METAL İŞÇİSİ SINIFIN LOKOMOTİF GÜCÜ
Türkiye’de metal sektörü işçi sınıfı tarihi boyunca baskı altında tutulmak istenmiştir. 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra bugün bildiğimiz biçimiyle sendikaların ve sendikal örgütlenmenin önü hemen kesilmeye çalışılmıştır. Ta ki 1947 Sendikalar Kanunu’na kadar. İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle Avrupa’da, devletler hızlıca sanayiyi toparlama sürecine gitmiştir ve işçi sınıfı mücadelesi açısından hak arama, sendikal örgütlenme, sınıfının toplam olarak büyümesi ve sosyalist ülkelerin kurulmasıyla bir sol dalga hızlıca dünyaya yayıldı. Türkiye de bundan payını aldı. Türk-İş’ten ayrılan Kemal Türkler, Rıza Kuas, İbrahim Güzelce, Mehmet Alpdündar, Kemal Nebioğlu ve arkadaşlarının kurduğu DİSK’in devamında benzeri sendikal örgütlenmelerin kurulması, grev haklarının kazanılması, Kavel, Şişecam örnekleri, 15-16 Haziran gibi dinamiklerle işçi sınıfı tarihinde güçlü bir yer edinmiştir. O zamanın devrimci konfederasyonu DİSK, patron ve devlet eliyle Türk-İş’te örgütlenmelerin arttırılmasıyla zayıflatılmaya çalışılmıştı. İşçi mücadelelerinin arttığı yerde sanayinin sekteye uğramaması için DİSK ve yöneticilerin üzerindeki baskılar arttı. Kemal Türkler’in suikaste uğraması, birçok yöneticinin silahlı saldırıda öldürülmesi ardından da 1980 askeri darbesiyle sendikaların kapatılarak işçi örgütlenmelerinin önünün kesilmesi aslında sendikal örgütlenmelerin gelişmekte olan Türkiye’nin ekonomisindeki etkisini göstermektedir ve metal sektörü de burada can alıcı yerde durmaktadır.
Türkiye’de merkez sol ve sağ yönetimlerde metal işçileri nefes alamadı. 90’larla beraber 1980’in ölü ruhunu atarak işçi örgütlenmeleri hızla arttı. Bahar eylemleri, kamuda ve metal sektöründe büyüyen örgütlenmelerin beraberinde DİSK’te yeniden toparlanmalar oldu. Tüm bu süreçler içerisinde metal işçileri lokomotif gücünde oldu. Bu sebeple de devlet tarafından baskı gördü. Bugün de aynı nedenle patron işbirliğiyle DİSK’e bağlı BMİS’in gücünü kırmak için sermaye devleti bütün imkanlarını kullanmaktadır.
DÜNYADA BİR FIRTINA YAKLAŞIYOR
Metal fırtınanın parçası olan bir metal işçisi olarak söyleyebilirim ki sadece Türkiye genelinde değil, dünyada işçi sınıfı ve özellikle metal sektöründe bir sosyal patlama, bir fırtına yaklaşıyor. Pandemi döneminde Hindistan’da, Güney Afrika’da ve Uzakdoğu’da metal işçilerinin öne çıktığı grevler, direnişler oldu. ABD’de Hollywood işçilerinin grevini ve daha birçok işçi eylemlerini gördük. Dünyada genel olarak alım gücünün düşmesi ister istemez işçi sınıfı açısından huzursuzluğu ve isyanı beraberinde getirdi. Ülkemizde özellikle 2017’den bu yana döviz kurlarının ve hammadde, enerji fiyatlarının artmasıyla birlikte dolayısıyla tarım ve sanayideki her şeye zam geldi. Bu zamlarsa reel ücretlerde azalmaya neden oldu. Pandemiyle beraber birçok kentte Birleşik Metal-İş’in örgütlendiği birçok fabrikada olduğu gibi pandemi bahanesiyle sendikal örgütlenmelerin önü kesildi. Kod 29 uygulaması, sokağa çıkma yasakları, toplu olarak alanlarda bulunamama, eylem yasakları gibi işçilerin hak mücadelesinin önünü kesen uygulamalarla patronlara rahatça hareket edebilecekleri bir alan yaratıldı.
METAL FIRTINA’DAN MİTSUBA’YA MESS SÜRECİNE BAKIŞ
2015’te Metal Fırtına’da MESS sürecinde bir toplu sözleşme üzerine Bursa’da Bosch işçisi, MESS’le olan satış sözleşmesine göre daha iyi bir ücret zammı alınca Renault işçileri kıpırdanmaya başladı ve Tofaş, Coşkunöz, Mako gibi fabrikalarda Türk Metal’e karşı protestolar başladı. Ardından İstanbul, Kocaeli, İzmir’e yayılan protestolar metal işçileri üzerinde fırtınaya dönüştü. Metal fırtına sonrası metal işkolunda Türk Metal’de bir yarılma oldu ve işçiler topluca istifa ederek BMİS’e geçme eğilimi gösterdiler. Sermaye devleti ise hemen devreye girdi. Metal işçilerinin bastırılması ve devletin de tehlikeli bulduğu BMİS’in örgütlenmelerini engellemek için cadı avına başladı. Valisi, MİT’i, emniyeti, işvereni, MESS’i herkes ağız birliği yaparak bu fırtınayı bastırmak için tüm imkanlarını seferber etti. BMİS yöneticilerinin dövüldüğü, üye işçilere yönelik her türlü mafyatik faaliyetlere girişilmesine rağmen sendikamız Türk Metal’i iyi bir sözleşme yapmaya zorladı. Türk Metal devlet ve sermaye örgütü MESS ile büyütüldü. Metal fırtına sonrası metal işçilerinin sönümlenen eylemleri karşısında metal sektöründe çalışan işçilerin hak kayıplarının ve reel ücretlerinin artış gösterememesinin tek sebebi gangster sapsarı sendika Türk Metal’dir. Masada işvereni incitmeyecek eylemlerle geri kaçan, üyelerini baskı altında tutup patrondan önce sendika temsilci ve yöneticilerinin işçi çıkardığı, temsilciliklerinin, şube ve genel merkezindekilerin genellikle AKP’li ve MHP’li işçilerden seçildiği bir yapı bu. Fakat gelişen süreçte BMİS, özellikle Bosch ve Renault işçilerinin öncü kadrolarına sahip çıkamadı, inisiyatif almaktan kaçındı ve fırtınayı kendi lehine çeviremedi.
O günden bugüne bakacak olursak metal işçilerinin ve diğer sektörlerdeki işçilerin alım gücü, önü alınamaz şekilde dövizin yükselmesiyle tarımdan sanayiye enerjiye, doğrudan çalışan kesimlere yansıdı. A’dan Z’ye zam olarak ekmekten deterjana, doğal gaza her şeyi etkiledi. Bu da işçiler açısından özellikle AKP ve sağ seçmenin gözünde 2018’den bu yana, geçilen Başkanlık sistemi ve devletin yönetilememesi durumu bu işin büyüsünü bozdu ve tepkiler çığ gibi sokakta birikti birikmeye de devam ediyor. İnsanlar evini geçindiremez duruma düştü. Tüm bunlar işçileri hak arama mücadelesine, sendikal örgütlenmeye yüzünü döndürüyor. Örgütsüz işçiler, etraflarındaki sendikalı işçilere bakarak ona en yakın sendikaya yöneliyorlar. Mitsuba’da olduğu gibi. Mitsuba işçileri, işverenin tutarsız ve anlamsız bahaneleriyle karşı karşıyalar. İşçiler kendi aralarında sıkı bir örgütlenmeye, kenetlenmeye ve en çok da birbirlerine inandılar. Sendikal özgürlüklerinin tanınması için aynı tezgah başında yıllarca emek verdiği arkadaşlarıyla, öncülük eden arkadaşlarının işe geri alınması için fabrikayı işgal etme kararı aldılar. İşgal gecesi biz de fabrika önüne, işten çıkıp gece 12’de işçi arkadaşlarla gittik. Her zaman ki gibi devletin kolluk güçleri geldi ve içeride fabrikayı işgal eden işçilerin, dışardaki sendika yöneticileri ve arkadaşlarıyla temasını kesmek için fabrika içine girdiler. Bahçeye giren kolluklarıyla işçilerin açlık ve susuzlukla direnişini kırmak için devlet var gücüyle çalıştı. İşgal sonrası sendika yöneticileri, patron ve valilik arasına görüşmeler gerçekleşti. Gelinen süreçte yapılan açıklama bir zafer değil aslında. Örgütlenmeyi sürüncemeye bırakan bir açıklama yaptılar. Olan öncü işçi arkadaşlara oldu. İşveren, sendikayı tanıma kararı aldı ama yetkiye itiraz edeceğini de söyledi. Şube yöneticisi Necmettin Aydın ise devam edeceklerini açıkladı ancak sendika burada bir zafer kazanmadı.
SÖZ YETKİ KARAR İŞÇİ MECLİSLERİNE
Biten ve bitirilen direnişlere de bakıldığında işçilerin önünde fabrikalarda taslak açıklamak daha doğru olacaktır. İşçilerden uzakta, konferans salonlarında işçi iradesini yansıtacak görüşmeler gerçekçi değil. Bu dönemde sendikamız BMİS daha çok inisiyatif alıp grev sürecini iyi örgütlemeli, grev kararları temsilcilerin inisiyatifine bırakılmadan grevden vazgeçilmemeli. Sendikalar işçilerin önüne grev sandığını koymalı ve işçiler arasında oylama yapmalı. Fakat BMİS’e bağlı fabrikalarda çoğu temsilci işçilerden uzak, işçilerin kolektif yapısı olmadan karar alıp bu kararları Genel Merkez’e ya da şubeye bildiriyor. En basit tabiriyle grev sürecinde işveren baskısını ve fabrikada greve örgütleyebilir miyim diye düşünerekten, işçiye sormadan karar alınmasını engellemek lazım. Genel Merkez’le temsilcilerin çoğunluğunun kararına bakarak çoğu fabrika grevden vazgeçti. “Benden bu kadar, sözleşmeyi imzaladım” demek sendika açısından işin içinden çıkmış olmak demek. Sendikalar, toplu sözleşmelerde fabrikalarda komitelerin işleyişini, yürütülmesini ve alınan kararlara bütün fabrikaların uymasını denetlemeli, uymayan temsilcilerini görevden almalıdır. Örneğin geçtiğimiz 1 Mayıs’ta Genel Merkez işçi bayramını herkes kutlasın diye fabrikalarda çalışmama kararı aldı. Sarkuysan’da çalışılmadı fakat hemen karşımızda Kroman var. Demir çelik üreten bir fabrika, o gün mesai yaptı. İster istemez geçim sıkıntısı çeken, ihtiyacı olan işçi mesai yapmak, fazladan para kazanmak istiyor. O yüzden fabrikalarda eylem birliğinin olması gerekir. Yoksa bu tutum işçiler arasında huzursuzluğu yaratır ve işçileri bölen bir anlayışın yaygınlaşmasına neden olur.
SÖZLEŞMEYE REVİZE FABRİKAYA EYLEM
Biz Sarkuysan’da komite ve temsilcilik olarak temsilciliğin yapmış olduğu taslak çalışmasında 5 ayrı market ve 2 ilden gıda fiyatlarını alarak taslak hazırladık. Taslağımız yüzde 72 zam istemiştik, fabrikalar arasında en yüksek ve en gerçek olan aslında bizim taslağımızdı. Diğer fabrikaların taslakları yüzde 40’lar civarı olduğu için sendikamız genel merkezinin yüzde 51 çoğunluğun verdiği taslak ortalamasını baz alarak hazırlamış olduğu taslak sınıfta kalmıştır. 2008 krizinden bu yana yalan enflasayon ve TÜİK’in aylık enflasyon rakamları gerçeği yansıtmadığından hazırlanan sözleşmeler yüzde 7’lik, 9’luk, 15’lik zamlar alınmaya başlanmıştır 2021’le kıyasladığımızda asgari ücretle alım gücü diplerdedir ve asgari ücret açlık sınırının altında kalmıştır. Bu anlamda Türk Metal ve BMİS’in hazırladığı taslak tamamen boşa düşmüştür gerçeklikten uzaktır. Geçtiğimiz günlerde Ekim ayı enflasyonu 19,89 olarak açıklandı. Türk Metal’in istediği taslak oranı ise yüzde 27, BMİS’in istediği yüzde 31. Bu taslakların acilen revize edilmesi gerekir. Mesela bağımsız bir araştırma şirketi ENAG, Türkiye’de enflasyon yüzde 40 olarak açıkladı. Sendikalar açısından bakarsak bu sözleşme sessiz ve sakin olarak yürütülüyor. Fabrikalarda herhangi bir eylem, etkinlik yok. Sendikalardan böyle bir talep de zaten yok. Sabah gün ağarmadan yürümek, ıslık çalmak, içerde alkışlamak işverenin gözünü korkutmuyor. Vizite eylemi, haftada bir gün iş bırakmak gibi üretimi doğrudan etkileyecek eylemler yapılmalı. Bunlar niyetimizin ciddi olduğunu gösterir. Yoksa sakal bırakmak işverenin umrunda bile değil.
MESS patronlarını dize getirecek metal fırtınayı yaratan metal işçilerinin gücüdür. Bu güç yeni bir direniş dalgasını yaratacaktır. Bir metal kasırga çok uzakta değil, metal işçilerinin öfkesinde birikmektedir. Bu öfkeden herkes payını alacaktır. Sendikalar ve işçi yapıları bu öfkeyi örgütlemeyi görev bilmelidir.