spot_img
spot_img
Ana SayfaÇeviriHatalı “İş-Çevre” İkileminden Çıkış - Lorenzo Feltrin

Hatalı “İş-Çevre” İkileminden Çıkış – Lorenzo Feltrin

 

İtalya’nın Porto Marghera grubunun işçici çevreciliği (workerist environmentalism), kapitalist “hasara” (noxiousness) karşı mücadelede işyeri ile toplum arasında ilişki kurar. 

 Aşikâr eşitsizlikler yeniden yükselirken, protesto dalgaları güneyden kuzeye bütün İtalya’ya yayılıyordu. Pandemi bir yandan, sağlığı korumak amacıyla işyeri anlaşmazlıklarını tırmandırıp Covid-19 kısıtlamalarından etkilenen işçilerin gelirlerini korumaya yönelik seferberliklerde artışa yol açtı. Diğer yandan ise önlemlere tepki olarak, sağın koordine ettiği şaşırtıcı komplo teorileriyle dolu başarılı müdahalelere tanık olduk.

23 Ekim 2020’de Napoli’deki kitlesel gösteride atılan “Bizi kapatırsanız, siz ödersiniz” sloganından farklı olarak sağcı söylem, kolektif ve eşitlikçi önlemler yerine “ekonominin” sorunsuz çalışmasına olanak sağlanmasını talep etti. Bununla birlikte sağcı muhalefet, işçi sınıfının önemli bir kısmını tavlamış görünüyordu. Sağcıların pandemiyi ve genel olarak çevre krizini reddetmesi, birçok işçinin aylarca süren kapanmanın geçim kaynaklarına dair haklı endişelerine bir cevap sundu.

Pandeminin başından beri Marksist yorumcular, sağlık krizinin yaşamlarımızı biçimlendiren ekonomik sistemden ayrılamayacağının altını çizdiler. Bu sadece yetersiz sağlık sistemine yönelik endişe değildi. İnsan dışı hayvanlardan insanlara sıçrayan yeni koronavirüs, tam olarak ekonomiyi ileri taşıyan kar marjlarını korumak için doğal “kaynakları” gasp eden kapitalist zorunluluğunun sonucuydu.

Bir bakıma, pandemi hem “iş-çevre ikileminin” hem de işçilerin sağlıklarını ve çevreyi savunmak ile işlerini koruma arasında bir seçimle karşı karşıya kaldığı “iş şantajının” küresel bir yansımasıydı. Bu ikilemden çıkışın kolay yolu yok. Fakat Venedik’teki Porto Marghera’nın son derece zehirli endüstriyel komplekslerinde çalışan işçilerin oluşturduğu işçici kolektifin, yaklaşık 50 yıl önce geliştirdiği düşünceler hâlâ ilham kaynağı olabilir.

İtalya’da İşçici Çevrecilik

İşçilik veya operaismo (İtalyan işçiciliği) Quaderni Rossi ve Classe Operatia’da yayımlanan yazılar ve 1960’larda İtalyan fabrika işçilerinin mücadeleleri etrafında ortaya çıkan Yeni Sol akımdır. Bu kuramsal eğilim, Potera Operaio, Lotta Femminista ve Autonomia Operaia gibi, 1960’ların sonu ile 1970’lerdeki birçok radikal örgütün yükselişinin habercisiydi.

Çevre ve sağlık sorunlarına değinmemesiyle bilinen işçicilik hareketi içinde, Porto Marghera grubu teori ve praksiste nocività  (kelime anlamı  “hasarlılık/noxiousness” veya “zararlılık”) kavramını temel alır. 1960’ların başı ve 1980’ler arasında farklı isimler alan grup, Venedik’in konsey alanındaki geniş endüstriyel çevrelerde faaldi. İtalyan Komünist Partisi’nin ve partiye bağlı İtalyan Genel İş Konfederasyonu’nun (Italian General Confederation of Labor) çizgisinden memnun olmayan militan işçiler, öğrenciler ve entelektüellerin bir araya gelmesiyle doğdu.

Grup hakkında ayrıntılı bilginin olmamasının nedeni, deneyimin kahramanlarının “tam zamanlı entelektüellerden” ziyade fabrika işçileri ve teknisyenler olmasıdır. Düşünceleri, Potere Operaio’nun aynı adı taşıyan incelemesine, yerel Lavoro Zero ve Controlavoro dergilerinde yayımlanan makalelere ve sayısız fabrika broşürüne dağılmış halde bulunabilir.

İtalyanca nocività veya hasar (noxiousness) kelimesi zarara neden olmayı niteler. İşçi hareketinin kullanımıyla birlikte, hem insan hayatına hem de doğal hayata verilen hasarı içermeye başladı. O yüzden sadece ne (insan için) “sağlığa zararlı” ne de (doğa için) çevresel tahribat olarak tercüme edilemez. Porto Marghera grubu, hasarın kapitalist çalışmanın doğasında olduğunu savundu. Özellikle Montedison’ın dev Petrolchimico’su gibi yerel fabrikalarda maruz kaldıkları zehirli ve tehlikeli ortam nedeniyle, Porto Marghera’nın sınıf mücadelesinde belirleyici etkiye sahip olan işçiciler, 1960’ların sonlarında bu tür sorunları dile getirmeye başladı. Bu işçi sınıfı çevreciliği örneği önemli ölçüde ileri görüşlüdür. 1968 gibi erken bir tarihten itibaren, bizzat kirletici endüstrilerde çalışan ve çalıştıkları şirketlerin yarattığı çevresel tahribatı, işçi sağlığının ötesinde kınayan işçileri kapsıyordu.

Petrolchimico’da teknisyen olarak çalışan Augusto Finzi’nin öncülüğünü yaptığı grup, hasarı kuramsallaştırdı. 1941’de Yahudi bir ailede doğan Finzi, çocukluğunun ilk yıllarını Alman kimya endüstrisinin kilit ve korkunç bir rol oynadığı Holokost’tan kaçanların yaşadığı, İsviçre’deki bir mülteci kampında geçirdi. 1960’larda kimya alanında lise diplomasını aldıktan sonra Petrolchimico’nun VCM-PVC bölümünde çalışmaya başladı. 2004’te kanserden öldü. Petrolchimico’daki çalışma arkadaşları arasında erken ölüm yaygındı aslında.

Porto Marghera grubu, hasar ile işçici “ret stratejisi” arasında ilinti kurdu. Onlara göre kapitalist çalışma, değer üretimidir ve böylelikle sömürü toplumunun da yeniden üretimi söz konusudur. Bu yüzden sınıf mücadelesinde çalışma, pozitif bir değer olarak olumlanmaz, reddedilir. Mario Tronti’nin söylediği gibi “İşe karşı bir işçi sınıfı mücadelesi ile işçinin işçi olarak kendisiyle mücadelesi, emek gücünün emek olmayı reddetmesidir.”

Yaşadıkları korkunç sağlık ve güvenlik koşullarıyla birlikte iş reddi, Porto Marghera grubunu kapitalist çalışmanın doğasının hasarlı olduğu fikrine götürdü:

“İşçiler fabrikalara denetleme yapmak için girmezler, böyle yaşamaya zorlandıkları için girerler. Çalışmak bir yaşam tarzı değildir, geçimini sağlamak için kendini satma zorunluluğudur. İşe karşı mücadele, kendilerini satma zorunluluğuna karşı bir mücadeledir. Bu işçilerin toplumun tüm normlarıyla çatışmasıdır. Daha az çalışmak için mücadele; sadece çalışırken zehirlenip ölmemek için verilmez, hasarlara karşı da verilir. Çünkü işe gitmek için her sabah uyanmak, üretim aşamalarını ve koşullarını kabul etmek, vardiya sistemi, ertesi gün fabrikaya gitmeye zorlayan ücretle eve dönmek hasardır. (Autonoma Assemblea fabrika broşürü, 26 Şubat 1973)”

Grubun düşüncelerinin ilk hali kısmen “Hasara Karşı” kitabında sistemleştirildi. Temel varsayımları günümüzde hâlâ yararlıdır.

“İş ortamından kaynaklanan (zehirli maddeler, duman, toz, gürültü vs.) – yani geleneksel anlamda anlaşılan- hasar biçimini, genel olarak kapitalist iş örgütlenmesinden kaynaklanan hasar biçiminden ivedilikle ayırmak gerekir. Kuşkusuz hasarın ikinci biçimi, işçilerin psikofiziksel dengesini daha derinden etkiler. İşçiyi kendisine yabancılaşmış bir varlık, çalışmasının sonucundan tamamen kopmuş üretim makinesinin bir parçası ve sadece egemen sınıfın kârlarınca yönetilen, emek gücünün kapitalistlerce insanlık dışı kullanıldığı sürekli tefeciliğe tabi hale getirir. (Comitato Politico, 28 Şubat 1971)”

 Bu bakış açısına göre, sadece sağlığa ilişkin geleneksel hasarı hedef alan mücadeleler -iş ortamında reform isteyen yerel sendikaların talepleri gibi- yetersizdir. Çünkü sorunun özüne, yani değer üretiminin hayatın yeniden üretiminden daha öncelikli olmasına dokunmadığı gibi, sadece kapitalist yeniden yapılanmanın gerekleriyle uyumlaştıracaktır. “Yeni fabrikada, zehirlilik ve geleneksel mesleki hastalıklarda küçük bir azalmaya karşın, akıl hastalıklarında önemli bir artış olacaktır.” Dolayısıyla, grup bunun yerine fabrikada hayatta kalma kavgasını, kapitalist işten özgürleşme mücadelesine dönüştürmek amacıyla, ücret kesintisi olmadan çalışma saatlerinin düşürülmesini önerdi.

İtalyan işçici öncülerden Raniero Panzieri’yi izleyerek, kapitalist teknolojinin eleştirisi Porto Marghera grubunun gündeminde zaten hep vardı. (Ayrıca bakınız: “Çalışmanın Reddi Manifestosu”). Daha emniyetli makineler zaruriydi, “fakat belki de sağlığı bozmayacak ve kârı büyük ölçüde artırmayacak makineler için yeni bir mühendis nesli gereklidir.”,

Sendikanın istihdamı korumak için, kısa çalışma saatleri yerine daha fazla büyüme talep eden yaklaşımını, bu yatırımların otomasyona ve işten çıkarmalara yol açacağını ileri sürerek eleştirdiler. Çünkü “Patronlar otomasyonu hâlâ işçi karşıtı bir şekilde kullanıyorlar. Yeni makineler ve bilgisayarlar, çalışma saatlerinin azalmasına değil kârların artmasına yol açıyor.” Bu koşullar altında otomasyon hızlandırılmamalıdır. Böylece grup, kapitalist teknolojiye karşı, kapitalist makinelerin anti-kapitalist amaçlar için sorunsuz biçimde yeniden kullanılabilir nötr araçlar olduğunu söyleyen araçsalcı bakış ile teknolojiyi tamamen reddeden bakıştan kaçınarak antagonistik-transformatif yaklaşımı benimsedi.

Porto Marghera grubu 1970’ler boyunca niceliksel “daha fazla para, daha az iş” bakış açılarını, niteliksel “ne, nasıl ve ne kadar üretim” bakış açısı ile bütünleştirdi. İkinci bakış açısı; kolektif gereksinimler için kullanım değerlerinin üretimi, yeniden sahiplenilmesi ve paylaşılması yoluyla “proleterci kendini değerli kılma (self-valorization)” veya işçi sınıfının güçlendirilmesi kavramıyla ilintiliydi. Grup daha sonra hasarla mücadelesine kendini değerli kılmayı (self-valorization) dahil etti. Bu sûretle, kolektif gereksinimlere dayanan sisteme geçişte, insan sağlığı ve çevre arasında sürdürülebilir bir ilişkiyi içeren ve işyeri ile toplum mücadelelerini birbirine bağlayan karşı-güç inşasını önerdi.

Bu çerçevede, “[salt] üretim aygıtlarını devralmaktansa, üretimin içeriğini değiştirmek daha doğru” kabul edildi. Fakat bu fikirler mevcut kriz hakkında bize ne söyleyebilir?

Pandemide “Hasar”

Kapitalizmde hasarı şekillendiren, değer yasası ile bunun çalışma sürecine yaptığı rekabetçi baskılardır. Kapitalist toplum öncesinde de pandemiler yaşandı. Fakat kapitalist olmayan toplumlarda, çalışmak temelde kullanım değerleri üretir. Bu, örneğin üründen pay alan feodal derebeyliği gibi, farklı üretim tarzlarında da gerçekleşebilir. Fakat -ilkesel olarak- neyin, ne kadar ve hangi koşullarda üretileceği demokratik planlamaya dayanarak da yapılabilir.

Kapitalist üretim tarzında ise işçiler işverenlerin kâr etmesini sağlamalıdır. Yaşanan pandemide, çevresel yıkıma neden olan ve işçilerin hayatta kalmasını buna bağlayan rekabetçi baskı; milyonlarca enfeksiyon ve ölüm hasarını yaratıp şekillendirdi.

İtalya’da hükûmet pandemiye karşı, açık uçlu sözleşmeli işçilerin işten çıkarılmalarını önleme, serbest meslek sahipleri için yetersiz de olsa gelir desteği ödeneği ve kamu hastanelerinin kapasitelerini artırma gibi tedbirler aldı. Ancak, devlet gelirlerinin sermaye birikimine bağlı olduğu göz önünde tutulduğunda, benzer şekilde bu tür tedbirler üretim tarzının korunmasına yöneliktir. Bu çerçevede, birçok ülkede işçilerin karşılanan kısmi sağlık masrafları ile geçimlerini sağlama maliyetleri, sonunda kemer sıkma ve krizin büyüklüğüyle orantılı olarak yeniden yapılandırma yoluyla, işçi sınıfına yüklenecektir.

İşçi sınıfının geçimi kapitalist çalışmaya bağlı olduğundan, işçilerin işe, dolayısıyla hayatta kalmak için sınırsız ekonomik büyümeye ihtiyaçları vardır. Sağlık ve çevresel sonuçları ise önemli değildir. Bu tür “iş şantajı”  yalnızca geniş ölçekli, son derece zehirli endüstriyel tesislerde yapılmaz. Esasen bütün kapitalist toplumları kontrol eder ve özünde vardır. Sağlıklı bir ekoloji gereksinimi gibi üretken gereksinimler işçi sınıfı çevreciliğinin maddi temeli ise, işçilerin yeniden üretimi ve kapitalist iş arasındaki bağlantı da işçi sınıfı inkarcılığının maddi temelidir ve kırılması gerekir.

Mücadelenin mevcut döngüsü içinde yapılacak anti-kapitalist müdahaleler, işçi sınıfı çevreciliğini sınıfın inkarcılığına karşı bir alternatif haline getirmek amacıyla, işçilerin üretken gereksinimlerinin uzun vadeli karşılanması talepleri üzerine inşa edilmelidir. İtalyan hükûmetinin Covid-19 önlemlerine karşı devam eden protestolardaki, “Çalışmakta özgür olalım” sloganında Covid-19’un yayılım riskinin yüksek olduğu işlere yapılan atfın yanında işçi sınıfı inkarcılığı eğilimi gösterirken,  “Herkese gelir ve sağlık” sloganı işçi sınıfı çevreciliğine işaret eder.

O halde, eğer işçiler yaşamak için kapitalist çalışmanın hasarına bağlı ise buna karşı nasıl mücadele edebilirler? Porto Marghera grubunun ilk önerisi, zamanın işçici strateji çizgisine uygun olarak, eşitlikçi “daha fazla para, daha az iş” çağrısıydı. Ücret ve verimlilik arasındaki bağı kopararak kapitalizmi ciddi bir krize sokmak istediler ya da öyle ümit ettiler. Günümüzdeki evrensel gelire dönük radikal önerilere benzer şekilde “herkese garantili ücret” talebinde bulundular. Daha sonra grup, kapitalist teknolojiye antagonistik-transformatif yaklaşımla, nicelik platformuna niteliği de dahil etti ve “ne, nasıl ve ne kadar üretim”in cevabını değiştirebilmek amacıyla karşı bir güç inşasında konumlandı.

Stratejileri “iş-çevre” ikileminden çıkış olarak günümüze uyarlandığında; daha kısa çalışma saatleri, zenginliğin radikal biçimde yeniden dağıtımı, mücadelenin feminist, ırkçılık ve emperyalizm karşıtlığıyla eklemlenmesiyle birlikte, kapitalizmi aşmaya doğru adımlar olarak sürdürülebilir ve metalaştırılmamış üretime adil geçişi merkeze alan bir platform gibi görünebilir.

Porto Marghera grubunun başlattığı radikal (rank and file) sendikalar ve solcu çevre birliklerin 1980’ler ve 1990’lara taşıdığı işçi sınıfı çevreciliğini devam ettiren girişimin bir örneği de Rivolta Social Center’ın Porto Marghera’daki otonom İklim Kampı alanıdır.

Radikal sendikaların aktif katılımda bulunduğu İklim Kampı evrensel gelirin çevreci biçimini –kısmen para ve kısmen parasallaşmamış mal ve hizmetlerde- onayladı. Bu, hızlandırıcı (accelerationist) olandan farklı biçimde, kapitalist otomasyondan ziyade gelirin adil küçülme (degrowth) ve zenginliğin radikal yeniden dağıtımıyla finanse edileceği, evrensel gelirin çevreci biçimini ifade ediyor. “Ne” üretileceği ve “nasıl” üretildiği de değişmelidir aynı zamanda.

İklim Kampı’na katılan örgütler, işçilerin geçimlerini ne pahasına olursa olsun çalışarak karşılamasını değil, çok hızlı yayılan viral bulaşma da dahil, Covid-19’un bedelini yüksek ücretler ve artan oranlı vergiler ile zenginlerin ödemelerini sağlayacak taleplerini harekete geçirmektedir.

“İş-çevre” ikileminden çıkışın yolu, işçilerin yeniden üretimi ve kapitalist üretimcilik arasındaki bağın koparılması ve kapitalist hasara karşı işyeri ile topluluk mücadeleleri arasında yeniden bağ kurulmasıyla inşa edilebilir.

Çeviriren: Nuray Turan

Düzenleyen: İlker İnmez


*Yazının orjinali 16 Kasım 2020 tarihinde Roarmag.org’da yayınlanmıştır; https://roarmag.org/essays/workerist-environmentalism/

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler