spot_img
spot_img
Ana SayfaHaberCanavarın Karnında - Jörn Boewe / Johannes Schulten (Jacobinmag)

Canavarın Karnında – Jörn Boewe / Johannes Schulten (Jacobinmag)

Amazon’la adil bir sözleşme yapmak için mücadele eden Alman işçileri, hizmet sektörünü küresel ölçekte dönüştürebilir.

Dört yılı aşkın bir süredir, Almanya’nın ulusal hizmet sektörü sendikası ver.di, Amazon’un nakliyat tesislerinde adil bir sözleşme yapmak için mücadele veriyor. Şirket toplamda 150 günü aşan grevlerle karşı karşıya kaldı. Bunlardan sonuncusu, yüzlerce işçinin Paskalya boyunca çeşitli yerlerde iş bırakma eylemleri yapmasıydı. Süregelen mücadele, Almanya’nın modern tarihi içinde en çetin ve uzun soluklu emek mücadelesine dönüşmüş durumda. Ve muhtemelen yakın zamanda da sona ermeyecek.

Birçok gözlemci yaşanan çatışmayı, Amazon’u bir perakende firması olarak mı yoksa lojistik firması olarak mı sınıflandırmak gerektiğiyle ilgili bir anlaşmazlık olarak tarif etmiştir. Nitekim bu sınıflandırmanın sonucu, şirketin uyması zorunlu toplu pazarlık anlaşmasını belirleyecek niteliktedir. Şayet mesele bundan ibaret olsaydı, yaşanan çatışma kesinlikle daha az sert olur, Amozon’un ya lojistikçi ya da perakendeci işverenler derneğine üye olmasıyla hemen çözülebilirdi.

Aslında Amazon ve ver.di arasındaki kavga çok daha büyük bir şeyle ilgili: Dünyanın en büyük çevrimiçi perakendecisi, esasında sendikalarla görüşme yapmayı reddetmektedir. Amazon Almanya’da yaşananlar, nihayetinde şirketin çalışma koşullarını kimin belirleyeceğini gösterecek: Sadece patronlar mı, yoksa emekçilerle görüşmeler yapan bir idare mi?

2013 başlarında yüzlerce işçi greve gittiğinde, Amazon’un sadece Almanya’da değil tarihinde ilk kez tanık olduğu grevi başlatmış oldu. O güne dek kitap satıcılığından büyük bir mağazaya dönüşen firma, dünyada tek bir iş durdurma eylemiyle bile karşılaşmamış, toplu pazarlık sürecini hiç kabul etmemişti. Amazon işlerin böyle devam edeceğini umut ediyor ve bu durum ver.di’nin mücadelesine daha büyük bir önem kazandırıyor: Eğer işçiler Almanya’da adil bir sözleşme hakkı kazanırlarsa, dünya genelindeki meslektaşları da harekete geçebilir.

9 Nisan 2013’te Bad Hersfelf fabrikasının önüne, sarı ver.di grev önlükleriyle dikilen vardiya işçileri, yaptıkları eylemin tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. O dönemde toplu sözleşme için mücadele etmiyorlar, sadece daha iyi ücretler istiyorlardı. Ancak Amazon’un şirket yapısı, işçilerin yönetime karşı birleşmesini nerdeyse imkânsız hale getirmekte.

Şirketin Almanya’daki sekiz ikmal merkezinin her biri, ayrı şirketler olarak faaliyet yürütmekte. Hepsi merkezi Luxemburg’ta (Avrupa’nın başlıca vergi cennetlerinden biri) olan holdinge bağlı olsa da, sözde her bir merkezi ayrı bir yürütme kurulu idare etmekte. Şimdiye dek kimse bu tuhaf hukuki yapıya yasal yollarla meydan okumadı. Nitekim bu durum on iki bin Amazon işçisinin kolektif pazarlık hakkını, yasal tabirle imkânsız hale getirmektedir. Dahası Amazon şimdiye dek, Almanya’da faaliyet yürüten bir şirket olarak sınıflandırılmaktan hep kurtuldu. Böylelikle ülkenin zorunlu iş konseylerinden sıyrılmış oldu.

Bir Amerikan Yaklaşımı

Amazon örgütlü emeği bırak kabul etmeyi tanımayı bile reddettiğini defalarca gözler önüne serdi. Şirketin sendikaların rolüyle ilgili olarak benimsediği ayırt edici Amerikan tutumu, burada tamamen gözler önünde: Ver.di’yi sendikaya katılmayı seçmiş bir grup işçi olarak değil, idare ve işçiler arasında husumet çıkarmaya çalışan şüpheli bir üçüncü taraf olarak görmekte.

Bu elbette doğru değil. Zorlu koşullara, yönetimin saldırılarına ve tehditlerine rağmen, Bad Hersfeld ile Leipzig’teki grev hatları, canlı bir sendikacılık kültürünün bu depolarda yeşerdiğini gözler önüne seriyor. Ki bu kültürü bugün en büyük sendikal kalelerde bile görmek zor.

Aslına bakılırsa, sendikalara katılan ve emek mücadelesi veren işçiler, tüm işçilerin küçük bir azınlığını temsil etmekte ve yurt dışındaki meslektaşlarının büyük baskısıyla karşılaşmaktadırlar. Yine de birçok Amazon merkezi, bugün sendikal aygıtların birer uzantısından daha fazlası olduklarını ispat etmiş kendinden emin ve deneyimli kollara sahip. Sendika işçilere kendisini bürokratlarla değil, yeni üyeler çeken, işçilere tavsiyeler veren ve emek mücadelelerini örgütleyip, planlayıp yürürlüğe sokan aktif meslektaşlarla takdim etmektedir. Bu sendika temsilcileri dünyanın çeşitli lokasyonları ve işyerleri arasında bağlar kurmaktadırlar.

Ver.di’yle arkadaş canlısı ve verimli bir ilişkileri vardır, ancak aynı zamanda bağımsızlıklarına da vurgu yapmaktadırlar. Bu kimi zaman çatışmalar yaratan bir şeydir. Çünkü eylemciler bazen, kurumsal bir sendikal kültürün izin verdiğinden daha fazla içsel bir demokrasi beklentisiyle hareket etmektedirler. Sendika sekreterlerinden biri durumu kabaca şöyle tanımlamaktadır: “Ver.di’de bizler bilinçli bir şekilde Amazon’a karşı örgütlenme stratejileri oluşturduk. Bu kimi zaman sendikadan daha fazlasını isteyen bir işyerinde gerçekleşti ve bu durum bizim için hep kolay olmadı.”

Öz-Örgütlenmeyi Teşvik Eden Bir Örgütlenme

Peki, işçiler ne zaman kolektif çıkarlarını öne sürmeye başlıyorlar? Sanayi sosyoloğu John Kelly’nin mobilizasyon teorisi, bazı önkoşullar önermekte: İşçiler içinde bulundukları koşulların adaletsiz olduğunu düşünmeli ve (daha önemlisi) “piyasa” veya “küreselleşme” gibi kontrol edilemez güçlerden ziyade işverenlerini suçlamalıdırlar. İkinci olarak, bir sendika en azından işyerinde bir şeyleri değiştirmeye çalışmalıdır. Bu nihayetinde, mevcut şikayetlere değinebilen ve olası çözümler sunabilen bir önderliği şart koşmaktadır.

Bad Hersfeld’teki işçilerin tam olarak ne zaman ilk koşulu yerine getirdiklerini bilmiyoruz. Ancak ikinci unsurun belli bir süre boyunca ortada olmadığını biliyoruz. Ver.di açılışını takip eden yıllar boyunca, Amazon depolarına müdahale etmekte başarısız oldu. Sendikanın kentte ofisi olmasına rağmen, yereldeki sekreterin Amazon’daki durumla ilgilenmek için gerekli zamanı ve kaynakları yoktu.

İşler 2011’de değişmeye başladı. Sendika sendikasız işyerlerinde örgütlenme yapma deneyimine sahip iki sekreterini, iki yıllığına Bad Hersfeld’e gönderdi ve tüm zamanını ikmal merkezlerine yoğunlaştırdı. Kampanya başladığında, ver.di sayıları kabaca üç bini bulan Amazon işçileri arasında sadece yetmiş dokuz üyeye sahipti. Depolarda alışıldık Alman tipi konseyler olsa da, yerel bir sendika sekreterinin o dönemde belirttiği gibi bunlar (birçok işçi gibi) sendikaya karşı “mesafeliydiler.”

Ancak iki yıl içinde üyelik nerdeyse iki bini buldu. Ver.di örgütçüleri, sonraki yıllarda yapılacak grevlerin sürdürülmesi için hayati öneme sahip özgün ve canlı bir sendika kültürünün yaratılmasına katkı sundular. Eylemciler bu kampanyayı, sadece Amazon patronlarının baskısına değil kendi sendikalarının baskısına rağmen örgütlediler.

Ver.di üyeleri 9 Nisan 2013’te harekete geçmeye karar verdi: Bad Hersfeld’ten bine yakın işçi greve başladı. Leipzig ikmal merkezindeki meslektaşları Mayıs ayı ortasında onları takip etti.

O günden bu yana ver.di, ölçekleri çok farklılık gösterse de, Amazon’un Almanya’da bulunan hemen hemen tüm nakliyat merkezlerinde şubeler açtı. Bad Hersfeld, Leipzig ve Rheinberg gibi köklü yerlerde örgütlenme oranları %30 ile %50 arasındayken, Pforzheim veya Brieselang gibi yeni yerlerde ver.di üyeleri azınlıktadırlar. Her şeye rağmen, Eylül 2015’te işçiler Almanya’nın nerdeyse tüm ikmal merkezlerinde greve gittiler. Sadece işçilerin büyük çoğunluğunun geçici sözleşmelerle çalıştığı Brieselang merkezi faaliyetine devam etti.

Genel olarak iş durdurma eylemleri, görece yüksek seviyeyi korudu: İlk yıl on sekiz gün grev yapılmışken, bu rakam 2014’te yirmi altıya çıktı. 2015’te elli beş günü bulan grev günleri, geçen sene elli birdi (yirmi üç gün farklı farklı merkezlerde, yirmi sekiz günüyse aynı anda birden fazla yerde gerçekleşti).

Yapısal Sınırlar

Bu ilerleme ne kadar dikkat çekici olsa da, ver.di gerek işçilerin örgütlenmesinde gerekse taleplerin kazanımında hala büyük zorluklarla karşılaşmaktadır. Amazon, sendikal çalışmaların önündeki engellerden nasıl yararlanacağını ve bunları kendi çıkarı için nasıl kullanacağını bilen kurnaz ve son derece esnek bir şirket olduğunu göstermiştir.

Bu durum kendisini 2013 Noel’inde gözler önüne sermişti. Leipzig ve Bad Hersfeld’ten bin işçi, kendilerini sendikadan ve grevlerden ayıran bir dilekçe imzaladı. Medyada, işçilerin ver.di’nin işverenleri hakkında yaydığı ‘olumsuz imajdan’ şikayet ettikleri ve sendikayı işçilere ‘özel yaşamlarında’ nutuklar vermekle itham ettikleri bir deklarasyon dolaştı. Güvenilir raporlarda, Amazon yönetiminin eylemi desteklediği, hatta işçilerin mesai saatleri içinde imza toplamalarına bile izin verdiği belirtilmekteydi. Ver.di için, işgücünün önemli bir kesiminin bu eylemi desteklemesi şoke edici olmuştu.

Aslında geriye dönük bakıldığında, sendika bunun olacağını öngörmeliydi: Amazon işçilerinin büyük kısmı, ya uzun süreli işsizlikten ya da lojistik, perakendecilik veya inşaat sektörlerinde yaptıkları kesintili işlerden sonra buraya gelmiş kişilerdir. Perakendecilik sektöründe, sözde küçük işler ve diğer yarı-zamanlı istihdam biçimleri, tüm işgücünün yaklaşık yarısına tekabül etmektedir.

Diğerlerine kıyasla Amazon bazı avantajlara sahip: Ücretler genel olarak bölgesel ortalamanın üzerindedir ve zamanında ödenmektedir. İstihdamın çoğu tam zamanlı işlerdir. Ancak Amazon işçilerinin çoğunluğu hala geçici, mevsimlik sözleşmelerle çalışmaktadır. Bu durum onları kırılgan bir konuma hapsetmekte ve emek mücadelelerine katılma ihtimallerini düşürmektedir. Örneğin Noel döneminde, işçilerin sayısı nerdeyse iki katına çıkmaktadır.

Amazon işçileri, bu koşullardan ötürü görece zayıf bir güce sahip olduklarının bilincindedirler. Geçici sözleşmeler, yöneticilerin eline kalıcı ve tehditkar bir güç vermektedir: Herkes patronlarının iş sürelerini istediği gibi uzatıp uzatmama özgürlüğüne sahip olduğunu ve greve katılan işçileri cezalandırmak için buna başvurabileceğini bilmektedir. Ayrıca Amazon’un istihdamı Polonya’ya veya Çek Cumhuriyeti’ne kaydırma riskiyle de karşı karşıyadırlar.

Doğrusu şirketin son yıllarda Doğu Avrupa’ya doğru genişlemesinin gösterdiği gibi, Amazon bu konuda epey yol kaydetmiştir. Ekim 2014’te Polonya’da üç ikmal merkezi açılmıştır: Biri Poznan yakınlarındaki Sady’de, diğer ikisi de Wroclaw’da açılmıştır. Avrupa Birliği bu üç merkeze hayırseverce sübvansiyon sağlamıştır. Wroclaw’daki depoların her ikisi de düşük vergili bir özel ekonomi bölgesinde bulunmaktadır. 2015 sonbahar itibariyle Amazon’un Polonya’da 3,500 civarında işçisi vardır. Buna tatil dönemlerinde yedi-sekiz bin mevsimlik işçi de dahil olmaktadır.

2013’ten bu yana Amazon, Prag havalimanı yakınlarında bir iade merkezini faal tutmaktadır. 2015 güzünde yanına ek bir nakliyat merkezi açmış olup, şu an Brno’da yeni bir merkez açmayı düşünmektedir.

Doğu Avrupalı işçileri, Almanya standartlarının çok altında kalan ücretlerle çalışma saatlerini kabul etmektedirler. Polonya’da saatlik ücret şu an on dört zloti olup, kabaca 3.30 avroya tekabül etmektedir. Vardiyalar on buçuk saat boyunca sürmekte, yarım saatlik ücretsiz bir ara verilmekte ve dört gün boyunca çalışılmaktadır.

Şimdiye dek Amazon, Polonya’da veya Çek Cumhuriyeti’nde birer platform oluşturarak, bu ülkelerin yerel pazarlarına doğru genişlemekle pek ilgilenmemişlerdir. Bunun yerine Doğu Avrupa, düşük emek ücretleriyle devasa bir lojistik merkezi işlevini oynamaktadır. Poznan ve Wroclaw aslen Almanya piyasasına hizmet etmekteyken, Çek Cumhuriyeti’ndeki faaliyetler Avusturya’ya atlama tahtası olma işlevini taşımaktadır.

Grevlerin Kazanımları

Bu zorluklara rağmen, ver.di son üç yıl içinde işçiler için somut kazanımlar elde etmiştir; ne var ki bunların çoğu hukuken bağlayıcı anlaşmalarla değil, işverenlerden koparılmış tavizlerle olmuştur.

Yönetim grevin başladığı 2013 yılında, nihayet Noel primi ödemeyi kabul etti. Şirket, almaya yasal hakkı olmayan işçilere dört yüz avroluk küçük bir primi ‘gönüllü ödeme’ adıyla verdi. Ayrıca bulgular ücretlerin arttığını da gösteriyor: Ver.di’nin Bad Hersfeld ikmal merkezi için yaptığı tahmine göre, ücretler örgütlenmeden önceki döneme kıyasla ortalama %1 artmıştı. Sendikanın 2011’de gelişinden bu yana, ücretler üç kat daha hızlı artar olmuştur.

Ver.di’nin örgütlenmedeki başarısı, özellikle yıllarca birçok işyerinde sürdürdüğü örgütlenme çabası dikkate alındığında eşit derecede önemlidir. Birçok iş konseyi sendikalara şüpheyle yaklaşmakta ya da güçlü temsilcilikler oluşturamamaktadır. Öz örgütlü yapılar (temsilcilerin meslektaşlarını iş konseyinden bağımsız bir biçimde sendikaya kazandırdığı yapılar) nadiren ortaya çıkmaktadır.

Sendika yanlısı hiziplerle işveren yanlısı gruplar, bu iş konseylerini çoğunlukla ikiye ayırmaktadır. Dahası, mahkemeler bu yapıların aldıkları kararların çoğuyla uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Bu da işçilere daha fazla iş çıkarmaktadır. Birçok sendika şubesinin yeni üyeler kazanmak için zamanı ve enerjisi yoktur. Bu bağlamda Amazon, Almanya’da sendikacılığın dirilmesinde bir laboratuvar olma işlevine sahiptir.

Bazı gözlemciler, greve devam etmeden önce ver.di’nin şirket içindeki üye tabanını geliştirmeye daha fazla vakit harcaması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Bu iddia iyi niyetli olabilir fakat gerçeklikten tamamen kopuktur.

Sendikanın önderliğinde 2011 ve 2013 yıllarında yapılan ilk örgütlenme çalışmaları dışında, üye alımının büyük kısmı grevler sırasında gerçekleşmiştir. Cepheleşme odaklı işyeri eylemleri, işçileri daha görünür kılmakta ve güçlerini gözler önüne sermektedir. Grev dalgasının sonunda, ver.di Almanya’daki tüm Amazon merkezlerinde aktif yapılar kurmuştur. Bu sektörde bunun eşi benzeri hiç yaşanmamıştır.

Stratejik Düşünceye Duyulan İhtiyaç

Amazon, Google, Facebook, Apple ve Microsoft’la birlikte “Beş Büyük” internet devinden biridir. Bu şirket daha en baştayken, dijitalleşmiş kapitalizmdeki çalışma koşullarını yeniden tanımlamak için belki de diğerlerinden daha çok şey yapmıştır.

Amazon büyük resme odaklanarak, stratejik ve kararlı adımlar atmaktadır. Ver.di’nin mücadeleyi kazanması için, aynısını yapması ve uluslararası emek hareketiyle ittifak içinde olması zorunludur. UNI Global Union’un Amazon’a karşı örgütlediği koordine eylemlere dâhil olarak, bu yönde bazı adımlar atmaya da başlamıştır. Bu girişimlerin olgunlaşması zaman alacaktır, ancak ver.di Almanya’da mücadeleyi hala ileriye taşıyabilecek alana sahiptir.

Kampanyanın asıl ihtiyaç duyduğu şey, sektörün genelini dikkate alan bir planlama ekibidir. Amazon sırf posta yoluyla satış yapan bir perakendeci değildir. Aynı zamanda bir lojistik firması, medya kuruluşu, bilgi teknolojileri tedarikçisi ve yazılım-donanım üreticisidir. Şirket yakın zamanda kendi hava ve deniz taşımacılık sistemlerine sahip olacaktır. Aslında Amazon’un faaliyetleri, ver.di’nin on üç sorumluluk alanından en az altısını ilgilendirecek kadar geniştir. Ancak sendika stratejisini koordine etmeye çok ama çok az vakit harcamaktadır. Toplu pazarlık standartlarının hala geçerli olduğu perakendeci ve lojistik firmalarına baskı yapabilir: Örneğin ver.di, Amazon’un Almanya’daki teslimatlarının çoğundan sorumlu olan dev DHL şirketiyle mücadele edebilmiştir.

Dahası örgütleme deneyimi en yüksek olan Alman sendikası olarak ver.di, zengin ve çeşitli bir tarihsel birikime sahiptir. 1990’larda Alman eczane zinciri Schlecker’i, toplu pazarlık anlaşmalarını dikkate almaya ve mağazalarında iş konseylerine izin vermeye zorlamıştır. 2004’te Attac gibi başka ilerici örgütlerle beraber örgütlediği Lidl kampanyasının daha karmaşık sonuçları olmuştur. Şirket içinde iş konseyleri kurdurma konusunda başarısız olsa da, çalışma koşullarını ve ücretleri hatırı sayılır oranda iyileştirmiştir. Ver.di’nin ‘Lidl Kara Deftere” kampanyası, ülkenin dikkatini şirketteki adaletsiz ve yasadışı çalışma koşullarına çekmiştir.

Amazon şimdiye dek, siparişleri grev yapmayan merkezlere kaydırarak yahut kendi işyerlerindeki grev kırıcılığı yapacak işçiler bularak, grevlerin etkisini savuşturmakta başarılı olmuştur. Buna karşılık ver.di ve üyeleri, şirketin etkin işleyişini bozmak amacıyla “alternatif eylem biçimlerini” benimsemişlerdir. Çeşitli lokasyonlardan işçiler, üretim noktasında sürpriz grevler yapabilmişlerdir. Bu taktik, Amazon’un operasyonlarını başka lokasyonlara kaydırmasını güçleştirmektedir. Çünkü grevin ne zaman olacağını bilmemektedirler ve grev olduğundaysa zaten iş işten geçmektedir.

İkmal merkezlerindeki eylemciler son üç yıllarını, emek mücadelesinde deneyim kazanmaya harcamışlardır. Üstelik mücadeleye devam etme konusunda ellerinde, fikirlerden daha fazlası vardır. Dahası sendikanın hala elinde birkaç ası daha vardır – sadece bunları nasıl oynayacağını iyi bilmesi gerekmektedir.

Bu yazı 19 Haziran 2017 tarihinde yayınlanmış olup Umut-Sen gönüllüleri tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

spot_img
İlgili İçerikler

Son Eklenenler