spot_img
spot_img
Ana Sayfaİşçiler YazıyorKonfeksiyondan depolara uzanan yoksulluk ve mücadele hikayesi - Murat Polat

Konfeksiyondan depolara uzanan yoksulluk ve mücadele hikayesi – Murat Polat

Haksızlıklara, mobbinge, tehditlere uğrayan işçilerin örgütlenmekten başka yolu yok! İşçi arkadaşım sırtımızda taşıdığımız sarı sendikacı kamburundan ne zaman kurtulacaksın? Kan emici bir iştahla doymak bilmeyen cellatlara karşı mücadele etmenin zamanı geldi de geçti bile, bıçak kemiğe dayandı. 1979 yılında Tokat’ta doğdum, annem tarlalara ırgatlığa giderken, babam pazarcılık yapar ve yaz aylarında İstanbul’a gelip kağıt atık toplardı, yaşamımızı sürdürmeye çalışıyorduk. Ben de ilkokulda okuldan kalan zamanlarımda kahvehane önünde ayakkabı boyamaya giderdim. Okul fotokopi makinesi almıştı, her yazılı başına öğrencilerden para topluyorlardı. Fotokopi parasını ben çıkarmalıydım boyacılık yaparak. Hele bir de boya sandığını omzuma astığımda yere değmesi vardı, kahvehanenin önüne götürüp getirirken 8-9 yaşında bir çocuk eline geçen parayı çarçur etmeyi sevmez mi? Ben sevmezdim, sevemezdim.

13 yaşında İstanbul’a yerleştik. Babam kapıcılık görevi yapıyordu iki binaya, bense bir konfeksiyon atölyesinde masaya boyu yetişmeyen bir çırak; dikilen pantolonları temizlemesi için evlere götürürken sadece adım atacağım noktayı görebiliyordum. 5 yıl boyunca çalıştığım atölye sahibi sigortamı girdi çıktı yaparak eksik yatırmıştı. İnsanlar ahiret için yaptıkları ibadeti yaptıkları haksızlıkları kapatmak için mi yapıyorlardı acaba? Bu işte bir terslik vardı bence ya da ben hatalıydım.

2003 yılında kış aylarında odun kömür almam gerekiyordu eve. Tekstil fabrikasında Pazar mesaisine gitmeyince 2 günlük yevmiyesi kesilen ben hatalı olamazdım, olmamalıydım. Bir işyerine rest çekip çıkıp gitmenin kolay yolu herhalde bulunduğu cehennemi terk etmek. Başka bir yere gidiyorsun orası da cehennemdi, bırakıp gitmek hiçbir şeyleri değiştirmiyordu aslında değişen tek şey çevrendeki sömürülen işçilerdi.

2004 yılında işçi ücretlerinin düşük olduğu, yabancı sermayenin ülkemize yerleşerek kasasını katmerleştirdiği İskoç firmasında çalışmaya başladım. DİSK Tekstil Sendikası yetki almıştı. Bu işyerinde o zamanlardan bugüne kadar sarı sendikacıların zırvaladıkları sözcükler hiç değişmemişti. Aşırı, koyu devrimci, marjinal, ocu, bucu, şucu… Biz insanca yaşamak için geçinebileceğimiz bir ücret isterken Disk Tekstil İşçileri Sendikası 300 işçiden aldığı aidat bütçesini korumaya çalışıyordu. Burada birçok şeyi öğrendim, farklı düşüncelere sahip ya da birbiriyle kişisel münakaşalar yaşayan işçilerin aynı komite etrafında toparlanmasının (örgütlenmesinin) bir zorunluluk olduğunu mesela. Patron sermayesine sermaye katlarken sendika aidat bütçesini elinde tutmaya çalışırken biz işçilerin yaşamımızı biraz olsun daha iyi koşullarda devam ettirme isteğimiz marjinallik miydi acaba?

100 yıllık bir ilaç firması düşünün, bütün müdürlerin altında BMW tamamdı. Neymiş dizelmiş, ses yapıyormuş benzinli istemişler, iki tır benzinli BMW fabrikanın önüne geldi. Bu durumu eleştirmek suç mu? Hakaret mi? Tabii ki değil.

Bir arkadaşına mahkemede şahitlik yapmanın sonucu bölümü değiştirilerek mobbinge uğratmak olmamalı. Ya şahitliği yapacaktım ya da bir işçi arkadaşıma yapılan haksızlık karşısında susup yaşamıma öyle devam edecektim. Yaşamanın sadece nefes alıp vermekten ibaret olmadığını düşünüyorum. Çalışma hayatımda heba olan iki yıl bir cam fabrikasının 5 metrekarelik odasında bilgisayar başında müzik dinleyerek geçti. Benim koltukta oturmamam gerektiği CarrefourSA’nın kariyer sayfasında ilanını görünce depreşti çünkü büyük firmalar büyük sömürür.

05 02.2018’de işe başlamış olduğum CarrefourSA’da birçok şeyi bir çok kez izledim ve gözlemledim. Nereye kadar izleyecektim ki? Hep aynı senaryo hep aynı film bitmek bilmiyor. CarrefourSA’da çalışmaya başladığım günden itibaren ve işçi temsilcisi olduğum zamandan itibaren işçi arkadaşlarımın sorunları ile ilgilenmeye çalıştım kadrolu ve taşeron ayrımı yapmaksızın. Bunun adı marjinallik mi acaba yoksa taşeron işçi arkadaşların giymek zorunda bırakıldığı yırtık ayakkabısını sorgulamak mı? İşçilerin daha hijyenik yemek yiyebilmesi ya da servis sorunlarının düzeltilmesini istemem miydi marjinallik? Belki de hata bendeydi. Tez Koop İş Sendikası 1 No’lu Şube Başkanının dediği gibi: ”Git yemekhanede otur sana karışan olmaz.” Bu ne kadar ahlaki acaba? İşçilerin sorunlarının düzeltilmesi için talep ve isteklerde bulunamayacaksam neden işçi temsilciliği sıfatını taşıyacaktım ki? Belki de git yemekhanede otur her şeye karışma diyen ahlaksızı dinlemediğim için hata bendeydi.

2021 yılında başlayan CarrefourSA ve Tez Koop İş Sendikası arasında geçen toplu iş sözleşmesinde işçilerin cebinden yakacak ve izin paralarının çalınması ve çalınmasına göz yumulması sendikacılık anlayışınızın bir gerekliği miydi yoksa? Toplu iş sözleşmesinin geri çekilmesi için imza kampanyası başlatan işçier miydi marjinal olan?
Bir Şube Başkanının Ocu, Bucu, Şucu, aşırı devrimci ve marjinal diyerek kutuplaştırma söylemleri miydi doğru olan? Üyesi işten çıkarılınca hayırlı olsun diyen şube başkanı mıydı acaba doğru olan? Sömürü cenderesinde kölelik koşullarında çalışmak zorunda bırakılıp CarrefourSA’nın şaşalı raflarının resmini çekip reklamını yapmak mıydı? Reklamını yaptığınız ürünleri kaç kez evimize alabildik acaba?

Toplu iş sözleşmelerinde patronlarla boy boy resim çektirmekti sendikacılık anlayışınız galiba ya da TV programlarına katılıp market sektöründeki sorunları yapmacık bir şekilde dile getiren sözüm ona
tek adam anlayışı mıydı acaba doğru olan? Üyelerinden topladıkları aidatlar ile patronlar çıkartan, işçilerin alınterini peşkeş çekerek beş yıldızlı otellere sosyal tesislere sahip olan, üyeleri işten çıkarıldığında telefonlarına bakmayan genel sekreter ve genel başkan bu utançla sevdiklerinize nasıl bakıyorsunuz?

Sözde küçülmeye gidiliyor gerekçesi ile işten çıkarılan bir işçinin depo önündeki direnişini bitirmek için kadınların mücadeleler vererek çıkarttırdıkları 6284 sayılı kanunu kullanmak ne kadar ahlaki? Sermayenin sizi bu denli kullanmasına izin vermeyin, sizin de onurlu bir yaşam sürdürmenize ihtiyacınız var… Görünen o ki sizler işçilerin emeği ve alınteri üzerinden ahlaksızca yaşamaya devam edeceksiniz.

Bizler de bu yapılan ahlaksızlıklara karşı depo işçilerinin sendikası DGD-SEN ve market işçilerinin sendikası Bağımsız Emek Sendikası’nda onurumuzla mücadele etmeye devam edeceğiz. Tüm Depo ve market işçilerini sınıf sendikacılığı anlayışı ile hareket eden DGD-SEN ve Bağımsız Emek Sendikası’nda örgütlenmeye davet ediyorum.

Kurtuluş işçinin kendi eseri olacaktır!

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler