spot_img
spot_img
Ana SayfaÇeviriİş savsaklamak - Amelia Horgan*

İş savsaklamak – Amelia Horgan*

Amelia Horgan iş yerlerinde giderek yaygınlaşan bireysel direniş biçimlerinden biri olan iş savsaklamanın kapitalist ekonomide ne anlama geldiği üzerine yazıyor: İşçinin kişisel özerkliğini geçici ve kısa bir süre için geri aldığı uzatılmış tuvalet ve sigara molaları, verilen görevi türlü gerekçelerle ertelemek veya yavaşlatmak ve diğer çalıntı zaman parçaları… “İş” denilenen yapının bütünüyle mücadele edilmediği sürece “insanlar hâlâ (gerçekçi veya gerçekçi olmayan şekilde) bir sonraki işlerinin daha iyi olacağını, anlam ve tanınma ihtiyaçlarını gidereceğini, nazik bir patron ve daha iyi bir maaş sunacağını umut ediyor” diyor Horgan. Bir sonraki işimizin biraz daha az kötü olmasından fazlasını istiyorsak küçük çaplı savsaklama ve sabotaj eylemleriyle görünür hale gelen yaygın bıkkınlık ve hayal kırıklığını acilen örgütlememiz gerekiyor. Horgan’ın yazısını, Sarah Jaffe’nin Mart 2022’de çevirdiğimiz “İşini sevmeye karşı” başlıklı yazısıyla bir arada okunmak üzere sunuyoruz.

İş yerinde en yaygın direniş biçimlerinden biri, sınırlı da olsa kişisel özerkliğimizi öne sürmemizi sağlayan ufak iş savsaklama eylemleridir. Ya da en azından, tuvalete gittiğimizde, patrondan ve iş arkadaşlarımızdan saklanırken iade edilen kişisel özerkliğimiz. Patronların en olmayacak veya zalimce söylemlerine karşı durduğumuz çalıntı zaman parçaları. Uzun vadeli bir kontrol savaşındaki küçük çatışmalar. Bu çatışmaların ilk çeşidi, vaktimizi geçici olarak geri kazanmaktır. Öğlen yemeği aralarını uzatmak, sigara içenlerle molalarda sohbet etmek ve hatta bu sebeple sigaraya başlamak, sosyal medyada hoş zaman geçirirken patronlar gözüktüğünde hızlıca bir iş dokümanı açmak veya mesai sırasında başka işlere başvurmak.

Bu küçük zaman çalma eylemleri heyecanlı olabilir veyahut yavaş ilerleyen iş gününe katlanabilmek için kullanışlı bir araç haline gelebilir. Tıpkı dükkân sahiplerinin belli ürünlerini hırsızlığa kaybetmeyi bekleyip ona göre kâr planlamaları gibi, bütün işverenler de işçilerin bir miktar işi savsaklamasını bekler. Bu marjinler sektörden sektöre değişir: Ne kadar iş saksaklamaya göz yumulduğu işçilerin ne kadar örgütlü gücü olduğuna, işlerinde ne kadar prestij veya ustalığa sahip olduklarına ve teknolojinin işçileri ne kadar gözetim altında tutabildiğine bağlıdır.

Hızla sanayileşen İngiltere’de fabrika sahipleri, saatleri işçilerden saklardı. Hatta, saatleri ileri geri alarak işçilerin molalarını kısaltırlardı. İşçiler bu sahtekârlığın farkındalardı, ancak karşı koyacak güçleri yoktu. Kendi kol saati olan işçiler işten bile atılabiliyordu. Ancak günümüz iş yerlerinde, zaman konusunda yürütülen savaş oldukça farklı ilerliyor. Patronlar saatlerle oynuyor olamayabilirler; ancak birçok iş yerinin yönetici takımı, şirketlere karşı bir sorumluluk ve sadakat algısı geliştirmeye çalışıyor: Gerekenden fazla ve gönüllü çalışmaya teşvik eden, performansları arttırmaları için kendilerini geliştirmeye davet eden bir algı. Sadece yapmanız için para ödenen işi yapmak yeterli değil artık. Zanaat ve güç açısından durmadan gelişmek, daha iyisini yapabilmek zorundasınız. Elbette ki aynı işte tıkılıp kalmak, terfi alamamak veya daha fazla para kazanmak için imkana sahip olmamak kötü olabilir. Ancak açıkça söyleyelim ki işçilerin daha iyi çalışması ve durmadan kendilerini geliştirmesi yönündeki talepler, patronların işçilerine yükselmeye imkânı yaratmak için değil, onlardan daha fazla kâr elde etmek için yönelttiği banal beklentilerdir. Bu da demek oluyor ki iş vakitlerinde yapılması gerek iş katbekat artıyor, ulaşması giderek imkânsızlaşan bir iş standardı iş yerlerine nüfuz ediyor. İşçiler dinlenme ayrılan zamanı giderek azaltmak zorunda kalırken yönetici takımı işin içeriğini zorlaştırıp daha da yoğunlaştırıyor.

Tam da işin gittikçe zorlaşması ve bunun yarattığı zaman hırsızlığına karşı, ikinci grup iş savsaklama eylemleri gelişti. Bu eylemleri “yönetimden kaçma stratejileri” olarak düşünebiliriz. Burada “yönetim,” yöneticiler ve onların gözetleme araç ve teknikleri anlamına geliyor. Stratejilerden biri evden çalışmak: Eğer kişi işini evden veya başka bir kişisel alandan yürütüyorsa, yönetimin denetleme kapasitesi hayli azalıyor. Bazen evden çalışmak, zamanı işten alıp kendimize kullanmamız anlamına gelebiliyor. Örneğin, tanıdığım biri bana sabah yatağından bilgisayarını açarak şirket sisteminde mesaisini başlattığını ve hemen ardından uyumaya geri döndüğünü söyledi. Evden çalışmak bazen belli görevleri yerine getirmek için gerekenden fazla zaman harcamak veya görevlerle beklenenden farklı zaman aralıklarında ilgilenmek de olabilir. İngiltere’de uzaktan gözetim ve denetleme çoğunlukla bir tabu olsa da COVID-19’un getirdiği sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte, şirketler işçilerinin faaliyetlerini takip edebilmek için farklı yazılımlara yöneldi. Bu teknolojiler, takım çalışmasını teşvik edip işçi refahını sağlayacakları iddiasıyla yöneticilerin davetsiz oldukları evlere girmesini normalleştirmeye çalışıyor.

Başka bir yaygın taktik de kendinizi şirket için vazgeçilmez kılmanın bir yolunu bulmaktı. Bir şeyin nasıl çalıştığını biliyorsanız ve o şey şirket için önemliyse günlük faaliyetiniz konusunda biraz daha kontrol kazanabilirsiniz. Bazen bu küçük bir şeydir. Eğer bir elektronik çizelge sihirbazıysanız, iş yerinde herkes metinleri kopyalayıp yapıştırmaktan yorgun düşerken siz bazı görevleri ne kadar kısa sürede hallettiğinizi gizleyebilirsiniz. Eğer yaptığınız işi hiç kimse anlamıyorsa, günlük görevleri daha açık ve bilinir olan kişilere kıyasla daha az gözetime veya yönetilmeye maruz kalırsınız. Eğer H&M’de satış danışmanıysanız ve o gün kot bölümüne atandıysanız, her bir kot pantolonu zamanında katlamadığınız hızlıca ortaya çıkar: Tezgâh karmaşık görünür, müşteriler aradıkları beden numarasını bulamaz, giysileri yere fırlatır. Fakat örneğin, görsel dosyaları gruplayarak işlemeyi biliyorsanız, bu görevin aslında olduğundan daha uzun zaman gerektiren ve zorlu bir iş olduğunu söyleyip patronunuzdan meşgulken rahatsız edilmemeyi talep edebilirsiniz. Sahip olduğunuz uzmanlık nadirse ve işiniz için temel bir önem taşıyorsa, patronlar ve yöneticiler için sizi kovup bilgisayar sistemlerinin çöküşünü göze almanın bedeli oldukça yüksektir. Bu gibi durumlar insanlara göreceli bir özgürlük ve hayır deme ya da işverenlerden gelen talepleri geciktirme olanağı verebilir.

Belki de iş yerindeki en yaygın ve basit direniş biçimleri, bir işçinin zihninde gerçekleşenlerdir. İş yerlerinin sosyallik üzerinden taleplerde bulunması yeni bir şey değildir. Amerikalı sosyolog C. Wright Mills yetmiş yıl önce, “kişilik piyasası” adını verdiği bu fenomeni tanımladı: Ofis çalışanlarının kariyerleri içerisinde ve kariyer için, kişilik özelliklerini geliştirmeleri ve kullanmaları giderek daha fazla beklenmekteydi. Bu talepler günümüzde olağan hale geldi. Hatta özellikle düşük ücretli işlerde daha da yaygınlaştı. Kişiliğinizi değirmende öğütülecek tahıl, işverene hizmet için geliştirilecek bir şey olarak görmeyi reddetmek veya sizden istenen taleplere yalnızca görünürde uymak da yaygındır. İşverenler sizden duygusal anlamda işe bağlılık talep ettiğinde, işinizi sevmeyi[i] ve işi hayatınızın en önemli parçası olarak görmeyi reddetmek bir direniş biçimi haline gelebilir.

Elbette işinizi bırakabilirsiniz. Bazı açılardan bu bir tehdit olarak kullanılabilir: “Bana yapmak istemediğim bir şey yaptırırsanız, giderim.” Bu tür tehditler sadece yerinizin doldurulması zor veya pahalıya malolacak bir şeyse işe yarar. İşçilerin çoğunluğu için durum bu değildir, hele ki işsizliğin fazla ve sendikalaşmanın az olduğu dönemlerde. Çoğu işçi işine, işin işçiye duyduğundan daha fazla ihtiyaç duyar.

Yaygın savsaklama pratikleri bize ne söyler? Yöneticilerden ve yönetim kuramcılarından gelen yanıt genellikle, insanların zamanı daha verimli kullanması gerektiğini öne sürer. Şunu iddia ederler: Savsaklama ya çalışkan işçilerin yeterince heyecanlı ve uyarıcı görevler bulamamasıyla ya da işçilerin tembelliğiyle ilgilidir. İş yerlerinde hayal kırıklığı ve illüzyondan uyanış hallerinin giderek derinleştiğini hesaba katınca bu açıklamaları tatmin edici bulmuyorum. Genel anlamda iş, insanların dikkatini aktif tutmasını sağlayamıyor ve vaat edildiği gibi anlam ihtiyacını karşılamıyor. Bu can sıkıntısı ve kurumsal sabotaj pratikleri, bazıları tarafından işe karşı geniş kesimlerce hissedilen bir direncin kanıtı olarak görülüyor. Neden böyle görüldüğünü anlamak kolay. İş yerlerinde bu tarz enformel direniş biçimleri oldukça yaygın. Ancak bana göre bir soru cevaplanmamış durumda: Bu direniş biçimleri tam olarak neye direniyor? Çoğu durumda insanlar hala (gerçekçi veya gerçekçi olmayan şekilde) bir sonraki işlerinin daha iyi olacağını, anlam ve tanınma ihtiyaçlarını gidereceğini, nazik bir patron ve daha iyi bir maaş sunacağını umut ediyor. Öfke, rutin küçük düşürülme, sömürülme hissi ve bunların basınç supabı görevi gören direniş pratikleri, mevcut işi (sinir bozucu bir görevi veya berbat bir yöneticiyi) hedef alıyor; “iş” denilen yapısal bütünün kendisini değil.

Bu gerçek, yaygınlaşan gücenikliğin hiçbir anlama gelmediğini göstermez. Bireysel işlerimizde ifade bulan iş ve çalışma vaadi, giderek daha fazla insana aldatıcı gelmektedir. Çalışmak çoğumuzu zengin ve mutlu kılmaz, fakir ve sefil halde bırakır.

Peki kontrolü nasıl kazanabiliriz? Birey olarak hareket etmek, işimizin kötü kısımlarıyla başa çıkmamızı sağlasa da bizi pek ileri götürmez. Bireysel ve küçük çaplı sabotaj eylemlerinin artması, iş yerlerindeki hayal kırıklığının politik olarak örgütlenmesi konusunda bir aciliyete işaret ediyor. Bıkkınlığımız topluca örgütlenmediği, sosyal dönüşüm hedeflenmediği sürece (bireysel eylemlerle kendimize biraz daha fazla zaman ayırabilsek dahi) umut edebileceğimiz tek şey, bir sonraki işimizin biraz daha az kötü olmasıdır.

Çevirenler: Oya Gürsoy, Aslı Över

Düzenleyen: İrem Az


* Yazının orijinali: Horgan, Amelia. “Slacking Off [İş Savsaklamak].” Dog Section. URL: https://dogsection.org/slacking-off/.

Amelia Horgan yazar, araştırmacı ve aktivisttir. Şu anda Essex Üniversitesi’nde “işin feminist politik tahayyülü” üzerine doktora çalışmasını yürütmektedir. Lost in Work [İşte Kayıp] (Pluto Press, 2021) kitabının yazarıdır.

[1] Jaffe, Sarah. 2022. “İşini Sevmeye Karşı.” Çev. Aksu Bora. umutsen.org, 22 Mart. URL: https://umutsen.org/index.php/isini-sevmeye-karsi-sarah-jaffe/. İngilizce orijinali 28 Ocak 2021’de In These Times’da yayımlanmıştır: https://inthesetimes.com/article/alienated-labor-capitalism-jobs-work.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler