spot_img
spot_img
Ana SayfaManşetİktidar ve İBB kıskacında emekçiler

İktidar ve İBB kıskacında emekçiler

11 Aralık 2021 tarihinde iktidar medyasında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Ekrem İmamoğlu’nun başkanlık döneminde istihdam edilen çalışanların bir kısmının “terör örgütü iltisaklı” olduğu yönünde haberler servis edildi. Hepimizin hafızasında güvenlik soruşturmaları ve KHK’larla geçen yıllar, emekçilerin temelsiz suçlamalarla işlerinden atılmaları tazeliğini koruyor.

Daha önce dava sürecini takip ettiğimiz Aydın-Efeler ve Germencik belediyeleri ile Aydın ve İzmir Büyükşehir belediyelerinde iki yüze yakın çalışanın işten atılmasını hatırlayalım. O süreçte CHP’li Bülent Tezcan tarafından, bu atılmaların valilik kararıyla güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek gerçekleştiği ve bu haliyle CHP’li belediyelere operasyon hazırlığı yapıldığı ifade edilmişti. 

CHP’li yetkililerin, “Valilikten işten çıkarın talimatı geliyor” demesinin doğru olmadığını daha önce de ifade etmiştik. Bu beyan, karar alma mekanizmalarında bulunan temsilcilerin sorumluluğu kendi üzerinden atma beyanıdır. Atanmış valilerin ve/veya temsilcilerinin seçilmiş temsilcilere talimat verme yetkisi olmadığı gibi hakkı ve haddi de yoktur.

“İş akdini feshedin diye talimat gönderildi” deniyor, bu doğru değil. Ayrıca daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu mücadeleyi ve karşı duruşu işçinin sırtına atmak ana muhalefet partisinin temsilcileri açısından kabul edilebilir bir tavır değildir. “Aynen ‘iş akdini feshedin’ diye talimat gönderildi, demek gibi, son yaşanan olayda yapılan,  “Terör bağlantılı kişiler ortada gezip, kamu kurumlarında iş buluyorsa bu sorun İBB’nin değil, güvenlikten sorumlu İçişleri Bakanlığı’nındır” açıklaması da emekçiyi riske atmakta ve İBB’nin bu sürece dair hiçbir sorumluluk almadığı gösterir niteliktedir. Bununla yetinmeyip, “Devletin en önemli bakanlıkları, siyasi polemik yerine, elindeki bilgi ve belgeleri devletimizin kurumu İBB ile paylaşmalıdır”, demek ise alenen fişleme ve tehdit operasyonunu ve 2016’dan bu yana emekçilerin üzerinden silindir gibi geçen güvenlik soruşturması ihlallerini meşru görmek, iktidarın “terörist” kategorisini kabul etmek ve bunun bilgi-belgesini talep ederek emekçilerin hayatı, işi, geleceği üzerinden siyasi rant peşine düşmektir. 

Avukatların değindiği üzere çalışanların Alevi, Kürt kimliğine sahip olması, “makbul olmayan” cemaatlere yakın akrabalarının olması,  ağabeyinin 1 Mayıs gösterilerine katılması, babasının Newroz gösterisine katılması, kardeşinin 8 Mart etkinliğine katılması gibi kendisiyle hiç ilgisi olmayan “kayıtların” olmasının yanında, HDP’ye oy vermesi, sendikanın aldığı grev kararına katılması, sendikal eylemlere katılması, yasal gösterilere katılması, sosyalist yayın organlarının okuru olması vb. onlarca arşiv kaydının  “suç” unsuru olarak insanların önüne çıkarıldığını biliyoruz. Suç kategorisinin bu gibi durumlara karşılık geldiği bir ortamda, yurttaşların attıkları eleştirel bir tweet üzerinden dahi “terörist” ilan edildiği bir gerçeklikte bakanlıktan bilgi, belge talep etmek daha önce yapılanın bir adım ötesindedir. Bu artık mücadele etme yükünü işçinin sırtına yüklemekten öte bu türden bir soruşturmayı meşru görme, olası suç kategorilerini onaylama ve emekçilerin fişlenmesi yolunu açma sonuçlarına varacak düzeyde riskler taşıyan bir ‘rest’ hareketidir. Ve bu rest, çekenlerin hayatını değil, bahse konu emekçilerin hayatını riske atarak çekilmektedir.

Güvenlik soruşturmaları süreçlerinde birçok emekçinin işsiz kaldığı, birçok insanın iş bulamadığı, senelerce soruşturma sonuçları beklediklerini biliyoruz. Bu uygulama iktidarın beğenmediklerini cezalandırma aracı olarak kamuda çalışanların veya çalışmak isteyenlerin başına musallat edilmiştir. Ana muhalefetin tavrı bu uygulamaya temelden, ilkesel bir itiraz dile getirmek olmalıdır. Geri adım atmanın ve taviz vermenin hep daha fazla kayba yol açacak biçimlerde geri dönüşü olduğuna defalarca şahit olduk. Büyükşehir belediyesi üzerinden yürütülen bu işçi düşmanı girişime karşı sağlam, tavizsiz, geri adım atmayan ve emekçileri liste restlerine kurban etmeyen bir hat çizilmediği takdirde bu tehdidin başka muhalif belediyelere yayılacağını öngörmek güç değil. Dolayısıyla, ana muhalefet partisi, bakanlığı polemik yerine emekçileri fişleme bilgi ve belgesi vermeye davet edeceğine, emekçilerin hayatının bu türden siyasi polemiklerin malzemesi olamayacağının bilincinde sağlam bir tavır almalıdır.  


Daha önce yayınladığımız Aydın’da 80 işçiyi valilik mi attı, belediye mi?- Av. Mürsel Ünder yazısından:
”Arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması kamu kurumlarında çalışan işçiler için uygulanmaya başlaması 29.10.2016 tarihinde 676 sayılı KHK’nın 74.maddesiyle “8. Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak.” kriteri getirilmiştir.

696 sayılı KHK kapsamında, sürekli işçi statüsünde işçilerin kamu kurumlarına bağlı kuruluşlarda çalışacak işçiler için yapılan düzenleme gereği hak sahipliği açısından kapsamı 5.maddesinde belirlenmiştir. Bu düzenlemeye göre diğer şartların yanında “657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6), (7) ve (8) numaralı alt bentlerinde belirtilen şartları taşımak,” kriteri getirilmiştir.

Bu düzenleme “8. Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak.” şeklindedir.

Bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülerek Engin Altay, Özgür Özel, Engin Özkoç ile birlikte 114 milletvekilinin başvurusu ile AYM tarafından 2018/73E, 2019/65K sayılı 24.07.2019 tarihli kararı ile Devlet Memurları Kanunu’nun “48A”nın 8.kısmı iptal edilmiştir. Bu haliyle artık belediyelerin ve diğer kamu kurumlarının işçi alımlarında arşiv araştırması zorunluluğu ortadan kalkmıştır.

Anayasa Mahkemesi kararıyla artık hiçbir işçi alımında arşiv araştırması yapılması gerekmediği için valilikten gönderilen bu belgelerin çöpe atılması gerekmektedir.

Kaldı ki kişisel veri niteliğinde olan bu bilgilerin hukuka aykırı bir şekilde bilgi toplaması ve paylaşması nedeniyle bu bilgileri toplayan ve yayan kişiler veya kurumlar hakkında Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle hukuki ve cezai yaptırım uygulanması gerekmektedir.

Arşiv araştırmaları hakkında AYM’nin iptal kararı sonrasında dahi hukuksuz bir şekilde arşiv araştırması yapmaya devam eden ve kullananların, işledikleri bu suça kamu kurum ve kuruluşlarını dâhil eden uygulamalarını başta işten atma kararı veren ilçe belediyeleri olmak üzere kamu kurum yetkililerinin alet olmaması, dahil olmaması gerekir.

Bu uygulama 2016 sonrasında ise iktidarın beğenmediklerini bir cezalandırma aracı olarak kamuda çalışanların veya çalışmak isteyenlerin başına musallat edilmiştir. Bu düzenlemeyle temizlik işçisine, sayaç okuma elemanına, ağaç budama işçisine, kanalizasyon işçisine, istihbarat elemanı, ulusal güvenlikle ilgili çalışan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde çalışan personel muamelesi yapılmaktadır. Son saydıklarımız için gerekli kriterler aranmaktadır.” 

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler