spot_img
spot_img
Ana SayfaDepremGüvenli kentler bu kentleri inşa eden işçilerin elinden çıkacak - Mimar Burcu...

Güvenli kentler bu kentleri inşa eden işçilerin elinden çıkacak – Mimar Burcu Arıkan

Eski bir AKP vekili olan Şamil Tayyar  6 Şubat’ta gerçekleşen depremler hakkındaki sosyal medya paylaşımında “Proje sorumluluk zincirindeki herkese hesap sorulurken yasa dışı talepleri yerine getiren ustalar da hesap vermeli. Görsellerde olduğu gibi talebin yasa dışı olduğunu anlamak için projeyi bilmeye gerek yok” diyor. Görsellerde taşıyıcı sisteme zarar verecek şekilde, sonradan yapılmış tesisatlar görüyoruz. Bunun yanı sıra mimarların, plancıların, mühendislerin mesleki yeterlilikleri de masaya yatırılıyor. Yaşanan büyük yıkım için sürekli bir fail aranıyor. Daha önceki depremlerden hatırladığımız üzere birkaç müteaahit, mimar ya da mühendisin ceza alması ile kapatılmak istenecektir bu süreç de. Enkaz kaldırma işlemleri aceleyle bitirilmeye çalışıyor. Bunun bir sebebi sermayeyi bir an önce yıkılan kentleri rant alanlarına çevirmek üzere işe koşmak, bir diğer sebebi ise ortadaki büyük katliama dair olası tüm delilleri ortadan hızla kaldırmak. 24 Şubat 2023’te yayımlanan OHAL kararnamesinin 13. Maddesinde enkazların kaldırılması, dökümü ve geri dönüşümüne dair yetki valiliklere veriliyor ve “bu döküm sahaları ve bu sahalarda yapılacak iş ve işlemler ilgili mevzuatın belgelendirmeye ilişkin hükümlerinden müstesnadır.” diyor. Yani nasıl ki aynı kararname planlama süreçlerine dair bilgi alma ve itiraz etme hakkımızı gasp ediyorsa enkazların nereye götürüldüğünü takip etmemizin de önüne geçiyor. Oysa ki işleyişe göre yapılan her iş için tutanak tutulması, envanter çıkarılması ve belgeleme yapılması gerekiyor. Kararname delil yok etmeyi yasallaştırmış oluyor.

Tüm bunlar olurken de insanlar inşaat işçisini, projeyi çizeni konuşsun istiyorlar. Sorumluluk zinciri diyen eski vekilin kendisi hepimizden daha iyi bilir bu işlerin işleyişini ama biz bir kere daha anlatalım. Bir inşaat sürecinde yapının mimari, statik ve tesisat projeleri çizilirken bu mesleklerde uzman kişiler müteahhitlerin çalışanı pozisyonundadır. Müteahhitlerin de yegâne amacı inşaatı en hızlı şekilde bitirip satış yapmaktır. Mimari proje ofisleri olsun, mühendislik ofisleri olsun, çalışma rejimi tamamen bu amaca odaklı şekillenir. Buralarda düzgün bir proje oluşturmak kimsenin düşünmeye vaktinin olmadığı bir detaydır. İnşaat sektörü çok uzun zamandır ek mesailerin, ödenmeyen maaşların, düşük ücretlerin, güvencesiz çalışmanın, ücreti bankaya asgari yatırıp elden geri almanın kimsenin yadırgamadığı bir seviyede normal olduğu bir sektördür. Hız baskısı inşaatın projelendirme kısmında başlar. Bu projeler günlerce uyumadan çizilir. Bir binanın projesinin uyumadan çizilmesi gerektiği için değil tabii ki, sermayenin hızına yetişmek için ve bu ülkede inşaat sektörü sermayenin odağı olduğu için. Gerek özel sektörde, gerek kamu sektöründe inşaat kontrolü yapan çalışanlar daimi bir baskı, mobbing altında çalışır. Ters giden bir şeyleri tespit etmek, bildirmek, işlem yapmaya kalkışmak genelde daha fazla mobbing, işten atma tehdidi, bu olmuyorsa da sürülme gibi sonuçlar doğurur. Kamuda denetim görevlerinde çalışanlar için şantiye kontrolüne gitmek müteahhitlerin tehditleri ile karşı karşıya kalma riskini her zaman barındırır.

Benzer bir durum inşaat aşamasında çalışan işçiler için de geçerlidir. Düzgün bir mesai, insanlık onuruna yakışır bir ücret bu sektörde çok uzun zamandır var olmayan bir şey. Aylarca maaşını alamayan ve maaşım içeride kalmasın diye üstüne aylarca çalışıp en sonunda üç kuruşsuz işten ayrılmak zorunda kalan mimarlar, en kötü barınma koşullarına ve bozuk yemeklere katlanmak zorunda kalıp yevmiyesini alamayan inşaat işçileri bu sektörün ezici hızı altında geçinmeye, hayatta kalmaya çalışır. İnsanları ite kaka evlerinden atan, içinde oturdukları evleri başına yıkmaktan çekinmeyen, köylülerin topraklarını gasp eden, ormanı, merayı, tarlayı imara açmak için her gün başka bir düzenleme, kararname, yasa çıkarmak konusunda mahir bu ülkede inşaat işçisine yasa dışı döşediğini söylediği o kötü tesisat neye tekabül eder, vekil hepimizden iyi bilir. Burada yasa dışı bir şey yoktur. İnşaat sektörünün yasası budur.

İnşaat işçileri güvencesizliğin çukurunda, sigortasız, iş güvenliği önlemlerinin esamesinin okunmadığı koşullarda çalışıyor. İnşaat ve yol iş kolları iş cinayetleri oranında üçüncü sırada geliyor. İnşaat-İş Sendikası’nın gündem etmesi vesilesi ile de biliyoruz ki sermayenin şantiyelerinde işçiler korkunç barınma koşullarına mahkum yaşamak zorunda kalıyor, yemeklerden zehirleniyor ve çoğu zaman ücretlerini alamıyor. Tüm inşaat sektörünün varoluşu bu korkunç emek sömürüsüne dayanır. Yeni mezun mimarlar 40 derece ateşle yıldız mimarların ofislerinde dayatılan mesailere kalırlar. Hasta olduklarına ancak ambulansla ofisi terk etmek zorunda kaldıklarında ikna edebilirler patronları. Onlar zenginliklerine zenginlik, ünlerine ün katarken bizler bir maaş alabilecek bir tane iş bulma imkanımız artar diye onların yıldızlarını CV’mize eklemek için sağlığımızı feda ederek çalışırız. O esnada üyesi olduğumuz odanın aidatlarını ödemeye dahi paramız yetmez. Bu esnada kariyerini emek sömürüsü ve hızla proje bitirme baskısı üzerine kurmuş yıldızlar çıkıp deprem üzerine eleştiri yazıları kaleme alır, aynı eski vekilin dünyadan haberi yokmuş gibi konuştuğu gibi.

Örneğin Zorlu Center, Torun Center gibi yapıların mimarı olan Emre Arolat bu şantiyelerde yaşanan işçi cinayetleri hakkında küçümseyici yorumlar yapmaktan çekinmezken, yegane toplanma alanı olabilecek iki alana bu projeleri çizmişken bir anda deprem üzerine bizlere akıl verir. Hemen şehir plancıların kendilerine dönüp bakmaları gibi öneriler konuşulur. Oysa ki ücretli geçinen şehir plancılar iş dahi bulamamaktadır. İşini insan canını sorumluluğunu üstlenen bir yerden yaptığı için KHK ile işinden atılan Alev Şahin dururken bizlerden tüm bu suçların ortağı olmuş kişilerden akıl fikir almamız beklenir. Bir yanda daha enkazı kalkmamış bir katliam varken bir yanda müze yarışmaları duyuranlar bizlere şehir planlama disiplini kendini sorgulasın diyerek akıl verir. Kararnameye karşı bir mücadele örgütlemeye soyunmayan, bu suçun öyle ya da böyle bir yerinden ortağı olan pek çok insanın da böyle yollarla kendisini her şeyden azade tutabildiği bir durumda sosyal medyalarında hükümetin yeniden inşa sürecine katılacaklarını gururla duyuran mimarlık ofisleri dururken muğlak bir “plancılar” üzerinden söz üretmek gerçeklerden kaçmak olur. Tüm uzmanların hızla inşaat yapmanın risklerine binbir sebeple itiraz ettiği bir durumda “yeniden inşa” denilen ne idüğü belirsiz sürece katılımlarını gururla duyuran Dome ya da Kayabay mimarlık gibi ofislerin çalışanlarının bugünlerde ve önümüzdeki süreçte nasıl bir cehennem yaşayacağını tahmin etmek bu sektörü bilen kimse için zor değil.

Ezcümle, inşaat sektöründe hem projelendirme süreçlerinde, hem uygulama süreçlerinde iş akışını işin teknik gereklilikleri değil sermayenin kar etme güdüsü belirler. Burada bizim barınma ihtiyacımıza, can güvenliğimize, bu sektörü var eden türlü iş kolundan işçinin geçim derdine, sağlığına, canına dair bir tane dahi kaygı yoktur. Bir inşaat mühendisi betonun sulanması gerektiğini biliyor olabilir, bir inşaat ustası da biliyor olabilir. Ama patron o şantiyeyi ne zaman bitirmeyi uygun buluyorsa işin planı da ona göre şekillenir. Bildiğini söylersin, yapmak için elinden geleni yaparsın ama süreci uzatacak hiçbir müdahaleye yer yoktur bu işin akışında. Bu döngü işin onay kısmına bakan yetkililerle kurulan rüşvet ağları ile tamamlanır. Bir binanın tüm belgeleri görünürde tam olsa da asla bilemezsiniz işin aslının ne olduğunu. Ve bunun nasıl işlediğini de en iyi eski ya da yeni vekiller, yetkililer ve büyük ofis sahibi patronlar bilir. Bir şeylerin tartışılmasını istiyorlarsa rüşvet ve yolsuzluğu bir gündem olarak önermeleri daha doğru olabilir. Ya da ofislerde, şantiyelerde dayattıkları korkunç çalışma koşullarını da düşünebilirler.

Hızlı üretim dayatması, ağır mobbing, rüşvet ve yolsuzluk sarmalı içerisinde ilerleyen bu süreçlerden gece rahat uyuyacağımız evler çıkması mümkün değil. Bu üretim koşullarına karşı örgütlü bir mücadele dışında bir değişim yolu da yok. Kentlerin şalteri ofislerde, şantiyelerde çalışanların elindedir. Hem bütün bu yükü çekip hem de her defasında hiçbir gücümüz, yetki alanımız olmayan suçların potansiyel faili olarak öne atılırız. Üstelik bizi öne sürenler de bu düzeni işleten siyasiler ya da patronlar olur. Buna karşı bir söz söylemek, bir araya gelmek ve enkazının altında kalacağımız kentleri çizmek, inşa etmek istemiyoruz diyebilmek için bir yol aramamız gerekiyor. İnşaat sektöründe çalışan işçilerin emeklerinin üzerindeki söz haklarını kendi ellerine alması ve örgütlenerek güçlenmesi depreme karşı yapılacak işler arasında en az konuşulan şey ama aslında en önemli olan hamlelerden birisi.

Yasa dışı olma halini en alttaki, en güvencesiz üzerinden kuran vekil pek tabii yasa dışı olma halinin inşaat sektörünün devamlılığı ve karlılığı için hayati bir koşul olduğunu biliyor. Bunca işçi kayıtsız, güvencesiz çalışmasa bu hız nasıl mümkün olabilir? Başımıza yıkılan tüm binaların sorumlusu sermayenin inşaat rantı ve bunun suç ortağı devlet ve bu ilişki ağlarına bulaşan yetkililerdir. Bunu unutturmanıza izin vermeyeceğiz. Hele de bu suçu işçilere yıkmanıza asla izin vermeyeceğiz. Bizim emeklerimizle yükseldiğiniz o zenginliklerden, o konumlarda bizlere parmak sallarken unutmayın, sahip olduğunuz her şey bizimdir. Bu kentler dahil.

Adana Heykelli Park’ta açıklama yapan inşaat işçileri “Unutmayınız ki, içinde oturduğunuz sarayı da, meclisinizi de, evlerinizi de yapan biz inşaat işçileriyiz. Fakat bunların yıkımına neden olan biz değiliz. Burada esas sorgulanması gereken işverenlerin kar hırsı ve taşeron düzenidir” diyerek artçılara rağmen inşaatların devam ettirilmesine ve düşük ücretlere tepki gösterdi[1]. Ne yıldız mimarların kariyer hırsları, sermayenin kar hevesi ne de bizi yerimizden, mülkümüzden edecek ohal kararnameleri;  işte depreme karşı güvenli bir kentin, hayatın anahtarı bu direnişlerdedir.  Mimar, plancı, mühendis, usta, tüm inşaat sektörü işçileri örgütlenmeli ve bu sömürüye, hayatlarımızı çalarak üretilen bu enkaz yığınına karşı bir güç olmalıyız. Çalışırken yaşayan ölü olmak, şantiyede ölmek ya da enkaz altında kalmak dışında bir hayatı bize reva görmeyenlere karşı başka bir çıkış yolumuz yok!


[1] https://www.evrensel.net/haber/483864/insaat-iscileri-deprem-bolgesinde-insaatlar-durdurulsun-iscilere-8-bin-500-lira-ucret-belirlensin?a=wGAW

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler