’i imar mevzuatına aykırı yapıların olduğu alanlar riskli alan sayılacak ve hızlıca dönüşüme dâhil edilecek.  Bu durumda var olan düzenleme, çarpık kentleşmenin en yoğun olduğu; yani işçi havzalarının, yoksul emekçilerin yoğunluklu bulunduğu alanlara işaret eden il ve bölgelerde kentsel dönüşümün kolaylıkla uygulanabileceğinin sinyallerini vermektedir. Kanunun bu maddesi birazdan aşağıda ayrıntısını anlatacağımız Sur’un inşası için oluşturulan bir diğer yasal dayanak olarak da yorumlanmalıdır. Son olarak yine düzenleme ile, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı veya uygulamayı yürütmesi halinde TOKİ veya belediyeler, riskli alanlarda ve rezerv yapı alanlarında her türlü imar ve yapılaşma işlemlerini 2 yıl süreyle geçici olarak durdurabilecek ve gerekirse 1 yıl daha uzatılabilecektir. Aynı zamanda bakanlık gerekli gördüğü takdirde riskli alan sınırları içinde olup da riskli yapılar dışında kalan diğer yapıların da yıkılmasına karar verebilecektir.

Kanun riskli alan kararına karşı dava yolunu açık tutuyor ancak bu alanlarda yapılacak uygulamalar için dava yolunu ise kapatıyor. Yani halkın dava açma hakkını elinden alıyor. Riskli alan kararına ve bu kararın uygulanmasına yönelik tesis edilen diğer idari işlemlere karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulması, riskli alanlardaki taşınmazlarla ilgili adli yargıda açılan davalarda ise ihtiyati tedbir talep edilemiyor. Riskli alanlardaki konutlar üzerindeki intifa hakkı, ipotek ve haciz gibi şerhler, riskli alanlar yıkıldıktan sonra, tapuda işlem yapılmasına engel teşkil etmeyeceği ve yapılacak işlemlerde muvafakat aranmayacağı kararı da yasada ayrıca yer alıyor.

Sur’un İnşası

Diyarbakır’ın Sur ilçesinin yeniden inşası yasada yer alan düzenleme ile yasal statüye kavuşturulmuş bulunuyor. Yasal dayanaklarının büyük çoğunluğu kentsel dönüşüm başlığı altında yer alan düzenlemelerden ibaret olduğundan ayrıca yasada Sur’a özgü diğer düzenlemelerden bahsetmek gerekiyor. Düzenlemeye göre;  kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yapı ve altyapısı hasarlı alanlar; fen, sanat norm ve standartlara uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla Bakanlar Kurulunca riskli alan olarak kararlaştırılabilecek. Yine Kentsel dönüşüm başlığı altında açıklanan yüzde 65’i imar mevzuatına aykırı yapıların olduğu alanların riskli alan ilan edilmesi de yasal dayanakların bir diğeri olarak kanunda yer almıştır.

Aylardır bölgede yaşanan savaş sonucunda yıkılan, gasp edilen kısacası işgal edilen pek çok alan AKP ve sermayedarları tarafından ihale ve diğer rant alanları için neredeyse kuyruk oluşturmuş durumda. Surları ve Hevsel Bahçeleri ile UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde olan ilçe; halkını kendi topraklarından, yaşam alanlarından sürgün etirilerek yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. İlçe riskli alan olarak görüleceğinden böylelikle halkın evi-yurdu hakkında yargıya gitme yolu da kapatılmış oluyor. Sonuç olarak toplumun direnişini kırmak adına Torba Kanun’da yer alan pek çok düzenleme Sur başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu bölgelerini, Karadeniz’den Ege’ye kadar Türkiye’nin her bölgesinin yaşam alanını elinden alıyor, kent ve doğa talanına meşru zemin sağlıyor.

Yasa ile iktidar resmen suç işliyor ve toplumu suçlu ilan ediyor. Marx’ın da dediği gibi “Yoksulluğu azaltmadan zenginliği arttıran ve suç işleme bakımından,sayılardan daha hızlı artış gösteren bir toplumsal sistemin özünde çürümüş birşeylerin olması gerekir.”

 

 

 

 

 

 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler