spot_img
spot_img
Ana SayfaGüncelEmeğin metalaşma sürecinde yeni aşama: Amazonizm - Ege Demirel

Emeğin metalaşma sürecinde yeni aşama: Amazonizm – Ege Demirel

Sanayi kapitalizmiyle birlikte önce evlerde yapılan manifaktür üretim fabrikalara taşınmıştır. Karl Marx’ın terimleriyle ifade edecek olursak böylece değişmeyen sermaye (üretim için gerekli olan mekanik parçalar, araç ve gereçler) ve değişen sermaye (emek gücü) üretimin gelişmesi ve büyümesi açısından çok ciddi bir atılımı mümkün kılmıştır.1 Fabrikalar, işçilerin denetlenmesi ve üretimdeki sürekliliği ve hızı kolaylaştıran bir unsur olmuştur. Daha sonra Henry Ford’un Fordizm diye tanınan yöntemiyle üretimde iş bölümü ve uzmanlık bir ileri aşamaya geçerek belirli bir üretim standardına ulaşılması sağlanmıştır. Fordizmle işçilerin üzerindeki denetim/kontrol artmış ve dolayısıyla sömürünün şiddeti de artmıştır. Aynı dönemde ortaya çıkan ve Frederick Winslow Taylor tarafından öne sürülen Taylorizm de aynı şekilde üretimde uzmanlaşmayı artıran, parça başı ücrete dayanan ve işçilerin oldukça sıkı bir denetim altına alınmasını sağlayan bir model olmuştur. Fordizm-Taylorizm, üretimin standartlaşması ve her adımın denetlenmesi sonucunda işçileri adeta birer makine dişlisine dönüştürmüştür. Daha sonra ise 1970’li yıllarda artık, Post-Fordizm olarak adlandırılabilecek bir dönem yaşanmaya başlanmıştır. Toplam kalite yönetiminin, üretimin büyük ölçekli fabrikalardan fason üretime dağıtılmasının ve taşeron sisteminin bu dönemde ana unsurlar olarak öne çıktığı görülmektedir.2 Aslında Marx’ın Das Kapital’deki çözümlemesinde “değişen sermaye” olarak değişmeyen sermayeden ayrıştırılan emek gücü adeta değişmeyen sermaye ile bütünleşerek işçiler birer meta unsuruna dönüştürülmüştür.

Günümüzde ise işçiler üzerindeki denetimi ve kontrolü bir üst aşamaya taşıyan Amazonizm konuşulmaya başlanmıştır. Amazon’un iş yerlerinde ve depolarında çalışan işçilerin emek rejimini tanımlamak için kullanılan ve gittikçe diğer şirketlerde de görüleceği öngörülen Amazonizm’in Fordizm-Taylorizm’den farklı yanlarını ise şu şekilde özetlemek mümkündür: Amazonizm anti-sendikacılığa dayanan, iş güvencesinin olmadığı, iş güvenliğinin ve işçi sağlığının göz ardı edildiği ve her saniyenin denetime tabi olduğu bir emek rejimidir. Böylece işçilere adeta bir makineye gösterilen özenin dahi gösterilmeyerek onların harcanabilir ve yerlerine hemen yenilerinin dâhil edilebileceği bir “değersiz(!)” meta muamelesi yapılmaktadır.

Bu çerçevede Amazon işçilerinin karşılaştığı sorunlar ve Amazon’un hukuki ihlalleri uzun süredir birçok medya organı, eski Amazon işçileri ve işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda araştırmalar yapan araştırmacılar tarafından dile getirilmektedir. Bilindiği üzere Amazon 2018’de resmî olarak Türkiye piyasasına da girmiş ve 2020 itibariyle aktif olarak Türkiye’de faaliyet göstermeye başlamıştır. Dolayısıyla Amazon işçilerinin meseleleri sadece enternasyonel bağlamda dayanışma göstermek için takip etmemiz ve dayanışmamız gereken bir boyutu artık aşmıştır. Çünkü diğer ülkelerde olduğu gibi Amazon’un işçilere yönelik yaklaşımı ve çalışma prensipleri(!) Türkiye’yi de doğrudan ilgilendirmektedir. Bu bağlamda öncelikle küresel düzeyde Amazon’a dair üzerinde durulması gereken önemli hususlar ele alınacak ve daha sonra ise Türkiye özelinde değerlendirmelere yer verilecektir. Sadece Amazon işçilerinin karşılaştıkları sorunlara değinilmeyecek aynı zamanda söz konusu sorunlara dair çözümler için yapılması gerekenler de ele alınacaktır.

Öncelikle, Amazon’un hangi ilkeleri benimsediği ve nasıl bir emek rejimini yaratmaya çalıştığını ele almak gerekir. Amazon, tedarik zincirlerinin çok olmasıyla herhangi bir depoda/üretim biriminde ya da bir ülkede yaşanacak eylemlerin önüne geçebilmeyi ve böylece bu durumda zarar görmemeyi benimseyen bir stratejiye sahiptir. Bu bakımdan Amazon depolarında birçok eylemin bu strateji sayesinde önlenebilmesi mümkün olmuştur. Bir diğer önemli stratejisi ise işçi haklarını ihlal etmeyi ve hukuki boşluklardan yararlanmaya çalışmayı ve reklam-halkla ilişkiler faaliyetlerini de yürütmeyi görev edinen bir merkeze sahip olmasıdır. Böylece işçilerin direniş olanaklarını baltalayacak eylemlerin organize edilmesi adına daimî merkez işlevi sağlayan bir birim söz konusudur.3

Amazon’un çalışma şartlarını ise kısaca şu şekilde ifade etmek mümkündür: İşçiler uzun ve aşırı yoğun çalışma saatleriyle ciddi bir sömürüye maruz kalmaktadır. Buna ek olarak, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri dikkate alınmamaktadır ve işçiler sürekli denetim ve kontrol altında çalışmak zorunda kalmaktadır. Ayrıca işçilerin hedeflerini tutturmaları adına psikolojik bir baskıya yani bir çeşit mobbinge de maruz kaldıklarını hatırlatmak gerekir. Hedeflerin altında kalınması hâlinde işten atılmanın söz konusu olması işçiler için gerçekten oldukça sarsıcı bir tehdittir. Son olarak, Amazon’da gerçekleşen birçok yaralanma vakası, ölüm, depoların çalışma kamplarına dönüşmesi (yani iş yeri-ev formu) ve evden “freelancer” olarak çalışan işçilerin olması sömürünün ulaştığı boyutu ortaya koyan diğer göstergelerdir.4 Bu çerçevede Amazon depo işçilerinin üretim baskısı hedeflere yetişme kaygısı nedeniyle baskı altında iken yüksek yaralanma oranları meydana gelmektedir. Örneğin, İş Güvenliği ve Sağlığı İdaresi’nin (Occupational Safety and Health Administration) Amazon’un sunduğu yaralanma raporlarına göre yaptığı araştırmasında Amazon depo işçilerinin yaralanma oranının depolar bağlamında ulusal ortalamanın üç katı olduğu tespit edilmiştir.5

Bu kapsamda adeta köleci toplum düzenini hatırlatan Amazonizm’i tecrübe eden işçilerin deneyimlerine değinmek yerinde olacaktır. Örneğin, Polonya’daki Amazon deposunda çalışan ve sendikal bir girişimde işçi temsilcisi olan Jakub adındaki bir işçi Amazon deposuna girdiğinizde oldukça renkli ve canlı bir ortamın sizi karşıladığını söylüyor. Ancak devamında ise hedeflerle dolu bir görevle karşı karşıya olunduğunu ifade ediyor. Bir başka işçi, iş güvenliği konusunda pek çok uyarıcının olduğunu; ancak size sürekli hızlı çalışmanın telkin edildiğini belirtiyor.6 GMB (Birleşik Krallık) sendikasından görevli olan Amanda Gearing ise Amazon’un işçilerle doğrudan iletişim kurmaktan kaçındığı ve avukatları aracılığıyla onlarla iletişimi sağladıklarını ifade ediyor.7 Amazon deposunda toplayıcı/seçici olarak görev yapan bir başka işçi ise tarayıcı ile izlendiklerini ve her adımlarının takip edildiğini söylüyor.8

Bu noktada Amazon’un emek rejiminin söz konusu çalışma şartlarına karşı muhtemel tepkileri ve direnişleri (yani sendikal örgütlenmeyi) engellemek açısından da işlevsel olduğunu belirtmek gerekiyor. Örneğin, Batı Midlands, Rugeley’de (Staffordshire, Birleşik Krallık) çalışan bir Amazon depo işçisi olan John Holland’ın belirttiği üzere işçilerin birbirleriyle ilişki kurmalarının oldukça zor olmasıdır. Zira işçilerin farklı gruplarla çalışmaları sağlanarak vardiya günlerinde, mola saatlerinde ve çalıştıkları bölümlerde sık sık değişiklikler yapılıyor. Ayrıca, çalışma koşullarına daha fazla dayanamayan işçilerin işten ayrılmak zorunda kalmaları ve onların yerine yeni işçilerin alınması nedeniyle Amazon’da sürekli bir işçi sirkülasyonu söz konusudur. Holland, hedeflere ulaşılamadığı için periyodik olarak işten atılmaların olabileceğini belirtiyor. Bu nedenle sürekli yeni gelen işçiler sayesinde iş verimliliğinde artışın sağlanabilmesinin mümkün hâle getirildiğini söylüyor.9

Aktarılanlar ışığında Amazon’un emek rejimi bazı araştırmacıların da (Delfanti, Radovac & Walker, 2021; Gürcanlı, 2020) belirttiği üzere “panoptikon”u andırıyor. Panoptikon, Jeremy Bentham tarafından 1785 yılında tasarlanan hapishane modelidir. Söz konusu tasarım gözetleme üzerine kuruludur. Hapishane birkaç kattan oluşan tek odalı hücreleri içeren bir halka şeklinde tasarlanmıştır. Hücreler halkanın iç kısmına doğru açılmaktadır. Dış cephede pencereler yer almaktadır. Halkanın orta kısmında ise mahkûmların görmesinin mümkün olmadığı ve gardiyanları barındıran bir nöbet kulesi bulunmaktadır. Hücrelerden kuledekiler görülememektedir; ancak kuledekiler hücreleri gözetleyebilmektedir. Kulede kimse olmasa bile hücredekilere daima izlendikleri izlenimi verilmeye çalışılmaktadır.10 Amazon’daki mekanizma da panoptikonda olduğu gibi gözetlemeye ve sıkı bir denetime göre işlemektedir. Böylece işçilerin adeta “panoptikon mahkûmları” gibi denetlenerek çalıştırıldıklarını söylemek mümkündür.

Peki, bu ortamda Amazon işçilerinin talepleri nelerdir? Amazon İşçileri Sendikası’nın broşürüne göre Amazon işçilerinin en önemli taleplerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Öncelikle, iş güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Yoğun ve fazla mesainin ortadan kaldırılması bir diğer önemli taleptir. Ayrıca işçiler daha fazla mola olmasını savunmaktadır. Bunlara ek olarak, izin sürelerinin düzenlenmesi ve hastalık durumunda da en azından iki haftalık ücretli izin sağlanması gerektiği dile getiriliyor.11

Amazon’un emek rejimine ve dünyadaki Amazon işçileri deneyimlerine değindikten sonra artık, Türkiye özelindeki durumu değerlendirmek gerekmektedir. Aslında hiç de şaşırtıcı olmayacak şekilde Amazon’un diğer ülkelerdeki şubelerinde yaşananlar Türkiye’de de tecrübe edilmektedir. Bu kapsamda iş güvenliği, işçi sağlığı, düşük ücretler, iş güvencesinin sağlanamaması, sıkı bir denetim ve kontrolün olması gibi “Amazon çalışma prensipleri(!)” Türkiye’de de geçerlidir. Bu kapsamda 05.06.2022 tarihinde Umut-Sen TV yayınına katılan eski Amazon işçisi Mehtap Tütün’ün açıklamaları burada aktarılan hususların doğruluğunu göstermektedir. Röportajda Mehtap Tütün, uzun çalışma saatlerinden (12 saat), sıkı bir denetim ve kontrolün olduğundan, sürekli hedefleri tutturma baskısı altında çalışmak zorunda kaldıklarından bahsetmektedir. Ayrıca kendisinin de “iftira” ve “uydurma” ifadelerle işten atıldığını belirtmektedir. Bu noktada Amazon’un Tütün’ü aslında sendikal faaliyet yürütmeye çalıştığı için işten attığını bizzat kendisinin de ifade ettiği üzere vurgulamak gerekir. Bunun dışında, kadın çalışanların maruz kaldığı tacizlere de değinmektedir. Örneğin, hamile kadınların dahi tarayıcılardan geçmeye zorlanmaları (hırsızlık yapılmasını önlemek için olduğu iddia edilen uygulama) ve bu esnada kıyafetlerin çıkartılması dahi söz konusu olabilmektedir.12

Amazon Türkiye bağlamında işçilerin karşılaştığı problemleri şu başlıklar altında özetlemek mümkündür: İşçiler ciddi bir mobbinge maruz kalmaktadır. Setcard (yemek kartı) üzerinden ekonomik şiddet söz konusudur. Ayrıca ev ve iş yeri aynılaşmakta ve psikolojik şiddete maruz kalınmaktadır. Ek olarak, Amazon çalışma sistemi işçilerin sadece çalışma saatlerini değil; aynı zamanda iş dışındaki zamanlarını da etkileyerek işçilerin tüm yaşamını etkileyecek derecede fiziksel ve psikolojik tahribata neden olmaktadır. Özellikle kadın işçilerin bu bakımdan uyumaya çalıştıkları anlarda amirlerinin sesleriyle irkilerek sağlıklı ve düzenli bir uykudan dahi mahrum kalmaları çarpıcı bir göstergedir. Ayrıca, yine özellikle kadın işçilerin boyun fıtığı ve ellerinde ise lif/kas yırtılmaları gibi sağlık sorunlarıyla karşılaşmaları bu çerçevede ele alınabilir. Hatta bu nedenle bir kadın işçi elini kullanamaz hâle gelmiştir. İşçiyi muayene eden cilt doktorunun iyileşme sürecinin 5 yılı bulabileceği beyanı durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır. Bu da işçinin işten atılmasına ve uzun süre iş bulamamasına neden olmuştur.13

Amazon’un Türkiye’de de diğer ülkelerde olduğu gibi yoğun bir baskı ve kontrol düzeni içerisinde işçileri çalışmaya zorladıkları görülmektedir. İşçilerin anayasa ve Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi ile garanti altına alınan en temel haklarının dahi Amazon tarafından uygulanmadığı anlaşılmaktadır.14 Bu bakımdan Türkiye özelinde de benzer şekilde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektiği şekilde uygulanması, fazla ve yoğun mesainin ortadan kaldırılması, sendikal örgütlenme hakkının garanti edilmesi, adil ve hakça bir ücretin verilmesi ve işçilere uygulanan mobbingin sona erdirilmesi en acil talepler olarak öne çıkmaktadır.

Bilindiği üzere Amazon işçileri şirketin merkezinin de yer aldığı ABD’de ilk defa sendika kurma başarısını gösterdiler. Amazon İşçileri Sendikası gün geçtikçe işçilerin taleplerinin kazanılması için her yerde sesini duyurmaya başladı. Böylece önemli kazanımların elde edilebileceği ve Amazon gibi anti-sendikacı bir iş yerinde dahi sendikal mücadeleyle işçilerin dayanışmasının ve mücadelesinin mümkün olduğu görülmüştür. Türkiye’de de DGD-Sen bu çerçevede Amazon işçilerinin taleplerini güçlü bir şekilde dile getirebilecekleri ve kazanım elde edebilecekleri önemli bir sendikal odaktır. Dolayısıyla Amazon işçilerini DGD-Sen’e katılarak Amazon’un despotik emek rejimine karşı mücadeleye çağırıyoruz. Nasıl ki DGD-Sen öncülüğünde Migros Depo’da Migros işçileri çok büyük bir kararlık ve dirençle kazanım elde ettilerse hiç şüphe yok ki Amazon işçileri de kazanım elde edeceklerdir. Sendikal örgütlenme anayasal bir haktır ve meşrudur. Hiçbir patron bu hakkı gasp edemez! Amazon işçilerini haklı ve meşru taleplerini dile getirmeleri ve direnişlerinde onları patrona satmayacak ve yanlarında her zaman duracak güçlü bir sendikal örgütlenmeyi yapacak DGD-Sen’e katılmaları için davet ediyoruz. Amazon işçisi yalnız değildir! Amazon’un kölelik dayatmasını kabul etmiyoruz!

1-Karl Marx, Kapital 1. Cilt, Sol Yayınları, Ankara, 2015.

2-Emre Gürcanlı, “Amazonizm veya Amazon Normları Temel Çalışma Normu Olabilir mi?”, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 07.12.2020

The Editors of Salem Press, The Social Organization of Work, Salem Press, New Jersey, 2011.

3-E. Gürcanlı, “Amazonizm veya Amazon Normları Temel Çalışma Normu Olabilir mi?”.

4-E. Gürcanlı, “Amazonizm veya Amazon Normları Temel Çalışma Normu Olabilir mi?”.

5-Michael Sainato, “‘I’m not a robot’: Amazon workers condemn unsafe, grueling conditions at warehouse”, The Guardian, 5 Şubat 2020, https://www.theguardian.com/technology/2020/feb/05/amazon-workers-protest-unsafe-grueling-conditions-warehouse (Erişim: 12.06.2022).

6-Amnesty International, “Amazon, Let Workers Unionize!”,

s. 6, https://www.amnesty.org/en/documents/pol40/3275/2020/en/

7-Amnesty International, “Amazon, Let Workers Unionize!”, s. 14.

8- Alessandro Delfanti, Lilian Radovac, Taylor Walker The Amazon panopticon A Guide for Workers, Organizers & Policymakers, Report for UNI Global Union, 2021, s. 3.

9- DGD-Sen, “Bir Amazon depo işçisi anlatıyor: Belki önümüzdeki hafta üzerime palet düşer ve bu sayede Amazon’u dava ederim” Çeviren: Enes Köse, Ahmet Çetin, Emre Yeksan (Umut-Sen)

(Orijinal metin için bkz: https://notesfrombelow.org/article/amazon-inquiry)

10-Jeremy Bentham, The Panopticon Writings (Editör ve Düzenleyen: Miran Božovič), Verso, Londra-New York, 1995.

11-Amazon Labor Union

12-Umut-Sen, “Amazon depolarında işçiler neler yaşıyor?”, 05.06.2022,

13-DGD-Sen, Amazon İşçileri ile Mülakat, Haziran 2022.

14-Bkz: ILSR, “How Amazon Undermines Jobs, Wages, and Working Conditions”

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler