spot_img
spot_img
Ana SayfaÇeviriÇeviri | İşçi sınıfı iktidarının inşasındaki en önemli araç: Grev tehditleri

Çeviri | İşçi sınıfı iktidarının inşasındaki en önemli araç: Grev tehditleri

ABD ve dünyada artan grevlerin işçi sınıfı mücadelesi bakımından etkilerinin bir yöntem olarak da tartışıldığı RoarMag’de ”İşçi sınıfı iktidarının inşasındaki en önemli araç: Grev tehditleri’ başlığıyla yayımlanan yazıyı Umut-Sen Çeviri Kolektifi çevirdi.

İşçi anketleri ve inandırıcı grev tehditleri, sınıf gücü dengelerini işçilerin lehine çevirmenin yolunu açan esaslı hamlelerdir. 

Robert Ovetz

ABD’deki grev tehditlerinin sayısı giderek artıyor. Üyelerinin işyerlerinde daha cesurca doğrudan eyleme geçmelerinin baskısı altında, sendikalar son yıllarda daha dikkat çekici grev tehditlerini dillendirmeye başladılar. Bu tehditler sendikaları yeniden örgütlenmeye ve işçileri greve yönlendirmeye dayalı yeni bir stratejinin parçası mı, yoksa fiili grevlerle desteklenmeyecek sembolik bir çıkış mı? 

Grev tehditleri, işçilerin yapısal testlerde daha başarılı olmalarına olanak tanıyan işçi anketleriyle desteklendiğinde sınıfsal güç dengesini işçilerin lehine çevirmek için esaslı bir silah haline gelebilir. Ancak bu gücün harekete geçirilmesi grev tehdidinin hem greve hazırlanan işçiler hem de grevin hedefindeki işveren için ikna edici olmasını gerektirir. 

Grev tehdidini inandırıcı kılan şey nedir?

Tüm grev tehditleri inandırıcı değildir, inandırıcı sayılmaları için iki kıstası karşılamaları gerekir: Birincisi, işvereni sadece işçilerin greve hazır olduğuna değil grevin maliyetinin de grev gerçekleşmeden önceki anlaşmazlığı çözmek adına verilecek tavizden daha yüksek olacağına inandırmalıdır. İkincisi, işvereni ikna etmek için, işçilerin büyük çoğunluğunu da grevin hedefine ulaşacağına ve greve katılmanın öncelikli olduğuna inandırması gerekir.

İnandırıcı bir grev tehdidi (ister toplu hastalık izni ister iş bırakma eylemi olarak adlandırılsın), işvereni grevin olası sonuçlarının işçilerin taleplerini kabul etmekten daha maliyetli olacağına ikna eden grevdir. İşveren, işçilerin büyük çoğunluğunun greve katılmaya hevesli oldukları ve bilfiil greve hazırlandıklarını kamuoyuna duyurdukları konusunda tereddüt yaşamamalıdır.

Üretim ilişkileri ve çalışma koşulları hakkında işçi anketleri gerçekleştirmek, grev örgütleyicilerine hem kolektif eyleme katılmaya hazır işçileri örgütlemek hem de onları mücadeleye dahil etmek konusunda yardımcı olabilir. İşçi eğitmeni Dr. Helana Worhen belirttiği üzere, “tehdit” işverenin bakışındadır. Buna göre, işçilerin greve gideceklerine dair yapacakları açıklama teknik olarak grev tehdidi olarak kabul edilse de sadece “inandırıcı” bir grev tehdidi işverenin ikna olacağı (tanıyacağı) bir şeydir.

Kısacası, bir grev tehdidi ancak işvereni ikna edebildiği ölçüde işçilerin taleplerinin karşılanmasıyla sonuçlanır. İşçiler işverenin tavizlerini kabul etmeyip greve giderlerse, bu durum ya işverenin riski yanlış hesapladığını ya da 2018-2019’da ABD’de öğretmenlerin gerçekleştirdiği yaban kedisi grevlerinde olduğu gibi grev riskinin grevi önlemenin maliyetinden daha düşük olacağını anladığını gösterir. İşverenin tavizlerine rağmen işçiler greve gider ve grev öncesindeki tavizlerden başka bir şey elde edemezlerse ya grev tehdidi inandırıcı değildir ya da grev bozguna uğramıştır.

Genellemek zor olsa da grev tehditlerini neyin inandırıcı kılacağını anlamak, işçi örgütlenmelerinin geleceği açısından çok önemlidir. Bir grev tehdidini inandırıcı yapan şeyi belirlemek, toplu iş sözleşmelerinin, yasaların ve politikaların grevin taktiksel bir silah olarak kullanılmasını kısıtlayan veya engelleyen ABD ve diğer ülkelerdeki sınıf mücadelelerinin yeniden canlanmasına ilişkin önemli dersler sunacaktır.

Grev tehdidinin işçiler açısından inandırıcı olup olmaması ise birkaç önemli etkene bağlıdır. Birincisi, işçilerin sendikalaşmış biçimde grevden sorumlu olmalarının yanı sıra zorlu ve uzun bir mücadeleyi göze alabilecek kaynaklara ve desteğe sahip olmalarıdır. İkincisi, Jane McAlevey’in ileri sürdüğü üzere, sendikalı olsun ya da olmasın işçilerin büyük çoğunluğu ancak grevin risklerine karşı koyabileceklerine ve kazanacaklarına ikna olduklarında eyleme kalkışacaklardır.

Korkulan ve yok sayılan grev tehditleri

Grev tehditlerinin nasıl kullanıldığı ve ne zaman inandırıcı bulunduğu konusunda az şey biliyoruz, çünkü sendikalar ve işverenler ekseriyetle grev tehditlerinden ya korktular ya da tehditleri yok saydılar. Hem ABD solu hem de emek çalışmaları alanı grev tehdidinin bir strateji olarak kullanılmasını görmezden geliyor, anlamıyor veya alenen karşı çıkıyor.

Tüm bunlara rağmen hakiki bir grevin maliyeti, tehditlerin ikna ediciliğini tesis etmenin merkezinde yer alır. Kaliforniya Yüksek Mahkemesi’nin 1985 tarihli bir hükmüne göre, inandırıcı bir grev tehdidi yasadışı bir kamu sektörü grevinin gerçekleşmesini önleyen güç dengesini değiştirebilir. “Grev hakkı veya en azından inandırıcı bir grev tehdidi olmaksızın kamu çalışanlarının çok az müzakere gücü vardır.” Mahkeme, geçerli bir grevin işçi ile işverenin gücünü “eşitleyebileceği”, işverenlerin uzlaşmama maliyetlerini artırabileceği ve grev eylemlerini azaltabileceği sonucuna varmıştır.

İnandırıcı grev tehditleriyle ilgili en iyi analizlerden biri 1950’de yayımlandı. John Steuben’in gölgede kalmış kitabı Grev Stratejisi, işverenlerin bir grevin üstesinden gelmek için bir yandan hazırlıklar yaparken bir yandan grevin güvenilirliğini sürekli olarak değerlendirdikleri konusunda uyarıyordu. Steuben’in grev bağlamında işverenlere yönelik değerlendirmesi grev hazırlıkları için de geçerliydi. Steuben şöyle öğütlüyordu:

“Katılım oranını dikkatlice gözlemleyin ve kaydedin. Yönetim işçilerin pasif ve ilgisiz olduğu veya grevi başlarından savdıkları sonucuna ulaşırsa, işçilerin sendikayla aynı görüşte olmadıkları fikrinden hareketle grev sonrasındaki işe dönüş hamlelerini ve diğer adımları hayata geçirmesi için teşvik edilmiş olur.”

Steuben inandırıcı grev tehdidi ile fiili grev arasında bir analoji de kurmuştu:

“Aynı şekilde, işçilerin greve aktif katılımı yönetim üzerinde tam tersi bir etkiye sahiptir. İşveren, işçilerinin greve etkin biçimde katıldığını ve aralarında her departmandan fabrikanın onsuz çalışamayacağı önemli kişilerin bulunduğunu gördüğünde grevin gücünün farkına varmaya başlar. Ayrıca işçiler greve aktif olarak katıldığında, yönetim de bunu gözlemlediğinde, grevciler kendilerini sendikaya adarlar ve o andan itibaren geleceklerinin neredeyse tamamen bu savaşın zaferle sonuçlanmasına bağlı olduğunu anlarlar.”

İşçiler, grev tehdidinin inandırıcılığını işverenlerine ve iş arkadaşlarına kanıtlamak için gerekli gücü nasıl elde ederler? Bu güçle neler yapabilirler?

İşçilerin ilişkisel ve yapısal gücü

İnandırıcı grev tehditlerine dair az sayıdaki çalışma sendikalara, işçilere ve işverenlere kapitalist ekonominin temel varsayımı olan, insanların rasyonel biçimde maliyet hesaplayan varlıklar olduğu fikrini sürdüren homo economicus’un durağan merceğinden bakması nedeniyle hataya düşmektedir. Bu çerçevelemedeki bir istisna Adăscăliței ve Guga’nın Romanya’daki Dacia otomobil işçilerinin grev faaliyetlerine ilişkin çalışmalarıdır, inandırıcı bir grev tehdidini önceki grevlerin ve grevle ilgili faaliyetlerin kayıtlarının yanı sıra sendikanın özerkliğinden ve güvenilirliğinden hareketle tanımlarlar. 

Tehdidin inandırıcılığı, onların aşağıdaki sacayağıyla tanımladıkları şeyin bir sonucudur:

“Çözümlendiğinde, sendikaların aynı anda etkili olup olmadıklarının belirlenmesi anlamına gelen ‘emek çıkarı temsili’ (sendikaların işçilerin haklarını savunması), otonomi (temsilin işverenden bağımsızlığı) ve meşruiyet (elde edilen sonuçların tabandaki taleplere karşılık gelmesi).”

Adăscăliței ve Guga, Dacia otomobil işçilerinin Romanya’daki diğer sanayi işçilerine nazaran neden daha yüksek bir ücret artış oranına sahip olduklarını anlamaya çalıştılar. Onlara göre, bunun nedeni sendikanın seferberliğin saldırganlığını ve toplu pazarlık sırasında grev tehdidinin inandırıcılığını kanıtlamak üzere (protestolardan kısa süreli, ani iş durdurmalara kadar) çekişmeli ve çatışmalı saldırganlıklarını artırarak etkili bir şekilde tehditlerini kalibre edebilmeleriydi. 

Eylem siciliyle otonomisini ve meşruiyetini tesis etmesi nedeniyle, sendika yüksek düzeyde yapısal bir güce dönüşen üst düzeyde bir örgütlenme gücünü elde etmişti. Bu da potansiyel bir yıkıcı güce dönüşen kalibre edilmiş taktikler kullanmasına olanak tanımış, daha sonra maliyetli bir grevden kaçınmak için daha yüksek ücret artışını kabul eden yönetime yönelik grev tehdidinin inandırıcılığını göstermişti.   

Adăscăliței ve Guga, Wright’ın işçilerin “ilişkisel” ve “yapısal” gücü kavramları arasındaki ilişkiyi gösteriyorlardı. Fabrikada, şirkette ya da küresel iş bölümünde stratejik olarak konumlandırılmış işçiler (bu nedenle yapısal güce sahipler) işveren için zorlayıcı bir yıkım tehdidi oluşturabilirler. İlişkisel ve yapısal güç, birbirlerini destekleyen etkiye sahiptirler. İlgili sektörlerin ve işyeri dışındaki toplulukların dayanışmaya dahil olması örgütün gücünü artırır. Bir grev, üst düzeyde bir yapısal güçle birleşerek, işçiler için daha güvenilir hale gelebilir ve çekimser kalmış işçileri de kendine çekebilir. Bu güçlerin yüksek olması, işvereni olası bir grevin ekonomik ve sosyal maliyetleri yükseltmesiyle tehdit eder ve daha maliyetli bir grevden kaçınmak üzere daha büyük tavizler vermesiyle sonuçlanır.    

Dahası, Adăscăliței ve Guga başarısız bir grevin bile işçiler için daha sonraki grevin inandırıcılığını artırdığını gözlemlemişti. Sendika, mücadelenin sonraki aşamasında grev tehdidinin inandırıcılığını artırmak üzere önceki başarısız deneyimlerden faydalanabilmiş, hem daha yüksek ücretler elde etme hem de koşullu emeğin genişlemesini durdurma hedeflerine ulaşmıştı. İşçiler bunu yapısal güçlerinden faydalanmak üzere taktiklerinin yoğunluğunu ayarlayarak gerçekleştirdiler, böylece çekimser kalmış işçileri de yapısal gücü kullanma vaadine ikna ederek sendikal güçlerini büyüttüler.

Küresel tedarik zincirlerini parçalamak

İşvereni bir grevin maliyetini artırmakla tehdit eden nedir? Perrone bunun için birincil ilgi alanı olan, işçilerin “yıkıcı potansiyeli” olarak adlandırdığı üçüncü bir güç önerir. Grev tehditlerine ve grevlere ilişkin analizinde şöyle ifade eder: “Yıkıcı güç ekonomik karşılıklı bağımlılıklar sistemi hiyerarşisi içindeki [işçilerin] konumundan türetilir.” Karmaşık ara bağlantılar ve bağımlılıklarla belirlenen ekonomideki stratejik konumundan dolayı, az sayıdaki işçi bile birden fazla sektörde kritik düzeydeki üretimi veya hizmetleri kesintiye uğratarak ya da durdurarak, diğer siyasi aktörleri de çatışmaya çekerek büyük bir yıkıcı gücü ustalıkla kullanabilir.

Grevin bedeli herhangi bir grevci, şirket ya da sektör için minimal olabilirken, bu karmaşık ara bağlantılar ve bağımlılıklar daha büyük ulusal ekonomi, hatta küresel ekonomi üzerinde bir etki çarpanı olarak hizmet eder. En büyük etki sadece sektörler arasında değil, tek bir sektör ile küresel sistem arasında olabilir. Perrone, bu nedenle yıkıcı gücü yapısal gücün içkin ve ayrılmaz bir parçası olarak görmüştür.

Moody, Alimahomed-Wilson ve Ness, Sowers, Ciccantell ve Smith tarafından gerçekleştirilen son araştırmalarda, küresel lojistik tedarik zincirindeki tıkanma noktalarına Perrone’nin yıkıcı güç kavramına başvuruldu. Sowers ve diğerlerinin de açıkladığı gibi, “konumsal gücün, yerel çalışma bağlamının ötesinde yıkıcı bir potansiyele sahip olduğunda en büyük güç olduğu düşünülüyor”.

Günümüzde küresel lojistik tedarik zinciri, karmaşık ara bağlantılar ve bağımlılıkların hâkim formu haline geldi. Mücadelenin son döngüsü sırasında işçi sınıfı iktidarını ayrıştırma stratejisi olarak ortaya çıkan lojistik, işçilerin kendi sınıfsal güçlerini yeniden oluşturmak için örgütsel tarzlarını, taktiklerini, stratejilerini ve hedeflerini uyarlamak zorunda oldukları sınıf mücadelesinin bir alanına dönüştü.

Moody’e göre, sermayenin bu yeni mesleki kompozisyonu çok sayıda işçiyi “savunmasız teknoloji güdümlü tedarik zincirleriyle birbirine bağladı, onlarcasını hatta yüz binlercesini sınırlı coğrafi alanlarda yoğunlaştıran devasa lojistik kümeler etrafında kendiliğinden örgütledi.” Endüstriyel, lojistik, iletişim, bilgi teknolojileri ve ulaşım kümeleri, sökülmelerini ve taşınmalarını engelleyen gizli coğrafi konumlara sabitlendi. Daha da büyüdükçe, giderek üretim öncesinde ve sonrasında çalışan şirketlere ve sektörlere bel bağladıkça, üst düzeyde örgütsel ve konumsal güce sahip işçilerin müdahalelerine karşı her zamankinden daha da savunmasız hale geliyorlar. 

Üst düzeyde konumsal ve yıkıcı güce sahip işçiler, greve başvurmadan emek barışını satın almak üzere işverenden tavizler koparmadan ve yıkıcılıktan kaçınarak tek bir dükkânda veya firmada kazanımları için baskı oluşturabilirler. Ancak bu türden işçiler konumsal ve yıkıcı güçlerini kendi özel çıkarları için kullanmak yerine güçlerini bir bütün olarak işçi sınıfının kaldıracı olarak da kullanabilirler. 

Bir şirkete, endüstride veya küresel meta zincirinde stratejik olarak kritik tıkanma noktalarında bulunan işçiler ise yeni bir “emek aristokrasisi” oluşturmayı reddedebilirler. Bunu, üretim alanında kazanımlar elde etmek üzere başvurulan konumsal güçlerini kullanarak ve kritik bir küresel sektörün operasyonlarını, üretim ilişkilerini ve kapitalizmin kendisini tüm tedarik zinciri boyunca işçilerin yararına tehdit eden yıkıcı bir güce dönüştürerek gerçekleştirebilirler. Olney’in bize hatırlattığı üzere, Uluslararası Kıyı ve Depo Sendikası (International Longshore and Warehouse Union – ILWU) zaman zaman küresel lojistik tedarik zincirlerinde üretim öncesinde ve sonrasında çalışan işçiler adına bu rolü oynamıştır. 

Greve başvurmadan hak elde etmek

Tıkanma noktalarını, konumsal ve yıkıcı gücü analiz etmek grev tehditlerinin inandırıcılığını belirlemede kritik bir etken haline gelir. Stratejik olarak bir tıkanma noktasında konumlanmış, yüksek düzeyde konumsal güce sahip işçiler eşzamanlı olarak üst düzeyde tehditkâr ve yıkıcı bir güce sahiptir. John T. Dunlop’a göre böyle işçilerin “stratejik gücü” vardır, çünkü:

“Mal ve hizmetlerin üretilmesi ve dağıtılması için gereken herhangi bir teknolojik süreçte diğerlerinden daha önemli bir stratejik konuma sahip bazı işçiler bulunur, yani bu işçiler diğerlerinden daha kolay iş durdurabilir, üretimi kesintiye uğratabilir veya başka yöne çevirebilir… Stratejik […] terimi beceriyle aynı şey değildir. Üretim sürecindeki konumun ve mevziinin değeri sayesinde büsbütün pazarlık gücü anlamına gelir.”

Perrone, işçilerin greve mecbur kalmadan taleplerini yerine getirmelerini sağlayan bu yıkıcı potansiyel nedeniyle işçilerin konumsal gücünün ücret kazanımlarıyla ilişkili olduğunu anlamıştı. Açıkladığı üzere, “gruplar grev eylemine başvurmaya pek veya hiç ihtiyaç duymadan, sırf konumsal gerekçelerle yüksek ücretleri güvence altına alabiliyor gibi görünür.” Başka bir deyişle, grev tehdidi başarılı olur çünkü işçilerin yıkım gücünün taviz vermemenin maliyetlerini artırması ve tehdidi işveren için geçerli hale getirmesi beklenir.

Esas itibarıyla konumsal güç yıkıcı güçle ilişkilidir. Emek çalışmaları yapan akademisyenler ve sendika stratejileri örgütsel güce sınırlı biçimde odaklanmayı tercih ederken onun ayrılmaz bir parçası olan yıkıcı gücün etkileri bir kenara, konumsal güce de nadiren değinirler.

Uçuş Görevlileri Birliği (Association of Flight Attendants) başkanı Sara Nelson’ın ABD federal hükümetinin 2019’da zorunlu hizmetleri durdurmasını engelleyen genel grev başlatma tehdidini bu kadar olağanüstü yapan, bunun açıkça ABD’yi ve küresel ekonomiyi sakatlamak üzere uçuş görevlilerinin yıkıcı gücünü kullanarak gerçekleştirilmiş olmasıydı. Küresel yıkımın büyümesini en aza indirirken talep edilen tavizleri koparmak üzere ABD ekonomisine zorluk yaşatmaya yetecek kadar yıkıcı gücünü kullanan Çelik İşçileri Birliği’nin 2015’teki petrol rafinerisi grevi için aynısı söylenemezdi.

Perrone’nin yıkıcı güç nosyonunun sonuçları sistemi değiştirebilecek kadar devrimci sayılırdı. Womack’in hatırlattığı üzere: 

“Doğru birleştirilmiş faaliyetler doğru zamanda doğru sırayla teknik kesintileri içeriyorsa, iktidarın bütün yapısını değiştirebilir; teknik bakımdan stratejik işçiler yasal, ahlaki ve ekonomik kuralları değiştirebilirler… İşçi hareketi, mevcut temel gücü olan emeğin teknik gücünü kullanmadıkça, ahlaki itirazların haklı çıkaracağı yasa değişikliklerini zorlayacak siyasi gücü kazanamaz.”

Mevcut küresel lojistik tedarik zincirini alaşağı edecek potansiyel güç, bu zincirin karmaşık ara bağlantılarına ve bağımlılıklarına fazlasıyla bağlıdır. Tek bir dükkân veya firma, üretim öncesinde ve sonrasında çalışan şirketler ile sektörler, bütün ülke hatta küresel ekonomi için kritik bir girdi, bitmiş bir mal veya hizmet üretiyorsa, tıkanma noktaları yaygın bir yıkımın önünü açabilir. Lojistik, nakliye, petrol, gaz, çelik, nadir mineral madenciliği ve işleme, bilişim teknolojileri altyapısı gibi belirli sektörler, düşük veya mütevazı örgütsel güce sahip işçilere bile “yönetilemez bir tedarik zinciri” oluşturmak için yeterli konumsal ve yıkıcı gücü sağlayabilir. Ancak küresel işçi sınıfının kompozisyonu yeniden oluşturulmazsa, bu türden yıkıcı gücün etkileri muhtemelen asgari düzeyde olacaktır. Küresel işbölümünün başka noktalarındaki işçilerin kesintiyi dolaştırmaya ve büyütmeye devam etmek için yeterli örgütsel ve konumsal güçleri olmalıdır.

Sonucu belirlemek

Strateji olarak inandırıcı grev tehditleri tartışması, fiilen yıkım tehdidi için yeterince veya hiç hazırlığı yapılmamış sembolik grev tehditlerinden ayırt edilmelidir. Çalışanlarının yönlendirdiği sendikalar ile zayıf örgütlenmiş sendikalar, çoğunlukla sadece grevin ilan edilmiş başlangıcıyla değil süresiyle de ilgili olarak yukarıdan aşağıya örgütlenen grevleri kabul ederler. İşçilerin büyük çoğunluğunun kamuya açık taahhütlerinin, günlük faaliyetleri kesintiye uğratma vaatlerinin, grevi tedarik zincirine dağıtma iradelerinin ve yeterli bir grev fonlarının olmadığı grev tehditleri geçerli sayılamazlar. İster aşağıdan gelen baskıyı yatıştırmak üzere işverenin üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmak isterse işverenin saldırılarına karşı daha çatışmacı bir duruşu desteklemek için yapılsın, bu türden grev tehditleri işçileri altüst edebilecek etkidedir.

İşyerindeki tüm işçilerin örgütlendiği, işçilerin gücünü sınamak üzere kademeli taktiksel çıkışların gerçekleştirildiği, grev taahhütlerinin büyütüldüğü, işverene ait tüm işyerlerindeki veya tedarik zincirindeki işçilerin greve dahil edildiği, yeterince veya hiç hazırlığı yapılmamış sembolik grev tehditleri bir strateji olarak grevi tehlikesiz kılarak etkisizleştirir. İşveren, işçilerin blöfüne meydan okuduğunda grev önceden belirlenmiş sınırlı süre boyunca gerçekleşir, hiçbir kazanım olmadan (ya da daha kötüsü bir yenilgiyle) sona erer, liderlik de sınıf mücadelesinin stratejik bir silahı olarak grevi itibardan düşürmüş olur.

Bu olduğunda, işçiler kendilerini toplu sözleşmeli sendikacılığın pençesinde daha da sıkışıp kalmış bulurlar. Sendika, sözleşmeyi denetlerken kapalı kapılar ardında uzlaşmaları müzakere eden uzmanlardan oluşan bir örgüt haline gelir. Bu süreçte, işçiler mücadelenin bir sonraki aşamasına hazırlanmak üzere paha biçilmez bir kendiliğinden örgütlenme becerilerini kaybederler.

Toplu sözleşmeli sendikacılık tuzağından çıkmanın bir yolu da geçerli grev tehdidini veya güçlü bir grevi üreten örgütlenmeyi sağlamak için üretim ilişkilerine ve çalışma koşullarına ilişkin işçi anketlerini kullanmaktır. İnandırıcı bir grev tehdidi, işverenin ya işçilerin gücünü tanıyıp teslim olmasını ya da yanlış hesap yaptığı için işçilerin greve gitmesi, üretimin durması, sektörün ve küresel ekonominin kesintiye uğraması, işverenin de taviz vermek zorunda kalması nedeniyle başarılı olacaktır.

Bu gerçekleştiğinde, inandırıcı bir grev tehdidi güç dengesini işçilerin lehine çevirir, yeni kazanımları mücadeleyi yoğunlaştırmak üzere bir başlangıç noktası olarak kullanır ve mücadeleyi kendi işyerlerinde yaymaları için başkalarına ilham verir. Grev, işte o zaman işçi sınıfının mücadelesinin stratejik repertuarındaki konumuna yeniden kavuşur.

Özgün metin: “Strike threats: a crucial tool in building working class power”

Çevirenler: Moon, Enes Köse, Cüneyt Bender
Edit: Cüneyt Bender

1 Marx’ın işçi anketleri adını verdiği bu çalışmalar, işçilerin çalışma koşullarını, sermayenin teknik yapısıyla birlikte, yeni yöntemler, stratejiler ve örgütlenme biçimlerini, hedeflerini tasarlayarak kendi güçlerini yeniden ortaya koymalarını sağlar.

2 Wildcat Strikes (yaban kedisi grevleri), sendika liderliğinin izni, desteği veya onayı olmadan sendikalı işçiler tarafından gerçekleştirilen grev eylemidir.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler