spot_img
spot_img
Ana SayfaÇeviriKitle Grevlerinin Geri Dönüşü - David McNally

Kitle Grevlerinin Geri Dönüşü – David McNally

Öğretmenler, öğrenciler, feministler ve yeni dalga popüler ayaklanmalar

David McNally, Haziran 2020’de yayınlanan bu makalesinde, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Amerika’da yaşanan grevlere ve toplumsal hareketlere bakarak “kitle grevleri devri sona erdi” fikrini tartışıyor. Öğretmen, öğrenci hareketlerinin, feminist ve yeni dalga ayaklanmaların örgütlenme biçimleri ve kazanımları ekseninde işçi sınıfı hareketi ile kitlesel grevlerin örtüşebileceği alanları değerlendiriyor. Umut-Sen Çeviri Kolektifi olarak çevirdiğimiz makaleyi paylaşıyoruz.

 “Dışarıdaki toplumsal harekete kayıtsız kalamayız. Bu ülkede bir şeyler yolunda gitmiyor ve bunu ilk dillendirenler 14 yaşında, “artık yeter” deme sırası şimdi işçilerde.” — Patricio Tapia, Şilili madenciler sendikasının yerel başkanı, Ekim 2019.

Kitle grevleri geri döndü, bir kez daha “büyük grevler öldü” diyenlerin1 erken konuştuğu kanıtlandı. Daha elli yıl önce, Fransız sosyalist Andre Gorz, “Öngörülebilir gelecekte, Avrupa kapitalizminde, işçi kitlelerini devrimci genel grevlere sürükleyecek kadar dramatik bir kriz olmayacak” demişti.2 Bu sözlerden dört ay sonra, on milyon Fransız işçisi, tarihteki en uzun süreli kitle grevlerinden birini gerçekleştirdi. Bu işçilerden bir milyonu işyerlerini işgal etti. Onlarla birlikte, yüz binlerce öğrenci sınıfları terk etti ve üniversite binalarını işgal etti.3 Gorz’un sözlerini kabaca reddeden olaylar yaşansa da, bu onu caydırmadı. On yıl sonra, iddiasını ikiye katladı, artık yalnızca kitle grevlerine değil, toplumsal değişimin bir öznesi olarak işçi sınıfının kendisine veda edilmeliydi.4

Oldukça farklı bir bağlamda, Joshua Clover yakın zamanda benzer temaları yeniden işledi ve radikal bir toplumsal protesto biçimi olarak, grevin sona erdiğini ilan etti. Clover’ın, Riot, Strike, Riot: The New Era of Uprising (İsyan, Grev, İsyan: Yeni Ayaklanmalar Çağı) kitabında ilan ettiği üzere; içinde yaşadığımız çağ “Dünya sisteminin özünde olan değer üretiminin çöküşüdür”, yani kapitalistlerin meta üretimi yoluyla, artı-değer biriktirdiği sistemin çöküşüdür. Görünüşe göre, grevlerin artık modası geçmiştir, çünkü geleneksel işçi sınıfı mücadelesi, isyanlar tarafından daha yerli yerinde bir direniş ve muhalefet oluşturduğu için yerinden edilmiştir.5 Tarihsel olaylar da grev için verilen bu ölüm ilanına nazik davranmadı. Öncelikle, bu iddialar küresel işçi sınıfının son kırk yılda “ikiye katlanmasını” (ve buna bağlı olarak dünya çapında değer üretiminin artmasını) görmezden geliyor. Aynı zamanda, Clover’ın kitabının ortaya çıkmasından iki yıl sonra, 2018’de öğretmenlerin yasadışı grev dalgası Amerika Birleşik Devletleri’nin bazı bölgelerini kasıp kavurdu. Eğitim grevleri, bir anlamda, ABD’de işçi hareketleri için yaklaşan yeni bir çağa işaret ediyordu.6 

Öğretmenlerin mücadelesi sürerken, Las Vegas’da ve Chicago’da on binlerce otel ve restoran işçisi, grev hatlarını kalabalıklaştırdı. Eş zamanlı olarak, McDonalds’da cinsel tacize karşı ilk ulusal grev başladı. Bu emek mücadelesi patlamaları, ABD’deki grev faaliyetlerini otuz yılın en üst seviyesine çıkardı.7 Şüphesiz, grevin yeniden canlanması, son derece düşük bir seviyeden gerçekleşiyor ve tabandaki sendika ağlarının uzun vadeli erozyonu sonucu engellenebiliyor. Yine de esas olan, eğilimin artıyor olması ve 2019 yılı boyunca, Los Angeles ile Chicago’daki kitlesel öğretmen grevlerinin, General Motors (GM)’deki yaklaşık 50.000 işçinin, 40 günlük iş bırakma eyleminin, hemşirelerin, market işçilerinin ve Uber sürücülerinin grevlerinin gösterdiği üzere, bu eğilimin sürüyor olması büyük önem taşıyor.8 

2008’de Büyük Durgunluk‘un başlamasından bu yana, küresel ölçekte de yeni isyancı grev dalgası hareketlendi. 2019 yılı bu açıdan özellikle önemli. Sudan, Cezayir, Şili, Lübnan, Irak, Kolombiya, Fransa ve ötesinde kitle grevleri, ayaklanmaların ortasında bazen baş döndürücü seviyelere yükseldi. Dahası, bir protesto biçimi olarak grev, cinsiyet mücadeleleri ve iklim acil durumu için örgütlenen hareketler tarafından da coşkuyla benimsendi.

Uluslararası Kadın Grevi (IWS) ve Küresel İklim Grevi örneklerinde olduğu gibi feministler ve genç küresel adalet aktivistleri, protestolarını en klasik proleter direniş biçimi olan grev ile yürüttüler. IWS ve iklim grevcileri, hem 2017’de hem de 2018’de, 50’den fazla ülkede milyonları sokağa çıkararak alternatif bir direniş örgütlemek ile kalmadı. Bunun ötesinde, Uluslararası Kadın Grevi birçok yerde, İspanya ve Arjantin’de büyük ölçekli olmak üzere, milyonlarca insanı cinsel şiddete, ücret ayrımcılığına ve kürtaj haklarına karşı toplayarak, mücadeleye geleneksel işyeri grevlerini de dahil etti. Aşağıda tartışacağım gibi, Şili’de feminist grevler, 2019’daki genel grevler için direniş iklimi yaratmanın ayrılmaz bir parçasıydı.

Bu arada, 2019 sonbaharında iklim adaleti aktivistleri, altı milyondan fazla insanı iklim adaleti için sokaklara döken küresel protestolarda grevi, hareketlerinin tanımlayıcı protesto biçimi olarak sahiplendi.9 Bu, Québec ve Avustralya’da iklim adaleti için işyeri grevlerini teşvik etti.10 Görüldüğü gibi, grevler yalnızca işçi sınıfı mücadelesinin bir silahı olarak yeniden canlanmakla kalmıyor, aynı zamanda sokağı harekete geçiren çeşitli biçimlerle yeniden ilişkilenerek genişliyor. Elbette, geri dönüş asla tekrarlanma anlamına gelmez. Kitle grevinin geri dönüşü, kaçınılmaz olarak yeni biçimler ve dinamikler içeriyor. Bu yeni ayaklanmaların özelliklerini anlamak, dünyayı radikal bir şekilde değiştirmeye çalışan herkesin dikkatini çekmelidir.

Yeni grev hareketleri, içinde sosyalist politikaların yeşerebileceği toprağın ta kendisi olan; militan işçi sınıfı direniş kültürlerinin yeniden şekillendirildiği bir dönemin habercisidir.

Şüphesiz, işçi eylemliliğinin geri dönüşü, uzun süren neoliberal saldırılarla yenilmiş bir hareketin mirasını da taşıyor. Onlarca yıldır parçalanmaya, sendikasızlaşmaya ve muhalif altyapılarının çürümesine maruz kalan işçilerin, tabandaki ağları genellikle zayıf ve parçalı haldedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde sendika üyeliği azalmaya devam ediyor. Bu nedenle, işçi örgütleri grevlerin işaret ettiği, mücadele, bilinç, dayanışma ve örgütlenme ile doğabilecek tüm potansiyel kazanımları elde etmeye nadiren mahir oluyor.11 Dahası son on yıl, solun yenilenmesine kıyasla, sağın çok daha hızlı yükseldiği bir dönem oldu. Bu durum, yeni dayanışma ve direniş biçimlerini inşa etmenin önünde önemli engeller teşkil ediyor. Yine de, yeni grev hareketleri, içinde sosyalist politikaların yeşerebileceği toprağın ta kendisi olan; militan işçi sınıfı direniş kültürlerinin, yeniden şekillendirildiği bir dönemin habercisidir.12 Bu nedenle, dünyayı değiştirmek için stratejiler geliştireceksek, sınıf mücadelesinin bu yeni yöntemlerini anlamak çok önemlidir.

Kitle grevlerini yeniden icat etmek

Daha fazla ilerlemeden önce, kitle grevinin tanımını açalım. Burada, Rosa Luxemburg’un 1905 Rusya’sındaki devrimci grev dalgasına dair deneyimlerine dayanan klasik metnine; The Mass Strike, The Political Party, and The Trade Unions (Kitle Grevi, Siyasi Parti ve Sendikalar) dönmek istiyorum. Bu metinde geliştirilen bazı temel öğeler, tanım için belirleyicidir.

Birincisi, Luxemburg, kitle grevi terimini, genellikle işçi yetkilileri tarafından tek bir gün boyunca bürokratik olarak sahnelenen, sıklıkla ritüelleştirilmiş genel grevden ayırmakiçin seçer. Bu tür genel grevler, öfkeli işçilerin işyerini terkedişi ile aşağıdan başlayan ve ardından bir grev ve gösteri dalgasına büyüyen kitle grevlerinin enerjisine, kendiliğindenliğine ve mücadeleciliğine sahip değildir. Aşağıdan yukarı görülen bu öz-eylem dinamiği, yukarıdan gelen bürokratik denetimin tersine, Luxemburg için kitle grevinin ikinci temel özelliğidir. Son olarak, kitle grevi tek bir eylem olarak düşünülemez. Aksine kitle grevi, grevleri, gösterileri, sokak savaşlarını, “ayaklanmaları”, oturma eylemlerini, işyerlerinde ve topluluklarda meclis tarzı halk örgütlerinin inşasını kucaklayan çok boyutlu bir sosyal süreçtir. 13

Son noktada ısrar etmek önemlidir, çünkü genelde grev; faaliyet gösteren sendikalı işçilerin emeğini, toplu pazarlığın yasal sınırlarında, üretimden çekmesi olarak tariflenir.14 Elbette, bunun; isyan, gösteri ve sokak kavgaları ile çalışmayı reddeden grevlerin kökeniyle hiçbir ortak yanı yoktur. Bir tarihçi, Londra’daki denizcilerinin ve kömür işçilerinin on sekizinci yüzyıldaki grevlerinde, “mobbing, tehdit ve şiddet” gibi kavramları dilekçelerinde kullanarak, bunları mücadele listelerine eklediklerini belirtir.15 Dahası, Amanda Armstrong’un haklı olarak vurguladığı gibi, grev tarihi boyunca her bölgede işçi hareketinin “mücadelede kilit taktiği demiryolu ağlarının yağmalanması ve şehir sokaklarında grev alaylarının oluşturulmasıydı” 

O halde grev, başlangıcından bu yana,  iş yerini düzenli bir şekilde terk etmenin çok ötesine geçen toplumsal protesto biçimlerini birleştirmiştir. Emeğin geri çekilmesi çok önemli olsa da, gösteriler, genişleyen grev alayları, sokak savaşları ve işgallerin hepsi grevin repertuarında yer aldı. Ve kitle grevlerindeki taktiklerin çeşitliliği, örgütsüz işçiler ve halkın ezilen kesimleri uyanıp mücadeleye katıldıkça, keskin bir şekilde ortaya çıkıyor. Sokaklara dökülen bu tür gruplar, işyeri grevlerini merkeze alan bir protesto dalgasının parçası olarak, genellikle kötü şöhretli baskı sembollerine saldırır, eğitimi sekteye uğratır, polisle karşı karşıya gelir vb… ABD’deki 1937 oturma grevi dalgası, bu konuda öğretici bir örnektir.

ABD’de, o yılların en büyük imalat şirketi olan General Motors’ta, Mart ve Haziran 1937 arasında, 170 oturma eylemi gerçekleşti. Chicago işçileri, Mart ayında sadece iki hafta boyunca, yaklaşık altmış oturma eylemi örgütlediler. Bu yöntemin başarısı bir kartopu etkisi yarattı. New York’ta bir hastanede, hem beyaz hem siyah, mutfak ve çamaşırhane işçileri oturma eylemine gitti. Aynı kasabada Woolworth mağazalarındaki kadın işçiler de oturma eylemine gitti. Illinois, Jolliet’de eyalet hapishanesindeki mahkumlar da… New York, Mineville’deki lise öğrencileri de, bir sözleşme anlaşmazlığında öğretmenleriyle dayanışmak için oturma eylemi düzenlediler. Pittsburgh sinemasındaki çocuklar bile, sinema sahibi ana filmden önce “fragmanları” göstermeyi bıraktığında bir oturma eylemi düzenledi.17 Oturma grevi, lise öğrencileri, mahkûmlar ve sinema salonundaki çocuklar örneklerinde olduğu gibi, emeğini geri çekme durumu olmayan gruplar için bile tercih edilen bir protesto yöntemi olarak filizlendi.

Skolastik bir eğilime sahip olanlar, bunların grev olmadığı konusunda ısrar edebilirler. Ancak bu ısrar, oturma grevlerinin patlamasının taktik unsurunun, militan toplumsal muhalefetin yeni geçer akçesi olduğu gerçeğini gözden kaçırır. Grev, giderek büyüyen bir dizi muhalif mücadelenin referans noktası haline gelmişti. Oturma grevi, ABD işçi sınıfının protesto kültürünü yeniden biçimlendirirken, protesto yapmak zorunda kalan çeşitli gruplar, bu biçimi kendi mücadelelerine uyarladılar.

Öğrenciler, feministler ve iklim adaleti aktivistleri, grev hakkı iddia ederken benzer bir etkileşim bugün de açıkça iş başında. Bu hareketlere eşlik eden birçok eylem, işyerlerinde emek-gücünün geri çekilmesini içermez.18 Ancak militan ve kitlesel protesto biçimleri (okul boykotları, mitingler ve kitlesel gösteriler) sık sık işyeri grevlerini teşvik etti ve cesaretlendirdi. Ek olarak, bu hareketler, işçi grevlerini daha geniş protesto taktikleri ile yeniden birleştirerek, kapitalist kemer sıkma ve iklim felaketleri çağı adına, grevin amacının yeniden belirlenmesine yardımcı oldu. Bunun ötesinde, greve yönelik çağrılar beklentilidir; kitlesel işyeri grevlerinin, protesto hareketlerine katılma olasılığına işaret eder. Grev argosunu benimseyen bu hareketler,canlanmış bir işçi sınıfı hareketinin grev silahını, ekonomik olduğu kadar siyasi amaçlar için de kullandığı geleceğe dair bir bahsi somutlaştırır.

Grev argosunu benimseyen bu hareketler, canlanmış bir işçi sınıfı hareketinin grev silahını, ekonomik olduğu kadar siyasi amaçlar için de kullandığı geleceğe dair bir bahsi somutlaştırır.

2016 yılı bu konuda feminist grevler için bir dönüm noktasıydı. Polonya’da on binlerce kadın, üreme özgürlüğü için sokağa çıkarken, Arjantin’de toplumsal cinsiyet şiddetine ve ekonomik ayrımcılığa karşı bir saatlik kadın grevi düzenlendi.19 İspanya’da, yaklaşık 800.000 kişiyi sokağa döken, 2018 ve 2019 Dünya Kadınlar Günü grevleri, kadınların hem iki saatlik hem de tam günlük iş yeri grevlerini de içeriyordu.20 Bu feminist grevler, “gösterici” siyasi grevlerin öğelerini, sokak protestoları ve işyeri kapatmalarıyla birleştirdi. Dahası, grevin taktik envanterini genişletti. %99 için Feminizm: Bir Manifesto (Feminizm for the 99%: A Manifesto) kitabının yazarlarının belirttiği gibi, “filizlenen hareketler, grev yapmak için yeni yollar icat etti ve grev yapmanın kendisine, yeni bir siyaset biçimi aşıladı. Hareket, emeğin işyerinden çekilmesini yürüyüşlerle, gösterilerle, küçük işletmelerin kapatılmasıyla, ablukalarla ve boykotlarla birleştirerek, onlarca yıllık neoliberal saldırıyla çarpıcı biçimde küçülen, bir zamanların geniş grev eylemlerinin dağarcığını yeniliyor.”21 

Dolayısıyla bugün kitle grevinin geri dönüşü; merkezine, grev biçimini sahiplenen muhalif hareketlerin inşasını alırken, envanterini genişletiyor ve böylece işyeri temelli aktivizmi teşvik ediyor. Grevin yerel bir mücadele yöntemi olarak geri kazanılması, 2008-9’daki Büyük Durgunluk’u izleyen on yıllık kemer sıkma politikalarına çok şey borçludur. Dünyanın yöneticileri, özel bankaları kurtarmak için trilyonlarca dolar harcadıktan sonra, küresel ekonomi uzun süreli düşük büyüme dönemine girdi. Gelirler durgunlaştı, çalışma hayatı (özellikle gençler için) giderek daha güvencesiz hale geldi. Hükümetler eğitim, sağlık, emeklilik ve refah için ayrılan sosyal harcamaları azalttı.22 Yoksulluk ve toplumsal eşitsizlik arttı. Hanehalkınıın, özellikle genelde gençlere, sakatlara ve yaşlılara bakma yükümlülüğünü üstlenen kadınların, hane içi yükleri arttı. Hayati sosyal hizmetlere yapılan derin kesintilerle, azınlıklar daha da ezildi. Düşük ücretli işlere mecbur bırakılan gençler -iş bulabildiklerinde bile- artan yüksek öğrenim maliyetleri ve dayanılmaz borç yükleri nedeniyle harap oldu.

Farklı bölgelerin kendine has özellikleri olsa da, “kemer sıkma çağının” koşullarında son mücadeleler ortak bir temeli paylaşmaktadır. Lübnan’da feminist bir devrimcinin yazdığı gibi, “Tüm Güney’de işçi grevlerinin, bildiğimiz devrimleri ateşleyen benzer mecazların, ortaya çıkması tesadüf değildir.”23 

Büyük Durgunluk’tan bu yana geçen on yıl boyunca, bir dizi muazzam genel greve (Guadalupe ve Martinik, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, Kolombiya, Şili, Cezayir, Sudan, Güney Kore, Fransa ve daha birçoğu) ve devlet başkanlarının devrilmesine yardımcı olan grev dalgalarına (Tunus, Mısır, Porto Riko, Sudan, Lübnan, Cezayir, Irak) tanık olduk. Bu arada, devasa öğrenci grevleri, Şili, Quebec ve Kolombiya’da mevcut siyasi manzarayı dramatik ölçüde değiştirdi. Bu gelişmeler, McDonalds ve Google gibi dev firmalarda, cinsel tacize karşı heyecan verici grevlerin patlamasıyla kendini gösteren Uluslararası Kadın Grevi’nden veya #MeToo gibi feminist hareketlerin yükselişinden ayrılamaz. Feminist dinamikler aynı zamanda, işçi hareketlerini yeniden inşa eden ve halk eğitimini savunan ayaklanmalara ilham veren öğretmenlerin büyük grevinin ateşini de harlıyor.

Grevin geri dönüşü, yeni teknoloji sektörlerine de etki etti. ATT ve Verizon gibi telekomünikasyon devleri, on binlerce kişinin iş bırakma eylemiyle karşı karşıya kaldı. Lojistik endüstrisinde, özellikle de Amazon’da, işçi aktivizminin yükseldiği görüldü. Kasım 2019’da Seattle’da yaklaşık 1.000 işçi, işverenlerinin iklim değişikliği hakkında daha fazla şey yapmasını talep etmek için greve gitti. Sonraki Noel’de, Sacramento’da Amazon depo işçileri tarafından bir grev örgütlendi.24 Belki de en etkileyici olan, Amazon işçilerinin çokuluslu grev eylemlerine katkıda bulunan ulusötesi örgütlenme çabasıdır. 25 

Bu isyanların başlıca etkileri nitelikseldir: militanlığın, dayanışmanın ve sınıf bilincinin büyümesi ve işçi sınıfı mücadelesinin klasik biçiminin yeniden icat edilmesi. Ancak etkilerin bazıları nicel de görülebilir. Örneğin 2018’deki grevlere, ABD’de son otuz senedeki grevlerden çok daha fazla işçi katılmıştır. Dahası, Amerika Birleşik Devletleri’nde anketlere göre, sendikalar yüzde 64’lük bir oranla tercih edilir bulunuyor ki, bu son yarım yüzyılın en yüksek oranıdır.26 2017’de Brezilya’da, son otuz yılın en büyük genel grevi yaşandı. 2019’da Şili, Kolombiya ve Fransa, son on yılların en büyük genel grevlerine tanık oldu. Porto Riko’da görülen şimdiye kadarki en geniş grevdi. 2020’nin başlarında, Hindistan’da en az 150 milyon işçi ulusal greve katıldı.

Elbette, nicelik ve nitelik, diyalektik ilişkiye sahiptir. Kitlesel dayanışma ve yaratıcılık, insanları mücadeleye daha fazla çeker; tıpkı grevlerin ve gösteri büyüklüğünün özgüveni ve yaratıcılığı körüklemesi gibi. Dolayısıyla grev sadece geri dönmekle kalmıyor, çağımız için yaratıcı bir şekilde yeniden amaç buluyor. Dünya çapında milyonlarca insan, Uluslararası Kadın Grevlerini ve Küresel İklim Grevlerini desteklemek için sokaklara dökülürken; bu yeniden düzenlemenin çoğu, feminist ve çevreci amaçlar için ıslah ve icat edilenlerden ayrıştırılamaz.

Toplumsal yeniden üretim üzerine kitle grevleri: Öğretmenler öncülük ediyor

Öğretmenler kitle grevlerinin geri dönüşünde ön saflarda yer alabilmişlerse eğer, bunu işçi sınıfı hanelerinin ve topluluklarının, toplumsal yeniden üretiminde kritik bir role sahip olmalarına borçludurlar. Bu göreceğimiz gibi, mücadelelerini cinsiyet eleştirisi ve kuşaklar arası boyutlarla da donatıyor.

Toplumsal yeniden üretim derken, işçi sınıfının günlük ve nesiller arası yeniden üretimi ile ilişkili tüm faaliyetlere atıfta bulunuyoruz –yemek pişirmek, beslemek, öğretmek, temizlemek, danışmanlık, bakım ve daha fazlası. Bu emeğin bir kısmı, öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları, hemşireler ve diğer sağlık çalışanları gibi ücretli işçiler tarafından verilir. Çok daha fazlası, ev içinde ve toplulukta ücretsiz iş olarak yapılır. Toplumsal yeniden üretim teorisinin önemli başarısı, bu görünmez emeği görünür kılması ve kapitalizmin yalnızca meta üretimi yoluyla hayatta kalamayacağını hatırlatmasıdır.27 Kapitalizm, aynı zamanda sosyal insan yaşamının her anlamda tekrar tekrar üretildiği, çoklu emek süreçlerine de gerek duyar. Ne de olsa Marx’ın kapitalizm analizinin temeli, canlı emek olmadan, ne metaların ne de artı-değerin üretilemeyeceği anlayışıdır.

Dolayısıyla grev sadece geri dönmekle kalmıyor; çağımız için yaratıcı bir şekilde yeniden amaç buluyor.

Sonuç olarak, kapitalist toplum, insanların (emek-gücünün taşıyıcıları olarak) bireysel, kuşaklar arası ve kültürel olarak yeniden üretildiği (hem ücretli hem de ücretsiz) emek süreçlerine ihtiyaç duyar. Ve kapitalist toplumda, toplumsal yeniden üretim işi her zaman derinden cinsiyetçidir ve orantısız bir şekilde kadınların üzerine yıkılmıştır.28 Büyük çoğunluğu kadın olan öğretmenler, kamusal alanda örgütlenmiş, ücretli toplumsal yeniden üretim emekçilerinden oluşmaktadır. Bu onlara, öğrencilerinin ve hanehalklarının hayati ihtiyaçları hakkında benzersiz bir farkındalık ve öğrencileri adına talepleri artırma dürtüsü verir. Bu olduğunda, onların işyeri mücadeleleri, okulun da bir parçası olduğu daha geniş bir topluluğa yayılabilir ve hatta oradan tüm topluluğun ayaklanması için kıvılcım çakabilir.

Tüm bu etkiler, neoliberal kemer sıkma döneminde daha da belirginleşmiştir. Eğitim bütçeleri kesildikçe, sınıf büyüklükleri arttıkça, işçi sınıfı çocuklarına yönelik kamu destek hizmetleri kesildikçe, öğretmenler daha fazla stres altında, daha büyük sınıfların ve yetersiz hizmet alan öğrencilerin yükünü taşırlar. Öğretmenler, özelleştirmenin ve sosyal programlardaki kesintilerin yol açtığı derin krizin ön saflarında olduğundan, bu “daha geniş ölçekte toplumsal yeniden üretim krizini deneyimlemelerini ve onu gösteren ilk pencere olmalarını” sağlar.29 Öğretmenler, işçi sınıfı ailelerinden gelen çoğu öğrencinin kahvaltısını ve/veya günün tek sıcak öğününü okulda yediğini bilir. Sosyal hizmetler yıprandıkça, öğrencilerinin fiziksel ve zihinsel sağlık sorunlarından kendilerine ve diğer okul personeline giderek daha fazla sorumluluk düşeceğini anlar. Siyah öğrencilerin, okulda sistematik ırkçılıkla nasıl karşı karşıya kaldığını ya da göçmen öğrencilerin, taciz ve sınır dışı edilme tehditleriyle nasıl kovalandığını görür.30 Ayağa kalktıklarında, bunu kendileri kadar öğrencileri adına da yaparlar. Öğrencilerinin ihtiyaçları, meşhur “Çalışma koşullarımız, öğrencilerimizin öğrenme koşullarıdır.” sloganında özetlendiği gibi, kendi ihtiyaçları ile birleşir.

Meksika’nın Oaxaca eyaletinde 2006’da gerçekleşen büyük öğretmen grevi, tam da bu modelin ışıltılı bir örneğidir – ki bu, devamında 2014 ve 2019 grevlerinde, kimi zaman daha düşük katılımla tekrarlandı. Bu öğretmenler, Oaxacalıların yüzde 70’inin yoksulluk içinde yaşadığının ve yarısının elektrik veya akan sudan yoksun olduğunun farkındaydı. Oaxaca’nın öğretmenleri, daha iyi ücret ve çalışma koşulları istedikleri kadar, öğrencilerinin temel sosyal ve maddi ihtiyaçları için de grev yaptılar. Ücretsiz kitaplar, kalemler, okul üniformaları ve okul çağındaki her çocuk için, her yıl bir çift ücretsiz ayakkabı talep ettiler. Ayrıca, doktorlar tarafından düzenli okul ziyaretlerinin yapılması ve toplum sağlığı kliniklerine tıbbi malzemelerin artırılması istediler. Oaxaca öğretmenleri, öğrencilerinin gelişmesi için temel maddi ihtiyaçların karşılanması gerektiğini anlamışlardı. Onların grevi, yaşam koşullarının iyileştirilmesi için savaşan herkesin birleşme noktası oldu. Hatta şehirlerinin kontrolü için aday olan, yeni bir işçi sınıfı iktidarı formunu oluşturdu.31 

Oaxaca ileri bir örnek olsa da, toplumsal yeniden üretim konusunda benzer tartışmalar, 2012’den bu yana ABD’deki öğretmenlerin mücadelelerini de karakterize ediyor. 2012’de, Chicago eğitimcileri, ABD’deki öğretmen eylemlerinin yükselişini başlattı. Chicago’lu öğretmenlerin 2012’de başardıkları şey, doğrudan; sivil toplum örgütleriyle ittifak halindeki sosyal adalet sendikacılığına olan bağlılıklarının ürünüydü. Rütbesiz Eğitimciler Koalisyonu’nun (CORE) gösterdiği adaylar, 2010 yılında Chicago Öğretmenler Sendikası’nın (CTU) liderliğine seçildi ve ağır bir yükün altından kalktı. CORE, birkaç yıl içinde eğitimciler arasında temelleri sağlam bir bağ inşa etmekle kalmadı; aynı zamanda, planlı okul kapatmalarına karşı mücadele eden, farklı renklerden işçi sınıfı topluluklarına katıldı. Chicago’nun Öğrencilerinin Hak Ettiği Okullar isimli kritik bir metinde, CTU, ırkçılığı ve şehrin okullarını yöneten “apartheid benzeri” sistemi ifşa etti. Bu sayede, kentin çok ırklı işçi sınıfı ve devlet okulları için mücadele edecek, yeniden canlanmış bir sendikal oluşumun taahhüdünü verdi.32

Öğretmenler 2012’de iş bıraktığında, öğrenciler ve veliler grev hatlarına ve o günün mitingine akın etti. Bir yorumcu, “Şehir, hepsi kırmızı sendika tişörtlerine bürünmüş grevci eğitimcilerle kaplıydı” dedi. “Tüm şehir dönüşmüş hissetti.”33 Öğretmenler, öğrencileri için okulun ilk gününde verilecek ders kitaplarının garantisi ve sınıf malzemeleri için bütçelerin artırılması gibi kazanımlarla işe döndüler. CORE’un örgütlenme ve koalisyon kurma çabaları sayesinde, “CTU kendini dönüştürdü… Chicago’da eğitim adaleti için mücadele eden, başlıca örgüt haline geldi.34 

Yedi yıl sonra, Ekim 2019’da, CTU tekrar, bu kez öğrencileri için önemli kazanımlar elde etmeye kararlı şekilde greve gitti. Artan dayanışmanın bir göstergesi, öğretmenlerin; SEIU Local 73 sendikası tarafından temsil edilen, 7.500 özel eğitim asistanı, bekçi ve otobüs yardımcısı birlikte yürümesidir. Bir kez daha, işçi sınıfı öğrencileri ve velileri, sendikalarla dayanışma içinde toplandılar. Ve toz bulutu ortadan kalktığında, CTU, geleneksel toplu pazarlık sınırlarının dışında kalan birçok alanda önemli iyileştirmeler kazanmıştı. Yeni sözleşmeleri, şehri beş yıl içinde devlet okullarına 1,5 milyar dolar daha fazla yatırım yapmaya zorluyordu. Sınıf büyüklüklerine göre bütçe, ek 750 tam zamanlı destek personeli, her okulda bir hemşire ve bir sosyal hizmet uzmanının garantisi gibi başka kazanımlar da içeriyordu.

Sendikanın belki en etkileyici kazanımı, göçmen hakları konusunda (okulların sığınma yeri statüsünü güçlendiren tanımın da dahil edilmesi) oldu. Güvensiz konutlarda yaşayan öğrenciler için iyileştirilmiş burslar, barınma hizmetlerine daha fazla erişim, aileleri için ücretsiz toplu taşıma ve kıyafet gibi büyük kazanımlar kaydedildi. Hepsi -barınma, ulaşım, giyim, bunların yanı sıra hemşirelere ve sosyal hizmet uzmanlarına daha kolay erişim – öğrencilerin ve ailelerinin, günlük sosyal yeniden üretim koşullarını temsil etmektedir.35 Bu şekilde CTU, kamu yararı için pazarlık ve grev yapmanın da mümkün olduğunu kanıtladı.

CTU, her ne kadar öncü olsa da, bu tür bir sosyal adalet sendikacılığında yalnız değildir. Porto Riko’daki öğretmen sendikaları, 2018 yılı boyunca, yüzlerce okulun kapatılmasını önlemek, okulların özelleştirilmesine karşı çıkmak ve binlerce eğitimcinin işten atılmasını durdurmak için gözü pek bir kampanya yürüttü. Grev, boykot, işgal ve kitlesel gösteriler örgütleyen öğretmenler, iki valiyi devirdi, çoğu okulun kapanmasını engelledi ve okulların özelleştirilmesi politikasına büyük bir darbe indirdi. Dahası, kamusal eğitimi savunmak için feministler, çevreciler, sendikalar, öğrenciler ve velilerden oluşan bir koalisyon kurdular. Bu koalisyon, radikal siyaset için yeni bir alan açan, popüler bir ayaklanma olarak 50.000’den fazla insanı sokaklara döktü.36 

Benzer şekilde, 34.000 Los Angeles öğretmeni 2019’un başlarında iş bıraktı. Öğrencilerinin yüzde 80’inden fazlasının, geçinmek için okulda çıkan ücretsiz yemeklere güvendiğinin farkında olan bu eğitimciler de sosyal adalet talepleri gündeme getirdi. Solcu “Sendika Gücü” grubundan çıkan önderlikle sendika, büyük bir halk desteği aldı, düzenli olarak şehir merkezinde 50.000 kişilik mitingler düzenledi. Öğrencileri ve toplulukları için büyük kazanımlar elde etti. Grev sayesinde, bölgedeki yeni sözleşmeli okullar, borç erteleme hakkı elde etti ve sınıfların çoğunda olan kalabalıklığı azaltmayı kabul etti. Bunlara ek olarak, okullar; standartlaştırılmış testleri azaltmak, öğrencilere yönelik rastgele polis kovuşturmalarını sınırlandırmak, göçmen öğrenciler fonu oluşturmak için daha fazla danışman, okul hemşiresi ve kütüphaneci işe almayı kabul etti.37 Son kazanım ile tıpkı Chicago’da ve 2018 yasadışı Arizona öğretmen grevlerinde görüldüğü gibi, ırkçılık karşıtlığının, hareketlenen öğretmen sendikacılığının kalbinde olduğu görülmektedir.38 

Toplumsal yeniden üretim koşulları hakkında kampanya yürütürken, öğretmenlerin mücadeleleri topluma uzanır. Daha küçük sınıflar, okullarda daha fazla hemşire ve sosyal hizmet uzmanı, daha fazla Siyah eğitimci, barınma hizmetlerine erişim ve korunaklı okullar için mücadele ederken, işçi sınıfı topluluklarını da kendileriyle dayanışmayı büyütmeye teşvik etmiş oluyorlar. Bu nedenle öğretmen grevleri, hakir görülen topluluklarının neoliberalizme ve kemer sıkma politikalarına karşı isyanını bir halk hareketine dönüştürme potansiyeline sahiptir. Los Angeles’lı bir öğretmen-eylemcinin belirttiği gibi, “bir grevi sosyal adalet talepleriyle çerçevelenecek şekilde genişletebilmeniz, alacağınız halk desteğinin türüyle doğrudan ilişkilidir.”39

Kuşkusuz, ABD’li öğretmenlerin grevleri henüz genel kitle grevleri haline gelmemiştir. Henüz, çok çeşitli işçilere ve sendikalara, geç kapitalizmin neoliberal politikalarına karşı koordineli grev örgütleme ve işçi sınıfı topluluklarıyla birleşmeleri konusunda ilham vermediler. Yine de, yasalara meydan okuma istekleri (Batı Virginia, Oklahoma, Arizona’da olduğu gibi), öğrenciler ve aileleri adına grev yapma kararlılıkları (Chicago, Los Angeles, Porto Riko, Oaxaca’da olduğu gibi), grevlerinin isyancı kitle grevi unsurlarını içeriyor ve daha büyük grevlerin olasılığını şimdiden şekillendiriyor.

Farklı gelişmişlik düzeylerinde de olsa, bu türden kitlesel grevler, 2019 yılı boyunca Şili, Kolombiya, Sudan, Cezayir ve Fransa gibi ülkelerde de ortaya çıktı. Kitle grevinin unsurları Haiti, Lübnan, Irak ve Hong Kong’daki isyanlarda da gözlemlenebilir. Feminist ve iklim adaleti protestoları, işyerine dayanan seferberlik oldukça yetersiz kalmasına rağmen, siyasi protesto olarak örgütlenişi ile Luxemburg’un “gösterici” kitle grevleri olarak adlandırdığı biçimi aldı. Son olarak, Los Angeles ve Chicago’daki eğitim grevleri,  tek bir kentte yapılan kitle grevlerinin farklı açılarını gösterdi. Eğitim grevleri, sadece işyerinin ötesine ve işçi sınıfı topluluklarına ulaşmakla kalmıyor. Buna ek olarak, grevci öğretmenler, öğrencilerine yemek yapmak için grev alaylarından ayrıldıklarına, bazen sıcak yemek hazırlamak ve insanların evlerine ulaştırmak için kiliseler ve belediye kurumlarıyla birlikte çalıştıklarında, öğrenciler ve veliler grevdeki eğitimcilere katıldığında, coşkulu bir sınıf dayanışması ruhu sergileniyor.40 

Sosyalist solun bu grevlerin, özellikle de eğitim grevlerinin, örgütlenmesinde sıklıkla büyük rol oynadığının altı çizilmelidir. Bu radikaller tabanı örgütlediler, ırkçılık karşıtı kampanyaları teşvik ettiler, dayanışma ve militanlık inşa ettiler ve zaman zaman yasalara meydan okumanın gerekliliğini savundular. Tarihsel deneyim, sosyalist solun “militan azınlıklarının” büyümesinin, gelecekte işyerleri ve sendikalardaki mücadelelerde ağırlık kazanabileceğini gösterir.

Öğrenci grevleri ve işçi ayaklanmaları

Eğitimdeki toplumsal yeniden üretim ilişkilerinin öteki tarafında öğrenciler yer alır. Lise ve üniversite öğrencileri, sistemin edilgen ürünleri olmanın çok uzağında, genel grev, meclis demokrasisi, toplumsal alanların işgali, neoliberal siyasetin alaşağı edilmesi ve geniş toplumsal ayaklanmalara ilham vermek gibi faaliyetleri daha fazla benimsiyor. Öğrenciler ve öğretmenlerin mücadeleleri birbirini öylesine beslemekte ki, iki grubun da militanlıklarının genişleyen bir direniş koreografisi ile diyalektiğin dansında buluştukları söylenebilir. Bazı durumlarda öğrencilerin ve işçi ailelerinin aktivizmine kıvılcım olan öğretmenlerdi; başka durumlarda ise öğrenciler, mücadeleci işçi eylemliliklerine ilham oldular.

Büyük kampüslerde yoğunlaşmış olan öğrenciler, kendi geleceklerine hazırlanmaları yönünde eğitilirler. Eşitsizlik, ırkçılık, savaş, emperyalizm, cinsiyetçilik, homofobi, transfobi, otoriterlik ve ekolojik felaketlerin şekillendirdiği geleceği düşünmenin, radikalleştiren bir yönü de olabilir. Özellikle 2008’den itibaren, Küresel Ekonomik Kriz sonrası eşitsizliğin ve iklim felaketlerinin gittikçe arttığı bir dünyada, geleceklerini düşünen öğrenciler, başkaldırı faaliyetlerinde potansiyele sahip olduklarını gösterdiler.

“Sizin bir geleceğiniz vardı, bizim de olmalı” sloganıyla çeyrek milyon genç protestocu, 20 Eylül 2019’da, New York sokaklarını inletti. Kampala, Rio de Janeiro, Londra, Manila, Berlin, Dakka ve Melbourne gibi şehirlerde, dünyanın her tarafından yaklaşık dört milyon kişi onlara katıldı. Bir hafta sonra, dünya çapında yaklaşık 2400 iklim adaleti eylemi ile iki milyon insan daha seslerini yükseltti. Önemli nokta ise, milyonlarca genç ve onların destekçilerinin çıkıp, harekete geçmeleri ve Küresel İklim Grevi adıyla gösterilerde bulunmasıydı; kendi eylemliliklerini işçi mücadelesinin tipik silahı olan grevle özdeşleştirmişlerdi. Ekolojik bir acil durumun olduğu yönünde biriken kanıtlarla beraber, gençlik önderliğindeki iklim grevleri, sendikaların da bu hareketin bir parçası olarak iş bırakma eylemlerini tartışmasına önayak oldu.

ABD’de Massachussetts Öğretmenler Birliği ve Ulusal Sağlık İşçileri Sendikası ile hareket eden eylemciler, Yeşil Yeni Düzen’i destekleyen grev eylemlerinde bulunma fikrini tartışıyorlar.41 Öğrenci grevlerinin 2012 ve 2015’te neoliberal eğitim reformlarını mağlup ettiği Québec’te ise iklim adaleti için grev eylemleri çoktan başladı. Québec’te, 7500 işçiyi temsil eden on bir yerel sendika, yasaları çiğneyip Küresel İklim Grevi’nin bir parçası olarak iş bırakma eyleminde bulunma yönünde oy kullanarak, 27 Eylül 2019’da yarım milyon insanı Montréal sokaklarına döktü. Hiç de şaşılmayacak şekilde, bu grev eylemlerini destekleyen ilk sendikalar son yıllarda Québec’teki öğrenci eylemlerinin beslediği kavgacı ruhtan etkilenen yüksekokul öğretmenleriydi. Öyle ki, eğitim ve sağlık sektörlerinde bulunan pek çok sendika eylemcisi, ilk örgütlenme deneyimlerini grevde bulunan öğrenciler olarak kazanmışlardı.42

Daha büyük bir çapta olmakla birlikte benzer bir durum, bu yazının yazıldığı tarihte (Aralık 2019) yarı-isyancı bir genel grev ve sokak eylemleri artışının yaşandığı Şili de meydana gelmekte. Orada da özellikle 2011-13 yıllarında, kamu emekli maaşları, işçi hakları, ücretsiz eğitim ve sağlık için yapılan kitlesel eylemlerde öğrenci grevleri tetikleyici bir rol oynadı. Militan öğrenci hareketi öyle bir toplumsal destek dışavurumuna gebe oldu ki Birleşik İşçi Merkezi, Ağustos 2011’de 600.000 kişinin sokaklara çıktığı iki günlük bir genel grev örgütledi. 2011-13 öğrenci hareketi, önemli ölçüde sokak tabanlı hareket ve protesto grevi fikirlerini canlandırdı. Bunu takiben 2018’deki “Feminist Mayıs” geldi: 25 üniversitedeki öğrenciler iki ay boyunca geniş çaplı feminist ve trans bireyleri destekleyen taleplerle greve çıktılar. Dört solcu akademisyenin dediğine göre bu “eşi benzeri olmayan bir ayaklanmaydı… bu ülkenin ilk büyük feminist devrimi.”43. Bunu, 8 Mart 2019’da Uluslararası Kadın Grevi’ne kitlesel katılım takip etti.

Şili’de 2019’da yaşanan görkemli toplumsal ayaklanma, ne kadar vahşi neoliberalizmin aşırılıklarına maruz kalmış olsa da işçi sınıfının isyankar potansiyelinin önemli bir hatırlatıcısı oldu. Şili olaylarının belirli bir tetikleyicisi vardı (toplu taşıma ücretlerinde 30 pesoluk artış) ama kıvılcımlar yalnızca koşullar olgunlaştığında toplumsal bir yangına yol açar. Ve koşullar, hem günlük yaşamın zorluklarından süzülen öfke, hem de filizlenen mücadelecilik hissiyatı açısından olgunlaşmıştı. Hareketin ana sloganlarından birisi bu durumu çok iyi yansıtmakta: “30 peso değil, 30 yıl.” Otuz yıllık hınç, zaten yükselen bir direniş ruhunda; öğrenciler, feministler, yerli hareketleri ve liman işçileri arasındaki eylemliliklerde kendisini gösteriyordu. Bütün bunlar, toplu taşıma ücretlerindeki bir artışa karşı gençlerin isyanının, Şili’de neoliberalizmin temellerini sarsan bir gösteriler, ayaklanmalar, grevler ve sokak muharebeleri kreşendosuna kibrit olmasını mümkün kıldı.

Şili hükümetinin Ekim ayının başlarında asgari ücretin aylık 437 dolar olduğu bir ülkede seyahat tarifesine yolculuk başına bir dolar kadar zam yapması, acı bir sürprizdi. Lise öğrencileri derhal bir ücret ödememe kampanyası başlattılar; turnikelerden atlayıp otoritelere açıktan karşı koydular. Mesaiye toplu taşımayla gidip gelen işçiler de kısa bir süre zarfında artan sayılarla onlara katıldı. Bir anda gözaltı, darp ve acımasız bir baskı stratejisini benimseyen hükümet, başkent Santiago’da olağanüstü hal ilan etti. Ancak bu karar, isyanı alevlendirmekten başka bir işe yaramadı. Baskıdan sonra iki günlük bir ayaklanma süresince gençler seksen toplu taşıma durağını tahrip ettiler; koca istasyonları yaktılar. Kısa süre sonra başka alanlar da birer toplumsal odak haline geldi, pek çok Walmart şubesine saldırılar düzenlendi. Böylesi bir militanlığa, toplumsal desteğin azalması şöyle dursun, Metro İşçileri Sendikası’nın dayanışması eşlik etti. Sonra da 8 Mart Koalisyonu’nda (Coordinadora feminista 8 de marzo) bulunan feministler; öğrenciler, çevreciler ve sivil toplum çevreleriyle birleşerek genel grev çağrısında bulundular. Ana işçi federasyonu olayların dışında kalsa da bazı sendikalar desteklerini gösterdiler ve bir grev dalgası başlamış oldu.44

Son yıllarda sıklıkla olduğu üzere, hareketin genişletilmesinde liman işçileri kritik bir role sahipti. İşgücünde geçici işlerin payının giderek artmasına, çoğu sözleşmenin tek vardiyadan ibaret hale gelmesine karşın Şili Liman İşçileri Sendikası (Union Portuaria), işverenlere karşı birkaç kesin zafer kazandı; bunlardan en akılda kalıcı olanı 2013 ve 2014 yıllarındaki bir ay boyunca süren grevlerdi. Ekim 2019’un ortalarına gelindiğinde bir dizi genel grev ve gösteriyle ülkenin limanlarını kapatmaya başladılar. Liman işçileri seferber olurken sokaklardaki hareket de taleplerini eğitim reformu, emekli maaşları ve anayasanın yeniden yazılmasını da kapsayacak şekilde genişleterek radikalleşmeyi sürdürdü.

Biriken toplumsal baskı kısa süre sonra başka sendikalar ve toplumsal hareketleri de doğrudan mücadeleye dâhil etti. Bunun sonucunda 21 Ekim’de çok sayıda sendikanın katılımıyla genel grev başladı ve bir milyon insan, olağanüstü hal ilanına sokaklarda karşı çıktı. Bu noktaya gelindiğinde maden sektöründeki stratejik öneme sahip sendikalar da toplumsal mücadeleyle dayanışarak iş bırakma eylemlerine giriştiler.46 Arkasından Liman İşçileri Sendikası limanları 48 saatliğine kapattı ve bunu takiben 30 Ekim’de bir genel greve daha önayak oldu. Liman işçileri sokak hareketlerine grevlerle eşlik ederken işçi hareketi de 12 Kasım ve 25-27 Kasım tarihlerinde yeniden ülke çapında grevler yaparak onlara ayak uydurdu.47 Bir genel grev diğerinin habercisi olurken, öğrenciler toplu taşıma ücretlerini yok sayarken ve gündelikçiler haline gelmiş işçiler iş bırakma eylemlerine girişirken hareket, aynı Rosa Luxemburg’un analiz ettiği gibi, hakiki kitle grevi özelliklerini kazanmaya başladı.48 Nitekim Luxemburg’a göre ayaklanmacı grevler, gitgide daha geniş ezilen kitleleri kapsayarak ve ufuklarını (taleplerini de) genişleterek kendi kendine genleşme özelliğine sahiptir. Hatta yeni aşağıdan toplumsal örgütlenme modellerinin doğuşunu da  –gönüllü sağlık ekipleri ve halk mutfaklarından tutun daha gelişkin öğrenci, işyeri ve topluluk meclislerine– Şili’de gözlemleyebiliyoruz.49

Ancak Şili grev hareketine dair hiçbir anlatı, şimdiye dek sadece değinmekle yetindiğim feminist aktivizmin tetikleyici rolünü tartışmadan tam olamaz. Feminist başkaldırının Şili’deki ayaklanmalarda önemi o kadar büyük ki buna –ve feminist mücadelelerin Sudan, Lübnan, Irak, Hong Kong ve Kolombiya’daki kitlesel hareketlerdeki belirleyici rolüne– ileride daha ayrıntılı bir şekilde döneceğim. Ancak öncelikle bu ülkelerdeki ayaklanmalara yön veren umumi ve çoğulcu dinamiklerin bir taslağını çıkarmama izin verin.

Birlik Ve Farklılık: Mücadelede Dayanışma

Küresel sol için süregelen zorluklardan biri, farklılık ve birliği aynı anda düşünmektir. Bu durum, işçi sınıfını hem sosyal açıdan farklı hem de yapısal açıdan birleşik bir grup şeklinde anlama isteğimiz için de tamamıyla geçerlidir.  Esasen, proleteryayı “çeşitliliğin birliği” olarak görmek anlamına gelir. 50 Farklılıkları bir potada eritmeyi amaçlayan sınıf indirgemeciliğinin aksine bu hareketler, ciddi bir kitlesel hareketin özgül toplumsal baskılara karşı muhalefetin ifade edilmesine alan tanıyacağını ispat ediyor. Chicago ve Los Angeles’deki öğretmen grevlerinde ırkçılık karşıtlığı ve göçmen hakları ön plandaydı. Aynı şekilde Kasım 2019’da Arkansas eyaletinin Little Rock kentindeki eğitmenler de iş bırakma eylemlerinde okullarının yeniden ırk temelli ayrıma gitmesine karşı seslerini yükseltmişlerdi.51 Benzer bir şekilde Kaliforniya Üniversitesi bünyesindeki 25.000 hastane ve kampüs işçisi de 2017’den bu yana gerçekleşen beş grevde işe alım ve eğitimlerdeki ırkçılığı hedef almışlardı. Sendikanın üyelerinin yüzde 80’i beyaz olmayan işçilerden oluşuyor ve şubeye Irk Adaleti Çalışma Grubu önderlik ediyor.52 Bu sırada Şili, Ekvador ve Kolombiya’da yaşanan kitlesel mücadeleler yerli halkların sloganlarını ve bayraklarını kullanmayı teşvik etmiş, yerli halkların kendi kaderlerini tayini için dayanışma çağrısında bulunmuştur. LGBTQ aktivistleri, dünyanın dört bir yanındaki ayaklanmalarda, yürüyüş ve mitinglerde kendi flama ve bayraklarını taşımışlardır.  Her yerde feminist sloganlar, bayraklar ve talepler mücadelelere güç vermiştir.

Farklılıkları bir potada eritmeyi amaçlayan sınıf indirgemeciliğinin aksine bu hareketler, ciddi bir kitlesel hareketin özgül toplumsal baskılara karşı muhalefetin ifade edilmesine alan tanıyacağını ispat ediyor.

Bütün bu isyanlar sistemsel ekonomik durgunluğun belirtilerine, yaygınlaşan genç işsizliğine, büyüyen yoksulluğa ve toplumsal adaletsizliğe, yoğunlaşan cinsiyet, cinsel yönelim ve ırk temelli baskılara, gitgide daha açgözlü hale gelen elit tabakaya ve kamu hizmetlerini sekteye uğratan agresif kemer sıkma programlarına karşı bir cevap olarak ortaya çıkmıştır. Feminizmin ciddi etkisi altında bulunan genç isyanları, her bir vakada kitlesel ayaklanmaların fitilini ateşlemiştir.

Lübnan’da da isyan ateşini yakan, günlük yaşam masraflarındaki artış olmuştu. Ekim ortalarında hükümet, internet temelli ve ücretsiz bir sesli ve görüntülü görüşme uygulaması olan WhatsApp’ı vergilendirme planını açıkladı. Gösterilen tepki ani ve şiddetliydi. Şili gibi Lübnan da alev almaya hazır, hayal kırıklığına uğramış gençlerle doluydu. Yıllarca süregelen borç ve mali krizler, döviz açıkları, bozulan su ve elektrik sistemleri, dağ gibi yükselen işsizlik, aşırı eşitsizlik ve ekolojik krizler halkın sabrını taşırmıştı.53 Binlerce insan WhatsApp vergisini protesto etmek için sokaklara çıkarak bir ayaklanmanın fitilini ateşlediler.

Dahası, başından itibaren olaylar alabildiğine mezhepçilik karşıtı bir karaktere sahipti. 30 yıl önce iç savaşın son bulmasından beri Lübnan, resmen mezhepçi bir siyasi sisteme sahip. Elitler protestocuları ülkeyi tekrar iç savaş günlerine geri götürmekle suçladılar ancak isyancılar, mezhepçi aidiyetleri açıkça reddedip bunun karşısına sınıf temelli bir birliktelik hissiyatı koydu. Bu ruhu benimsemiş kalabalıklar, “Siz iç savaşsınız, biz devrimiz!” sloganlarıyla sokaklara akın etti.54

Lübnan çapında şehirler ve kasabalar; bitmek bilmeyen kitlesel eylemler, öğrenci grevleri, (sahiller ve binalar da dâhil olmak üzere) toplumsal alan işgalleri, feminist mitingler, işyeri grevleri ve toplumsal yaşamın düzenini yeniden yazan sokak çatışmalarına sahne oldu. Hareket alanında umumi mutfaklar ve yasal klinikler çalışmalarını sürdürüyor. Bu hareketleri canlı tutan şey, feminist aktivizmin yarattığı dönüştürücü dalga oldu. Kadınlar yürüyüşlere, oturma eylemlerine ve barikatlara önderlik ederken “Bizim devrimimiz feminist bir devrim!” sloganlarını attılar ve cinsel tacize karşı da toplumsal bir mücadele yürüttüler. Hareketin büyümesinde lise ve üniversite öğrencileri bir kez daha ateşleyici rolü üstlendiler.55 Devrimin, işçi sınıfından göstericilerin yüksek sayıda katılımıyla açıkça belli olan bir sınıfsal karakteri vardı. Bir diğer önemli konu da diğer emekçilerin yanı sıra öğretmenlerin ve kamu emekçilerinin de yeni işçi örgütleri kurmasıydı. Protesto grevleri her ne kadar Şili’dekilerin yaygınlığına, uzunluğuna ve yoğunluğuna henüz ulaşamamış olsa da bunlar, bağımsız bir işçi hareketinin habercisi sayılabilir.56

Lübnan’daki devrime kısa bir süre sonra milyonların ayaklandığı Irak eşlik etti. Yine bir “öğrenci uyanışı” hareketlerin tetikleyicisi oldu.57 Irak devleti acımasız bir şiddet ve baskı ile cevap verdi.58 2019 yılının Aralık ayına gelindiğinde 400’den fazla gösterici öldürülmüş, 15.000’den fazla gösterici yaralanmıştı. Ölüm saçan güce rağmen hareket yükselmeye devam etti ve çok daha geniş kapsamlı bir değişim talep ederek Başbakan’ı koltuğundan etti. Bağdat’daki Tahrir Meydanı, halkın gücü adına hakiki bir merkez haline geldi. Halk koruma güçleri meydanı korurken devrimci duvar resimleri şehir duvarlarında belirdi, yemekler pişirilip dağıtıldı, tıbbi kliniklerin yanı sıra ücretsiz kütüphaneler hizmet verdi, mitingler ve meclisler toplandı, şiir ve hip-hop ruhları besledi. “Burası artık bizim ülkemiz,” diyor 19 yaşındaki bir isyancı.59 Kısa bir süre önce, “Türk restoranı” adıyla bilinen 14 katlı bir bina devrimciler tarafından ele geçirilip dönüştürüldü.

İsyancı bir gazete, mücadelenin düzenli havadislerini taşıyor. İsmini Tahrir’i baştanbaşa dolaşan üç tekerli araçlardan alan Tuk Tuk gazetesi, aynı zamanda devrimin kalbi olan genç işçilere selam duruyor; zira bu araçların sürücüleri çoğunlukla bu gençler. Harekette bir parti önderliği olmasa da sol siyasi fikirler her yerde. Tahrir’deki bir feminist aktivist, göstericilerin sıklıkla kullandığı musava (eşitlik) teriminin aynı zamanda sosyalizm anlamına geldiğini iddia ediyor. “Tabii ki sosyalizm istiyoruz,” diyor feminist aktivist, “herkes istiyor bunu.”60 Hareket henüz grevleri petrol sahalarına kadar genişletip kazanç musluğunu kesme stratejisini uygulayabilmiş değil, ancak pek çok yolla feminizmin şekillendirdiği bir solcu işçi sınıfı hissiyatı muharebenin ortasında inşa ediliyor.61

Hong Kong’daki ayaklanmada da bir dizi paralel dinamik göze çarpıyor.62 Yine öğrencilerin yönlendirdiği hareket –tüm üniversiteler zaman zaman polisle çatışma alanlarına dönüştü–  halktan büyük destek aldı. Sadece iki milyon insanı demokrasiyi savunmak ve toplumsal eşitsizliğe karşı durmak için sokağa çıkarmadı, aynı zamanda muhaliflere yerel seçimlerde hükümet yanlısı adayları sıkıştırmak olanağı sağladı. Hong Kong’daki mücadeleye bankacılık, eğitim, ulaşım ve kamu hizmeti çalışanları sürekli iştirak ediyor. Ağustos ayında havayolu ve uçuş sanayiinde çalışan yüz binlerce kişi greve gitti.63 Öte yandan, bağımsız sendikaların görece zayıflığından ötürü bu etkili öğrenci grevleri henüz işyerleriyle koordine olmuş kitlesel grevlere dönüşemedi. 64

Buna karşın umut veren bir gelişme, 2019’da 25 yeni sendikanın –sağlık, inşaat, mühendislik, bilişim teknolojisi, otelcilik hizmetleri ve daha fazlası– kurulmasıdır.65 Bu gelişmelerle örtüşecek biçimde demokratik Sendikalar Konfederasyonu, Hong Kong’da bağımsız bir işçi hareketi inşa etmeyi tasarlayan örgütlenme hamlesini duyurdu.66 Ardından 2020 yeni yılında bir milyon kişinin katıldığı yürüyüşte filizlenen sınıf bilincinin bir işareti olarak “Tiranlığa diren, bir sendikaya katıl” sloganı atıldı.67 Şimdilerde birçok aktivist, bağımsız sendika kuruluşunu mücadeleyi ileriye taşımanın bir anahtarı olarak görüyor.68 Bütün bunlar, gelecekte gençlik odaklı ayaklanmaların belirleyici olabilecek işyeri örgütlenmelerini ve aktivizm patlamalarını ateşleyebileceğini düşündürüyor.

Bu sırada Kolombiya ve Fransa’daki iki mücadele, kitle grevi hareketlerini başlatmak adına son derece başarılı oldu. Kolombiya’da hem 2018 hem de 2019 yılında meydan okuma ve direniş havasının geliştirilmesinde ulusal öğrenci grevleri önemli bir rol oynadı. Ekim 2018’de greve giden üniversite öğrencileri kamu üniversitelerine ayrılan bütçenin yetersizliğini protesto için 45 okulu kapattı ve diğer emekçi gruplar arasında kamu okulları öğretmenleri sendikasından etkin bir destek gördü. 15.000 öğrenci ve destekçi 17 Ekim’de sokaklara çıktı ve havayı feminist sloganlar kapladı. Göstericiler “Eğitim: Kamusal, ücretsiz ve ataerkillik karşıtı” diye bağırdı.69

Yerli halkın grevleri ve otoyol ablukaları da 2019’daki bir dizi başka öğrenci greviyle birleşerek büyüyen direniş atmosferine destek oldu. Ardından Kasım 2019’da emekli maaşlarına ve işçi haklarına saldıran hükümet paketine ve yoksullar üzerindeki yeni vergilere karşı artan öfke; sendikaları, LGBTQ gruplarını, yerli halk hareketlerini ve öğrenci örgütlerini genel grev çağrısında bulunmaya sevk etti. 21 Kasım’daki ulusal grevde feministlerin, çevrecilerin, yerli halkların ve sendikaların talepleri vardı. Sonuç muazzamdı; gece sokak partilerini, her gün kitle gösterilerini, polisle sokak çatışmalarını ve süregiden grev dalgasını tetikledi. Mahalle meclisleri ayaklanmada halk gücünün ana kurumları olarak teşekkül etti.70 Bir hafta sonraki bir başka genel grev, egemen düzeni sarstı. Yüz binlerce kişi; LGBTQ, Kolombiya ve yerel halk bayraklarını sallayarak sokaklara çıktı. Bir yorumcunun sözleriyle, “Kitlesel sokak gösterileri giderek daha fazla destekçiyi etkileyen bir halk hareketine dönüştü.” 71

On yıllardır süre giden neoliberalizmin sendikaları önemli ölçüde zayıflattığı Fransa’da da 2019 sona ererken benzer dinamikler sahneye çıktı. Emmanuel Macron hükümetinin emeklilik yaşını yükselten, kadınlara ve özellikle de güvencesiz işlerde çalışanlara zarar veren yasal düzenlemelere girişmesiyle Aralık’ta grev hareketleri başladı.72 Birkaç hafta önceki toplumsal cinsiyete dayalı şiddet karşıtı feminist hareketlenme, grev hareketi üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Grev çağrısı yapılır yapılmaz demiryolu ve toplu taşım sendikaları öncülüğünde öğretmenler, enerji işçileri, itfaiyeciler ve öğrenciler de hızla harekete katıldı. 5 Aralık’taki muazzam ve coşkulu genel grevi sonraki 14 günde iki ulusal grev daha takip etti. Bazı gruplar dönüşümlü grevlere katılırken diğerleri sınırsız iş bıraktı. Aralık ayı boyunca demiryolu ve kamu ulaşımı aksadı, okullar kapandı, elektrik arzı kesintiye uğradı. Eylemin en geniş katılımlı gününde 1,8 milyon göstericinin sokakları doldurduğu görüldü.

16 Aralık’ta geçişlerin kapanmasıyla birlikte 629 kilometrelik trafik konvoyunun oluştuğu çok güçlü bir iş bırakma oldu. Hareket bu seviyeye parça parça ulaştı, çünkü son gençlik ve öğrenci mücadelelerinin, Sarı Yelekliler (Yellow Vest/gilets jaunes) hareketinin ve iklim adaleti aktivistlerinin uyguladığı doğrudan militan eylem taktikleri birleşti. Özellikle aktivistler Sarı Yeleklilerin son derece etkili kullandığı ablukayı; yolların, dağıtım merkezlerinin, üniversitelerin, limanların, metro istasyonlarının ve büyük fabrikaların abluka altına alınması şeklinde uyarladı. 73 En az bu kadar kritik bir diğer husus da grevcilerin mücadeledeki bütün katılımcılara açık, hareketin stratejisi ve taktikleriyle ilgili demokratik kararların alındığı genel meclisler kurmasıydı.

Bir aktivist grubun da ifade ettiği gibi hareketin kritik bir başarısı, “çağdaş kapitalizmin meydan okumaları karşısında grev silahının fiilen yeniden icadını” 74 üstlenmesidir. Fransız toplumundaki aşırı eşitsizliğe karşı mücadeleyi geniş kapsamlı hale getiren hareket, geniş bir sempati kazandı. Kamuoyu yoklamaları büyük bir çoğunluğun greve destek verdiğini gösterdi. Noel’e doğru elektrik işçileri işyerlerinin ve polis merkezlerinin elektriklerini keserken yoksul evlere dayanışma ruhunun bir göstergesi olarak ucuz tarifeden elektrik verdiler.75

2020 ile birlikte iki büyük sendika federasyonu Ocak ayının başlarında üç günlük genel grev çağrısında bulundu. Yüz binlerce kişi yeniden sokaklara çıkarken hemşireler, öğretmenler, öğrenciler, temizlik işçileri ve avukatlar çağrıya güçlü bir yanıt verdiler.76 Fransa’da da on yıllardır süren sendikal aktivizm erozyonu mücadeledeki etkinliği azaltıyor ve hedefe varılmasına mâni olabilir. Yine de, nasıl çözülürse çözülsün, Fransa’daki neoliberal kapitalizme karşı son 25 yılın en geniş ve en çatışmacı hareketi olan Aralık-Ocak grev hareketi, işçi sınıfının mücadelesini ve taban örgütlenmesini yeniden ateşledi. 77

Aralık 2019’da Modi hükümetinin ırkçı, Müslüman karşıtı vatandaşlık yasasına karşı Hindistan’daki büyük öğrenci ayaklanması için de benzer şeyler söylenebilir. Pek çok üniversitede yaşanan protestolar, seküler solu ayağa kaldırma emareleri gösteren bir mücadeleye milyonlarca insanı dâhil etti.78 Gençlerin yürüttüğü ve çokırklı bir dayanışmanın coşkulu örneklerini sunan protestolara sendikaların, köylülerin, kadın örgütlerinin ve öğrencilerin genel grev planları eşlik etti. Sol partiler ve sendikalar 2020 Ocak’ının başlarında bir haftalık protesto organize ederek, özelleştirmeye karşı çıkan ve asgari ücretin artırılmasını isteyen talepleri Müslüman karşıtı vatandaşlık yasasının geri çekilmesi çağrısıyla birleştirdi. 8 Ocak’taki protestolar, en az 150 milyon işçi, köylü ve öğrencinin büyük genel greviyle doruğa ulaştı. Kadın, tarım işçisi ve öğrenci örgütlerinin yanı sıra 10 sendika federasyonunun da desteklediği grevle limanlar, demiryolları, bankalar ve fabrikalar kapatıldı. Sokaklar, otoyollar ve demiryolu hatları ablukaya alındı ve öğrenci grevleriyle 60’ı aşkın üniversite ve yüksekokul kapandı.79

Haiti’de akaryakıt zamlarına ve hükümetteki yolsuzluğa karşı yapılan grevler, Haziran ve Eylül 2019’da geniş çaplı protestoları harekete geçirdi. Hem Cezayir (Mart-Nisan 2019) hem de Sudan’da (Haziran 2019) birçok genel grev sonucunda devlet başkanlarının devrilmesine karşın temel talepler elde edilmedi. 2019 Kasım’ının başlarında Cezayir’deki hareket, üç günlük ulusal grev ilan etmek zorunda kaldı. Ülkedeki 48 ilin 37’sinde iş bırakan milyonlara, okulları kapatan öğrenciler de katıldı.80 Akabinde Aralık’ta Cezayir’deki gayrimeşru başkanlık seçimine karşı bağımsız sendikalar ve toplumsal hareketlerce desteklenen dört günlük grev yapıldı.81

Bütün bu grev dalgaları, işçi sınıfı mücadelesinin yeni küresel evresini temsil etmektedir. Öğrenciler ve gençlerin sık sık öncülük ettiği bu mücadelelere militan işyeri grevleri, isyancı sokak gösterileri ve hatta meclis benzeri yeni demokrasi formları eşlik etti ve sık sık öncülüğü de devraldı. Ancak yeni küresel halk ayaklanması dalgasının toplumsal cinsiyet boyutunu ihmal eden hiçbir değerlendirme ciddiye alınamaz.

Feminist Sınıf Mücadelesi Sokaklarda

Açıkça görüleceği üzere, bugün işçi sınıfı mücadelesinin yeniden birleşmesinin temelinde, feminizm ile grevin güçlü bir kaynaşması vardır. Bu kaynaşma belki de politik olarak Uluslararası Kadın Grevi ve “%99 İçin Feminizm” programında gelişti.82

Eğitim, ulaşım, emekli aylıkları, okullardaki hemşireler gibi yukarıda anlatılan mücadelelerin pek çoğu toplumsal yeniden üretim konularıyla ilgili olduğu için özellikle önemlidir. Bunlar arasında insanların ücretli emek dünyasının dışında kendilerini ve hane halkını yeniden üretmek için gereksindiği tüm ihtiyaçlar mevcuttur. Gördüğümüz gibi eğitim, toplumsal yeniden üretim sorunları üzerinde en değişken tartışma alanı olmuştur ve elbette kadınlaşmış bir meslektir. ABD’deki öğretmenlerin dörtte üçünden fazlası kadındır. Bir diğer önemli husus da öğretmenlerin yeniden canlanan işçi sınıfı feminizminin politik iklimine katılmasıdır. Kendilerini feminist olarak tanımlasalar da tanımlamasalar da ABD’deki eğitimciler, Uluslararası Kadın Grevleri, #MeToo ve Trump’a karşı Kadın Yürüyüşü’nden etkilendi.83

Ancak yeni küresel halk ayaklanması dalgasının toplumsal cinsiyet boyutunu ihmal eden hiçbir değerlendirme ciddiye alınamaz.

Batı Virginia’da öğretmen olan Azareen Mullinsi, grevlerini şöyle anlatıyor: “Tanık olduğumuz birçok eylem tam anlamıyla feminist değildir fakat kadın odaklıdır.84 Elbette organizatör, konuşmacı, grev lideri vb. olarak haklarının politik failleri olan kadınlar mücadelenin ön saflarında olduğundan, eylemleri de örtük feminizmdir. Örneğin 2019 yılının sonbaharında Ürdün’deki dört haftalık öğretmen grevinde durum böyledir. Ürdün grevinde öğretmenlere dönük yoğun kamu desteğine tanıklık ettik. Bir yorumcunun belirttiği gibi, kadın öğretmenlerin rolü “Ürdünlü kadın aktivizminde genel olarak bir ilerleme olduğunu gösterdi.”85 Benzer biçimde kadın aktivizmi, Hindistan’da 2016’nın Aralık ayında patlak veren Müslüman-karşıtı vatandaşlık yasa tasarısına karşı protestoların merkezinde yer aldı. Üniversite kampüslerindeki genç kadınlar önemli rol oynadılar. Özellikle de Delhi’nin Shaheen Bagh mahallesinde ağırlıklı olarak işçi sınıfına mensup binlerce Müslüman kadının –sokak ablukası da içeren– doğrudan eylem hareketi dikkat çekiciydi.86 Maharashtra eyaletinde 20.000 Müslüman kadın, yerel protestolar esnasında yolları kapattı.87 Hindistan’daki genç kadınların mücadelesinde de tıpkı başka yerlerde olduğu gibi tecavüz karşıtı eylemler ve talepler ön plandaydı.88

Doğası ve dinamikleri bakımından bu mücadelelerin bir kısmı örtük feminist olmasına karşın pek çoğu açıkça feministtir ve %99 İçin Feminizm ruhunu derinden yansıtmaktadır. Sudan, Irak, Lübnan ve Şili’deki hareketler de bu minvalde örneklerdir.89

Arabanın üzerinde ayakta duran, parmağıyla gökyüzünü işaret ederek göstericilere hitap eden beyaz giyinmiş Sudanlı öğrenci Alaa Salah’ın ikonik feminist görüntüsü gibi bir görüntü, muhtemelen son dönemdeki hiçbir ayaklanmada ortaya çıkmamıştır. Salah, münferit bir vaka olmanın ötesinde, 2018-2019’daki Sudan ayaklanmasında kadın örgütlerinin oynadığı rolün simgesiydi.90 Birleşmiş Milletler’in bir toplantısında şunları söyledi: “Güvenlik güçlerine karşı savunmasız kalınan olağanüstü halde bile direniş komitelerine ve oturma eylemlerine öncülük eden kadınlar, protestonun yolunu çizdi ve sokağa çıkma yasağına itaat etmedi. Pek çoğu biber gazına maruz kaldı, tehdit edildi, saldırıya uğradı ve herhangi bir suçlama veya yasal süreç olmadan hapse atıldı.”91 Buna rağmen ısrar ederek Cumhurbaşkanı’nı devirdiler, Sudan’ın politik yaşamında silinmez bir iz bıraktılar.

Irak’taki ezilenlerin cesur ayaklanmasında da kadınlar benzer biçimde hayati birer aktör ve organizatör olarak Tahrir Meydanı’ndaki halkın güvenlik güçlerini kurdular, sokaklarda yürüyüş yaptılar, polisle savaştılar. Feminist gazetelerdeki yazarlar, mücadeleyi sürdüren organizasyonun içinde yer aldı ve meydanda kadına tacizin kabul edilemez olduğunu söyleyen pankartlar vardı.92 Lübnan devriminin de feminist eğilimi belirgindir.

Lübnan’daki ayaklanmanın başından itibaren, “Devrimimiz feminist bir devrimdir!” sloganı atıldı. Kadınlar gösterilere, mum ışığı seremonisine ve oturma eylemlerine öncülük ettiler. Devrimin ilk gecelerinde güvenlik güçleriyle yaşanan şiddetli çatışmalarda “kadın cephe hattı” kurdular. Yürüyüşlerin ön saflarına geçerek şiddetin yoğunluğunun azalmasına katkıda bulundular. Mücadeleye binlercesinin daha katılmasına alan yarattılar.93 Feminist örgütler patriyarkal sloganların ve taleplerin geliştirilmesinde ve Beyrut’un merkezinde işgal edilmiş bir alanda feminist çadırın kurulmasında önemli bir rol oynadı. Aralık ayında devrimciler bir gazete çıkardı ve ilk sayısında feminist bir aktivistin “Kolay Bir Kadın Değilim” başlıklı makalesi vardı.94 Çok kısa bir süre önce de Beyrut’ta kadınlar cinsel taciz karşıtı gösteride yürüdüler.95 Bütün bunlarla kadınlar, Lübnan’ın Ekim Devrimi’ne canlı feminist bir renk getirdiler.

Gelgelelim, uluslararası alanda feminist sınıf mücadelesini ateşleyen tek bir kitle başkaldırısından söz etmemiz gerekseydi, bu, Şili’deki önemli ayaklanma olurdu. Şüphesiz Ekim’deki ilk genel grevin yapılmasında 8 Mart Koalisyonu etkiliydi, fakat daha önce 2018 Mayıs’ında “Feminist Devrim” ve 2019 Mart’ında kadın grevi, yeni militan feminizmi son derece yaygınlaştırdı. Şili Ekim’i başladığında toplumsal yeniden üretime dair talepler ön plandaydı. Belki de olayın en dramatik yanı, “Yolunda Bir Tecavüzcü” (Un Violador en Tu Camino) adlı tecavüz karşıtı şarkının düzenli olarak yürüyüşlerde, mitinglerde söylenmesiydi ve hızla yayılarak dünyanın dört bir yanındaki aktivistlere ilham verdi. Kolombiya, Fransa, Meksika, İspanya, İngiltere ve pek çok başka yerde çekilen videolarda şarkıya ve ona eşlik eden dans figürlerine yer verildi. Şili hareketinde solcu feministlerin stratejik rolü,  kitlesel grevlerin sağlık, eğitim, çocuk bakımı gibi büyük oranda “kadınlaşmış” iş sahalarıyla madenler, limanlar, ulaşım vb. özel sektör işçilerini birbirine bağlayan geniş tabanlı karakterine katkıda bulundu. Bu grupların yanı sıra, yerli halklar ve öğrenciler de son yılların muhtemelen en isyankâr kitle grevleri ve toplumsal mücadelelerine muazzam bir enerji ve coşku kattılar.

Kitle Grevleri Ve Sosyalizmin Geleceği

Yukarıda da bahsedildiği gibi bugün kitle grevlerinin geri dönüşü yalnızca bir tekerrür değildir. Grev, feminist sınıf mücadelesinin kararlı bir şekilde biçimlendirdiği yeni işçi sınıfı öznesinin projesi olarak özgün bir bağlamda geri dönüyor.

Yeni kitle grevleri ortaya çıkan sosyalist hareketlere seçimciliğin ötesine geçme olasılığını –esasen gerekliliğini– göstermektedir. Bu gereklilik Rosa Luxemburg’un devrimci vizyonu için temeldi. Sosyalist seçim faaliyetinin oynayacağı rolü kabul etmesine karşın Luxemburg, sosyalist dönüşümü inşa eden harekette kitle grevlerinin en önemli stratejik öncelik olmasında ısrarcıydı.

Bu makaleye eşlik eden bir makalede (Spectre’in 2. sayısında yayınlanacak) Luxemburg’un görüşlerini ayrıntılı biçimde ele alacağız. Şu an için 2019-2020’deki kitle grevleri ve popüler ayaklanmalar, uluslararası işçi sınıfı için yakın zamanlı atılımlar sağlamasa bile yine de gelecekteki gelişmelerin kuluçka merkezleri olabilir. Kuşkusuz bu, 1917 devrimi için “büyük kostümlü prova” işlevini gören 1905’teki Rus kitle grevleri için de geçerlidir. Yirmi yıl önce (kaybedilen) kitle grevlerinde eğitim almış militanlar, 1917 işçi hükümeti mücadelesi için önemliydi. Bugün daha mütevazı ölçekte on binlerin eğitim grevleri, uluslararası kadın grevleri ve küresel iklim grevleri, parti biçeminin yeniden icadı ile birlikte yeni militan azınlıkların gelişmesi için ön koşul olan kitle mücadelesinin strateji ve taktikleri konusunda öğrenci tabakasını ve işçi liderlerini eğitebilir.97

Kitle grevlerinin yeni dalgaları, küresel solun ayrışmasında kritik bir ânı temsil eder. Savaş, yoksulluk, iklim felaketi yaşanan dünyada radikal umudun dönüşüne işaret eder. Kitle grevinin bu dönüşünü kutlamak, analiz etmek ve devrimci olasılıklarını güçlendirilmesine yardım etmek, kendimize ve dünyada hareket halindeki milyonlara borcumuzdur.

Çevirenler:Melike Özbay, Nuray Turan, Taylan Umut Doğan

Düzenleyen:İlker İnmez, İgno

Orjinal metin: The Return of the Mass Strike

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler