spot_img
spot_img
Ana SayfaSeçtiklerimizMetal fırtınanın hayaleti iş başında - Hakan Koçak

Metal fırtınanın hayaleti iş başında – Hakan Koçak

Geçtiğimiz hafta metal işkolunda MESS (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası) ile üç ayrı konfederasyona bağlı üç işkolu sendikası arasında devam eden toplu sözleşme süreci, araya sokulan grev ertelemesinin (fiilî grev yasağının) hemen ardından, anlaşmayla sonuçlandı. Genel anlamda metal işçilerinin lehine sonuçlanan bu sözleşme süreci bir kez daha metal işçilerinin mücadelesini öncelikli gündemlerden biri haline getirdi ve elbette havada, birkaç yıl önce gerçekleşen ünlü metal fırtınanın devamının gelip gelmeyeceği sorusu, asılı duruyordu. Bize göre sorunun kısa yanıtı, evettir.

Olup bitenler bir yanıyla metal fırtınanın birikimli etkisi olarak değerlendirilmelidir. Metal işkolunun “yaramaz çocuğu” Birleşik Metal-İş’in (BMİS) Bursa’da Bosch örgütlenmesiyle başlayan, ardından Türk Metal üyelerinin sendikalarının MESS toplu sözleşmesinden duydukları memnuniyetsizliği bir isyana dönüştürmeleriyle ortaya çıkan hareket beklenen düzeyde bir başarıya ulaşamadan, hatta “yenilgiyle” sonuçlanmış görünüyordu. Hareketin birçok öncüsü işten çıkartıldı, büyük bölümü isyan ettikleri sendikaları Türk Metal’e geri döndü. Ama yakından bakınca hikâyenin bu kadar olmadığı görülür. O tarihten bu yana üyelerinin eylemli tepkisi ve bir şekilde süregiden basıncı Türk Metal’i değişime zorladı. “İsyankâr” kritik işyerlerine özel ayrı (bir tür özerk) şubeler açıldı. Sendikanın geleneği zorlanarak temsilcilerin merkezden atanma yerine seçilmesi mümkün oldu. Toplu sözleşme taslakları üyelerle birlikte tartışılmaya başlandı vb. Gerçek bir sendikada olağan olan bu türden uygulamalar Türk Metal gibi oligarşik bir yapı için son derece yeniydi. Son MESS toplu sözleşme müzakere sürecinin alevlendiği günlerde ise bahsi geçen taban basıncı Türk Metal’i eylem yapmaya, sembolik iş bırakmalara kadar getirdi. Özetle metal fırtınanın birikimi belki yeni bir sendika yaratamadı, BMİS’i beklendiği kadar ihya edemedi ama Türk Metal’i çok ciddi biçimde etkiledi. Metal fırtınadan üç yıl sonra gerçekleşen MESS grup sözleşmesi müzakere süreci aslında metal fırtınanın gölgesi altında devam etmiş oldu.

Diğer tarafta ise BMİS daha önceki deneyimlerinden ve tarihsel birikiminden hareketle bu sözleşme sürecinde atak ve öncü bir rol oynamayı başardı. OHAL’in yarattığı ortama rağmen eylemli bir müzakere süreci yürütmeyi başardı. Böylece aynı zamanda, Türk Metal tabanında, sözünü ettiğimiz tepkisel birikimin, basıncın artmasına da katkı sundu. Daha da ötesi sözleşmenin uzlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine greve gidiş sürecini başarılı biçimde yönetti. AKP rejiminin bir klasiği haline gelen ve OHAL’de daha da pervasızca (maalesef olağanlaşan biçimde) uygulanan grev yasağı tehlikesi karşısında grev hakkını fiilen kullanma iradesini güçlü bir biçimde kamuoyuna ve üyelerine yansıtmayı bildi. Bu bağlamda, büyük bölümü grevsiz bir çalışma ilişkileri düzenini kabullenmiş sendikal kamuoyunda öncü rol üstlendi. Üyelerinin gerçekleştirdiği yürüyüşlerin, yönetimin Gebze gibi bölgelerde gerçekleştirdiği fiilî mitinglerin yanı sıra düzenlendiği grev hakkı konulu konferans vb. ile BMİS başarılı bir performans ortaya koydu.

BMİS’in yayımladığı rapora göre 2016’da metal sektörü ciddi bir performans göstermiştir. Üretimden satışlar bir önceki yıla göre %6,4 ile %25,7 arasında değişen oranlarda artmıştır. Metal sektörünün önemli alt sektörü olan motorlu kara taşıtında üretimden satışlar %27,7 gibi oldukça yüksek bir oranda artmıştır. 2015 yılının Ocak ayında metal sektörünün ihracat içindeki payı %34 iken bu oran Kasım 2017’de  %45’e ulaşmıştır. Kısaca metal sektörü birçok göstergeye göre büyümektedir.

Popüler dille söylersek işkolunda pasta büyümektedir. Ancak bu büyümeden işçilerin aldığı pay düşmektedir. MESS OHAL’in yarattığı avantajlı ortamda bu gelişme seyrini sorunsuz biçimde sürdürme arzusundaydı. Bunun bir ayağı da uzun yıllardır iki yıllık olarak bağıtlanan toplu sözleşmelerin geçen seferki sözleşmede olduğu gibi artık üç yıllık olarak düzenlenmesi; üç yılın olağan hale getirilmesi talebiydi. Hatta bu talep kırmızıçizgi olarak da ifade edildi. Devamsızlığın ikramiyelerden kesilmesi ve kıdem zammının reddedilmesi de diğer kırmızıçizgiler olarak ifade edildi. Ayrıca sendikaların %30 ve üzeri zam talepleri karşısında MESS’in teklifi %3 civarında kaldı.

Tüm bu kırmızı çizgilere iktidarın neredeyse otomatiğe bağladığı grev yasaklama uygulaması da bir başka kırmızı çizgi olarak eklendi. Daha da ötesi başlayan Afrin savaşıyla savaş halinin yaratacağı atmosfer ve basınç bir başka fiilî çizgi olarak devreye girmiş oldu.

Bu kadar çok kırmızı çizgiye rağmen metal işçileri dönemin ruhunu aşan bir mücadele performansı ve kararlılık ortaya koyabildiler. Savaş haline, OHAL yasaklarına ve sendikal bölünmüşlüğe karşın sermaye ve iktidarı geri çekilmeye, uzlaşmaya zorlayan bir kolektif dinamik geliştirebildiler. Sonuçta tüm kırmızı çizgileri aşarak MESS’i hem ücret artışı hem de sözleşmenin süresi gibi konularda uzlaşmaya zorlayabildiler ve büyük ölçüde lehlerine bir toplu sözleşmenin imzalanmasını sağladılar.

Bu kazanımın ardında neler olduğuna bakmak için işçi sınıfının kapasitesi hakkında daha derinlikli bir yaklaşıma gereksinim duyarız. Eric Olin Wright işçilerin iki tür pazarlık gücüne sahip olduklarını tespit eder: örgütsel güç ve yapısal güç. Örgütsel güç işçilerin, sendika ve parti başta olmak üzere, kurdukları kolektif örgütlerden doğan güçtür. Yapısal güç ise işçilerin ekonomik sistem içindeki konumlarından kaynaklanır. Yapısal güç de iki alt türe ayrılır: piyasa pazarlık gücü ve işyeri pazarlık gücü. İlki sıkı emek piyasasından kaynaklanır (düşük işsizlik oranları vb.), ikincisi ise kilit öneme sahip bir sanayi sektöründe çalışan bir grup işçinin stratejik konumundan. Wright’ın bu analizini kullanan Beverly Silver sayılan farklı tip güçlerin tümünde birden bir zayıflama olduğu yönündeki karamsar yaklaşıma karşı çıkar. İşçilerin sahip olduğu farklı pazarlık güçleri, farklı zaman ve koşullarda öne çıkabilir, geriye düşebilir.

Kanımızca metal işçilerinin hareketinde hem örgütsel güç hem de işçilerin stratejik gücü rol oynadı. Örgütsel güce önce işkolu düzeyinde bakalım. Temmuz 2017 istatistiklerine göre genel düzeyde sendikalaşma oranı %11,95 iken, metalde sendikal örgütlülük oranı yaklaşık %18’dir. Özel sektörde TİS (Toplu İş Sözleşmesi) kapsamındaki en büyük işkolu metaldir. Türkiye’nin en fazla üye sayısına sahip sendikalarından biri Türk Metal bu işkolundadır. Taban basıncı ile harekete geçirilebildiğinde bu önemli bir güçtür. Ancak asıl etkili örgütsel güç işkolunun tarihsel sendikası Birleşik Metal-İş’tir. 1940’ların sonunda kurulan ve efsanevi lideri Kemal Türkler ile özdeşleşen Maden-İş geleneğinin sürdürücüsü BMİS işkolundaki mücadelede üye sayısının üzerinde bir kapasite sağlamaktadır. Bu kapasiteye “tarihsel kapasite” demek sanırız yerinde olacaktır. MESS’le yarım yüzyılı aşan bir mücadele tarihinin biriktirdiği deneyim, DİSK’in kurucu ve öncü sendikası olmanın getirdiği prestij ile sendikanın gündelik yaşamında şu veya bu ölçüde korunan demokratik, mücadeleci sendikal gelenek özellikle hareketin seyri yükseldiğinde kapasite artırıcı bir etken olarak devreye girmektedir. Zaten işkolunda BMİS’i etkili bir özne yapan da bu durumdur. Yakın zamanda yayımlanan BMİS Üye Kimlik Araştırması’nın sonuçlarına göre üyeler arasında “sendika biziz, güçlenmesi için çalışmalıyız” fikrine katılanlar %87, “seçilmiş yöneticiler irademizdir, arkalarında durmalıyız” fikrine katılanlar %78 oranındadır. Sendikalara güvenin, toplumun yanı sıra üyelerde de hayli düşük seyrettiği günümüz Türkiye’si için bunlar dikkat çekici oranlardır.

Öte yandan metal işçileri stratejik bir güce de sahiptir. Özellikle motorlu taşıt gibi küresel üretim zincirlerinin etkili olduğu alt işkollarında üretimde ortaya çıkabilecek aksamaların yüksek maliyetlerini göze alamayan sermaye üzerinde işçilerin stratejik gücü etkili olmaktadır. Bir bütün olarak bu durumun farkında olan metal işçilerinin cesur çıkışları stratejik güçlerinin yansıması olarak yorumlanabilir.

Bu noktada metal fırtınanın mirası kendi başına metal işçisinin kapasitesini artıran bir güç olarak kayda geçmelidir. Metal patronlarının ihtiyaç duydukları istikrar için, iktidarın ise yükselişe geçtiği görülen ekonomik-sosyal sorunlar temelli memnuniyetsizlikler ve yeni muhalefet mecralarının oluşmasından kaçınma arzusunun sonucu olarak metal işçileriyle uzlaşmak durumunda kaldıkları yorumu yapılabilir. Yeni bir metal fırtına korkusu tüm bu sürece eşlik eden ve süreci belirleyen bir “hayalet” olarak ortada gezinmektedir.

Birikim Dergisi


Yararlanılan Kaynaklar

2017-2019 Dönemi MESS Grup Toplu Sözleşme Sürecinde Metal İşçisinin Gerçeği, BMİS, İstanbul, 2017.

F. Serkan Öngel (2017), Metal İşçisinin Kimliği-Üye Kimlik Araştırması 2017, BMİS, İstanbul.

Beverly Silver (2009), Emeğin Gücü: 1870’ten Günümüze İşçi Hareketleri ve Küreselleşme, Yordam Kitap, İstanbul.

Derinden Gelen Kökler (Maden-İş Tarihi Çalışma Grubu), Cilt 1 ve 2, TÜSTAV, 2017.

Hakan Koçak (26 Mayıs 2015), “Metal İşçilerinin İsyanı Nelere İşaret Ediyor?”Birikim Güncel 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler