spot_img
spot_img
Ana SayfaSeçtiklerimizSorumluluk almamak kaderin planı mı - Mehveş Evin

Sorumluluk almamak kaderin planı mı – Mehveş Evin

41 insanı daha, göz göre göre toprağa yolladık. Yaralanan 11 işçiden beşinin durumu ağır, yanık tedavisi sürüyor.

Ailelere metanet diliyoruz. Fakat sorumluluk sahiplerinin tutumu ve adalet mücadeleleri için evliya sabrına ihtiyaçları var.

İnsanı, en sevdiklerini kaybetmek kadar, “neden” ve “nasıl” sorusu da kahreder: İktidar ağzıyla bu “kaza”nın nedenleri neydi? Bu ölümler, önlenebilir miydi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre maden işçisinin ölümü, “kaderin planı”. Bir kez daha sorumluluk Allah’a havale edildi, ötesini berisini sorgulamak yok!

Mesele kimin, neye, nasıl inandığı mı?

Kimin, neyi, nasıl yönettiği mi?

Madem bakanın, müdürlerin var, iş güvenliği kuralları ve yasaları var…

Madem “ülkeyi en iyi ben yönetirim” iddiası konuluyor. Hatta “Türkiye yüzyılı”ndan dem vuruluyor…

Denetimsizlik, kâr etme hırsı, iş güvenliği koşullarının eksikliği de “kaderin planı” mı?

Eğer öyleyse, neden ABD, Avustralya ve Almanya gibi ülkelerde “maden kaza”sı yok denecek kadar az?

Yoksa asıl mesele, Türkiye’de 20’nci yüzyıl koşullarında maden çıkarılmaya devam edilmesi mi?

Soma faciası yaşandıktan sonra AKP hükümetinin imzaladığı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi” ile Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) sözleşmeleri, yasaları uygulansa, “kader planı” ne olacaktı?

SON 18 YILDA 530 MADENCİ ÖLDÜ

Dünya’da son 50 yılda yaşanan en ölümlü maden facialarından biri, Soma’ydı.

Amasra’daki son felaketle birlikte 18 yılda 530 işçi, madenlerde hayatını kaybetti.

İstatistikler, Türkiye’nin dünya kömür üretimindeki payına kıyasla madenci ölümlerinin fazlasıyla yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Aradan geçen yıllarda bu tavsiyelere uyulmadığı, maden ocaklarındaki koşulların pek değişmediği, Bartın faciasıyla bir kez daha ortaya çıktı.

Sorun, 1990’dan bu yana uygulanan neo liberal politikalardan ibaret değil.

Hukuk devletinin yok edilişi, eş dost kapitalizmiyle birlikte iş ve işçi güvenliğinin denetlenmemesi, cezasızlık…

2013’de Kozlu’da 8 işçinin ölümü üzerine hapis cezası alan Kazım Eroğlu’nun, TTK Genel Müdürlüğü’ne terfi etmesi gibi, akıl almaz bir pişkinlik…

Medyanın devlet+şirket lehine haberlerle dolup taşması, basın ve ifade özgürlüğünün kırıntısını dahi yok etmeye çalışan tek adam rejimi…

Madenlerdeki ölümlü kazalarda hâlâ dünyanın ilk sıralarında yer alıyoruz.

Sorunun kökünde, kömür bağımlılığına hız veren enerji politikaları yatıyor. Türkiye’de kalite ve miktar olarak çıkarılan kömür yetmediği için kömür ithalatı da hızlandırıldı.

2012’yi “kömür yılı” ilan eden iktidar, büyük hassasiyetle korunması gereken bölgelerde maden ruhsatlarını dağıtırken kömürlü santral ihalelerine hız verdi.

Pek çoğu yerel halkın direnişi ve hukuki süreçlerle durdurulsa da yıllarca bekleyen, isim değiştirerek ÇED süreçlerini atlatmaya kalkan çok…

AMASRA’NIN YÜZDE 85’İ MADENCİLİĞE AÇIK!

Ancak toplu ölümler olunca kamuoyunun ilgisini çeken madenci, iş koşulları yüzünden akciğer kanseri başta olmak üzere pek çok kanser türüne yakalanıyor.

Madenin çevresinde yaşayanların da kansere yakalanma oranı daha yüksek, doğum anomalileri ise yüzde 40 oranında artıyor. (*)

Madencilik odaklı enerji faaliyetlerinin, geri dönüşsüz ekoloji ve halk sağlığı problemlerine yol açtığını artık herkes öğrendi.

TEMA Vakfı’nın 2021’de yayınladığı madencilik raporu, daha çok Kaz Dağları’nda altın madenciliği ve orman yangınları sonrasında Muğla üzerinden tartışıldı.

Vakfın Zonguldak-Amasra’da madencilik raporu çok farklı değil:

• Maden ruhsat alanlarının en yoğun olduğu ilçeler; Pınarbaşı (tamamı), Çaycuma (%98), Azdavay (%93), Kurucaşile (%93), Zonguldak-Merkez (%93), Şenpazar (%88) ve Amasra (%85). Yani bölgede pek çok ilçe, sanki kimse yaşamıyormuş gibi madenciliğe parsellenmiş durumda.

• Bitmedi. Gen koruma, kent ormanı, tohum meşcere alanı, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, milli park ve doğal sit alanı gibi farklı koruma statüleriyle korunan alanların %71’i madencilik yapılabilecek alanlar olarak belirlendi.

Kısacası Zonguldak ve Amasra gibi olağanüstü doğal zenginliğe sahip bir bölge, neredeyse tamamıyla madenciliğe terk ediliyor. Doğal zenginlik derken, Instagram’da paylaşılacak manzara fotoğraflarından bahsetmiyorum. İklim değişikliğiyle ele ele giden biyoçeşitlilik kaybı ve beraberindeki sosyal yıkımı kast ediyorum.

ADİL DÖNÜŞÜM ŞART: BU KADAR SANTRAL NE İÇİN?

Türkiye, OECD ülkelerinde planlanan yeni kömür santrali projelerinin yüzde 74’üne ev sahipliği yapıyor.

OECD ülkeleri arasında yeni bir kömürlü termik santral projesi planlamayanların oranı yüzde 86.

Kömür santralleri böylesine teşvik edilirken, bir yandan da 2053’e kadar “karbon nötr” olacağımız açıklanıyor…

Nasıl olacak?

İlk etapta 2030’a kadar sera gazı emisyonlarının en az yüzde 35 azaltılması için kömür santrallerinin kapatma takvimi gerekiyor.

Kömüre, ilkel koşullarda madenciliğe, zehir saçan santrallere mecbur edilmek yerine, adil bir dönüşüme ihtiyacımız var.

Bartın Platformu’ndan Prof. Dr. Erdoğan Atmış, “Zonguldak ve Bartın’ın adil dönüşüm ihtiyacı” başlıklı yazısında şu bilgileri veriyor:

• TTK’nın Zonguldak-Bartın’da ürettiği taşkömürü miktarı 2020’de 712 bin 688 tona kadar düştü.

• Satışın büyük çoğunluğu Çatalağzı Termik Santrali’ne, bir kısmı da demir çelik fabrikalarına yapılıyor.

• AKP iktidarı, Ereğli, Çatalağzı, Filyos ve Amasra’da 15’i aşkın termik santral kurulacağını müjdelemişti.

• Ereğli ve Amasra’da halkın tepkileriyle birlikte teknik, hukuki engeller nedeniyle bu termik santraller kurulmadı.

• Çatalağzı’nda Eren Holding ise hiçbir engelle karşılaşmadan, kısa süre içinde toplam gücü 2790 MW olan üç termik santral kurdu. Dördüncü ve beşincisi de yolda.

Bölgedeki termik santraller için ÇED izin süreçleri birkaç kez iptal edildiği halde Hattat Holding 2019’da, Amasra’da aynı yerde yapmak istediği termik santralin adını üç kez değiştirerek başvurmuş.

Kaderin planı, madenlerde, iş cinayetlerinde, mesleki hastalıklardan ölmek olmamalı.

İstihdam vaatleriyle ucuz ve güvensiz işlere mahkum edilmeye son dememiz gerekiyor.

Zonguldak ve Bartın özelinde, Türkiye genelinde ekolojik temelli, bütüncül ve tarımsal üretimi önceliklendiren bir arazi kullanım planlamasına ve korunmasına ihtiyacımız var.

Daha fazla madene ve santrale değil.

Kaynak: Kısa Dalga

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler